İhsan recep eliaçık - sosyal islam.pdf

172
7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 1/172 DESTEK yayınevi SOSYAL S LA M DININ DIREĞI PAYLAŞıMDıR R. İHSAN ELİAÇIK

Upload: tamam-yeter

Post on 14-Apr-2018

316 views

Category:

Documents


8 download

TRANSCRIPT

Page 1: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 1/172

DESTEK yayınevi

SOSYAL SLAM

D I N I N D I R E Ğ I

P A Y L A Ş ı M D ı R  

R. İHSAN ELİAÇIK

Page 2: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 2/172

DESTEK YAYINEVİ: 186

 ARA ŞTIR MA -İ NC ELE ME: 62

SOSYAL İSLAM / R. İHSAN ELİAÇIK

Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.

Genel Yayın Yönetmeni: Ertürk AKŞUN

Editör: Zuhal DOĞAN

Teknik Hazırlık: İlknur MUŞTU

Kapak: İlknur Muştu

1. BASKI : Kasım 2011

Yayıncı Sertifika No: 13226

ISBN 978-605-4455-83-6

© Destek Medya Prodüksiyon&Yayınevi

İnönü Cad. 33/4 Gümüşsüyü

Beyoğlu / İstanbul

Tel: (0212) 252 22 42Fax : (0212) 252 22 43

www.destekyayinlari.com

[email protected]

inkılap Yayın Sanayi ve Tic. A.Ş

inkılap Kitabevi Baskı Tesisleri

Matbaa Sertifika No: 10614

Çobançeşme Mah. Altay Sk. No: 8 Yenibosna - Bahçelievler / İstanbul

Tel: (0212) 496 11 11

SOSYAL İSLAM Dinin direği paylaşımdır 

R. IHSAN ELIAÇıK 

 I 

 pDESTEK 

yayınevi

Page 3: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 3/172

Page 4: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 4/172

İçindekiler

Kur anda "Hayır!" Sesleri 9 

"Büyük Günah" Nedir? 26 

Dağları Korkutan "Emanet" 35 

Kur anda Din Adamı Eleştirileri 58 

Kur'an'da "Üsttekiler" Ve "Alttakiler" 68 "Aşağılık Maymunlar Olun!" 85 

'Kitap Yüklü Eşekler!' 94 

Hırsız Kimdir? 105

Çölde Yaşayan "Bedeviler" 114 

"Tek Çeşit Yemek" Ve "Samirî'nin Buzağısı" 125 

Kendi Elleriyle Yonttuklarına Tapanlar 137 

Sosyal İslam 147 

En Büyük Eşitleyici Olarak Ölüm 157 

"Eskilerin Masalları" 166

Allah "Eşitliği" Takdir Etti 177 

Gecenin Ve Gündüzün Güçleri 185 

Süleyman'ın Mülkü 194 

Page 5: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 5/172

Açlık Gün leri nde "Allah"ın Yüzü 216 

Zamanın Sözü 229 

İslam'ın İki Büyük Şiarı 235

İslam'ın Ritüelleri 245 

"Bir Elime Ayı, Bir Elime Güneşi Verseniz..." 256 

Bir Şehir (Medine) Nasıl Kurulur? 263 

Yeni Başlayanlar İçin Siyaset Rehberi 268 

Muhterislere Panzehir: Zühd 273 

Yeni Sınıfın "Simon"ları 282Muhafazak âr Zamparalığa Dinî Kılıf: Çok Eşlilik 298 

Kervana Son Hücu m 305 

Ölmüş Firavun un Cesedi 311

Kürt Sorunu, Kanlı Çanak Ve Haceru'l-Esved 317 

Zaman Tünelinde Bir Hesaplaşma 323 

Dinle Beyaz Adam 331 

KUR'AN'DA "HAYIR!" SESLERİ

Kuranın nüzul sırasına göre ilk "Hayır!" ( Ke ll â) veya aynı an-

lamda "Bilakis, hayır, öyle değil" (Bel) dedikleri acaba nedir? Bu

önemli. Çünkü ilk neye hayır denmişse esas itiraz da onadır ve en

önemli sorun olarak da o görüluyordur.

Kuranda nüzul sırasına göre yaklaşık ilk 40 sure boyunca 16

"Hayır!" denilen sure yeri tespit ettim. Sure içlerindeki tekrarları

da katarsanız 20'yi geçiyor. İlk mesajlar boyunca âdeta çığlık çığlığa

 bir iti raz ve hayır ses ler i y üks eli yor . Hiç at la ma da n sıra sıyl a di zd im .

Altlarda da kısa açıklamalarla izahat yaptım. Bakın, bun lar nereler.

[HAYIR! İnsan zenginliği kendine yeterli görünce tuğyan eder.

Oysa sonunda Rabb'inedir dönüş.

Bak şu bir kulu içtenlikle yönelirken yasaklamaya kalkana...

HAYIR! Bu yaptıklarına bir son vermezse onu alnından tutup

sürükleyeceğiz.

O yalancı, ar damarı çatlamış alnından.

O zaman çağırsın toplanıp durduklarını

9

Page 6: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 6/172

 R. İhsan Eliaçık 

Biz de çağıracağız zebanileri,

HAYIR! Sakın ona boyun eğme, sen secde et ve yaklaş!]

(Alak; 6-14, 15-19)

Kuranın nüzul sırasına göre ilk suresi olan Alak  peş peşe "Ha-

yır!" (Kellal) itirazları ile başlıyor.

Görüldüğü gibi Kuranın nüzul sırasına göre ilk suresi zenginlik 

ile tuğyan arasında ilişki kurarak başlıyor. Kuran, ilk sosyal tespit

olarak  "zenginliğe" dikkat çekerek başlıyor. İlk olmasının anlamışu ki sonraki bütün "üsttekileri" niteleyen ayetler bununla ilgilidir:

Mal biriktiren (nıustağnî ) servetiyle azgınlık eder  (tuğyan), serve-

tine yaslanarak büyüklenir (mustekbir ), emredip yasaklar koyarak 

zulmeder   (zâlim), mülküyle ortak koşar  (müşrik), hegemonya kur-

maya yeltenir  (ceberrut), gururlanır   (mağrur), inkâr eder  (münkir),

yok sayar  (mulhid)...

Demek ki "tuğyan", kişinin "zenginliğini" kendine yeterli gör-

mesi (müstağni) ve ardından bu zenginliğe, yani mal ve iktidar gü-

cüne dayanarak emir ve yasak  (nehy) koymaya başlaması ile oluyor.

Buna bir toplumda mal ve iktidar sahiplerinin (üsttekilerin) halk 

(alttakiler) üzerinde kurduğu "hegemonya" diyoruz. Şu halde Ebu

Cehil' in şahsında anlatılmak istenen zenginlerin mustağnîleşerek 

insanlar üzerinde emir ve yasak  (nehy) koymaya kalkması ve böyle-

ce haddini aşması (tuğyan) toplumların en önemli sorunu oluyor.

Dikkat ediniz! Müstağnilere ve bunların tuğyan ve hegemonya-

sına "Hayır!" (Kellal) diyerek başlıyor bu Kitab.

[Tek başına yarattığım o adamı bana bırak 

Uzayıp giden mal verdiğim,

10

Sosyal, İslam

Gözünün önünde oğullarıyla,

 Ni me ti mi dö şe di kç e dö şe di ği m o ad am ı .. .

Hâlâ gözü doymuyor; verdiğimden daha fazlasını istiyor.

HAYIR! O ayetlerimize karşı inat etti.

Onu dimdik bir yokuşa süreceğim.]

(Müdde s i r ; l l -15 )

Rivayete göre burada kastedilen şahıs "Kâbe çetesinin" ele-

 ba şl ar ın da n te fec i be zi rg ân Vel id bi n Mu ği re idi . Ha ds iz he sa ps ız

zenginliği vardı. Mekke'den Taif e kadar uz anan , deve, at ve koyun

sürüleri; Taif'in bağ ve bahçeleri, sulak arazileri, bol nakit para-

sı, kendisinin bile hesabını tutamayacak kadar çok serveti vardı.

Onun için kendisine Velid bin Muğire el-Vahid (Zenginlikte tek,

eşi benzeri olmayan Muğire oğlu Velid) denmekteydi (Razi, Kurtu-

 bi, Ta be ri ). Bu gü nk ü ta bi rl e o bi r pa ra ba ba sı yd ı. O nun içi n aye tt e

"şehrin en zengin tek adamı" olarak anılmasına nazire olarak "tek 

başına yarattığım" deniyor.

Uzayıp giden mal (mâlen memdûd), gözünün önünde oğullar 

(benine şuhûdâ), onun için döşedikçe döşediğim (mehhedtü lehu

temhidâ) ifadeleri, şehrin bu eşşiz/tek olarak anılan en büyük zen-

ginin i tasvir içindir. Ku ran şehri n en büyü k zengin ini hedef tahta-

sına oturtmakta ve âdeta "İşe buradan başlayacaksınız" demekte-

dir . . .Dikkat ediniz! Şehrin en büyük zenginine "Hayır!" (Kellal) di -

yerek başlıyor bu Kitab.

[HAYIR! Ay dile gelsin!

Biten gece dile gelsin!

Ağaran tan yeri dile gelsin!

101

Page 7: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 7/172

 R. İhsan Eliaçık 

Hiç şüphesiz o gerçekten büyük bir olaydır!

Bu insanoğluna bir uyarıdır!

İyiyi veya kötüyü seçmek isteyen herkes için bir uyarı!

Her insan kazandığının esiridir.

Ancak iyiyi seçenler cennete girecek.

Oradan suçlulara soracaklar; "Sizi ateşe sokan nedir?"

Şöyle diyecekler: "Biz musalli değildik. Yoksulu doyurmazdık.

Dalanlarla beraber dalanlardık. Din gününü yalan sayardık.

Gerçeğin ta kendisi olan ölüm gelinceye kadar hep böyleydik."](Müddesir;32-47)

"Biz musalli değildik, yoksulu doyurmazdık" ayeti bu anlam-

da, hemen birkaç sure sonraki Maun suresi ışığında düşünülme-

lidir. Bu durumda mana "Biz aslında musalli idik (salât ederdik)

ama bu yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen bir salât idi. Onun için

de salâtımız yüzümüze çarpıldı ve kabul edilmedi, hiç salât etme-

miş durumuna düştük." şeklinde olur. Çünkü müşrikler Kâbe ör-

tüsünü değiştirme, hacılara su dağıtma, içindeki putlarla beraber 

Kâbe etrafında dönme, alkış, ıslık, ayakta durma (kıyam), bir şeyler 

okum a (kıraat), eğilme (ruku), yere kapanma (secde) gibi ritüelleri

yerine getiriyorlar ve bunları yapana da "musalli" diyorlardı. "Vay

o musallilere ki yoksulu doyurmaz, yetimi hor görürler. Onların

yaptığı salât boştur, gös teriş yapıyorlar." Ne demek anlaşılıyor ol-

malı.

Dikkat ediniz! Salât ile yoksulu doyurmayı teşvikin (yoksul ile

 be ra be r ol ma nı n) ar as ın ı ay ır an la ra "Hayır!" (Kellal) diyerek baş-

lıyor bu Kitab.

13 101

Sosyal, İslam

[Şu halde onlara ne oluyor ki bütün hatırlatmalardan yüz çevi-

riyorlar?

Sanki aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibiler.

Her biri kendisine özel nama yazılı davetiye istiyor.

HAYIR! Onlar ahiretten korkmuyorlar.

HAYIR! Bu bir hatırlatmadır!

Dileyen onun üzerinde düşünüp öğüt alır.

Allah lâyık görmedikçe de düşünüp öğüt alamazlar.

Düşünüp öğüt alan ise sakınanlardan ve bağışlananlardan

olur.]

(Müddesir;45-56)

Daha önce "gözleriyle seni devirecek gibi bakarlar" dendiği

gibi, burada da hatırlatmayı (zikr) her duydukla r ında "aslandan

kaçan ürkmüş yaban eşekleri" benzetmesi yapılıyor.

Allah'a ve ahirete inanan (fakat korkmayan), salât eden, tavaf 

yapan, hacılara su dağıtan, Kâbe'nin örtüsünü değiştiren; fakat

"uzayıp giden mallar", "gözünün önünde oğullar" ve "döşendik-

çe döşenmiş nimetler" sahibi olduğu halde "hâlâ gözü doymayan;

daha da fazlasını isteyen" birisi hangi hatırlatma (zikr) sebebiyle

aslandan kaçan ürkmüş eşek gibi olur? Hangi hatırlatmayı her duy-

duğunda sanki gözleriyle devirecekmiş gibi bakar? Düşünün...

Rivayete göre Mekkeli kâfirler şöyle derdi: "Her birimize gökten, ba şl ığ ın da 'Â le mler in Ra bb i' nd en fa la n oğ lu fi la na ' hi ta bı bul un an

ve içinde Muhammed'in söylediklerine uymamız gerektiğini em-

reden bir mektup, sahife veya kitap gelmedikçe inanmayız." (Razi,

İbn Kesir Kuıtubi). "Her biri kendisine özel nama yazılı davetiye

istiyor." ifadesi bu iddiaya cevaptı.

Açıktır ki, bu, mal ve oğullar (servet, çevre, nüfuz) sahibi kişi-

nin narsist (kendine hayran) kişiliğini yansıtır. Allah'tan kendine

Page 8: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 8/172

 R. İhsan Eli açık 

özel davetiye istiyor! "Eşitliğe" yanaşmıyor ve sıradan bir muhatap

olmak istemiyor! Sanki Allah'tan kendisine nama yazılı özel hatır-

latma ( zi kr ) gelse "aslandan kaçan ürkmüş yaban eşeği" gibi ol-

mayacak?

 Ne ka da r da ta nı dı k tu zu ku ru ba ha ne le r, değ il mi ?

Dikkat ediniz! Kendine özel davetiye isteyenlere, eşitliğe yanaş-

mayanlara; bu hatırlatmayı duyunca aslandan kaçan ürkmüş yaban

eşeklerine dönenlere "Hayır" (Kellal) diyerek başlıyor bu Kitab!

[HAYIR! Dile gelin kaybolan yıldızlar!

Dile gelin akan gezegenler!

Dile gel ey kararan gece!

Dile gel ey ağaran tan yeri!;

"Bu Kuran şerefli bir peygamberin sözüdür,

Karakteri sağlam, görkem sahibinin katında saygı değer,

Sözü dinlenen, emin birisidir,

Arkadaşınız cinlerle konuşan (mecnun) değildir.

Onu apaçık ufukta gördü.

Gayb konusunda cimri değildir.]

(Tekvir; 15-25)

Yani: Kırk yıldır aranızda bulunan, kendisiyle arkadaşlık etti-ğiniz, düşüp kalktığınız bu öksüz Muhammed'in Allah katında ve

aranızda saygıdeğer bir kişiliği vardır; sağlam karakterli, sözü din-

lenen, güvenilir, emin birisidir. Bunu böyle olduğunu siz de çok iyi

 bi li yo rs un uz . Şu ha ld e on a ci nl er de n ha be r g et ir iy or vs. na sı l di yo r-

sunuz? Bilakis o Allah'ın nefesi, vicdanın ve merhametin dile gelen

soylu sesidir!

Muhammed vahiyler alıyor (ğaybtan bilgiler veriyor); fakat onu

14

Sosyal islam

kâhinlerin kendileri ne saklamaları gibi kendine saklamıyor. Hepsi-

ni açıklıyor ve bu açıklamalarından dolayı kâhinler gibi ücret iste-

miyor. Vahiy onun mesleği değil. Bu vahiyleri size kendini zengin

etmek için getirmiyor. O bir din tüccarı, iman taciri, umut hırsızı,

kâhin, rahip, din adamı veya sihirbaz değil. Allah'tan aldığı ne varsa

onu olduğu gibi söyleyen vicdanın sesi o!

Dikkat ediniz! Bilgi cimriliği yapanlara/tekeline alanlara: din

 ba ro nl ar ın a, me cn un lar a, kâ hi nl er e, si hi rb az la ra "Hayır!" (Kellal)

diyerek başlıyor bu Kitab.

[Arınıp temizlenen,

Rabb'iniıı adını hatırlayıp O'na yönelen kurtulacak.

HAYIR! Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Oysa ahirettir daha hayırlı ve sürekli olan...

Bu hatırlatmalar ilkçağların sayfalarından beri yapılıyor.

İbrahim ve Musa'nın sahifelerinden beri. . .]

(A'la;14-19)

"Dünya hayatını tercih ediyorsunuz..." ifadesi Kuran bütün-

lüğü içinde "dünya malına" meylediyorsunuz anlamındadır. Kav-

min mülk (servet ve iktidar) sahipleri kastediliyor.

"Arınıp temizlenen kurtulmuştur..." tabiri ise Kuran bütün-

lüğü içinde "malından veren" arınıp temizlenir anlamındadır. Bir 

sonraki surede arınıp temizlenmekten (tezkiye) maksadın ne ol-

tluğu aynen böyle tefsir edilir. Üzerinde ihtiyaçtan fazla mal olup

oııdan rahatsız olanlar ve bundan dolayı da verenler kastediliyor.

(bkz. Leyi; 12-21)

"İbrahim ve Musa'nın sahifelerinden beri hatırlatılan... "dan

maksadın ne olduğu ise surenin başında cehri ve hafi olan şeklinde

15

Page 9: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 9/172

 R. İhsan Eliaçık 

ifade edilmişti. Daha geniş olarak aynı ifade (İbrahim ve Musa'nın

sahifeleri) ile Necm suresinde açıklanır: "İnsanın emeğinden (say)

başka hakkı yoktur!" (bkz. Necm; 33 54 ).

İnsanlıkta temel, kalıcı, sürekli olan, İbrahim ve Musa'nın sahi-

felerinden beri hatırlatılan gerçekler bunlardı. Fakat "nimet sahip-

leri" (uli'n-ni'me) bunla ra "eskilerin masalları" der dururlar.. .

Dikkat ediniz! Dünya hayatına (malına) meyledenlere

(meyl-mâl), vermeye yanaşmayarak armmayanlara, İbrahim ve

Musa'nın sahifelerinden beri söylenegelen "İnsanın emeğinden

başka hakkı yoktur" ölümsüz ilkesine "eskilerin masalı" diyenlere

"Hayır!" (Kellal) diyerek başladı bu Kitab.

* * *

[HAYIR! Siz öksüze ikramda bulunmuyorsunuz.

Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.

Elinize geçeni hiçbir sınır tanımadan yedikçe yiyorsunuz.

Malı çok seviyorsunuz, yığdıkça daha çok seviyorsunuz.]

(Fecr; 17-20)

Demek ki mesele Allah'a inanmak, salât etmek, oruç tutmak, ta-

vaf etmek, Kâbe'nin örtüsü nü değiştirmek değildi. Bunların hepbini

müşrikler de yapıyordu. Asıl mesele işte bu ayetlerde ortaya konan

hususlardı. İlk sure olan Alak' taki "Hayır! İnsanoğlu muhakkak ki

tuğyan eder. Zenginliğini kendisine yeterli gördüğü için..." itira-zının peş peşe gelen "Hayır!"lar ile nasıl tefsir edildiğini görün.

Dikkat ediniz! Ö ksüzü korumayan lara, yoksul ile beraber olma-

yanlara (doy urmay a teşvik etmeye nlere) , yedikçe yiyenlere, malı

çok sevenlere, yığdıkça daha çok sevenlere "Hayır!" (Kella\) diye-

rek başladı bu Kitab.

17 101

Sosyal, İslam

[HAYIR! Yeryüzü peş peşe sarsılıp paramparça olduğu zaman,

Rabb'in ve güçleri bütün görkemiyle geldiği zaman,

İşte o gün cehennem orta yere konacak.

İnsan o gün hatırlar, ama bu hatırlama neye yarar?

Diyecek ki "Keşke ömrümü boşa harcamasaydım."

Artık o gün Allah'ın ettiği azabı kimse edemez.

O nun kıskıvrak bağladığı gibi kimse bağlayamaz...

Ama ey vicdanı rahat olan kişi, sen!

Sen dön Rabb'ine, sen O'ndan, O senden razı olarak.

Gir kullarımın içine.

Gir cennetime!]

(Fecr; 21-30)

Buradaki hatırlama (zikr) birkaç sure önce (Müddesir) şehrin

mal ve iktidar sahiplerini her duyduklarında "gözlerini devirecek 

gibi baktıran" ve "aslan görmüş yaban eşeği gibi kaçırtan" ha -

tırlatma (zikr) idi. Onlar peş peşe sarsılıp yıkılacakları ve yaman

 bi r he sa bı n pe nç es in e dü şe ce kl er i ko nu su nda uyar ıl ıyor la r. Bu sa h-

ne aynı zamanda toplumsal bir altüst oluşla yerlerinden sökülüp

atılacakları (devrim) anını da resmediyor. Ki bu Mekke'nin Fethi

gününde gerçekleşmiştir.

Vicdanı rahat olan kişilik  (nefsu'l-mutmainne) bu durumda, sure

 bü tü nl üğ ü iç in de is te ne ni ye ri ne ge ti re re k gö re vi n ya pa n ki şi ol u-yor. Yani sürekli vurgulanan "malından vererek kendini arındıran

(tezkiye) kişilik", "öksüze ikram eden", "yoksulu doyurmaya teşvik 

ı-den", "eline geçeni hiçbir sınır tanımadan yedikçe yemeyen", "malı

vc yığmayı sevmeyen" kişilik oluyor.

[ Bir zenginlik/çoğaltma yarışıdır oyalanıp du ruyors unuz.

Page 10: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 10/172

 R. ihsan Eli açık 

Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş...

HAYIR! Yakında bileceksiniz.

Kesinlikle HAYIR! Çok yakında bileceksiniz.

HAYIR! Daha derinden bakabilseydiniz,

Ateşe yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz.

Kendi gözlerinizle onu apaçık göreceksiniz.

O gün her nimetten bizzat sorgulanacaksanız.]

(Tekâsür; 1-8)

Görüldüğü gibi ayeüer bir ekonomi-politik eleştiriden ziyade ps ik o- me ta fı zi k eleş tir i yapı yor . Ekon om i- po li ti k bi r si st emi n in san

ruhundaki köklerine iniyor. Çünkü insan ruhunda kökleri olmadan

hiçbir sistem ayakta duramaz. Mekkî ayetlerin genel özelliği budur za-

ten. Medine'ye gelince ise sistem vaazı ve kurallar başlar. Ama işin önce

insan ruhundaki köklerine inmek ve orayı kurutmak gerektiğinden

 bu ra da n başl ıyo r. Zat en bi r di nd en be kl enen de esa sınd a b u değ il mi?

Kapitalizmin kurucu babalarından Adam Smith 1776da yazdığı

 Milletlerin Zenginliği adlı kitabında kapitalizmin insan ruhundaki

köklerinin bencillik ve açgözlülük olduğunu söyler. Ve bunun her 

ne kadar ahlaken bir düşüklük gibi görülse de toplumsal fayda açı-

sından yararlı olduğunu, böylece bencil çıkarları peşinde açgözlüce

koşan insanların piyasayı canlandıracağı ve bu sayede bolluk ola-

cağını söyler.

Madem kapitalizmin insan ruhundaki kökleri budur; o halde,

işe ilk önce buradan başlanmalıdır. Bunun için kapitalizmin pan-

zehiri, Tekâsür suresinde yapıldığı gibi önce psikolojik-metafizik 

eleştiridir. Bunu es geçen, dahası bu konuda birikimi, donanımı ve

dili bulunmayan marksizm son derece yetersiz ve güdük kalmıştır.

Marx'ın ekonomi-politik analiz ve eleştirisi ise yeniden üretilmek 

kaydıyla iyi bir başlangıçtır.

18

Sosyal islam

Dikkat ediniz! Tekâsür (zenginlik yarışı) çılgınlığına kendini

kaptırmışlara defalarca "Hayır!" ( Kel lal ) diyerek başladı bu Kitab.

'«I-'

[HAYIR! Bu sadece düşünmeye çağıran bir öğüttür.

Kim istekliyse düşünüp öğüt alır 

Değerli sayfalardadır bu çağrı; üstün, tertemiz sayfalarda...

Elçilerin elleriyle her yana yayılır; saygıdeğer, kıymetli elçile-

r in . . .

Şu kahrolasıca insan ne kadar nankördür.

Hiç düşünmez mi, hangi şeyden yaratılmış?

Allah bir damla sudan yaratır insanı, sonra doğasını belirler.

Sonra yürüyeceği yolu kolaylaştırır.

Sonunda ölüm verir, mezara koyar.

Vakti zamanı gelince de onu yeniden diriltip ortaya çıkarır!]

(Abase; 11-22)

Müstağniler (zenginliklerini her şeye yeter sanan şehrin ileri ge-

lenleri) kör ve yoksul bir adam geldi diye surat asıp öte tarafa dönüp

gidince, onların bu yaptıkları mercek altına alınıyor ve oradan tüm

müstağnilere ders mahiyetinde "ölüm ve mezar" hatırlatılıyor.

Ve denmek isteniyor ki: Bunlar yaşarken yoksullarla aynı mec-

liste oturmaktan, onlarla eşit hale gelmekten kaçsalar da "en bü-

yük eşitleyici ilke olan ölümden" kaçamayacak, mezara girmekten

kurtulamayacaklar. Çünkü yaşarken aynı mecliste bulunmak iste-

medikleri yoksulla, mezarda aynı toprağın altında yan yana gele-

cek, eşitlenecekler. İşte o zaman "aynı mecliste oturacaklar" am a

iş işten geçmiş olacak!

19

Page 11: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 11/172

 R. İhsan Eliaçık 

[HAYIR! Gerçek şu ki (insan),

O nun emrini hiçbir zaman yerine getirmedi.

Bir baksın insan yediklerine,

 Nas ıl su yu bo lc a in di rm ek te yi z,

Sonra toprağı sürüp ekmekteyiz.

Böylece orada nasıl tahıllar yetiştirmekteyiz; üzüm bağları, yon-

ca tarlaları. . .

Zeytin ağaçları, hurmalıklar.. .

Yemyeşil ormanlar, meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz...

Bütün bunlar hep sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için.. .]

(Abase; 23-32)

Müstağnilere kendi sonları olan ölüm ve mezar hatırlatıldıktan

sonra, böbürlendikleri mal ve mülklerinin "tek bir çığlık" ile elle-

rinden gideceği hatırlatılıyor. Bahçe sahipleri kıssasında anlatılan

yok oluş ve helakin tekrar hatırlatılması.. .

Bu çığlık (sayha) o aşağılayıp durdukları, aynı mecliste oturmak 

istemedikleri körlerin, ezilenlerin, yoksulların, kimsesizlerin, çaresiz-

lerin "devrim çığlığı" olabileceği gibi, "kıyamet çığlığı" da olabilir.

Her ikisi de kükreyerek yükselen "sayha" (çığlık, gürültü) demektir.

Bu nedenle denmek isteniyor ki: Zenginler, elde ettikleri o üzüm

 ba ğl ar ı, yo nc a ta rl alar ı, ze yt in ağaçl arı , hu rm al ık la r, ko ru lu kl ar ,

meyveler ve meraları kendi mülkleri sanmasınlar. Bunların hepsiniAllah insanlar ve hayvanları için yaratmıştır. Yaratan onlar değildir.

Bunları "zenginler arasında dönüp dolanan bir tahakküm aracı

(devlet)" haline getirmekle ateşe davetiye çıkarmaktalar.. .

[Kıyamet günü dile gelsin!

Vicdan azabı çeken nefis dile gelsin!

21 101

Sosyal, İslam

"İnsan kemiklerini tekrar bir araya getiremeyeceğimizi mi sa-

nıyor?

HAYIR! Onu parmak uçlarına kadar yeniden var etmeye kadi-• ı»

rız!

Fakat insanoğlu önündeki gerçeği inkâra kalkışıyor.

Soruyor: "Şu kıyamet günü ne zaman gelecekmiş?"]

(Kıyamet; 1-6)

Görüldüğü gibi burada da "nimet sahipleri" yıkılış ile tehdit

ediliyor.

Kuranda ayağa kalkış (kıyamet), diriliş/canlanış (ba'as) ve çıkış/

meydana atılış (hurûc), nefes/soluk  (sûr), toplanış (haşr) kavramla-

rı, daha sembolik okuyuşla bir toplumsal altüst oluş halinin safhala-

rım da ifade eder. Bu durumda rüzgâr  (rîh), çığlık  (sayha) ve tufan

örneğin toplumsal rüzgârın giderek artması, çığlığa dönüşmesi ve

tufandan (devrim) sonra toplumun yeniden kuruluşunu ifade eder.

Özellikle Mekkî surelerde çokça görülen ve ilginçtir "Mekke'nin

fethinden" sonraki ayetlerde pek görülmeyen yıkılış ve helak sah-

nelerini bu şekilde okumak da mümkündür.

Bu durumda bildiğimiz anlamda "uhrevî" baas, kıyamet, cennet

ve cehennem; mezardaki ölülerin dirilmesi, ayağa kalkması, cenne-

te ve cehenneme atılması itikat olurken, "dünyevî" baas, kıyamet,

cennet ve cehennem de toplumun üzerinden ölü toprağını atması,

uyanması, ayağa kalkması ve ardından ideal toplumun (cennet) ku -

rulması ve zalimlerin cezalandırılması (cehennem) demek olur.. .

Bu türden ayetleri her iki yüzüyle de okumak mümkündür.

Dünyevî yüzüyle okumakla beraber, uhrevî yüzüne de itikat etmek 

gerekir. Bunun anlamı "Burada olmazsa orada, er geç olacak bu."

manasına gelir. . .

Page 12: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 12/172

 R. İhsan Eliaçık 

[HAYIR! Kaçacak hiçbir yer yok.

O gün varıp sığınılacak tek yer Rabb'indir.

O gün insana yaptığı ve yapmadığı her şey haber verilecek.

Dahası insan mazaret arayıp yaptıklarını gizlemeye çalışsa da...

Bizzat kendi vicdanından kaçamayacak.

Öyleyse aceleye getirip yaptıklarına mazeret arayıp durma.

Çünkü yaptıklarının bir bir anlatılması Bize aittir.

Yaptıklarını bir bir anlattığımızda sen sadece dinle.

Yapıp ettiğin her şeyi açıklamak Bize aittir.]

(Kıyamet; l l -19)

Görüldüğü gibi burada müstağnilerin muhakeme edilirken ne

duruma düşeceği canlandırılıyor. Hem Mahkeme-i Suğra (dünya-

daki mahkeme/küçük mahkeme), hem de Mahkeme-i Kübra (Ahi-

re t teki mahkeme/büyük mahkeme) önünde müstağninin (nimet

sahibi/mal ve oğul sahibi/bahçe sahibi/sutun sahibi/köşk-kâşane

sahibi) hal-i pür melalini resmediyor.. .

. O - r-®-'

[HAYIR! Siz hep şimdi olanı seviyorsunuz.

Sonrayı bırakıyorsunuz.

Bazı yüzler o gün sevinçten parlayacak.

Rablerinden umacaklar.

Bazı yüzler ise o gün mosmor kesilecek.

Belkemiklerini çatırdatacak yaman bir hesabın gelmekte oldu-

ğunu anlayacaklar.]

(Kıyamet; 20-25)

"Şimdi olanı (âcile) sevmek" Kuran bütünlüğü içinde dün-

23

Sosyal, İslam

ya malına, servete, altına düşkünlük demek oluyor. Nitekim aynı

kökten gelen kelime Samiri'nin buzağısı anlatılırken de kullanılır.

Bu durumda , "süs eşyalarından buzağı (i'el) yapmak" süs, altın,

 pa ra , se rv et hı rs ın da n va zg eç em em ek ve bun u elde et me k içi n

Firavuna yaranmak, ona kölece sığınmak, bunun için de onun so-

ğanına, sarımsağına, mercimeğine, yeşilliğine razı olmak demek 

olur. Nitekim "Onların kalplerine buzağı (tel) içirildi" (Bakara;

2/93) ifadesi bunun esasında kalpte olan/içsel bir durum olduğunu

gösterir. Demek ki dışarıdaki put (buzağı) içe içirilmişin/işlemişin;tutkunun, ihtirasın mücessem ifadesi (ıclen cesedâ) oluyor. İşte yu-

karıdaki bölüm de Mekkeli "Samirı ' lerin de aynı dur umd a olduğu

ifade ediliyor...

Dikkat ediniz! Şimdi olanı (acile) yani altını, serveti sevenlere

"Hayır!" (Kellal) diyerek başladı bu Kitab.

r - ^ - J r - ^ j

[HAYIR! Ne zaman ki can boğaza dayanır...

"Doktor yok mu?" diye bağrışılır. . .

Ayrılık vaktinin geldiği anlaşılır...

El ayak birbirine dolanır.. .

İşte o zaman kişi Rabb'ine gittiğini anlar.

Gel gör ki ne söze inandı, ne yöneldi.

Bilakis yalan dedi, sırt çevirdi.

Hep kibirlendi; tarafı etrafı kendine yeter sandı.

Yazıklar olsun böylesine, yazıklar olsun!]

(Kıyamet; 26-35)

Rivayete göre Hz. Peygamber bir gün Ebu Cehil'in yakasından

tutup "Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!" diyerek ona ölümü ve

kıyameti hatırlatmıştı. Ebu Cehil de Hz. Peygamber'in elini silkip

101

Page 13: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 13/172

 R. İhsan Eliaçtk 

atarak, "Bırak şu yakamı, sen kiminle konuşt uğunu sanıyor sun. Sen

de Rabb'in de bana bir şey yapamaz." diyerek kibirli kibirli adam-

larının yanına gitmişti. Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu. Hz.

Peygamber in Ebu Cehil ile tartışırken kullandığı "Yazıklar olsun

sana, yazıklar olsun" (evlâ lekefeevlâ) ifadesi burada aynen ayetleş-

miştir (Katade, Kelbi, Mukatil).

Görüldüğü gibi surenin son bölümü ölüm temasını işliyor. Ölüm

temasının ilk mesajlar boyunca sürekli hatırlatılması, son ayetlerde

"nutfe", "akıtılan meni", "pıhtı" vurgular ının yapılması ve ard ında n er-kek ve kadın iki eş olarak var edildiğinin söylenmesi oldukça anlam-

lıdır. Keza var eldilme/yaratma/yapma anlatılırken " fe se vv â"  kelime-

sinin kullanılması da çarpıcıdır: Bu, şekil verdi/eşit kıldı yani kadın

ve erkek olarak ayrı ayrı "farklı şekil verdi; fakat "eşit kıldı demektir.

Ardından son cümlede "Bunu yapan ölüleri diriltemez mi?"

diye sorulması ölümün ve eşitliğin birbirini tamamlaması içindir.

Çünkü ölüm en büyük eşitleyici ilkedir ve kendini bu eşitlikten ayı-

ran insanlar ölümle tekrar ilk yaratılış anına dönerler. Bu soru aynı

zamanda ölü toprağı serpilmiş bir halkın dirilmesi manasında "top-

lumsal dirilişi" ima ettiği gibi, mezarlarda yatan ölülerin "yenid en

dirilişi" manasında itikat ifade eder...

Dikkat ediniz! Tarafına etrafına güvenerek kibirlenenlere "Ha-

yır!" (Kellal) diyerek başladı bu Kitab.

[Dedikodu yaparak alay eden herkesin vay haline!

Vay haline o boyuna mal istif ederek sayıp durana!

Sanır ki malı kendisini sonsuza dek yaşatacak.

HAYIR! O yalayıp yutan bir vakuma atılacak.]

(Hümeze; 1-5)

24

Sosyal İslam

Rivayete göre burad aki eleştirilerin hedefi Umeyye bin Hal efti .

Demek ki bu karakter üzerinden diğer tüm zengin kodamanlar he-

def tahtasındadır.. .

Bu durumda alay edip ( humeze) dalga geçme ( lumeze) bir zen-

gin küstahlığı olarak ele alınıyor. Mal toplayıp bununla sonsuza ka-

dar yaşacağını zanneden kişinin müstağni kibrini resmeder. Onlar 

 bi ri kt ir di kl er i bu ma ll ar la yo ks ul la rl a ala y ed er le r: "K ur sa kl ar ın -

da ekmeğim var.", "Ekmeğini ben veriyorum" "Züğürtler, baldırı

çıplaklar!" "Açlıktan ağızları kokuyor." vb. laflarla küstahlıklarını

göstermiş olurlar. İşte hümeze ve lümeze bu türden bir alay, dalga

geçme ve dedikodudur.

Dikkat ediniz! Mal yığanlara, dönüp dönüp tekrar sayanlara,

yığdıklarına güvenerek yoksullarla alay edenlere, dalga geçenlere,

yukarıdan bakanlara "Hayır!" ( Kell al ) diyerek başladı bu Kitab.

Ku ra nı n ilk altı yıl boy unca inen sureleri nde (yaklaşık ilk 40

sure) "Hayır!" ( Kel lal ) geçen yerleri gördünüz. Nelere "Hayır!"

(Kellal) dendiği apaçık ortada.

Gözler kör olmaz, kalplerdir kör olan.

Page 14: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 14/172

"BÜYÜK GÜNAH" NEDİR?

Acaba Kur anın "büyük günah" dediği şey nedir?

 Na ma z kı lm am ak mı?

Oruç tutmamak mı?

Başörtüsü takmamak mı?

Kura nda "suç, günah, hata" tabirlerinden öte bir de "büyük 

suç/hata/günah" tabirleri geçiyor.

Baktığımızda bunların 7 yerde geçtiğini görüyoruz. Ne olduğu-

nu anlamak istiyorsanız, gelin birlikte bakalım. Nüzul (iniş) sırası-

na göre sıralıyorum;

•-o-'

İlki NECM suresinde:

[Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Bu, kötülük ya-

 pa nl ar ın kar şıl ıks ız ka lm am as ı, güzel lik yap an la rı n ise da ha güz eli yle

karşılıklarını bulması içindir. Onlar ki arada bir hataya düşseler de

büyük günahlardan (kebârie'l-ism ) ve çirkin davranışlardan kaçınır-

lar. Rabb'inin mağfireti geniştir; bundan hiç şüpheniz olmasın.]

(Necm; 53/31-32)

26

Sosyal İslam

{KEBÂİRE'L-İSM}: Sözlükte [^ ] kökü "büyü k olmak",

kökü de "suç işlemek, günaha girmek" demektir. Bu iki kelimeden olu-

şan [p^U 1 ; * 1 ^] ise "büyük günahlar" demektir. Bu deyim aslmda sa-

dece Müslümanlara değil; insanlığa önemli mesajlar vermektedir. Ayette

geçen lemem kelimesi ise "Bir anlık şuursuzluk hali" demek olup (Razi)

"küçük günahlar, ufak tefek hatalar" şeklinde meşhur olmuştur. Demek 

ki "Günahın büyüğü küçüğü olmaz" sözü doğru değildir. Suçun ve gü-

nahın büyüğü olur ve Kur an bu anlamda büyükler (kebâir ) demektedir.

Peki, büyük günahtan ne anlamalıyız?Ayet bağlamına baktığımızda, "Dünya ve ahiret Allah'ın'dır"

(Necm; 53/25) ve "Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır" (Necm;

53/31) tekrarlı vurgularından da anlaşılacağı gibi büyük günah

(kebâire'l-ism) "sahiplenme" (mülk) ile ilgilidir.

Keza aynı bağlamda "İnsan için emeğinden başka hakkı yok-

tur" (Necm; 53/39) ve "Onun emeği karşılığını görecektir (Necm;

53/40) tekrarlı uyarısından da anlaşılacağı gibi kişi emeğinden baş-

ka bir şeye sahip değildir. Bunu unutup örneğin çit çevirerek, emeği

sömürerek vs. Allah' ın mülkünü ve insanların alınterini sahiplen-

meye kalkışması büyük günah (kebâire'l-ism) olmaktadır. Sure bağ-

lamından anlaşılan budur.

.-«S_> r-SS^t 

İkincisi VAKIA suresinde:

[İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su... Kapkara boğucu bir 

duman... Ne serinletir ne rahatlatır. . . Çünkü onlar bundan önce

zenginliğin şımarttığı kimseler (mutre f în ) idi ve/yani büyük günah

(,hınsı'l-azim) üzerinde ısrar ediyorlardı.] (Vakıa; 56/42-46).

{MUTREF}: "Bolluk içinde olan, şımarmış" demektir. Bol-

27

Page 15: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 15/172

 R. İhsan Eliaçık 

lukve nimet içinde olmak, şımarmak ( teref  ), konfor içinde olmak,

nimetler içinde yüzmek  (teterrûf), konfor, rahatlık, lüks, şımarık-

lık (teref) kelimeleri bu kökten... Demek ki mütref  bir toplumun

rahatlık ve konfordan şımarmış, "fors" sahipleri demektir.. . Bu

durumda Kuranda sık sık geçen mele-i mütref" kavmin zengin-

likten şımarmış ileri gelenleri" demek oluyor. Bugün için devlet

 beslemesi ail ele re, so syete çe vr el er in e, lü ks ve se fa ha t iç in de ya şa-

yan zümrelere ve onlar a özene nle re tekâ bül eder. ( bkz. "Ku r and a

Alttakiler ve Üsttekiler" Makalesi).Bu durumda ayet bağlamında büyük günah (hınsı'l-azîm) in -

sanlar açlık ve yoksulluk içindeyken zenginlik, bolluk ve refah

içinde yaşamak ve bunun verdiği vurdumduymazlık ve şımarıklık 

(mütref) dem ek oluyor. Öyle ki böylesi tipler bu şımarıklık içinde

hesap, kitap, mizan, y enid en diri liş ned ir bilmezler, aldırış et mezler,

 bunları hi ç um ur sa ma zl ar .

Üçüncüsü İSRA suresinde:

[Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da size

de rızkı veren Biziz. Doğrusu onları öldürmek  büyük bir günahtır

(hıtaen kebîrâ).} (tsra; 17/31).

Yani: "Çalışmıyorlar, yağmaya, talana katılıp mal getirmiyorlar,

hiçbir işe yaramıyorlar." veya "Beş parasız oldukları için zengin bir 

koca talip olmuyor, fakirlere gidiyorlar." veya "Büyüyünce tefeci

 bezirga nların el in e dü şe rl er , ge ne le vl er in de çal ış tı rı rl ar, iyi ce rezi l

rüsva oluruz." veya "Belki bize acırlarda bol rızık ve mal verirler,

onun için tanrılara kurban sunalım." diyerek çocuklarınızı sakın

öldürmeyin. Bu çok büyük bir günah/cinayettir...

Çünkü bunlar Mekke'de oluyordu.

29

Sosyal, İslam

Görüldüğü gibi burada da konu (büyük günah) ve vurgu (mülk;

zenginlik/yoksulluk) aynı.

'

Dördüncüsü ŞURA suresinde:

[Size verilmiş bulunan şeyler dünya hayatının metaıdır. Allah'ın

yanındakiler ise iman edip sadece Rablerine dayananlar için daha

hayırlı ve daha kalıcıdır. Onlar  büyük günahlardan (kebâire'l-ism)

ve çirkin davranışlardan uzak dururlar.] (Şura; 42/36-37).Yine buradaki büyük günah da (kebâire'l-ism) yukarıdaki Necm

süresindeki ile aynı. Vurgu da oradaki ile aynı. Orada "Göklerde

ve yerde ne varsa Allah'ındır." dendikten sonra gelirken, burada

"Size verilen şeyler dünya hayatının metaıdır." dendikten sonra

kullanılıyor. Demek ki büyük günah (kebâire'l-ism) dünya hayatını

(malı, mülkü) ve ondan gelen faydayı (meta) bencilce sahiplenme-

dir. Oysa mülk Allah'ındır (dünya hayatı; yer, gök, mal, meta) ve

insan için emeğinden başka hakkı yoktur.

Ayetin devamında da büyük günahtan (kebâire'l-ism) kurtul-

mak için ne yapılması gerektiği açıklanıyor: Allah'a güvenmek, ka-

lıcı olanın O olduğunu kabul etmek, mal ve meta hırsına kapılıp

elde edemeyince öfkelenmemek, salât etmek, etrafına danışmak ve

verilen rızıklardan infak etmek... (Şura; 42/37-38). Metnin dışına

çıkmaksızın bağlamdan baktığımızda durum budur.

Beşincisi BAKARA suresinde:

[Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: 'Onlarda hem büyük gü-

nah (ism kebir), hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahla-

101

Page 16: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 16/172

 R. İhsan Eliaçtk 

rı yararlarından büyüktür.' Yine sana Allah yolunda ne harcayacak-

larını soruyorlar. De ki: 'İhtiyaçtan fazlasını.'] (Bakara; 219).

Görü ldüğ ü gibi burada da büyük günah (kebâire l-ism) kavra-

mının öncesinde içki ve kumar sonrasında da infaktan bahsediyor.

Bu ikisi arasındaki bağlantı açıktır: Bir şeyi (kumar gibi) haksız

yere sahiplenmek büyük gühahtır. Sahip olduklarının fazlasını el-

den çıkarmak (infak) gerekir. Bunu yapmayan da büyük günah iş-

lemiş olur. Demek ki içki, kumar, zina, altın, ipek vs. "zenginliğinşımarttığı kimse" (mütre j ) davranışıdır. Onlara özenmemeliyiz.

İşte sahip olduklarını infak etmeyip böyle heva ve heves yolunda

harcayanlar büyük günah işlemiş oluyorlar.

İşte bu beş yer Kuranda büyük günah/suç/hata anlamında iki

kelimeyle; kebârie'l-ism, hınsı'l-azîm, hıtaen kebîrâ, ism kebîr  (tam-

lama) olarak geçen yerler.

Şu iki yerde de tek kelimeyle ( kebâir ); fakat aynı anlamda geçi-

yor:

Altıncısı yine BAKARA suresinde;

[Sana haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmayı soruyorlar.

Onlara söyle: Haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmak  bü -

yü k  (kebîr) bir şeydir. Bu, insanları Allah'ın yolundan menetmek ve

kâfirlik anlamına gelir. Halkı yerinden yurd unda n sür mek ise Allah

katında çok daha büyüktür (ekber). Baskı, zulüm ve zorbalık  (fit-

ne) öldürmekten daha büyüktür (ekber). Bu zalim zorbalar, eğer 

güçleri yetse yolunuzdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan

vazgeçmeyecekler.] (Bakara; 217).

Ayette neye büyük/daha büyük  (kebir/ekber) dendiğine dikkat

30

Sosyal İslam

ediniz: Haram aylarda ve Mescid-i Haram'da savaşmak... Halkı ye-

rinden yurdundan sürmek... Baskı, zülüm, zorbalık.. .

Âdeta denmek isteniyor ki: Sana haram ayda ve Mescit-i

Haram'da savaşmayı soruyorlar. Bu çok kötü bir günahtır. Haram

aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmak düpedüz insanları Allah'ın

yolundan menetmek ve Allah'ı inkârdan başka bir şey değildir.

(Ebu Müslim). Hem Allah'ın evini kendi tekeline alacaksın, hem

de bu anıtın gerçek sahiplerinin oraya girmesine engel olacaksın.

Allah'ın savaşmayı yasakladığı aylarda silâh çekmekten, kan dök-

mekten çekinmeyeceksin. Allah'ın Evini savaş ve kan dökülen bir 

yer haline getireceksin. Ne ayların ne de Ev'in hiçbir saygınlığına

uymayacaksın. Bunları ihlâl doğrudan Allah'ı inkârdır. Üstelik aha-

liyi yerinden yurdundan edeceksin. Allah' ın Evinin gerçek bağlı-

larını şehirden süreceksin, "Buralar benim" diye kibrinden geçil-

meyecek! Bu da zulüm üstüne zulümdür. "Hem suçlu hem güçlü"

diye buna denir. Şüphesiz savaş iyi bir şey değil. Haram aylarda ve

Mescit-i Haramda savaş ise daha kötüdür. Baskı, zulüm ve zorbalık 

(fitne) ise savaştan çok daha kötü, çok daha beterdir.

Görüldüğü gibi ayette büyük günahın mantığı aynı: Sahiplen-

mek! Bu sefer sahiplenilen yer üstelik Allah'ın evi Kâbe...

Yedincisi NİSA suresinde:

[Eğer siz yasaklandığınız büyük günahlardan (kebâir) kaçı-

nırsanız kusurlarınızı (seyyiât) bağışlar ve itibarınızı yükseltiriz.]

(Nisa;31).

Buradaki "büyüklerin" (kebâir) ne olduğunu anlamak için de

ayetin öncesine ve sonrasına (paragrafa) bakmamız yeterlidir çün-

kü tam anlaşılmadı.

31

Page 17: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 17/172

 R. İhsan Eliaçık 

Sizce bu ayetin öncesinde neden bahsediliyor olabilir?

Okuyun;

[Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını karşılıklı rızaya daya-

nan ticaret yoluyla dahi olsa haksız yere yemeyin. Kendi kendinizi

aldatmayın. Allah size karşı gerçekten merhametlidir. Kim haddi

aşarak, haksızca bunu yaparsa yarın onu ateşe atacağız. Allah'a göre

 b unu yap ma k ço k k olayd ır .] (N is a; 29 -3 0) .

Yani: Ey iman edenler! Bırakın açıktan haksızlık yaparak birbi-

rinizin malını yemeyi, "kamu" adını vererek "birbirinizin malı"

haline getirdiğiniz ortak malı (beytu'l-mal ), karşılıklı paslaşarak,

eşe dosta peşkeş çekerek, usulsüz ihalelerle ve ulufe dağıtmalarla,

alan memnun veren memnun tarzında dahi olsa yemeyin... Birbi

riniz ile dışarıdan bakılınca sanki ticaret yapıyormuş gibi görünen;

fakat gerçekte danışıklı dövüş olan alışverişlerden sakının. Böyle

yaparak kendi kendinizi aldatmayın...

Peki, ayetin sonrasında neden bahsediliyor olabilir?

Okuyun;

[Allah'ın kiminize kiminizden farklı verdiği şeylere göz dikme-

yin. Erkekler için kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kazan-

dıklarından bir pay vardır. Allah' tan, Onun lütfunu isteyin. Allah

her şeyi biliyor. Herkes için bir şeyler bırakabileceği vârisler tayin

etmişizdir; anne-babalar, yakın akrabalar, nikâh akti ile bir arayagelenler. Sözleşmelerinizden doğan payları verin. Allah her şeyi in-

ceden inceye görüyor.] (Nisa; 32-33).

Yani: Allah "eşitliği" takdir etmiştir (Fussilet; 10). Rızık ve rızık 

kaynaklarını, yarattığı insanların eşitçe kullanacağı şekilde "tak-

sim" etmiştir. Bu doğal taksimatta herkes farklı, fakat eşittir. Ki-

mine kim inden farklı yetenekler vermiştir. Bunları istismar ederek,

farklılıklarınızdan eşitsizlik çıkarmayın. Tekel, kast, sınıf, hiyerarşi

Sosyal slanı

ve hegEmonya oluşturmayın. İlahî/doğal taksimatta her şey herke-

se yeter. Ötekinin "payına" düşene göz dikmeyin, fazlasına tamah

ederek eşitsizlik yaratmayın. Erkekler için kazandığından bir  "pay",

kadınlar için de kazandıklarından bir "pay" vardır. Paylarınıza razı

olun, daha fazlasına sahip olmaya çalışmayın. Bu paylar zaten ara-

nızda vârisler yoluyla birbirinize geçecektir, ihtirasa kapılmanı-

za gerek yok. Sözleşmelerden doğan haklara riayet edin, kime ne

"pay" düşüyorsa adaletlice dağıtın; bölüşün, paylaşın...

Ayetin öncesini ve sonrasını okuyunca sanırım "büyük günah"

(kebâir ) neymiş anladınız; Başkasının payına göz dikmek... Daha

fazlası hırsıyla mal toplamak... Kamu malını zimmetine geçirmeye

kalkmak... Sahip olduklarıyla eşitliği bozmak; üstünlük taslamak,

sınıf yaratmak, hegemon ya oluşt urmak. ..

Görüldüğü gibi Kuranda "büyük günah" bir şeyi sahiplenme

(mülk) etrafında dönmektedir.

Bu, Kuranın bir taraftan Âdem kıssasındaki vesveselerin anası

(şecere-i huld  ve tnülk-i la yebla) diğer taraftan da en "en büyük 

zulüm" (zulmün azîm) dediği şirk  ile ilgilidir.

Şecere-i huld: Son sınırına varıncaya kadar mal toplama. Şece-

re: toplayan şey, huld: son sınır. Sembolik dilde "sonsuzluk ağacı"...

(Taha; 120).

 Mülk-i la yebla: Yıkılmayacak bir iktidar ve mal sahibi olma.

(Taha; 120).

Şirk-i zulmün azîm: En büyük zulüm ortak olmaya kalkmak.

(Lokman; 13).

Sözlükte şirk, bir malın iki sahibi olması demektir. Örneğin

Page 18: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 18/172

 R. ihsan Eliaçık 

"şirket"te mal ortaklığı vardır. Allah'ın mülkünden bir şeyi sahiple-

nip ortak olmaya kalkarsanız O na şirk koşmuş olursunuz. Allah'ın

mül kü nd en (gökler ve yer) hiçbir şeye sahip olamazsanız, sahip ol-

duğunuz tek şey emeğinizdir, ondan da size bir "pay" vardır. Gerisi

kamunun/herkes indir .

Bunları unutup şeytanın vesvesesine kapılarak son sınırına ka-

dar toplamaya ( şecer e-i huld) kalkar ve yıkılmayacak bir mülkün

(mülk-i la yebla) peşinden giderseniz "büyük günah" işlemiş olur-

sunuz.

Kura n verileri ışığında "büyük günah" bu olmak icap eder.

İlmihal kitaplarındaki büyük günah listelerini unutun.

Yukarıda göstermeye çalıştığımız yedi yerde geçen büyük günah

ayetlerini Kuran'dan tekrar tekrar okuyun...

34

DAĞLARI KORKUTAN "EMANET"

Çokça bilinen bir Kur an ayetinde şöyle buyuru lur :

[Biz emaneti göklere, yere ve dağlara yükledik de onlar onu üst-

lenmeye yanaşmadı. Ondan korktular da insan üstlendi. Hiç şüp-

hesiz insan çok cahil ve zalimdir.] (Ahzab; 72).

Kur'an'm "varlığın diliyle konuşan" uslübuna çok güzel bir 

örnek olan bu ayette, görüldüğü gibi, dağlar, yer ve gök!—lc teşhis

(kişileştirme) ve intak (konuşturma) mecazî anlatım sanatı çerçe-

vesinde diyaloğa giriliyor ve insanoğlunun durumu onlarla karşı-

laştırılıyor.

Peki, dağların, yerin ve göklerin korkup da insanın üstlendiği bu

"emanet" ile ne kastediliyor?

Bilgisizlik (cehl ) ve ötekine haksızlık ( zu lm ) sebebi ile her an hı-

yanete dönü şme potansiyeli taşıyan bu "emanet" ne olabilir?

Evet, dağların, yerin ve göklerin yanında esamesi bile okunmayan,

küçücük bir böcek gibi kalan, takat cehl ve zulm potansiyeli taşıdığından,

 biz in san lar ın tab iri caizs e "hemen üstüne atladığı" emanet nedir?

Kur'an'm Âdem ve Habil-Kabil kıssası gibi, burada da, aslında

"yaşayan bir durum" anlatılıyor.

35

Page 19: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 19/172

Page 20: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 20/172

 R. İhsan Eli açık 

cephe gerisinde bekleyen yaşlı ve yoksul sahabelere ganimetten pay

verilmesine itiraz ettiler ve ganimetin k endilerinin hakkı oldu ğunu,

onların bizzat vuruşmadığını söylediler. Bunun üzerine aralarında

tartışma çıktı. Bu ayet işte bu olay üzerine nazil oldu. (Razi, İbn

Kesir, Kurtubi).

Görüldüğü gibi burada geçen "Size verilen emanetler" tabiri

ile düşmandan ele geçirilen servet, yani "ganimet malları" (e n f â l )

kastediliyor.. .

4- [İyi dinleyin! Allah size emanetleri ehline vermenizi ve in-

sanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi

emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel öğüt veriyor. Allah

her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor; bundan hiç şüpheniz olma-

sın.] (Nisa; 58)

Rivayetlere göre Mekke'nin fethi günü Hz. Peygamber, Kâbe'nin

anahtarını yanındaki sahabelerinden birisine vermek istedi. Arap

geleneklerine göre Kabe anahtarı kime verilirse onun kabilesi

Mekke'nin yönetimine, yani hükümet etmeye hak kazanmış sayı-

lıyordu. Abbas, Ali ve Osman arasında çekişme oldu. Ayet bunun

üzerine nazil oldu (Razi).

Görüldüğü gibi emanet burada ise bir işin başına kimin getiri-

leceğine hükmetmek çerçevesinde "kamu görevi" üstlenmek anla-

mında kullanılıyor.

Kur an'da emanet kavramının geçtiği yerler işte bunlardır.

. - « ( - . . - f f l S - .

Kurandan birkaç örnek daha . . .

Şu ayette "halife" kavramı "emanet" ile eş anlamlı kullanılmış

ve hepsini özetlemekte:

[Allah'a ve elçisine iman edin. Sizi üzerine halife kıldığı mallar-

38

Sosyal İslam

dan infak edin. İnanıp böyle infak edenlerinizi büyük bir karşılık 

 bek liy or. Ne de n A llah' a i ma n e tm iy or su nu z? Oy sa elç i s izi Ra bb 'i ni ze

iman edesiniz diye davet edip duruyor. Eğer gerçek müminler ise-

niz, unutmayın, O sizden söz almıştı. Sizi karanlıklardan aydınlığa

çıkarsın diye kuluna söze dayalı apaçık ayetler indiren Odur. Allah

size karşı çok şefkatli, sevgi ve merhametle dopdoludur. Neden Al-

lah yolunda infak etmiyorsunuz? Gökler ve yer Allah'tan başkasına

mı kalacak?] (Hadid; 7-10).

Görüldüğü gibi "üzerine halife kıldığı (emanet ettiği) mallar"

deniyor ve onların infak edilmesini istiyor. Elçinin "mu'minleri"

imana çağırıp durduğu söylenerek önce "Neden iman etmiyor-

sunuz? diye soruluyor. Ardından ilk sorudaki imanın yerine infak 

konarak soru yineleniyor: "Neden Allah yolunda infak etmiyor-

sunuz? Gökler ve yer Allah'tan başkasına mı kalacak?"

Kıssalara bakalım...

Kuranda Kabil, Karun, Nemrud, Firavun, Ad kavmi, Semud

kavmi, Bahçe sahipleri, Talut, Allah'ın devesi ( Nâga ta lla h) vs. ye-

ı in, göğün ve dağların üstlenmekten çekindiği halde, insanlardan

kimilerinin çekinmeyip cehl  ve zulmleri sebebiyle Allah'ın mülkü-

nü (yeryüzünü) nasıl talan ettiklerine, sahipsiz gördükleri her şeyeııasıl saldırdıklarına ve başkalarını ondan nasıl mahr um bırak maya

kalktıklarına tarihten birer örnektirler.

Mesela kendisine mülk verildi diye İbrahim ile tartışmaya giren

•idama (Nemrud'a) İbrahim'in ne dediğine bakalım:

[Siz Allah'ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O na ortak 

koşmaktan korkmazken, ben koştuğunuz o ortaklardan neden kor-

kacakmışım? Şu halde güvene (emanete) iki taraftan hangisi daha

119

Page 21: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 21/172

 R. İhsan Eliaçık 

layık? İman edip de (emaneti üstlenip de) imanlarına (emanetleri-

ne) zulüm bulaştırmayanlar.. . İşte güvene (emanete) layık olanlar 

onlardır ve doğru yolda yürüyenler de onlardır.] (E nam; 81-82).

Ayette emanet (güvene bırakılan şey) bu kez aynı kökten gelen

"emn" (güven) olarak geçiyor. "İman etmek" (güven duymak) da

aslında bununla ilgili. Bu anlamda "iman edenler" (m üm in le r )

Allah'a güven duyan/itimad edenler demektir. Keza Allah da

kendine güven duyanlara güvenir/itimad eder. Onun için O da

"Mu'min"dir. Bu nedenle iman edenler aynı zamanda Allah'ın

emanetini üstlenenler anlamına da gelir. Ayette geçtiği gibi cehl  ve

 zulm sebebiyle buna hıyanet ediliyor. Onun için imanlarına (ema-

netlerine) zulm bulaştıranlardan bahsediliyor.

İşte Nemrud ve avânesi bunun örneği olarak anlatılıyor.

Onlar Allah'ın ülkesinin (yeryüzünün) servet ve kuvvet kaynak-

larına (emval ve egvât' a) el koyarak, kendi mülkiyetlerine geçirmiş-

lerdi. Oysa onlar isteyenler ( sâ ilî n) arasında eşitçe paylaştırılmak 

için yaratılmışlardı. Böylece Allah'a mülkte şirk koşmuşlardı. Kendi

zimmetleri ne geçirdikleri bu servet ve kuvvet kaynaklarını teolojik-

leştirerek Ay, Güneş, Yıldız vb. totem-sembolleriyle ifade etmektey-

diler. Mekkede Lat, Menat, Uzza, Hubel gibi kabilenin teolojikleş-

miş servet ve kuvvet (emvâl ve egvât) kaynağı totem-sembolleri gibi

imparatorl uğun devlet tanrılarıydılar. "Onları (Putlarla ifade edilen

servet ve kuvveti) bize Allah verdi, onlar bizi Allah'a yaklaştırıyor."

demekteydiler.

İbrahim'in şirk koşuyorsunu z dediği şey buydu. N emr ud ve ava-

nesine Allah' ın ülkesinden (mülkünden) el çekmelerini, Allah' ın

kimseye böyle bir yetki vermediğini, emanetleri geri teslim etmele-

rini, isteyenlere eşitçe dağıtmalarım, çünkü eman ete hıyanet içinde

olduklarını söyledi. Onun için "Siz emanete layık değilsiniz, bilakis

40

Sosyal, İslam

layık olanlar emanetlerine (emvâl ve egvât' a) zulm bulaştırmayanlar 

yani kendi zimmetlerine geçirmeyenler, mal kaçırmayanlar, mülk 

ketiz etmeyenler, biriktirmeyip isteyenlere verenlerdir." dedi.

Onun için Kuran Nemrud için "Kendisine 'mülk' verildi diye

İbrahim ile tartışmaya giren adam" der. (Bakara; 258).

 Ne yd i mü lk v er il di diye ta rt ış tı kl ar ı?

.-«s--

Kuranda ortaya konan bu yaklaşımın, Hz. Peygamber, Hz.

Ömer ve Hz. Ali'nin dilinde ve uygulamasında nasıl ete kemiğe bü-

ründürüldüğüne da ir de üç örnek. . .

Hz. Peygamber şöyle demiştir: "Ben aranızda bölüştürücü-

yüm." ( Bu ha ri ; Humus, 7).

Hz. Ömer şöyle demiştir: "Fethedilen topraklara öyle bir ada-

let ve mülkiyet düzeni getirmeliyim ki Irak'ın dulları ve yetimle-

ri bir daha ebediyen krallara muhtaç olmamalı ve Müslümanla-

ra da köle olup sömürülmemeliler."

Hz. Ali'nin uygulamasına bakınız:

"Bahreynde bir grup (girişimci) Basrada İbn Abbas'a müracaat

ederek şöyle dediler: "Bize toprak verin, işletelim." Vali bu isteği

 bi r me kt up la Hz . Ali 'ye bi ld ir di . Hz . Ali cev ab i me k tubun da "Bu

toprak tüm Müslümanlarındır. Oradan elde edilecek menfaatler

konusunda hepiniz eşit haklara sahipsiniz. Eğer hepsi razı olur-

sa, o araziyi onlara ver. Ben ise sahip olmadığım bir şeyi başka-

sına veremem."

Dikkat ediniz! Devletin başındaki halife ne kendini, ne de dev-

leti toprağın sahibi olarak görmüyor. "Yeryüzünde dört mevsim

rızık ve rızık kaynakları (egvât) yarattı, isteyenler için eşitçe tak-

dir etti. .." (Fussilet; 10) ayetini ete kemiğe bürün dür üyo r. Girişim-

101

Page 22: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 22/172

Page 23: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 23/172

 R. İhsan Eliaçık 

ç ırmanm, temerküzün/kendine bir ikt irmenin (kenz), geri verme-

menin, onunla insanlar üzerinde hegemonya kurmaya kalkmanın

 zulm oldu ğunu n farkında değildir. Ne deniyordu: "Hiç şüphesiz

insan çok cahil ve zalimdir."

Münafıklar onun için emanete hıyanet edenlerdir. Yani

Allah ' ın mülkünden a ldıkla r ını ve rmeyenle r , infak e tmeyen-

le rdir . T ıpkı bir devle t te , haz ine memurunun z immetine para

geçirmesi gibi.. . Böyle birisine ne diyoruz: Hırsız, yolsuz, hor-

tumcu! Peki, Allah' ın mülkünden çalana, çit çevirene, kendineyontana ne demeli?

Demek ki.. .

Allah'ın mülkü /ülk esi (yeryü zü) kişisel zengin ler üre tme çiftli-

ği değildir. Bilakis zenginlikleri eşitçe dağıtma, bölüşme, paylaşma,

 ba rı ş, adal et ve ka rd eş li k yu rd ud ur . ( Dâ ru ss el am ). Burada herkes

kendi "kısmetine" (bütünden eşit pay) razı olarak, "nasibine" (bü-

tünden kendi ihtiyacı kadar) düşene razı olarak yaşayacaktır.

"Takdir", "kısmet", "nasip"... Bunların hepsi Allah'ın ülkesinin

(yeryüzü) aslında eşitlik ile ilgili ekonomi -politik/ metafızik kavramla-

rı. .. K ültü rümüzü n derinliklerine işlemiş ama sinirleri alındığı, içi bo-

şaltılıp tapı nak dili haline getirildiği için habe rimi z yok. Kelime kök-

lerini tek tek araştırdım, müthiş eşitlikçi anlamları var. Başka bir göz-

le bakınca fark ettim. Hepsi de Allah'ın dağıtımında ( taqsîm/qısmet)

kişiye düşen (isabet/nasîb) bütün içindeki eşit pay, hisse, ölçü (taqdir)

anlamına geliyor. Gayet paylaşımcı ve "kamucu" kavramlar.. .(bkz. el-

 Furûkfi'l-Luğa, Ebu Hilal el-Askeri, İşaret, ist., 2009. s. 234-259)

Demek ki.. .

Mülkiyet bir hak değil; görevdir!

Görev (emanet) ise ehil olana verilir. Ehil olmanın birinci şartı

ise mülkiyeti (emaneti) kendine yontmamak, emanet olarak veril-

44

Sosyal, İslam

miş kamu (Allah/halk) mülk iyetini özel mülkiyete çevirmemek, ih-

tiyacından fazlasını infak etmektir.

Yeryüzünü Allah'ın ülkesi, kendinizi de bu ülkede görev veril-

miş birisi olarak düşünün...

Size görevinizi yerine getirmek için yetki, rütbe, makam, mal ve

 pa ra ver il iyor. Bu nl ar ı şu am aç la r iç in ku ll an ac ak sı n de ni yo r. Hi ç-

 bi ris i si zin değ il . Size sa de ce ge çi mi ni z içi n ge re kl i ma iş et (m aa ş)

veriliyor. Kimseye de muhtaç edilmiyorsunuz.

Fakat siz ne yapıyorsunuz?Emaneti hibeye çeviriyorsunuz. Bütün bunları zimmetinize ge-

çirip özel amaçlarınız için kullanıyor, kendi zenginliğiniz için bi-

riktiriyorsunuz.

Karşınıza bir İbrahim çıkınca da size mülk verildi diye onunla

Rabb'i hakkında tartışıyorsunuz.

"İhtiyacından fazlasını ver" "O mallarda isteyenlerin (sâilîn)

ve mahrum bırakılanların (mahrumîn) hakkı var", "Onları zen-

ginler arasında dolanıp duran bir devlet haline getirme", "Allah

onları isteyenler için eşit şekilde bölüşülüp dağıtılsın diye yarat-

lı." diyene de "Kırkta bir neyinize yetmiyor, daha vermem, be-

nim bunlar." diyorsunuz.

"Haddini aştın, 'esasa' girdin, görevi suistimâl ettin, cehl  ve

 zulm üzeresin, emanete ihanet ediyorsun, geri ver" diyene "Gü-cün yeterse gel al, artık bunlar benim, üstelik ölünce de oğulla-

rıma bırakacağım. Sülalemden dışarı da çıkmayacak, benim de

henim." diye tutturmuş gidiyorsunuz.

Demek ki.. .

Allah'ın ülkesinden (yeryüzünden) zimmetinize geçirdiğiniz her 

şey, birleşik kap misali bir tarafta eksilmeye yol açıyor. Ondan ihtiyacı-

ıı ız (emeğiniz) kad arını alıp gerisini vermeniz/infak etmeniz isteniyor.

101

Page 24: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 24/172

 R. İhsan Eli açık 

Demek ki . . .

"Helalinden zenginlik" diye bir şey olamaz. Zaten zengin-

lik, ihtiyacından fazla mülkiyete sahip olmak demek olduğundan

Allah'ın ülkesinden (yeryüzünden) aşırma, zimmetine geçirme de-

mektir. İhtiyaçtan fazla olan her şey geri verilmek durumundadır.

Fıkıhtaki tabirle havâic-i asliye yani ev, binek, ev eşyası, alet edevât,

işyeri açma, maişet temini vs. ve bunlar için gerekli miktar temel ve

zaruri ihtiyaçlara girer ve özel mülkiyet değildir. Veya illa mülkiyet

denecekse "küçük mülkiyet" denebilir.

Çünkü "Mülk Allah'uıdır" ilkesi gereğince mülkiyet kişiye izafe

edilemez. Keza "Allah zengindir, siz fakirsiniz" desturu gereğince as-

lında kişiye "zengin" de denemez. Mülkiyet kişiye izafe edilemeyeceği

gibi "devlete" de izafe edilemez. Mülk yalnızca ve sadece Allah'ındır.

Temel ve zaruri ihtiyaçlar (havâic-i asliye) "görev" değil;

"hak "tır.

Oysa havâic-i asliye dışındaki mülkiyet "hak" değil; "görev'dir.

Görev olunca kişi, görevli kılındığı (üzerine halife yapıldığı)

mülkiyetin sahibi olamaz, miras bırakamaz, zimmetine geçiremez,

şahsi amaçları için kullanamaz. Cehl  sebebi ile miras bırakırsa evin

en büyük oğlunun (ekber) tekeline bırakılamaz, küçüklere de, ka-

dınlara da verilir. Önce aile içinde, sonra kardeşlik ahdi (muâhede)

yoluyla aile dışına da dağıtılır. Vasiyet yoluyla başkaları da fayda-

landırılır. Bir yerde yığıl masına (kenz) izin verilmez. İslam'da mi-

rasın mantığı budur. Sanıldığının aksine miras taksimi özel mülki-

yetin değil; özel mülkiyeti dağıtmanın, kamulaştırmanın delilidir.

"Kamulaştırma" devlete ait kılma değil; herkese ait kılma, tabana

yayma demektir. Bundan maksat ise yukarıda Hz. Ömer' in sözün-

de geçtiği gibi kişiyi bir daha ebediyen "krallara muhtaç durumda

bırakmamak", havâic-i asliyesine sahip duruma getirmektir.

47

Sosyal İslam

Demek ki.. .

Üzerine halife kılındığından (emaneti üstlendiğinden) elde et-

tiği fazlalık kendisinin değildir. Asıl sahiplerine geri iade etmek 

zorundadır. Ehil değilseniz, yetkileriniz alınır, rütbeleriniz sökülür,

emanet geri alınır. Zimmetinize bir şey geçirmişseniz ödetilir, zarar 

vermişseniz tazmin ettirilir. Emval' i (malı, parayı) ve egvât' ı (kuvvet

kaynaklarını) kullanma yetkisini kötüye kullanmışsanız hesabı so-

rulur. Bir daha size verilmez. Ehil olana yani kendini "özel mülki-

yet şehvetine" kaptırmayacak olana verilir. O da aynı şeyi yaparsa

aynı işlem onun için de geçerlidir.

Kanımca sözde değil; özde emanet budur!

Düş ünün . . .

Bir devletin bakanlığı kişiye ebedî olabilir mi? Bakanlığın tüm

araç gereçleri, malı, mülkü, parası, kasası bakana sonsuza kadar tes-

lim edilebilir mi? Onun oğullarına, sülalesine, aşiretine tapulanır,

 ba ka nl ık öz el mü lk iy et i ha li ne gel ebi li r mi ?

Gelemez.

Çünkü bakanlık dediğin bir emanettir ve halkın kamusudur. Peki,

aynı şeyi Allah'ın mülkü/kamusunda (yeryüzünde) hangi hakla yapı-

yoruz? Orada da görevliyiz. Orada da emanetçiyiz. Allah'ın ülkesinin

(yeryüzünün) egvât'mı (kuvvetlerini) yani rızık ve rızık kaynaklarını/

üretim araçlarını kişisel mülkiyetinize geçiremezsiniz!

Çünkü onları siz yaratmadınız.

"İmtihan" bahanesi, malı götürmenin, emanete hıyanet etme-

nin gerekçesi olamaz. Allah'ın ülkesinin servet (emval) ve kuvvet

(egvât) kaynakları yani yeryüzünün üretim araçları "zenginlerin

insafına" bırakılamaz. Günün birinde yoksullara acımaları ve in-

safa gelmeleri beklenip durulamaz. Zaten ne böyle bir  "hakları" ne

de böyle bir "ayrıcalıkları" vardır.

119

Page 25: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 25/172

 R. İhsan Eliaçık 

Görevi kötüye kullanmış yani emanete hıyanet etmişlerse yapı-

lacak iş, tıpkı bir ülkede bakanların görevi kötüye kullanması ve

emanete hıyanet etmesindeki gibi gayet basittir.

Böylesi dur umla rda isteyenler in/muh taçların ( sâ ilî n) , mahrum-

ların (mahrumî t ı) ve ezilenlerin ( mus t aza f î n) organik ve uyanık 

gücü "pençe-i Ali'deki şimşir aşkına" harekete geçer. İslamda dev-

let, adalet ve mülkiyet düzeni bunun için vardır. Hz. Peygamber' in,

Hz. Ömer'in ve Hz. Ali'nin icraatları esin kaynağı olmak için yete-

rince açıktır.

Demek ki.. .

Dağların bile üstlenmekten korktuğu o emanette, tüyü bitme-

miş yetimin, işçinin, emekçinin, yoksulun, mahrumun, muhtacın

hakkı (havaic-i asliyesi) vardır. Dağlar, yer ve gökler onun için üst-

lenmekten korkuyorlar. Cehl  ve zulm tabiatımız bunu görmemize

engel oluyor.

Demek ki.. .

"Görevi" gözümüz kesmiyorsa "emanete" talip olmuyoruz.

Şartlarını (hakça bölüşüm, kardeşçe paylaşım, rıza, infak, karz-ı

hasen, i'ta, kenz yasağı vb.) yerine getirerek ancak emaneti üstle-

nebiliyoruz.

Aksi halde yerin, göklerin ve dağların yaptığını yapıyor; ürkü-

yor, titriyor ve "Bu beni bozar" deyip yerimize oturuyoruz.

Bakın dağlar nasıl oturuyor.

"DİN GÜNÜ" NE DEMEKTİR?

Kura nda "din günü" ( ye vm u' d- di n) kavramı -birisi bir ayette iki

kez olmak üzere- 12 yerde geçiyor. Bunları aşağıda tek tek sırala-

dım.

Sağdan soldan duydukların ızı unutu n. Bakın, Kur'an "din günü"

derken ne kastediyor.

48

Sosyal, İslam

[Hamd, Âlemlerin Rabb'inedir. O Rahmân ve Rahimdir. DİN

GÜNÜ'N ÜN mâl ikidir.] (Fatiha; 2-4)

Hepimizin çok iyi bildiği Fatiha suresinde "Din gününün mali-

ki" (Mâliki yevmud-din) ifadesi "din gününde mülkün tek sahibi"

demek oluyor.

Demek, bir  "din günü" var ve bu günde mülkün tek sahibi bir 

mâlik/melik  olacak.

Demek, bu gün, Yunusun "Hani bunun ilk sahibi?" ifadesin-

de geçen "İlk sahib"in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk 

(servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği gündür.

Demek ki din günü esas itibariyle "mülk" ile ilgilidir.

[Sizi ateşe sokan nedir? (diye sorulunca) 'Biz salât etmez, yok-

sulu doyurmaz, dalanlarla beraber dalardık. DİN GÜNÜ' NÜ ya -

lan sayardık. Apaçık gerçek  (yaqîn) gelinceye kadar böyleydik.]

(Müddesssir; 42-47).

Demek ki o günde yaman bir hesabın ve bunun cezası olarak 

ateşin/azabın içine düşenler, Yunusun "Mal da yalan mülk de

yalan" ifadesinde geçen yalana dalıp gidenler, bunun peşinde bir 

ömür tüketenler, bund an dolayı da "sâlat" etmeyenler ve "yoksul' u

unutanlardır. Salât ile yoksulun arasını ayırarak, salâtı sadece "na-

maz kılmak"tan ibaret sananlardır.

Bunların salâtı Maûn suresinde geçtiği gibi yüzlerine çarpılacak-

tır. "Yazıklar olsun sizin salâtınıza!" ifadesind en de anlaşılacağı gibi,

içinde yetim ve yoksul derdi olmayan her salât boş ( sâ hu n) dur.

Demek ki, din günü öyle bir gündür ki içinde yetim ve yoksul

derdi olmayan, başta salât olmak üzere tüm dindarlık tezahürleri nin

iflas bayrağını çektiği gün olacaktır. Şu halde siz siz olun salâtınızı,

sakın yetim ve yoksuldan ayırmayın. Salâtmız sizi yetime ve yoksu-

la götürsün, aksi halde karşılaşacağınız koskoca bir iflastır.

101

Page 26: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 26/172

 R. İhsan Eliaçtk 

Demek ki din günü "yoksulların hesabı" ile ilgilidir.

[Hani bir zamanlar Rabb'in meleklere demişti ki: "Ben çamur-

dan bir insan yaratacağım. Ona son şeklini verip ruhumdan üf-

leyince onu selâmlayın!" Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan

selâma durdular. Yalnız iblis büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

Allah: "Ey iblis, Kendi elimle yarattığımı selamlamaktan seni alıko-

yan nedir? Büyüklük taslayıp kendini üstün mü görüyorsun?" dedi.

İblis: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarat-

tın." Allah: "Hemen çık oradan, çü nkü artık sen kovuldun. Lânetim

DİN GÜNÜ'NE kadar senin üzerindedir.] (Sad; 71-78)

Görüldüğü gibi bu ayete de din günü "büyüklük taslamak",

"kendini üstün görmek", "Beni ateşten onu çamurdan" diyerek 

eşitsizlik yaratmak ile ilgili ele almıyor.

Din gününe kadar bu türden iddiaların "lanetli" olduğu ifade

edilerek, o büyük din gününde bütün bunların sona ereceği ifade

ediliyor.

Şu halde her türden büyüklük taslama, kendini üstün görme,

kendinde olan bir şeyin ötekinde olmamasını "eşitsiz ilişkilere"

dayanak yapma Şeytanîdir ve lanetlidir.

Ben beyazım o zenci... Ben Batılıyım o Doğulu... Ben erkeğim

o kadın...Ben bilgiliyim o cahil. . . Ben zenginim o yoksul.. . Ben

Türk'üm o Kürt...Ben askerim o sivil... Ben sünniyim o alevi vb.tüm durumdan eşitsizlik çıkaran kıyaslamalar lanetlenmiştir.

Demek ki din günü bütün bunların sona erdiği gündür.

Demek ki din günü "eşitlik" ile ilgilidir.

[Her şeyi kendine ait kılıp toplayanlar (ashâb-ı şimâl)... Nedir 

acaba bunl arın karşılaşacakları? İçlerine işleyen bir ateş ve kayna r 

su... Kapkara boğucu bir duman... Ne serinletir ne rahatlatır. . .

Çünkü onlar geçmişte kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenle-

0

Sosyalİslam

ri (mutrefîn) idiler. En büyük günahta ısrar ediyorlardı. Diyorlardı

ki; "Biz ölüp toz toprak olduktan sonra, tekrar mı diriltileceğiz?"

Üstelik önceki atalarımızla birlikte!" Söyle onlara; "Öncekilerin ve

sonrakilerin hepsi belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklar.

" Sonra siz, ey sapkın inkârcılar! Mutlaka zakkum ağacından yiye-

ceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üstüne de kaynar 

su içeceksiniz. Doymak bilmez susuz develer gibi içeceksiniz. İşte

 bu DİN GÜNÜ'NDE onların ziyafetidir!] (Vakıa; 41-56).

Görüldüğü gibi ayette "din günü ziyafetinden" bahsediliyor.

Bu günde "zakkum ağacından doymak bilmez susuz develer gibi

içecek" olanların, "kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri"

(mutrefîn) olduğu, bunların en büyük günahta (mülke şirk) ısrar 

ettikleri çünkü onların ashâb-ı şimal oldukları ifade ediliyor.

Ashâb-ı şimal... Nedir acaba Ashâb-ı şimal?

Öyle görünüyor ki bu deyim Kuran literatürü içinde "Ashâbu'l-

cenne" (bahçe sahipleri) deyiminin diğer söylenişidir. Çünkü

Arapçada şimâl  kökü toplamak, içine almak, kendine ait kılmak 

demektir. Türkçeye de geçen şâmil, teşmil, şumûl  de bu kökten...

Ör. cihanşumûl; dünyayı içine alan, kapsayan... Âleme teşmil etmek-,

11er şeyi içine almak, herkesle ilgili yapmak... Keza şekli şemâili de -

riz yani şekli ve tüm özellikleri...

Şu halde Ashâb-ı şimal, her şeyi kendine ait kılanlar, toplayanlar,her şeyi kapsamak isteyenler, kendilerini her şeye teşmil  edenler,

 şecere-i huld  (son sınırına kadar toplama) ve mülk-i la yeblâ (yıkıl-

maz bir mülk) peşinden koşanlar demektir.. .

Bunun tersi olarak ayetin öncesinde Ashâbu'l-yemin kullanılır.

Yemin söz ve güç kuvvet manalarını içerir. Mal ve mülk toplamanın

(şimâl) değil; sözün/yeminin güç ve kuvvetine inananlar demektir.

Mal yığarak ve toplayarak değil; birbirine destek olarak, birbirinde

51

Page 27: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 27/172

 R. İhsan Eliaçtk 

yok alarak kuvvet bulanlar demektir. Bereket manası da buradan

gelir.

Şimale kuzey, Yemin e de güney (Yemen tarafı/sağ taraf) denme-

sinin de Mekke'nin o günkü yerleşim planına baktığımızda bunun-

la ilgili olduğu anlaşılıyor. Çünkü müşriklerin toplandığı Daru'n-

 Nedve adlı toplantı yeri şehrin merkezi yerinde, Müslümanların

toplandığı Daru'l-Erkam da şehrin kenarında Safa Tepesi yanın-

daydı. Merkez-çevre veya burjuvaların oturduğu yer ile varoşlar 

dememiz gibi.. .Demek ki din günü kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelen-

leri (ashab-ı şimal) ile şehrin varoşlarında, kenar semtlerinde ya-

şayanların (ashâb-t yemin) arasındaki uçurumun ortadan kalktığı

gündür .

Demek ki din günü toplumsal "altüst oluş" ile ilgilidir.

[Onlara İbrahim olayını da anlat. Bir zamanlar babasına ve hal-

kına: "Siz neye tapınıp duruyo rsunuz ?" demişti. "Putlara tapıyoruz,

onların başından hiç de ayrılmayacağız" dediler. İbrahim: "Dua et-

tiğiniz vakit onlar işitirler mi veya size bir fayda yahut zarar verirler 

mi?" dedi."Ama atalarımızdan hep böyle gördük" dediler. İbrahim:

"Peki" dedi, "Bu taptığınız şeylere siz ve atalarınız başını kaldırıp

hiç bakmadı mı?" "Âlemlerin Rabb'i hariç bu tanrıların hepsi be-

nim düşmanımdır. Çünkü beni yaratan, sonra da beni doğru yoldayürüten Odur. Beni yediren, içiren Odur. Hastalandığım zaman

 ba na şi fa ve re n O'd ur. Ben i öl dü re ce k ol an , so nr a y en id en di ri lt ec ek 

olan Odur. Ve DİN GÜNÜ'NDE günahlarımı bağışlamasını um-

duğum Odur.] (Şuara; 69-82).

Görüldüğü gibi şehrin/ülkenin merkezinde atalarından gördü-

ğü hal üzere birtakım putlara tapanlar, heykellere perestiş edenler 

vardır. Bunlar ülkenin bilgi, iktidar ve servet kaynaklarını ellerinde

52

Sosyal İslam

tutmakta ve toplayıp kendilerine ait kıldıkları ile halk üzerinde he-

gemonya kurarak iktidar sürmektedirler.

İşte din günü bu hegemonyanın sona erdiği, iktidar ve servet sa-

hiplerinin konumlarını kaybedip, mülkün tümüyle Allah'a (halka)

ait kılındığı gündür. O gün tek mâlik Allah (halk) tır...

[Hani Rabb'in meleklere: "Ben, balçığı oluşa oluşa ses veren

toprak haline getirip ondan bir beşer yaratacağım. Onu muntazam

 bi r kı va ma ge ti ri p iç in e r uh um d a n üf le di ği m za ma n, onun içi n

selâma durun" dedi. Bunun üzerine bütün melekler selâma durdu-lar. Ancak iblis, selâmlayanlarla beraber olmaktan kaçındı. Allah:

"Ey iblis, sen neden selâmlayanlarla beraber olmadın?" dedi. İblis:

"Benim, balçıktan oluşturarak kurumuş çamurdan yarattığın bir 

 be şer e se lâ m d urm a m ol ac ak şey de ği ld ir " de di . Al la h: "O ha ld e ç ık 

oradan; çünkü sen artık burada kalamazsın. DİN GÜNÜ'NE kadar 

yaklaşma buraya" dedi.] (Hıcr; 28-35).

(bkz. 3. sıradaki ayet ve açılması ile aynı).

[Vay başımıza gelene! İşte bu DİN GÜNÜDÜR." diyecek-

ler. Onlara: "Evet, işte bu yalan dediğiniz o gün; safların ayrılma

günüdür" denecek. Ve bir ses "O zulmedenleri, yardakçılarını ve

Allah'tan başka taptıkları şeyleri toplayın. Sürün ateşin yoluna. Tu-

lu ıı, yakalayın hepsi ni çünk ü sorgu dan kaçamay acaklar " diye yan

kılanacak.] (Saffat; 20-23).

Görüldüğü gibi burada da din günü safların ayrıldığı, zülme-

ılcıılerin ve yardakçılarının (eşlerinin), Allah'ın altında taptıkları-

nın toplanıp hesaba çekildiği, yaptıkları zulmün hesabını tek tek 

verdikleri gündür.

Demek ki din günü "zulmün" hesabını verme ile ilgilidir.

[Soruyorlar; "Ne zamanmış DİN GÜNÜ?" Ateş üzerinde yakıl-

dığınız gün! "Tadın kendinize ayırdıklarınızı! (fitnelerinizi). Budur 

Page 28: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 28/172

 R. İhsan Eliaçık 

işte o sizin acele istediğiniz!" Sakınanları ise cennetler, pınarlar bek-

liyor. Rableı inin kendilerine verdiklerinden alacaklar. Çünkü onlar 

dünyadayken güzel ahlak sahibiydiler. Gece yarılarında kalkarlar-

dı. Seher vakit lerin de af dilerlerdi. On lar ın mallar ında isteyenin ve

mahrum bırakılanın hakkı vardır.] (Zâriyat: 12-19).

Bu ayette geçen "fitne" kavramının kullanışı da çok ilginçtir.

"Onlara bunların (yığıp yoksullardan sakladıklarınızın) hesabı-

nı din günü vereceksiniz." denince "Ne zamanmış bu din günü?"

diye alay ediyorlar. "Ateş üzerinde fiten edildiğiniz gün" yani altı-

nın cevheri curûfundan ayrılırken ateşte kızartılması gibi sizin de

yandığınız gün deniliyor. Burada fitne/fiten kelimesi kullanılıyor.

Sonra "Tadın fitnelerinizi" yani madenin curûfunu ayırıp altınını

kendinize ayırdığınız gibi kendinize biriktirdiğiniz malların dağ-

lanıp size ateş olarak geri dönmesini de tadın deniyor. Burada da

 fitneleriniz deniyor.

Fitne, Arapçada altınla ilgilidir. Şeytan (el-Fettânu), iki fitne: al-

tın ve gümüş/ dirhem ve dinar ( el-Fettânân) , kuyumcu (el-Feten)

kelimeleri de bu köktendir.

Şu halde ayet "İşte kendiniz için biriktirdikleriniz (hazâ mâ

keneztum lienfisekum), tadın biriktirdiklerinizi" ( zû gû mâ kun-

tum teknizûn) ayetiyle aynı şeyi anlatmaktadır. (Tövbe; 34-35).Demek ki din günü yoksulların ve mahrum bırakılmışların hak-

kı olan saklanmış birikimlerin (kenz/fiten) hesabının sorulacağı

gündür .

Demek ki din günü "altın, gümüş, yoksullar, mahrumlar" ile

ilgilidir.

[İnsan cimri ve muhteris yaratılmıştır. Başına bir kötülük ge-

lince feryat eder. Eline mal geçince (hayr dokununca) men eder,

vermez. Ancak salât edenler hariç. Onlar sürekli salât üzeredirler.

55

Sosyal, İslam

Mallarında İsteyenin ve mahr um bırakılanın hakkı vardır (Çünkü )

Onlar m N G Ü N İ T N Ü tasdik ederler.] (Meâric: 19-26).

(bkz. bir önceki ayetle aynı).

[Yolsuzluk yapanların vay haline! Onlar alacaklarının son kuru-

şuna kadar peşine düşerler. Ama iş vereceklerine gelince kıyısından

kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Onlar diriltilecek 

lerini sanmıyorlar mı? O büyük günde... insanlar o gün Âlemlerin

Rabbı için ayağa kalkacak. Hayır! Yoldan çıkanların sicili tutuldu

B.hr misin, sicil demek? Orada her şey madde madde yazılmıştır.

O gun yalan diyenlerin vay haline! Onlar  DİN GÜNÜ'NE yalan

diyenlerdir.] (Mutaffifîn: 1-11).

Görüldüğü gibi buradaki tema da aynı.

Demek ki din günü bütün yolsuzlukların hesabının sorulacağı

Rundür. O gün çalınan, çırpılan, zimmete geçirilen, cebe indirilen

eşe dosta peşkeş çekilen her zerrenin hesabı sorulacaktır.

Demek ki din günü "yolsuzluklar" ile ilgilidir.

[Bilir misin, nedi r  DİN GÜNÜ? Evet, nedir acaba D İN(İUNÜ?

0 gün, kimse kimse için bir şeye malik olamacak! O gün artık 

iş/emir Allah'ındır.] (İnfıtâr; 17-19).

Ve "din günü" kavramın ın geçtiği son ayet.. .İki defa "din günü nedir?" diye soruyor. Ardından cevabı ve-

ı iyor.

1 >ikkat ediniz: "O gün kimse kimse için bir şeye malik olama-

y.uak!" (Yevmu lâ temliku nefsun linefsin şeyâ).

'Malikiyevmud-din deki mülk ile aynı kökten: temliku.

Vani o gün kimse mülk sahibi olamayacak, o gün mülkün hepsi

AH..Inn (halkın) olacak... İşte "din günü" budur.

101

Page 29: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 29/172

Page 30: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 30/172

KUR'AN'DA DİN ADAMI ELEŞTİRİLERİ

Kura nda «Ruhban", "Ahbâr", "Hâmân" «Rabbâniyyûn" diye

anılan ve şiddetli eleştiriler yöneltildiğini gördüğümüz «din ada-

mı " karakterleri var.

Acaba bunlar hangi sebeple eleştiriliyorlar, hiç düşü ndü nüz mü?

Hiç, bir  «din kitabı" kalkıp da «din adamlarını" eleştirir mi? Bu,

kendi ayağına kurşun sıkmak olmuyor mu?

Aşağıda Kuranda bizzat Ruhban, Ahbâr,

 Hâmân ve Rabbâniyyûn adının geçtiği ayetleri okuyacaksınız,

özellikle bu isimlerin geçtiği yerleri çıkardım. İsmi (ünvanı) ve-

rilmeksizin geçen yerler de var fakat onları atladım. Bakın, neden

dolayı eleştiriliyorlar.Ama önce bu isimler ne demek ve bugün için kimlere tekabül

ediyor ona bakalım.

RUHBÂN: Sözlükte "korkm ak, ürpermek" kökü nden gelir. Kor-

kutmak, tedhiş uyandırmak, yıld.rmak, ürpermek, dehşet saçmak 

(irhâb), korkutmak, yıldırmak ( terhîb), terörist (irhâbî), te rör izm

58

Sosyal, İslam

(irhâbiyye), Allah'tan korkan, ürperen, keşiş (râhib), korku, heybet

(rehbe), fobi (ruhâb) kelimeleri bu kökten gelir...

 Rehbâniyye ruhbâna ait iş anlamında, Ruhbân da çoğulu olup

rahipler, keşişler demektir. Ruhbânlık ile kastedilen ise, böylesi ki-

şilerin "Tanrı korkusundan" dağlara çekilmeleri, kendilerini büt ü-

nüyle ibadete (nusuk  ) vermeleri, üzerlerine vacip olan nusuklara ek 

olarak yalnız yaşamak, sert elbiseler giymek, kadınlardan uzak dur-

mak, mağaralarda ve kuytu köşelerde kendilerini ibadete vermek 

gibi ileri derecede meşakkatli bir hayat tarzına katlanmalarıydı...

 Ruhbân, buradan kaynaklanan bir tanrısallığa ulaştığını düşü-

nür. Artık Tanrının yeryüzündeki dostu, evliyası, oğlu, gölgesi, ve-

kili kendisi olmuştur. Bu nedenle tanrı hakkında konuşma hakkına

sahiptir. Demek ki Ruhbân, görünmez bir güç adına iç dünyaları-

nıza hükmeden eden bir  "ruh işgalcisi" olmaktadır. Sizin mana ve

ruh dünyanızı işgal etmekte ve sizi size bırakmayarak Tanrı adına

yönetmektedir.. .

AHBÂR: Sözlükte mastarı "mürekkep" demektir. Mürekkep

(lıibr), hokka, divid, mürekkep şişesi (mihbera), piskopos/yahudi

lı.ıhamı (ahbâr) kelimeleri bu kökten gelir... Şu halde Ahbâr  Allah,

k ıiap, din mevzularında hokka, divid ve mürekkep kullanarak yazı-

l.ıı yazan kişi demek oluyor. Zamanla bunlara din âlimi veya ahbâr 

ilenmiş.1 )emek ki Ruhbân ve Ahbâr  kendilerine "din adamı" denilen

I işi veya kişiler oluyor. Bunlar toplumdan ayrı kıyafetleri, çoğu kez

• İr <>zel statüleri ile ayrılırlar. Din onlar için bir meslektir. Başka bir 

i'.lc uğraşmazl ar. Bugü n için hoca, hâce, pîr, molla, şehy, seyyi d,

lı.ıh,ı, dede, haham, papaz, keşiş vb. şekilde değişik kültürlerde anı-

Lııl.ır bu sınıfa girer...

 Mıbâr' ın farkı daha çok yazı ve kitaplarıyla öne çıkmasıdır. Bu-

59

Page 31: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 31/172

 R. İ san Eliaçık 

gün için Allah, kitap, peygamber, din hakkında yazılar yazan ka-

lem erbabı yani "yazarlar" bu guruba girer. Ruhban daha çok in-

sanların ruh dünyalarına hükmederken, Ahbâr  zihin dünyalarına

hükmeder. Uğraştıkları işin kendilerine tanrısallık kattığı vehmi

içindedirler. Bu tanrısallığın kendilerine ayrıcalıklı bir konum ve

statü getirmesinin doğal olduğunu düşünürler. Böylece kendileri-

ni "normal insanlar' la eşit görmezler. Din sınıfının zihinsel kökeni

 bu ra ya da ya nm ak ta dı r. ..

HÂMÂN: Eski Mısır 'da din adamları sınıfının ünvanı olarak 

kullanılırdı. Amon-Ra nın hizmetkârı anlamında Hâ-Amon un

Arapçalaşmış halidir. Fİ-Ra-vun da "Ramn oğlu veya "Ramn be-

denlenmiş hali" (Yürüyen Rai) anlamında eski Mısır krallarının ün-

vanı idi. Kuranda sık sık Firavun-Haman ikilisi birlikte zikredilir.

Mısır geleneğinde "Araon tapınağının rahipleri" olarak anılır-

lar. Mısır havzasında Hz. Yusuf ve Hz. Musa dâhil, ismi anılan ve

anılmayan tüm peygamberlerin, Amon tapınağının rahipleri (Ha-

 Amon) ile şiddetli bir mücadele içinde olduklarını ve her defasında

onlar tarafından öldürülmek istendiklerini görüyoruz...

RABBÂNİYYÛN: Kendilerini Rabb'e adamış olanlar, 'Rabbciler'

manasmdad ır. Rabb'in kitabını korumak , Kitab'm şahitliğin yapmak 

ve onunla hüküm vermek gibi görevleri olduğu belirtilir. (Maide;

44). Bugün için şekil ve statü olarak  "din adamı"görüntüsünde ol-

masa da "İslam davası", "Kur'an hizmeti", "Kur an şakirdi", "Ku ran a

çağrı", "himmet, hizmet, şahitlik, davet, İslami mücadele" vs. adı

altında Allah, Kitab, din davası güden tüm kişi ve gurupları ifade

eder.. .Şimdi bakın, bunlar Kur anda n eden dolayı eleştiriliyorlar.

60

Sosyal islam

İlk ayet din adamlığının toplumdaki rolünü ortaya koyuyor:

1- [Firavun ise şöyle dedi: "Ben, sizin için benden başka bir ilâh

 bi lm iy or um . Ey Hâ mâ n! Ba na tu ğl al ar da n bi r ku le yap . Bel ki

Musa'n ın tanrı sına çıkarı m. Bu (Musa) kesinlikle yalancı-

nın biri.] (Kasas; 38).

Görül düğü gibi Firavun, Hâmân'a "Bana pişmiş çamurdan (tuğ-

ladan) yüksek bir kule yap" diyor. Böylece güya Musa'nın tanrısını

görebilecek. Burad a Hâm ân (din adamı ) tipolo jisini n bir Firavu n

düzenindeki rolünü de görmüş oluyoruz. Firavun, yüksek bir kuleyaparak göğe çıkmaya kalkacak kadar aptal değildi tabii. Buradaki

ilade sembolik bir alaydı. Hâmân'dan Musa'yı alt etmeye yarayacak 

 bir yol yö nt em (e sbâb ) bu lm as ın ı ist iyo r. "M us a' nı n Ta nr ıs ı nı n gü -

ı iinü bana ver." demek istiyor. Hâmân bunu nasıl yapacaktır? Dinin

.ılyon yüzü ile! (bkz. "Dinin Afyon Yüzü" başlıklı makale)...

İkinci ayet rahipliğin ortaya çıkışı ve kökenini deşifre ediyor:

2- [Rahipliğe gelince, onu onlar uydurdular. Biz onlara böyle

 bi r şey em re tm ed ik . All ah' ın rı zas ın ı ar am ak am ac ıy la bö yl e

yaptılar, fakat gereğini de yerine getirmediler. Biz de içlerin-

den iman etmiş olanlara mükâfatlarını verdik, ama çoğu yol-

dan çıkmıştı.] (Hadid; 27).

I İz. Pe ygam berd en gelen bazı rivayetler bu konu da oldu kça

•w, ık kıyıcıdır. İbn A bbas 'tan gel en bir rivayette "F etret d ön em in de

I ı.ıllar Tevrat ve İncili değişti rmişlerd i. Derk en bir guru p insan gez-

i'.ııu ı bir hayata başlamış ve rahatsız edici yünlü elbiseler giymeye

l'.r.l.ımışlardı." denir... Yine İbn Mes'uddan başka bir rivayette de

11/ l'eygambe r'in kendisi ne şöyle dediği rivayet edilmi ştir: "Ey İbn

 b l ı s'ud, sen İs ra il oğ ul la rı nı n yet mi ş f ır ka ya ay rı ld ık la rı nı , üç f ır ka sı

61

Page 32: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 32/172

 K. İhsan Eliaçtk 

hariç hepsinin ateşte olduğunu, bu üç fırkanın ise; 1- İsa'ya iman

eden, ona yardım için ölesiye Allah'ın düşmanlarıyla çarpışan fırka,

2- Savaşmaya takatları olmayınca marufu emredip mün kerd en sa-

kındıran fırka, 3- Bu iki işe de gücü yetmediği için kalın yün abalar 

giyen, ıssız yerlere ve çöllere çekilen fırka olduğunu ve bunun "Ona

tabi olanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koy duk" ayetinde

ifade edildiğini biliyor muydun." (Razi).

Görül düğü ayette Ruhbânlığın uydurul duğu, Allah' ın rızasını

aramak için böyle bir iş yaptıkları, fakat gereğinin de yapmayarak yoldan çıktıklarını söyleniyor.

Rivayette ise fetret döneminde Tevrat'ı ve İncil'i "kralların" tah-

rif ettiği bildiriliyor. Bu ne de mek?

"Ölesiye çarpışan/marufu emredip münkeri nehyeden/ıs-

sız yerlere ve çöllere çekilenler" dışında, krallar saraya yanaşan

Ruhbânlara, "yüksek kule" yapmalarını istiyorlar. Böylece kralla-

rın emriyle, kitap Ruhbânlar eliyle tahrif edilmiş oluyor. Tahrifin

illa lafzen olması gerekmez. Krala itaatin, Tanrının emri olduğunu

söyleyen ruhbân tahrifatın anasını yapmış, en "yüksek kuleyi" dik-

miş demektir.

Bu noktada ruhbânlık Bizans "krallarının" halkı gütmek için

kendilerine din adamları sınıfı icat etmeleri ve bunu imparatorlu-

ğun resmî dini haline getirerek dayatmaları anlamına geliyor. Keza

ondan önce de Pers "kralları" Musa'nın mirası içinden "haham-

lar" üreterek, onlarla iş birliği yaparak bir din adamları sınıfı üret-

mişler ve onunla bölgeyi denetim altında tutmak istemişlerdi. On-

dan önce de Mısır kralları. . . Onda n önce de Asur kralları. . . Ond an

önce de Sümer kralları. . .

Öyle görünüyor ki rahiplik zamanla profesyone l din adam-

la r ı s ınıf ı manas ında "din is t ismarının" adı olmuştur . Çünkü

62

Sosyal slam

onlar gücünü sadece din adamı olmaktan ve insanların dinî

umutla r ını sömürmekten a l ır olmuşla rdır . Yeryüzünde hak ve

adaleti hâkim kılma, haksızlıklara karşı mücadele, yardımlaşma

ve insanla r ı yoksulluktan, mağduriye tten, mahrumiye tten ve

zulümden kurtarma gibi asıl işleri bırakmışlar  "ruhları kurtar-

mayı" misyon edinmiş le rdir . Böylece insanla r ın ruhla r ına nüfuz

etmişler ve bu nüfuzu krallara peşkeş çekmede kullanmışlardır.

Böylece din, kitleleri n afyo nu halin e gelmişti r. . . Halkı n bağrı n-

dan çıkan ( ümmi ) nebi ise "Bizde ruhbanlık yoktur, cihat vardır" demiş t i . . .

Üçüncü ayet din adamlarının ( ruhbân ve ahbâr ) kralların ya-

nında ne aradıklarını, yaptıkları "yüksek kuleler" karşılığında ne

aldıklarını, böylece ne yaparak yoldan çıktıkları açıklıyor:

3- [Onlardan birçoğunun günah, saldırganlık ve haram yiyici-

likte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne ber-

 ba t bi r şey ! Ba ri ru hb ân la rı ve ha ha ml ar ı on la rı gü na hk âr ca

sözlerden ve haram yiyicilikten alıkoysaydılar. Yaptıklardı ne

 be rb at bi r iş!] (M ai de ; 62 -6 3)

Ayette geçen haram yiyicilik (ekli's-suht ) yolsuzl uktan, avan-l.ulan, halkın parasından, başkasının sırtından yeme/zenginleşme

demektir. İşte ruhbânlar ve hahamlar bunlara ses çıkarmayarak,

lı.ılta bu işlerin içinde bizzat yer alarak haram yiyiciliğe ortak olu-

yorlardı.. .

63

Page 33: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 33/172

 R. İhsan Eliaçık 

Dördüncü ayet yiyiciliği (eki) ve yığıcılığı (kenz) deşifre ediyor:

4- [Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem

haksızlıkla yiyor hem de onları Allah yolundan alıkoyuyor-

lar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda infak etme-

yenleri acı bir azabın beklediğini haber ver.] (Tövbe; 34)

Ayette geçen "insanların mallarını haksızca yer-

ler" (yekulûne emvâle'n-nâs bi'l-bâtıl) ve "altını ve gümüşü birik-

tirirler" (yeknizûne'z-zehebe ve'l-fızza) ifadelerini Ebuzer-i Ğifari,

Muaviye'nin yüzüne okumuştu da Muaviye "Burada benden değil din adamlarından (ahbâr  ve ruhban) bahsediliyor"  demişti. Fakat

Ebuzer' in "yaşayan yorumundan" kaçamamış ve "Bu ümmetin

ahbârı ve ruhbânı da sen oldun!" cevabını almıştı.

Evet, her kim yiyicilik ve yığıcılık  (eki ve kenz) yapıyorsa kendi top-

lumunun ahbârı ve ruhbânı odur! Bunlar cübbeli ve sarıklı din adamı

kıyafetinde olabileceği gibi kravatlı, takım elbiseli de olabilir. Hatta illa

din adamı da olması gerekmez. O gün bunu daha çok din adamları

yaptığı için onlar örnek veriliyor. Bugün kim yapıyorsa o! Bunl arın

hepsi Kuranın "halkın parasını yerler, altını ve gümüşü biriktirir-

ler" dediği toplumun yiyici ve yığıcı asalak üst sınıflarıdır...

Beşinci ayet din adamı olmasa da bir misyon yüklenmiş, bir za-

manlar veya şimdi "Rabb'e adanmak, Kur'an'a, İslam'a hizmet" vb.

iddiaların sahiplerine yönelik:

5- [Rabb'e adanmış olanlar ve din âlimleri de Allah'ın kitabını

korumakla sorumlu ve ona tanık olmaları dolayısıyla onun-

la hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden

korkun ve Benim ayetlerimi üç beş kuruş para için bir kenara

itmeyin.] (Maide; 44).

Sosyal İslam

Görüldüğü gibi esas vurgu sona kaydırılmış: "Ayetlerimi az bir

pahaya (semenen galilâ) satmayın." Tabii buradan "Az değil; çok 

paraya satın" anlamı çıkarmak için halis muhlis mamonun (para)

kulu olmak gerekir. Onun için çeviriyi biraz değişik yaptım.

Günümüz için söyleyecek olursak, burada, İslam'a hizmet iddia-

sında olan tüm Rabbâniyyûn'a esaslı bir uyarı vardır. Yani Rabb da-

vası güdenler, Allah yolunda hizmet iddiasında olanlar, Kitab'ı ko-

rumak, kollamak, şahitliğini yapmak, vahyi hayatın merkezine taşı-

mak, ehl-i Kuran ve ' l-İslam ve's-sünnet ve ' l-hizmet ve ' l-himmet...

vs. Rabb davası güdenlere denm ek isteniyor ki:

"Ey 'Allah, Rabb' diyerek yola çıkanlar! Sonun da dön üp dolaşıp

Allah ile aldatanlardan olmayın! Ey Kuran diyerek yola çıkanlar!

Sonunda dönüp dolaşıp Kuran tüccarı haline gelmeyin! Ey Pey-

gamber diyerek yola çıkanlar! Sonunda dönüp dolaşıp peygambe-

rin kürsüsünden servet yığanlardan olmayın!

Yani Kur an'ı ve onun ölümsüz mesajlarını az bir az bir paha kar-

şılığı asıl amacından çıkarıp ticarete, mal mülk yığıcılığına dökme-

yin!

"Islami faaliyet" diye başlayıp İslami ticaret ve'l-menfaate çe-

virmeyin!

"Daru'l-Erkam" diye başlayıp sonra dernek, sonra vakıf, son-

ı.ı şirket, sonra holding haline gelerek fakir fukaradan toplanan-l.ıı ı "dava" veya "hizmet" adına zenginlere aktarmayın! "Daru'l-

I ı kam '1ar tam tersi için kurulmamış mıydı?

Bahçe sahipleri" kıssasını okuya okuya her biriniz bir  "bahçe

s.ılıibi" haline gelmeyin!

Topladıklarınız üzerinden mütekebbir servet ve iktidar kuleleri

dikmeyin! Terkettikleriniz kazandıklarınızdan d aha hayırlıydı.

! y din âlimleri! Ey dinî kitap yazanlar! Allah, Kitab, peygam -

65

Page 34: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 34/172

 R. İhsan Eliaçık 

 be r üz er in de n ka za nd ık la rı nı zı "en büyük kamu" namusu adına

asıl sahiplerine iade edin! Allah yolunda (öksüze, yoksula, çeresize,

kimsesize) infak edin! Sadece ihtiyacınız kadarı hakkınız olabilir,

gerisi ateştir!

Eğer bunları yapmazsanız Allah'ın ayetlerini az bir paha karşılığı

satmış olursunuz! Bunlar üzerinden ne kazanırsanız kazanın hep-

si "az bir paha" olup sahibi için elim bir azap ve yakıcı bir ateşten

 ba şk a bi r şey de ği ld ir !"

Ayetlerin verdiği mesajı böyle anlamayıp, Muaviye gibi topu taca

atmak, benden bahsetmiyor diye arkasına bakınmak kendi kendini

aldatmaktan başka bir şey değildir.

Dahası, mesajı ve kime hitap ettiği apaçık olan bu ayetlerden

şifre çıkarmak, bilimsel keşifler aramak , Kura n ziyafetleri (!) çek-

mek, astrolojik, kozmolojik, teolojik, kelami, felsefi büyük ve de-

rin (!) manalar bulmak, şifa niyetine okumak, üfürmek, muskasını

yazmak vs. başka bir şey değil; Kur'an'm etrafında gürültü kopar-

maktır! Hani, bu ayetlerin ilk muhatapları çıkarlarına dokununca

gürültü koparıp ayetlerin anlaşılmamasını sağlamaya çalışıyorlardı

ya, aynen öyle...

Kura nda Ahbâr, Ruhbân, Hâmân, Rabbâniyyûn ifadelerinin

geçtiği yerleri kendi gözlerinizle okudunuz. (Birkaç Hâmân geçen

yer daha var fakat orada bir şey denmiyor Firavun ile birlikte kulla-

nılıyor sadece. Onları göz ardı ettim.)

Bunların "ne yönden", "hangi sebeple", "nasıl bir gerekçe-

66

Sosyal, İslam

ye" dayandırılarak eleştirildiklerine dikkat ediniz: Krallara yüksek 

kuleler yapmak... Haram yiyicilik.. . Halkın mallarını götürmek...

Altını ve gümüşü biriktirmek... Allah yolunda infak etmemek...

Allah'tan korkm amak ... Ayetleri az bir paha karşılığı satmak. ..

Kura nda "din adamlarına" yönelik eleştiriler de "vesveselerin

anası" ile aynı; mülk-i la yeblal  (yıkılmayacak bir mülke kavuşma

arzusu!)

Bazıları "Bu nasıl din kitabı, din adamlarını nasıl da eleştiri-

yor" diyebilir.

Öyle... Çünkü Kuran bir din kitabı değil!

İslam dinlerden bir din değil!

Hz. Peygamber bir din adamı değil!

Bunlar anlaşılmadıkça İslam'ın dinler tarihi içinde neye tekabül

ettiğini hiçbir zaman anlayamayacaksınız.

Gördünüz... Yukarıda sadece din adamı unvanı ile bizzat anıl-

dıkları yerleri seçtim. Gerisi yorumlanabilir ve "bunlar bizden bah-

setmiyor" denilebilirdi.

Ama bunlardan kaçış var mı?

 Fe eyne tezhebûn (Nereye gidiyorsunuz?)

101

Page 35: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 35/172

KUR'AN'DA "ÜSTTEKİLER" VE "ALTTAKİLER"

İbn Haldun (öl. 1406) altı asır önce "Şu ana kadarki bütün ta-

rih Bedeviler ile Hadarîlerin mücadelesinden ibarettir." demişti.

Aslında bu, kadim dinî metinlerin; Avestanın, Tevrat'ın, İncil'in

ve Kur anın vurgularını yeniden ifade etmekten başka bir şey değil-

dir. Hadarî ler üsttekiler, Bedeviler  alttakiler oluyor. İbn Haldun 'a

göre bu mücadelede birinden diğerine geçişte esas amil mülktür.

Yani servet ve iktidar sahipleri (üsttekiler) ile, bunlara sahip olma-

yanların; dahası bunların gadrine uğrayanların (alttakilerin) ezelî

mücadelesi.. .

"Ümmet-i vahide" (sınıfsız tek toplum), mülk (servet ve ikti-

dar) ihtirasları sebebiyle parçalanıp sınıflara ayırıldığından beri hiçdurmadan süren bir mücadele bu.

Bu yazıda, söz konusu ezelî mücadelenin her iki tarafına

Kuranın dünyası açısından bakacağız. "Üsttekileri" ve "alttakile-

ri" Kuranın nasıl ele aldığını, onlara ne dediğini, hangi bakımdan

ayırdığını, ayırımda temel saikin ne olduğunu göstermeye çalışa-

cağız.

Görüleceği üzere ayırımda temel saik dil, din, ırk, itikat, renk,

68

Sosyal islam

 bö lge , cins iy et vs. değ il ; mü lk (s er ve t ve ik ti da r) ile il işk id ir. Mü lk 

sahipleri üsttekileri, bunların gadrine uğrayanlar da alttakileri be-

lirleyen temel saik olmaktadır. Bu ayrımı Kuran "Lehu'l-Mülk" ve

"Lailahe illallah" kılıcıyla kesip atmakta, devrimci bir altüst oluş

çağrısı ile insanlığı eşitliğe çağırmaktadır.

Tarih boyunca bunun hiç değişmediğini görüyoruz.

Müslüman, mu'min, münâfık, kâfir, zâlim, hakk, bâtıl, adâlet,

levhid, şirk gibi nitelemeler, Firavun, Nemrud, Karun, Haman gibi

larihin kötü yüzleri, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed gibi ta-

rihin iyi yüzleri, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdud gibi

kıssalar hep bu üsttekileri ve alttakileri örneklemek içindir. Bu an-

lamda ikinci dereceden nitelemelerdir.

Bunların içi "mülk" (servet ve iktidar) ilişkileri ile dolduruldu-

ğunda ete kemiğe bürünürler. Yoksa soyut bir dinî, itikâdî, kelâmî,

leolojik söylem olarak kalırlar. Kuranın sahici bir gerçek hayat ki-

tabı olması için üsttekileri ve alttakileri "mülk" temelinde yeniden

ele almamız ve analiz etmemiz kaçınılmazdır.

Belli başlıların ı ele alacağız. Önc e "üsttekiler "den başlayalım.

AĞNİYÂ: "Zenginler" demektir. Kök olarak " ği na " zenginlik 

ve servet, "ganî"  zengin, ihtiyacı olmayan, kalantor, varlıklı, koda-man, " ga ni me t " düşmandan elde edilen zenginlikler, " müstağni" de

kendini her türlü ihtiyacın üstün de gören zenginlik budalası demek 

oluyor.

Kuranın nüzul sırasına göre ilk suresinde (Alak; 96/7) karşı-

mıza çıkar. İlk olmasının anlamı şu ki sonraki bütün "üsttekile-

ri" niteleyen ayetler bununla ilgilidir: Müstağni servetiyle azgınlık 

eder (tâğut ), servetin e yaslanar ak büyü kleni r (mustekbir ), emredip

69

Page 36: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 36/172

 R. sanEliaçık 

yasaklar koyarak zulmeder  (zâlim), mülküyle ortak koşar  (müş-

rik), hegemonya kurmaya yeltenir  (ceberrut), gururlanır   (mağrur),

inkâr eder  (münkir), yok sayar  (mulhid)...

Bütün bunların kökünde "ğina'yı özelleştirmesi, kendi elinde

tutması yatmaktadır. Bu nedenle Kur an malların zenginler  (ağniyâ)

elinde dolanıp duran bir devlet olmasını meneder (Haşr; 59/7). Yani

zenginliğin bir devlet haline gelmesini veya devletin bir zenginler 

kulübüne dönüşmesini reddeder. Bu durumda zenginler  (ağniyâ),

Allah'ın yarattığı rızık ve rızık kaynaklarını (üretim araçlarını) bir 

şekilde ele geçirip, "alttakileri" ondan mahrum edenler, alttakilerle

"eşit" hale gelmekten 'aslan görmüş yaban eşeği gibi' kaçanlar olu-

yor. Sırf zenginliğin Kur anı n hiçbir yerinde olumlu anl amda anıl-

dığını, övüldüğünü, teşvik edildiğini görmedim. Bugün için üretim

araçlarının mülkiyetini elinde tutan finans-kapital sahiplerine, ser-

mayedarlara, para babalarına tekâbül eder.

MELE': "Dolu hale gelmiş" demektir. Kök olarak 1- Bir şeyi

doldurmak 2- Yola girmek, yolda yürümek demek... Dolmak ( imti-

la'), dolmuş, dolu, tombul, etine dolgun (mumteli') birinci, koşmak,

hızla yürümek  (melv), genleşmek, genişlemek  (muluv) ikinci an-

lamdan gelir. . . Bu durumda mele servetle dolmuş, mal ve mülk ile

şişmiş, servet ve iktidarı ele geçirme ve onunla hegemonya kurma

yolunda yürüyen, hayatının amacı bu olan demek oluyor. "Kavmin

ileri gelen melesi" şeklinde Kur anda sıklıkla geçer. Bugün için bir 

ülkenin siyasî, askerî ve iktisadî mülk (servet ve iktidar) sahiplerine

tekâbül eder.

MUTREF: "Bolluk içinde olan, şımarmış" demektir. Bolluk ve

nimet içinde olmak, şımarmak  (teref), konfor içinde olmak, nimet-

ler içinde yüzmek  (teterrûf), konfor, rahatlık, lüks, şımarıklık  (te-

ref) kelimeleri bu kökten... Demek ki mütref  bir toplumun rahatlık 

0

Sosyal slam

ve konfordan şımarmış, "fors" sahipleri demektir.. . Bu durumda

Kuranda sık sık geçen mele-i mütref  "kavmin zenginlikten şımar-

mış ileri gelenleri" demek oluyor. Bugün için devlet beslemesi ai-

lelere, sosyete çevrelerine, lüks ve sefahat içinde yaşayan zümrelere

ve onlara özenenlere tekâbül eder.

MÜSRİF: "Harcayan" demektir. Kavmin zenginlikten şımarmış

ileri gelenlerinin (üsttekilerin) başkasının (alttakilerin) emeğinden

çaldıklarını sorumsuzca harcamalarıdır. Nasıl olsa başkasından

geçtiği için kimin malı olduğu umurlarında bile değildir.

Türkçede "israf etmek" deyimi kendi emeği ile kazandığından

gereksiz yere harcamayı ifade etmek için kullanılıyor ki Kuranda

hu anlamda değildir. Bilakis başkasının emeğinden geçeni harca-

mak manasındadır. Bu anlamıyla "hortumcunun" har vurup har-

man savurmasını ifade eder.

Kendi emeğinden gereksiz harcamaya ise Kuran "tebzîr"  der.

lebzîr lüzumsuz harcama demektir. (İsra; 50/26). Bu durumda "Yi-

yiniz, içiniz, israf etmeyiniz" demek "Kendi emeğinizle kazandığı-

nızdan yiyiniz, içiniz fakat başkasının emeğini yemeyiniz, mele-i

mürtefin yaptığını yapmayınız, bundan kaçınınız." demektir. Şu

ayette bu anlamda kullanılmıştır:

[Öksüzlere evlenme çağma gelinceye kadar göz kulak olun. Ek-

meğini kendisi kazanacak yaşa geldiklerini gördüğü nüzde malları-nı kendilerine teslim edin. Büyüyünce onlara kalacak diye mallarını

sorumsuzca (israf ile) yemeye kalkmayın. İhtiyacı olmayan tenezzül

i'lmesin.] (Nisa; 4/6).

Burada israf kendi malını saçıp savurma değil; başkasına ait ola-

nı zimmetine geçirip harcama manasındadır. "Onlar infak ettik-

lerinde ne israf ederler ne de cimrilik" (Furkan; 25/67) Yani ne

 ba şk as ın ın ma lı nd an bo l ke se de n ha rc ar la r, ne de ke nd i ke se le ri ni

71

Page 37: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 37/172

 R. İhsan Eliaçık 

kısarlar; ikisinin ortası bir yol tutarlar; kendi alınteri ile kazandık-

larından infak ederler.. .

Kuran Mekke'nin mülk sahiplerine, Firavuna vs. hep "müsrif-

ler" diyor. Burada "gereksiz harcama yapıyorlardı" denmek isten-

miyor. Bilakis "alttakinin" emeğinden çaldıkları ve ondan geçin-

dikleri, sömürücü olduklarını için eleştiriliyorlar.. . İsraf, bugün

için "Başkasının (devlet) malı deniz yemeyen domuz" sözündeki

manayı ifade eder.

KÂNİZ: "Biriktiren, y ığan" demektir. Malı "kenz" etmek; yığ-mak, biriktirmek, hazin e yapmak manasına geliyor. Kura n altını ve

gümüşü (parayı) kenz edenleri şiddetle eleştirir ve biriktirdikleri-

nin dağlanarak alınlarına, böğürlerine, sırtlarına vurulacağını ha-

 be r ver ir . (Tö vbe; 9/ 34 ). Bu ayet na zi l ol un ca Hz . Pe yg am be r "K ah -

rolsun biriktiriciler" (Tebbet el-Kânizûn) diye üç defa bağırmıştır.

(Kutüb-i Sitte; Zekât, 2011).

Bugün için Kâniz, ihtiyaçtan fazla para, mal, arazi, bina vs. cin-

sinden özel mülkiyet biriktirene tekâbül eder. Genellikle servet ve

iktidar sahibinin yani "üsttekinin" tuttuğu yoldur. Biriktirdiğini ne

infak eder, ne de bir işe yatırır, kendi şahsi mülkü olarak tutar. İşte

 bu kenz olup sahibini ateşle yakacaktır. Biriktiriciden istenen alttaki

ile aradaki farkı sürdürerek ucundan verip durmak değil; alttaki-

ni yukarı çıkarıp, kendisi da aşağı inerek, orta bir yerde eşit halegelinceye kadar infak etmektir. Çünkü biriktirdiği alttakinden ona

geçmiştir. Başka türlü kenz edemezdi (zengin olamazdı).

MURÂBÎ: "Fâizci" demektir. Kök olarak  ribâ (faiz), "tepe hali-

ne gelme" manasındadır. Üsttekilerin en önemli özelliklerindendir.

Tefecilik yaparak paralarına para katarlar. Başkasından "fazlalık"

alarak tepe gibi yığarlar. Bununla mal ve servet yığarlar. Bu yolla

alttakileri sömürür, kanlarını emerler. Kuranda başka hiçbir şey

Sosyal İslam

için "Faiz yiyenlere Allah ve Resulü'nün savaş açtığını bildir"

(Bakara; 2/279) denmemiştir!

Genellikle savaş savunma amaçlı olup "izne" tabidir. Örneğin

kendilerine zulmedilenlere, yurtlarından çıkarılanlara Allah yo-

lunda savaşmaları için "izin verildi" denir. Fakat faiz söz konusu

olunca Allah ve Resulü onlara savaş açar! (Bakara; 2/275). Faiz yi-

yenler kabirlerinden, şeytan çarpmış gibi kalkacaklardır. Bu hal on-

ların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir "demeleri yü zündendi r. Hâlbuki

Allah alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bugün için küresel

finans-kapitale, onun yerli iş birlikçisi bankalara, tefeci bezirgânlara

tekâbül eder.. .

İşte bunlar üsttekilerdir.

Dilleri, dinleri, ırkları, renkleri ve bölgelerinin ne olduğu önemli

değildir. Tamamı sömürücü olup alttakilerin kanını emerek yaşar-

lar. Allah ise alttaki ezilenleri (mustazaflan) onların yerine geçir-

mek, böylece eşitliği sağlayarak, yarattığı rızık ve rızık kaynaklarını

adilce bölüştürerek korkt uklarını n bir gün başlarına geleceğini on-

lara göstermek ister (Kasas; 5).

Şunlar da Kuranda sürekli korunan, kollanan, durumlarının

düzeltilmesi için zekât, sadaka, infak, karz-ı hasen çağrıları yapılan,Allah'ın kendisini onların yerine koyarak, onların sesi ve soluğu

olarak konuştuğu "alttakiler"dir. Kitab'ın asıl sahipleri bunlardır.

Bunların Kuranın hiçbir yerinde yerildiğini, aşağılandığını, hor ve

hakir görüldüğünü görmedim.

73

Page 38: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 38/172

 R. İhsan Eliaçık 

CEVÂN: "Açlar" demektir. "Altta" olmaktan öte en "dipte"

olanlardır. Açlık tehlikesi söz konusu olduğundan ölümle yüzyü-

zedirler. Bu açıdan bütün her şeyi bırakıp buna yönelmek birinci

dereceden bir görevdir.

Malum, kıssaların anasında (Âdem kıssası) Allah'ın istediği

dünya (cennet), kimsenin "aç" (yeme-içme ihtiyacından mahrum),

"çıplak" (giyinme ve barınma ihtiyacından mahrum), "susuz"

(yaşamı sağlayan diğer temel ve zaruri ihtiyaçlardan mahrum) ol-

madığı ve "yanmayan" (saldırı tehditlerine karşı güven içinde) bir 

dünyadır. (Taha; 20/118-119). Fakat bu birtakım muhterislerin

kendi eleriyle yaptıkları yüzü nden gerçekleşememektedir.

Kuran bir ülkenin açlık ve şiddetli yoksulluğa düşme sebebini

şöyle açıklar:

[Bir ülke duşunun; halkı güven ve huzur içinde yaşıyor. Bolluk 

ve refah içinde yüzüyorlar. Derken Allah'ın nimetlerini inkâr edi-

yorlar. Yaptıklarına karşılık Allah da onları açlık ve korkuyla tanış-

tırıyor.] (Nahl; 16/112).

Onların yaptıkları neydi ki açlık, yoksulluk ve korkuyla tanıştı-

lar (tattılar)?

Bunu anlamak için Kuranın dünyasında özel bir anlama sahip

"Allah'ın nimetlerini inkâr etmek" tabirini iyi anlamak lazımdır.

Bakın aynı sure içinde bu nasıl açıklanıyor:

[Zenginler  (rızıkta üstün kılınanlar) mallarını "Arada fark kal-

maz, eşit hale geliriz" diye yanındakilerle paylaşmıyorlar. Allah'ın

nimetini mi inkâr ediyor bunlar?] (Nahl; 16/71).

Demek ki bir ülkede açlık ve yoksulluk  "kavmin zenginlikten

şımarmış ileri gelenlerinin" yani "üsttekilerin" mülkiyet hırsıyla

"alttakiler" ile eşit hale gelmek istememeleri yüzünden olmaktadır.

Bu duru mun sürüp gitmesi Allah' ın nimetini (rızık ve rızık kaynak-

SosyaL slam

larını) inkâr ve halka karşı işlenmiş bir suçtur.

Bugün için açlık ve yoksulluk Kuranın mantığı açısından bi-

rince dereceden bir sorundur. Bütün her şey bundan sonra gelir.

"Açlık, korku ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edilme" sanıldı-

ğının aksine, Allah'ın bunları kullarına musallat edip "Bakayım ne

yapacaklar?" diye gökten olup bitenleri seyretmesi değildir. Bilakis

rızık ve rızık kaynaklarını mülkiyetlerine geçirerek açlık ve yoksul-

luğa neden olanlar engellenmezse bunların sürüp gideceği, bela-

mızı kendimiz istediğimiz için Allah'ın da bunu bize tattıracağının

varlığın (hayatın) diliyle konuşular ak hatırlatılmasıdır.. .

FUKARÂ: "Fakirler" demektir. Kök olarak  "Omurga kemiği

kırılmış" manasındadır. Türkçede "fıkra"  da aynı kökten. Bu du-

rumda " fı kr a anlatmak"  yazı gibi tüm ayrıntıları içermeyen, kırıl-

mış omurga gibi atlanmış, kırık anlatım demek. Eskiden köşe ya-

zarlarına "fıkra muharriri"  denirdi. Yani anlatımı zayıf, konularını

derinlemesine ele almayan, üstünkörü yazan manasında. Arap, za-

yıf deveye de "fakr"  demiş . . .

Terim olarak fakirin, türlü tanımlar yapılmışsa da üzerinde

ittifak edilen görüş "temel ve zaruri ihtiyaçlarını karşılayama-

yan kimse" olduğudur . Bunla r da insanoğluna şu dünyada laz ım

olan yeme-içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarıdır. İşte bunları

kendi çabası ile karşılayamayan kimseye fakir veya yoksul di-yoruz. Kişi bunları karşılayamayınca beli bükülüyor, "omurga-

sı kırıl ıyor" ve dik duramaz hale geliyor. Kuranda "alttakiler"

içinde en çok kullanılan kavram budur. Hemen hemen tüm

 zekât, infak, sadaka, karz, i'ta vb. vermeye yönelik ayetlerde ilk 

sırada geçer.

Günüm üz de "işsiz" kategorisine tekâbül ettiği söylenebilir.

(,1ünkü işsizin yeme-içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını karşı-

75

Page 39: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 39/172

 R. İhsan Eliaçık 

layacak bir işi olmadığı için geliri de yoktur. Bu durumda işsiz beli

 bü kü k, om ur ga sı kı rı k kiş i olur.

MESÂKİN: "Yoksullar" demektir. Kök olarak  "sakin olan, su-

san, duran, dinen şey" manasındadır. "Sükûn" hareketin durması,

"seken"  ise mülkü olmadığı halde kira veya başka bir şekilde evde

oturmak demektir. "Meskûn mahal"  veya "Mahalle sâkinleri"  bura-

dan gelir.

 Fukarâ ile mesâkin arasında şöyle bir fark olduğu söylenebilir:

 Fukara işsiz olduğu için zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak gelirden

yoksun olanlar, mesâkin de işi olduğu halde geliri zaruri ihtiyaç-

larını karşılamaya yetmeyenler, bu nedenle de geçim sıkıntısı çe-

kenler demektir. Öyleki işi olduğu, kira da olsa bir evde meskûn

 bu lu nd uğ u içi n gö re nl er on u ha li va kt i ye ri nd e bi ri sa nm ak ta dı r.

Hâlbuki geliri zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmemekte, ge-

çim sıkıntısı çekmekte ve bunu da sâkin durarak, susarak kimselere

söylememektedir. İşte mesâkin budur . . .

Bugün için dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli bes-

lenebilmesi için yapması gereken gıda harcamasının (açlık sınırı)

mayıs ayında 826.19, gıda harcamasının yanı sıra giyim, konut,

ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu

harcamaların (yoksulluk sınırı) 2691.18 lira olduğunu düşünürsek,

Türkiye'nin neredeyse 3/4'ü fukarâ ve mesâkin oluyor, (bkz.http://adilmedya.com/haber.asp?id=2110)

BÂİS: "Şiddetli sıkıntı çeken" demektir. Şiddetli darlık, yok-

luk, çaresizlik, açlık, savaş manalarına gelir. Fukarâ ve mesâkinden

daha şiddetli yoksulluğu ifade eder. İbn Abbas'a göre Bâis, şiddetli

yoksulluğu yüzün den ve elbisesinden belli olan kimsedir. Çünk ü

fakirin fiziki görünümü böyle değildir. Fakirin elbisesi temizdir 

ve yeterli gıda aldığı da yüzünden belli olmaktadır (Razi). Bu du-

76

Sosyal, İslam

rum da Bâisûn, şiddetli fakr-u zaruret içinde olduklarından istemek 

zorunda bırakılan hatta yalvartılan "yalınayaklıları" ifade eder.

Kura nda "el-Bâise'l-Fakir"  şeklinde geçer. (Hac; 22/28).

MUMLİG: "Fakir düşmekten korkan" demektir. Kur anda şöy-

le geçer: "Yoksulluk korkusuyla (imlâg) çocuklarınızı öldürme-

yin" (Enam; 6/151),

"Yoksulluk korkusuyla (imlâg) çocuklarınızı öldürmeyin.

Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten

büyük bir günahtır" (İsra; 17/31).

 Mumlig  ile memluk  arasında yakınlık olduğu anlaşılıyor. Mem-

luk başkasına köle olmuş kimse demektir. Kur an ın indiği dönemde

Mekkeliler kız çocuklarını diri diri toprağa gömmekteydi. Çünkü

yoksulluk belasından Mekkeli tefeci bezirgânlardan borç para al-

makta, daha sonra bunları ödeyememekte ve tefeciye köle olmak-

laydılar. Eşlerini ve kızlarını da onlara vermekte ve umumhane-

lerinde çalıştırılma zilletine katlanmak zorunda kalmaktaydılar.

İleride kızlarının başına bu gelmesin diye de çocuklarını diri diri

gömmekteydiler. İşte bu çeşit yoksulluk  "İleride tefecinin eline dü-

 şerek yoksullaşır, ona köle olur, beni, eşimi veya kızımı ne olur bırak 

diye yalvarmak zorunda kalırım."  korkusunu ifade ediyor. Onun

için olsa gerek  mumlig, sözlüklerde "boyun eğen ve yalvaran yok-

sul" diye tarif edilmiş (İ bn Manzu r).

MUSRİM: "Kararmış, solmuş" manasındadır. Bahçe sahiple-

rinin bahçesine felaket gelip ürünü toplayamadıkları, böylece bah-

çeleri kararıp solduğu için yoksullaştıkları anlatılırken kullanılır.

(Kalem; 68/20). Dolayısıyla musrim, zenginin yoksul durumuna

ıliişmesi demektir. Günümüzde afet, iflas, icra, ipotek, ağır borç

vs. sonucu zenginin malı ve serveti elden giderek fakir düşmesine

lekâbül eder. "Sınıf atlamanın" tersidir.

101

Page 40: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 40/172

 R. İhsan Eliaçık 

MAHRUM: "Yasaklanmış" demektir. Türkçede de kullanılan

"mahrum bırakılmak"  manasındadır. Diğer yoksulluk kavramla-

rından farkı elinden bir iş geldiği, bilgisi ve becerisi olduğu halde

haksız yere bunları kullanma imkânı kendisine verilmeyen, yasak 

konan, engellenen, bundan dolayı da yoksul ve muhtaç duruma

düşen demektir. "Kamu hizmetinden mahrumiyet" bunu ifade

eder. Kuranda zenginlerin malında yoksullar ( sâil  ve mahrum) için

hak olduğu söylenirken geçer. (Zariyat; 19/51, Mearic; 50/25). Ge-

nel olarak da Allah'ın yarattığı rızık (ürün) ve rızık kaynaklarından

(üretim araçları) mahrum bırakılan bütün yoksulları ifade eder.

MUHTAÇ: "İhtiyaç sahibi" demektir. Hacet, ihtiyaç, muhtaç

kelimeleri buradan gelir. Kuranda Allah'ın yarattığı rızık (ürün)

ve rızık kaynaklarına (üretim araçları) insanların ihtiyaç duyması

manasında kullanılır. Allah evcil hayvanları yaratmıştır ki insan-

lar yiyeceklerini ve binitlerini onlarla karşılasın diye. Nice faydaları

olan bu hayvanlarla "ihtiyaçlar" giderilir (Mu'min; 40/850). Ge-

miler, su, ırmak, deniz, toprak, bahçe ve madenlerde de nice fayda-

lar vardır. Bütün bu rızık ve rızık kaynakları insanlar içindir. Fakat

 bu nl ar ın et ra fl ar ın a "çit" çevirilip özel mülkiyete alınması yüzün-

den Allah' ın kullarından kimileri buralara sokulmamakta, dışarıda

tutulmaktadır. İşte "muhtaç" bunlardan uzak tutulan, yararlandı-

rılmayan kimsedir.

Oysa "iman" kalplerine yerleşmiş olanlar ve daha önceden bu-

ralara (rızık ve rızık kaynaklarına) yerleşenler, sonradan gelenleri

(hicret edenleri) sevgiyle bağırlarına basarlar ve onlara verilenler-

den dolayı haset etmezler. Kendilerinin "ihtiyacı" olsa bile onları

kendilerine tercih ederler. Kim bencilce hırslarından (servet, siya-

set, şehvet, şöhret) tutkusundan arınırsa işte onlar kurtulmuştur 

(Haşr; 59/9).

Sosyal İslam

SÂİL: "İsteyen" demektir. Daha doğrusu istemek zorunda ka-

lan manasındadır. Yukarıdaki "Bâis"  ile benzer anlamdadır. Bâis'de

istemenin nedeni (şiddetli fakr-u zaruret) öne çıkarılırken, Sâil  de

şiddetli fakr-u zaruretin sonucu (isteme, dilenme, yalvarma) öne

çıkarılır. Bu duruma düşmüş olan için peygambere şöyle "emredi-

lir"; "Sakın isteyeni/yalvaranı azarlama!" (Duha; 93/10). Keza bu

labir, Allah'ın, yarattığı dünya nimetlerini ona ihtiyacı olanlar/iste-

yenler arasında "eşitçe" takdir ettiğini söylerken de kullanılır:

[Yeryüzünde sabit dağlar yarattı. Yeryüzünü (rızık ve ürünler-

le) bereketlendi. Orada ihtiyacı olanlar/isteyenler ( sev aen li's-sâilîn)

eşitçe (paylaşsın) diye dört günde (dört mevsim) gıdalar takdir etti.]

(Fussilet; 41/10).

Sâil, aynı zamanda suâl  soran demek, mesele de buradan gelir.

Dolayısıyla soru soranı, bir meselesi olduğunu söyleyeni, senden

yardım isteyeni sakın azarlama, küçük görme manasına da gelir.

YETİM: "Öksüz" demektir. Arapların "eşsiz inci" (durre yetim)

sözünden alınmıştır. İnci nasıl diğer taşlar arasında benzersiz ise ye-

lim de diğer insanlar arasında kimsesi olmaması bakımından ben-

zersizdir. Öksüz, eski Türkçede (8.yy) Anne (ög ) kelimesinin (süz,

 sız) olumsuzlama ekiyle kullanılmasından geliyor. Göğüssüz (öğ-

 süz) yani yaslanacak bir anne göğsü bulamayan demek. Kuranda

yukarıdaki sâil  için söylenen aynen yetim için de söylenir: "Sakınöksüzü hor görme/üzıne" (Duha; 93/9).

Daha geniş açıdan bakarsak, bugün için kimisi annesi babası ol-

mama anlamında, onları bir şekilde kaybetme anlamında, kimisi

toplumu içinde yalnız kalma anlamında öksüzdür. Babası, annesi

olmayan, toplumunda yanlış anlaşılan, doğruyu söylediği için do-

kuz köyden kovulan, onca gurultu arasında sesini duyuramayan,

sözü yarım kalan, dışlanan, mahkûm edilen, çaresiz kalan, kapısı

79

Page 41: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 41/172

 R. ihsan Eliaçık 

çalınmayan, unutulan, terk edilen, taşlanan herkese öksüz demek 

icap eder. Bunlar da "alttakiler"dir.

İBNU'S-SEBİL: "Yolun oğlu" demektir. Genelde "yolda kalmış" 

olarak çevrilen bu deyim aslında "Yolu (önü) kesilmiş, düşürülmüş" 

dediğimiz şeydir. İbn sözcüğünün "bina yapmak"  kökünden geldi-

ğini düşünürsek belki bir fikir verebilir. Yoluna âdeta bina yapılan,

önüne engel çıkarılan, yolu kesilen manası buradan gelir. Demek 

ki İbnu's-Sebil  deyimini başkasının gadrine uğramış, önü kesilmiş,

düşürülmüş olarak anlamak icap eder.

Bugün için örneğin siyasî mülteciler, suç çetelerinin eline dü-

şenler, haksız yere zorla borçlandırılanlar, beyaz kadın tacirlerinin,

organ mafyasının, kaçak insan avcılarının eline düşenler, rehin alı-

nanlar, sokak çocukları vs. bu sınıfa girer.

O devirde İbnus-sebil  diye daha çok dışarıdan gelip de o günkü

Melekedeki "Kâbe çetesinin" (Ebu Cehil, Umeyye bin Halef, Ve-

lid bin Muğire vs.) yani Mekkeli tefeci bezirgânların eline düşenler 

kastedilmekteydi.

Böyle bir olayda (peygamberlikten önce) bir tefeci bezirgân

(Ebu Cehil) Mekke'ye kızıyla birlikte gelen bir yabancının malına

el koyarak kızını elinden almak istemiş, olay Hilfu'l-FuduFe intikal

edince genç Muhammed tefeci bezirgânm evini kuşatarak mağ-

duru zor kullanarak kurtarmış, kızını ve malını "yolu kesilmişe"(İbnus-sebîle) iadeye mecbur etmişti. (İbn Hişam).

ĞÂRİM: "Borçlu" demektir. Birinci dereceden borçlu, zaruri

ihtiyaçları (yeme-içme, giyinme, barınma, sağlık) için borçlanan,

ikinci dereceden sel, yangın, deprem gibi afetlere maruz kalanların

 bo rç la nm as ı ki şi yi ğâ ri m (borçlu) yapıyor. Kuranda zekât verilecek 

sınıflar sayılırken işte bu borçlular da zikredilir. (Tövbe; 9/60).

Bugün için "sosyal güvenlik" dediğimiz uygulamalara tekâbül

0

Sosyal slam

etmektedir. Ancak bunun infak fonlarından, karşılıksız, kâr amacı

olmadan, adalet devletinin sosyal güvenlik politikaları kapsamı nda

ve sıkı bir denetim içinde yapılması gerekiyor. Aksi halde kapita-

lizmin kâr ve prim sistemiyle çalışan sosyal sigorta kurumundan

farkı kalmaz ve "faizsiz bankacılık" türünden abdestli kapitalizm

üretilmiş olur.

RİGÂB: "Gözetim altında olanlar" demektir. Murakabe de

 bu ra da n geli r. Ta ri hs el an lam da K ura n ı n in di ği sı ra da ki "kölele-

ri" ifade eder. Çünkü onlar özgürlüklerinden mahrum bir şekilde

efendilerinin gözetimi altındaydılar. Ragabe şeklinde söylendiğinde

 bo yu n an lam ın a da gel ir. Bu d ur um da boyunduruk al tı na al ın ma k 

suretiyle gözetim altında tutulmak manasına gelir. Kuranda daha

ilk surelerde "Fekku Ragabe"  (boyunduruğu kırmak, parçalamak!)

ilenmek suretiyle "kölelere özgürlük" çağrısı yapıldığını goruruz.

(lieled; 90/13).

Günüm üz de Rigâb, siyasî, sosyal ve iktisâdi anlamda özgürlüğü

kısıtlanan, insanî haklarından mahrum bırakılan ve başkasının bo-

yunduruğu altında yaşayan herkesi ifade eder.

ÂMİL: "İş yapan" demektir. Kök olarak bir  ameliye gerçekleş-

liren demek olup özel anlamda zekât memurları demektir. (Tövbe;(>/60). O devirde devlet kurumları bugünkü gibi gelişmiş olmadı-

kından ve savaşa katılanlara ganimetten pay verildiğinden zekâtişleri ile ilgilenenlerden başka memur statüsünde pek kimse yoktu.

Dolayısıyla "âmil" devlet memuru anlamında "kamu görevlisi"

demek oluyor.

Bugün için "kamu emekçileri" (bordro mahkûmları!) dediğimiz

sınıfa tekâbül eder. "Amele"  de bu kökten gelir. Bu manada, daha ge-

niş açıdan "işçi" (âmil) demek olur ki tüm işçiler  (ummâl) bu kapsa-

ma girer; tarım işçisi (âmiliz- zirâi), fabrika işçisi (âmili'l-mesna)...

81

Page 42: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 42/172

 R. İhsan Eliaçık 

UZERÂ: "Özürlüler" demektir. Kuranda kör  (ama), topal

(araç), hasta (marîz) olarak geçer. "Köre sakınca yoktur, topala

salanca yoktur, hastaya sakınca yoktur" (Nur; 24/61) ayetinden

anlaşılacağı gibi, bu ayetlerin indiği sırada toplumda özürlü olanla-

ra (kör, topal, hasta vs.) kimi ayrıcalıklı muameleler oluyordu. Ör-

neğin bazı kimseler bu tur ozurıu Kişilerle aynı sofraya oturmuyor,

onlardan lanetli gibi kaçınıyordu. Özürlüler de, kendilerini eksik 

hissetmelerinden dolayı, sağlıklı olanların sofralarına oturmaktan

çekinir hale gelmişti (Razi, İbni Kesir, Kurtubi). Bu durum toplum-

da sağlığı yerinde olanların iyi, özürlü olanların eksik ve kötü oldu-

ğu şeklinde bir anlayışın yaygınlaşmasına neden olmaktaydı.

İşte Kuran, sağlıklı-özürlü diye bir ayrımcılığın söz konusu ola-

mayacağını, özürlülere yarım insan muamelesi yapmanın doğru ol-

madığını beyan ederek " Köre sakınca yoktur, topala sakınca yoktur,

hastaya sakınca yoktur"  diyor. Ayetteki (Nur; 24/61) sakınca yoktur 

(ve lâ... haracun) kelimesi bu bağlamda "ayrıcalıklı muamele yok-

tur" anlamındadır. Çünkü ayet, söz konusu ayrıcalıklı muameleleri

ortadan kaldırmak için gelmiştir.

Bugün için toplumda bedensel engelliler/özürlüler dediğimiz

kesime tekâbül eder. Bunlar da "alttakiler" olup Kuran onlara da

sahip çıkmaktadır.

FETEYÂTİ'L-BİĞÂ: "Fuhuş (genç) kadınları" demektir.Kuran'm, fuhuş tacirlerinin eline düşmüş genç kız ve kadınlara da

sahip çıktığını görüyoruz: [Dünya hayatının geçici zenginliğini ka-

zanacaksınız diye, sakın namusuyla yaşamak istediği halde elinize

düşmüş (genç) kız ve kadınları fuhuş yapmaya zorlamayın. Her kim

onları fuhuş yapmaya zorlarsa Allah, kendilerine zorla yaptırılan

 bu iş te n do la yı on la rı ba ğı şl ayac ak , sev gi ve m e rha me t i ne al ac ak tı r;

 bunda n hi ç şü ph en iz ol ma sı n. ] (N ur ; 24 /3 3) .

Sosyal İslam

Bu ayet, eline düşen kadınları fuhuş sektöründe çalıştırarak ser-

vet yığan Abdullah bin Ubeyy 'i n "köle ve cariye" pazarını kapat-

tırmak için nazil olmuştu (Razî, İbn Kesir, Kurtubî).

Bugün için "seks köleleri" denilen fuhuş dünyasına tekâbül

ettiği söylenebilir. "İffetiyle yaşamak istediği halde zorla yaptı-

rılmak" kaydını koyarak fuhuş kadınlarına (feteyâti'l-biğâ) sahip

çıkması, Kuranın "alttakileri" nerelere kadar sahiplendiğinin apa-

çık göstergesidir. Zorbalıktan kurtarılıp onlara mağfiret ve rahmet

edileceği söyleniyor!

Açlar, işsizler, yoksullar, yalın ayaklar, mahrumlar, muhtaçlar,

köleler, borçlular, çaresizler, öksüzler, dışlanmışlar, yalnız kalmışlar,

yolu kesilmişler, düşürülmüşler, bordro mahkûmları, işçiler, emek-

çiler, özürlüler, fuhu ş mağd urları . . .

Zulüm altında inleyen ve 'bize bir kurtarıcı gönder' diye yalva-

ı.ııı tüm ezilen erkekler, kadınlar, çocuklar...

Velhasıl bütün o alttakiler...

Kuran bütün bunlara zaafa uğratılmışlar/ezilenler  (mustazafîn)

der. (Nisa; 4/75).

Bir toplumda bunlar varsa Kuranın tavrının tereddütsüz onlar-

' l.m yana olacağına hükmedebilirsiniz. Tüm Kuran boyunca bununlııç şaşmadığını goruruz.

(îoruluyor ki Kuranın bir toplumda "ezilenler ve hor görülen-

lerden" yana tavrı apaçık ortadadır.

"Üsttekilerin" elinden çekip alarak, tekrar ilk ortaya çıktığında

olduğu gibi "alttakilerin" sesi, soluğu ve çığlığı olarak yeniden oku-

ın.ıdıkça Bu Kitab'ı, tuzu kuruların elinde dolanıp duran bir  "ayin

ı ıtiieli" ve "tapınak kitabı" olmaya devam edecek demektir.. .

83

Page 43: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 43/172

Page 44: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 44/172

 R. İhsan Eliaçık 

[Kibirlenip de yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara

"Aşağılık  maymunlar olun!" dedik.] (Araf; 7/166).

[Allah katında bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri

size haber vereyim mi? Onlar Allah'ın lanet ettiği, çok kızdığı, ken-

dilerini maymunlara ve domuzlara dönüştürdüğü kimselerle tağu-

ta tapanlardır. İşte bu doğru yoldan sapıp gitmiş olanları çok berbat

 bi r ye r be kl iyor. ] (M ai de ; 5/ 60 ).

Görüldüğü gibi ayetlerde bir cumartesi yasağından, bu günde

yasak olanları yapanlardan, böylelerinin aşağılık maymun, domuz

ve tağuta tapan kimseler olduğundan ve şiddetli bir cezayı hak et-

tiklerinden bahsediliyor.. .

"Maymun olmak", "domuza dönüşmek" veya "tağuta

tapmak "tan ne kastedildiğini anlamak için bu ayetlerin geçtiği yer-

lerdeki paragraflara bir göz atmak yeterlidir.

Yukarıdaki 2. sıradaki ayetten (Araf; 7/166) hemen iki ayet son-

ra şöyle deniyor:

[Bunlar kitaba vâris oldukları halde 'Nasıl olsa kurtulmuşuz'

diyerek dünya (malına) dalıp gitmişlerdi. Doymak nedir bilmez,

fazlası gelse yine isterlerdi. Oysa kitapta Allah hak kın da gerçekten

 ba şk a b ir şey sö yl em ey ec ek le ri ne da ir on la rd an söz al ın ma mı ş mı y-dı? Tekrar tekrar okumamışlar mıydı kitabı? Ahiret yurdu Allah'ın

öfkesini çekmekten sakınanl ar için daha hayırlıdır. Bu akıl tutul ma-

sı neden?] (A'raf; 7/169).

Yine yukarıdaki 3. ayetten (Maide; 5/60) hemen bir ayet sonra

da şöyle deniyor:

[Onlardan birçoğunun günah, saldırganlık ve haram yiyicilik-

te birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne berbat bir şey!

87

Sosyal, İslam

Bari ruhbânları ve hahamları onları günahkârca sözlerden ve ha-

ram yiyicilikten alıkoysaydılar. Yaptıklardı ne berbat bir iş! Yahu-

diler 'Allah"m eli bağlıdı r (cimri dir) ' derler. Asıl elleri bağlı olan

kendileridir. Bu laflarından dolayı Allah onları lanetlemiştir. Tam

tersi Allah'ın iki eli de açıktır; dilediği şekilde infak eder.] (Maide;

5/62-64).

"Cumartesi yasağı" Eric From'un enfes yorumu na göre aslında

"sahip olmama, mülkiyet edinmeme günü" demekti. O gün her 

lıangi bir şeye sahip olmak için çalışılmayacak, altı gün boyunca

sahip olunanlar yedinci günü infak edilecek, paylaşılacaktı. "Cu-

martesi günü" infak günü, paylaşma günü demekti. (İslamda bu,

haftalık olmaktan "anlık, günlük" vakte çekildi. Artık bunun vakti

zamanı yoktu ve her an, her gün, her vakit sahip olunanların infak 

edilmesi, paylaşılması istendi ve cumartesi günü kaldırıldı.)

Eric From'a göre "vatansızlık" da sahip olmama ile ilgiliydi.

"Allah'ın halkı" için bütün yeryüzü vatandı. Bir yere sınır (çit) çe-

virip burası benim diye sahipl enmek ve orada mülkiyet iddia etmek 

Tanrı ile yürüyen ( İsr a-el ) bir halka yakışmazdı. Bilakis yeryüzün-

deki tüm sahiplenmelerin kaldırılması, evrensel adalet ve barış yur-

dunu n (cennet) kurulm ası için bütü n yeryüzün ün, bütü n insanla-

ra ait kılınması gerekirdi. Fakat onlar, ne "yeryüzü vatanını", ne

"Allah'ın halkı olmayı" ne de "cumartesi yasağını" anlamadılar,

liu büyük ve yüce idealleri tam tersine kendi mülkiyetlerine geçirip

lekellerine aldılar ve böylece bu yüce insanlık ülkülerini katletti-

ler...

Cumartesi yasağını (mülkiyet edinmeme, kazanmama, sahip ol-

mama yasağını) delmek için akıllarınca şöyle formül bulmuşlardı:

101

Page 45: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 45/172

 R. İbsan Eliaçık 

Cuma akşamından kıyıya ağı atıyorlar, pazar sabahı gelip ağı çeki-

yorlar ve balıklara sahip oluyorlardı. Böylece güya hem cumartesi

yasağına riayet etmiş, hem de balıklardan vazgeçmemiş oluyorlar-

dı. Böyle böyle giderek cumartesi yasağını hiç umursamamaya baş-

ladılar. Cumartesi günü açıktan balık tutmaya, alıp satmaya, depo-

lamaya ve de yemeye başladılar.

Hâlbuki bu tür yasaklar onların nefislerine hâkim olmayı bece-

rebilmeleri için ruhî bir terbiyeden başka bir şey değildi. Fakat on-

lar hırs, tamah ve açgözlülükleri yüzünden bir türlü yola gelmedi-

ler. Mal mülk hırsı karakterlerini bozdu. Aşırı kurnazlık zekâlarını

da aldı. Akılları tutuldu, vicdanları paslandı, yürekleri karardı. Ver-

dikleri sözle çeliştiler. İşlerine gelmeyince şeriatlarım (hukuklarım)

çiğneyebildiler. Arzu ve iştahlarına gem vuramayan böylesi tipler 

"maymun iştahlı" olmaları yüzünden perişan oldular. Çünkü tıpkı

 bi r m ay mu n gib i da vr an ıy or la rd ı. Hi çb ir şe yde se ba tl ar ı yo kt u. Şe-

riatı (hukuku) çıkarları uğruna ilk çiğneyen yine kendileri oluyor-

du. İlmiyle amel etmeyenlere "kitap yüklü eşekler" dendiği gibi

 bö yl esi açg özl ü, mu ht er is ti pl er e de "aşağılık maymunlar" dendi.

| rŞJj r

Paragraflardaki ayetlerde geçen "haram yiyicilik" (eklihumu's-

 suht) ve "Allah'ın eli bağlıdır" ( ye du 'l la hi mağlûle) tabirlerine ge-lince...

SUHT: "Bel bellemek, kökünde n kazımak" demek. Haram, kirli

kazanç, şaibeli yolla elde edilen para, rüşvet (suht), açgözlü, obur,

karnı geniş (suhut, meshût), kazımak suretiyle soyulmuş, giderilmiş

şey (sahît), uğradığı her şeyi götüren bulut (sahîte) kelimeleri bu

kökten. . .

Görüldüğü gibi suht  kavramı "yolsuzluk edebiyatının" bü tün

88

Sosyal, islam

kelime ve deyimlerini içine alıyor; rüşvet, kara para, şaibe, haram,

hortumlamak, yolmak, söğüşlemek, soyup soğana çevirmek, ne var 

yok götürmek, kökünü kurutmak, içini boşaltmak, gözü doyma-

mak vs.

Bunların hepsi ayette geçen ve sözlük anlamı "yemek" ve "ka-

zımak" demek olan [eklihumu's-suht] deyiminin kapsamına giri-

yor. ..

Rivayete göre o günkü din adamları aynı zamanda hâkimlik de

yaparlardı. Baktıkları davalarda rüşvet karşılığı yalan beyanlara iti-

 bar eder le rd i. Par ası ol an ı ve he di ye ge ti re ni is te rs e ya la nc ı ol su n

haklı çıkarırlardı. Yine din adamlarından aldıkları paralarla geçinen

halktan fakir kimseler vardı. Bunlar din adamlarını ekmek kapısı

Kİbi görürler, onlardan aldıkları paralar sayesinde her dediklerine

kafa sallarlardı. Bu sayede din adamı (ruhbân, ahbâr) istediği her 

yalanı söyler, istemediği birini yaftalayıp toplumdan dışlayabilirdi.

(Razi).

Demek ki din/ticaret/siyaset döngüsünün, haram yiyicilik/kara

|>a ra/rüşvet/ (suht) ve yalan/dolan/entrika (kizb) üzerinden dönen

 bir çar k ol du ğu an laş ıl ıyor .

İşte "domuza dönüşenler" ve "tağuta tapanlar" bunlardı.

Ayette geçen domuzun aynen Türkçede kullanıldığı manada ol-

duğu anlaşılıyor: "Devletin malı deniz yemeyen d omuz...""Tağuta tapanlar" ise haram yiyen, rüşvet, yolsuzluk ve yetim

malı ile karnını dolduran, bunlarla zenginleşmiş maymun iştahlı

vi' domuz tıynetlilere kulluk kölelik edenler, menfaat gelecek diye

unlara yalakalık yapanlar oluyor...

GULUL: Sözlükte "Bir şeyi gizlice almak" demektir. Elbise altın-

dan giyildiği için gizlenmiş elbise (ğılale), parfümün saçın diplerine

•aıı üldüğü için gizlenmiş olması (ğılale fi'r-re s), kendine ait olma-

89

Page 46: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 46/172

 R. hsan Eliaçık 

yan ganimet vs. gizlice üzerine geçirme (ğulul ), gizli dolap çevirme,

hile, sahtekârlık, kin (ğtll), devenin tam kanmadan önünden suyu-

nun alınması (iğlale'l-ibl ), bir şeyin kâr ve gelirini alma, istismar ve

sömürü (istiğlal ), bir şeyin hâsılatı, geliri, ev kirası (el-ğulle)...

Bütün bunlarda ortak anlam "bir şeyin diğer şeye görünmeden

dâhil edilmesi" dir. Buna gönümüzde en genel anlamıyla "yolsuz-

luk" diyoruz. "Allah'ın eli bağlıdır" derken kastettikleri Müslü-

manların fakirliğine bakarak "Demek siz Allah yolundasınız. Ma-

dem öyle, o Allah'ınız -çok cimri olmalı- sizi neden zengin etmiyor?Demek ki doğru yolda olanlar ve Allah'ın sevgili kulları siz değil bi-

zim gibi zengin olanlardır." derlerdi. Ayet bu iddiaya cevaptır. (Razi,

Kurtubi, İbn Kesir, Taberi).

Bu kafaya göre Allah yoksullara değil zenginlere vermektedir.

Madem zengin olmuşlardır demek ki Allah öyle dilemiş ki zengin

olmuşlardır. Allah'ın yoksullara karşı eli bağlı, zenginlere açıktır,

onun için nimetlerini -yolsuzluk yapar gibi- alttan alta zenginlere

aktarmaktadır.

Şu halde Allah'ın elinin zengine açık yoksula bağlı (cimri) iddia

sini ifade için ayette (ğulul/mağlule) tabiri kullanılıyor.

Bu tabir  (ğulul ) Hz. Peygamber' in ganimet mallarını gizlice

kendi zimme tine geçirdiği iddiası anl atılırken de kullanılır (Al - i

İmr an; 3/16 1). Savaşta elde edilen ve artık kamu malı hal ine gelen

ganimetlerin dağıtımının gecikmesi sonucu, Hz. Peygamber hak 

kında "Acaba ganimetleri zimmetine mi geçirdi, kendine gizlice

 pa y mı çıka rı yo r, ned en ga ni me tl er i hâ lâ da ğı tm ıy or ?" tü rü nde n

şüpheleri izale için bu ayet (Al-i İmran; 3/161) indi. Bu vesile ile

Kuranın en temel ahlakî ilkelerinden birisi daha vazedildi; "Ğulul 

yani gizlice zimmete mal geçirme büyük bir suç ve günahtır!"

 Ni te ki m da ha açı kl ay ıc ı bi r ha di si nde Hz . Pe yg am ber şöyle bu

0

Sosyal İslam

yurur: "Yöneticilere verilen hediyeler ğulul(yolsuzluk, emanete

hıyanet)tir." (Müsned).

Şu halde ayette geçen ğulul  kelimesi bugün yolsuzluk, hırsızlık,

zimmete para geçirme, kamu malını peşkeş çekme, hileli alışveriş,

evrakta sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık vs. dediğimiz şeyleri

çağrıştırmaktadır. Bugün için "yolsuzluk" dediğimiz şeyin ta ken-

dişidir.

Kuranın kime "Aşağılık maymunlar olun!", "Domuza dönüş-

liirülenler", "Tağuta tapanlar" dediği sanırım anlaşılıyor.

Görüldüğü gibi maymunluk, domuzluk ve tağutluk dünya ma-

hna dalmak, doymak nedir bilmeyip fazlası gelse yine istemek, gü-

nah, saldırganlık, haram yiyicilik ve eli bağlı olmak (cimrilik) ile

ilgili...

<>k ilginç ayette geçen "maymun" (qırde) Arapçada "kenelen-

mek" anla mına geliyor. Bir şeye "kene gibi yapışmak" dediğimiz

'"•mayı çağrıştırır. Maymunluk da mala, mülke, paraya, servete

kene gibi yapışan" onu bir türlü bırakmayan demek oluyor.Çok ilginç başka bir şey daha...

Ayette "Aşağılık maymunlar olun!" denilen kişilere "Asıl onla-

m eli bağlı, Allah'ın eli açık/geniştir. Dilediğ i şekilde infak eder"

'İrilmesinin maymunla çok ilginç bir bağlantısı daha var.

Hakin nasıl...

Asyada maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak var-

ılıı

91

Page 47: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 47/172

 R. İhsan Eliaçık 

Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir 

kazığa bağlanır.

Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine

tatlı bir yiyecek konur.

Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklükte-

dir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. May mun tatlı nın ko-

kusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek 

elindeyken elini dışarı çıkarması imkânsızdır. Avcılar geldiğinde

maymun çılgına döner ama kaçamaz. Çünkü elindekini bırakmak 

istememektir.

Aslında maymunu tutsak eden hiçbir şeyi yoktur. Onu sadece

kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey

elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama iştahı ve açgözlülüğü o kadar 

güçlüdür ki üç kuruşluk tatlıya sımsıkı sarılmakta, yumruğunu

sıkıp (elini bağlayıp) bırakmamaktadır. Yumruğu da yarıktan çık-

mamakta ve tuzağa bağlanıp kalmaktadır. Elini açıp cevizden çekse

tuzaktan çıkacak ve özgür olacak...

Demek ki "aşağıl ık maymunlar" dünyanın malına mülküne

 ba ğl an ıp ka la nl ar ol uy or .

Öyle ki bunlar her mala, paraya, servete "maymun iştahı" ilesaldırırlar. Mülkiyete karşı "domuz şehveti" içindedirler. Yedikçe

yerler, doymak bilmezler. Zimmete para geçirip kenz yapmaktan

(ğull) ve yolsuzluktan (suht) geçinirler. İhtirasları öyle azgındır ki

cumartesi günü dâhil hiçbir yasak dinlemezler. Yasakları şark kur-

nazlığı içinde kitabına uydururlar. "Allah zengin olduğumuz için

 biz i sev iyor, ni me tl er in i ku ll ar ı üz er in de gör me k is ti yo r, onun içi n

 bi ze ve ri yo r da ve ri yo r" de rl er . All ah' ı da ke nd il er i gibi za nn ed er ek 

93

Sosyal, İslam

'Yoksul olduğunuza göre demek ki Allah size vermiyor, size karşı

eli bağlı" derler.

Tuzağına düştükleri Hindistan cevizinden (mal mülk hırsın-

dan) gönüllerini kurtarıp da ellerini açarak (infak ederek) özgür 

olamazlar.

Böyleleri için Allah'ın laneti ve gazabı bütün zamanlar boyunca;

şu gök kubbe varoldukça yankılanıp duracak:

"Aşağılık maymunlar olun!"

101

Page 48: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 48/172

'KİTAP YÜKLÜ EŞEKLER!'

Kur an ın, mal düş künleri ne "aşağılık maymun" ... Yemede kır-

mızı çizgisi olmayan her türden yiyici takımına "domuz". . Kral/

zengin uşağı din adamın a "dilini sarkıtarak soluyan köpek". . de-

diğini ve şiddetli eleştiriler yönelttiğini gördünüz, (bkz. "Aşağılık 

Maymunlar Olun" başlıklı makale).

Şimdi de "Kitap yüklü eşekler" diye kime diyor onu göreceğiz.

Bazılarınız "Bu nasıl Allah ki kullarına 'aşağılık may mun , 'do-

muz', 'dilini sarkıtarak soluyan köpek' veya 'kitap yüklü eşek' diye

kızıyor, itham ediyor, bu nasıl kutsal kitap?" diyebilir.

Oysa bunla r Kuranın "öfke (gazap) ibresinin" yükseldiği yer-

lerdir. Buradan neye çok kızdığını anlıyoruz. Bunlar  "tefsir man-

tığı" açısından önemli göstergeler olup şahsen çok önem verdiğim

 bi r  "satır aralarını çözme" yöntemidir.

Böylesi öfke ibresinin yükseldiği yerleri iyi inceleyin, hep aynı

konu etrafında döndüğünü göreceksiniz.. .

Bunlardan birisi de "Kitap yüklü eşekler" benzetmesidir.

94

Sosyal islam

Kuran'da "eşek" benzetmesi iki yerde geçiyor. Nüzul sırasına

göre gidelim. İlki "ilk mesajlar"da... Malum, Kuranın nüzul sı-

rasına göre ilk 37 suresine "ilk mesajlar" diyoruz ki Mekke dö-

neminin üç yıl süren (Ş'ib-i Ebi Talip) ambargosu öncesi yaklaşık 

ilk altı yılını kapsayan dönem oluyor. Bu dönemin ana karakteri;

37. sureye (Necm) kadar putların isminin hiç anılmaması ve zen-

gin kodamanlardan oluşan 9' lu çeteye (tis'a raht) şiddetli saldırılar-

la "Lehu'l-mülk" (Mülk Allah'ındır) temasının yoğun bir şekilde

işlenmesidir.

İşte "eşek" benzetmesi ilk olarak bunlardan 4. sure olan Müd-

dessir suresinde geçiyor. Önce sureyi kısaca özetleyelim:

İlk ayetinde peygamberliğinin ilk yıllarında bir ara sessizliğe bü-

rünen Hz. Peygamber'in bu hali "yalnızlığa bürünen" (müddesir)

kelimesiyle ifade edildiği için bu adı almış. Sure, Hz. Peygamberi,

açıkça tarihin meydanına atılarak kendini elçi olarak tanıtmasını

ve uyanış hareketini başlatmasını ister ve "Kalk ve uyar", "Rabb ini

tekbir et ( Al la hu kb er i haykır) diyerek fiili eylem çağrısında bulu-

nur. Mekkeli zengin eleştirisinin en sert yer aldığı surelerdendir.

İki sure ile birlikte Hz. Peygamber dünyayı sarsan o büyük hareketi

için meydanlara çıkmıştır. Bu nedenle olsa gerek surenin özellikle

ilk ayetlerinin Mekke sokaklarını inleten sarsıcı meydan okumayı

yansıttığını görüyo ruz.

Surede ele alınan karakter isim verilmeksizin 9'lu çeteden "el-

Vahid" (Mekke'nin tek/en büyük zengini) diye bilinen Velid bin

Muğire el-Vahiddir. (Alak ve Mâun surelerinde Ebu Cehil, Leheb

suresinde Ebû Leheb gibi ilk 37 sure boyunca bu 9'lu çete tek tek 

deşifre edilir).

Surenin ilk bölümünde (1-10) Hz. Peygambere "Servet (çoğalt-

ma) ve menn (para/servet) beklentisi içinde olma" denilir. ("En

95

Page 49: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 49/172

 R. İhsan Eliaçık 

kral" çevirilerde "İyiliği başa kakma" diye çevrilen.) [Müddesir; 6]

İkinci bölümünde (11-15) Velid bin Muğire el-Vahid deşifre

edilir: "Tek başına (el Vahid) yarattığım o adamı bana bırak.

Uzayıp giden mal verdiğim, gözünün önünde oğullarıyla nime-

timi döşedikçe döşediğim o adamı... Hâlâ gözü doymuyor; ver-

diğimden daha fazlasını istiyor."

Üçüncü bölümünde (16-30) kâr-zarar hesabı yapıp duran bu

tüccar karakterin "tanıyın bunları" dercesine ciğeri okunur: "Dü-

şündü, ölçtü, kahrolsun nasıl da ölçtü. Canı çıksın nasılda ölçtü.

Çevresine bakındı, kaşlarını çattı, surat astı. Sonra sırtını döndü

ve küstahça böbürlendi..."

Dördüncü bölümünde (31) konuyu hırsızca/arsızca yığdıkla-

rı servetlerinden saptırıp metafiziğe postalamak için dalga geçip

dillerine doladıkları "ateşin muhafızları", "19 melek", "Allah ne

demek istedi?" gibi topu taca atma mazeretleri tek bir ayetle ce-

vaplandırılır. . .

Dördüncü bölümde (32-48) cehennem tehdidi gelir. Onların he-

sap günü "Sizi ateşe sokan nedir?" diye sorulduğunda "Biz (gerçek 

anlamda) salât edenlerden değildik ve/yani yoksulu doyurmaz-

dık" diyecekleri anlatılır ve "Şefaat'in faydası yok" denir. Buradaki

şefaat "Servetiniz sizi kurtaramayacak" anlamındadır .

Şu ayette geçtiği gibi:[Bir kimse kazançları (malı/serveti) yüzünden azabın pençesine

düşmeye görsün, o zaman Allah' ın huzurunda O ndan başka ne bir 

dost ne de bir şefaatçi bulunur. Kendini kurtarma karşılığı her türlü

fidyeyi denkleştirse dahi (dünyaları verse bile) kabul edilmez. Çün-

kü onlar artık azabın pençesine düşmüşlerdir.] (Enam; 6/70).

Böylece surenin son bölümüne (49-56) gelinir.

İşte burada sure "eşek" benzetmesi yaparak biter: "Onlara ne

96

Sosyal, İslam

oluyor ki bütün hatırlatmalardan yüz çeviriyorlar? Sanki 'as-

landan kaçan ürkmüş yaban eşekleri' gibiler. Her biri kendisine

özel nama yazılı davetiye (sahife) istiyor. Hayır! Onlar ahiretten

korkmuyorlar. Hayır! Bu bir hatırlatmadır!"

Daha önce "gözleriyle seni devirecek gibi bakarlar" (Kalem;

48-52) dendiği gibi, burada da hatırlatmayı (zikr) her duydukların-

da "aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri" benzetmesi yapılı-

yor.

Allah'a ve ahirete in anan (fakat kork maya n), salât eden, tavaf ya-

 pan , ha cı la ra su da ğı ta n, Kâ be 'n in ö rt üs ünü de ği şt ir en , fa ka t "uza-

yıp giden mallar", "gözünün önünde oğullar" ve "döşendikçe

döşenmiş nimetler" sahibi olduğu halde "Hâlâ gözü doymayan;

daha da fazlasını isteyen" birisi hangi hatırlatma (zikr) sebebiyle

.ıslandan kaçan ürkmüş eşek gibi olur? Hangi hatırlatmayı her duy-

duğunda sanki gözleriyle devirecekmiş gibi bakar?

Düş ünün . . .

Rivayete göre Mekkeli "kavmin zenginlikten şımarmış ileri

gelenleri" şöyle derdi: "Her birimize gökten, başlığında 'Âlemlerin

Knbbi'nden falan oğlu filana' hitabı bulunan ve içinde Muhammed'in

söylediklerine uymamız gerektiğini emreden bir mektup/sahife/

kilap gelmedikçe inanmayız." (Razi, İbn Kesir Kurtubi). "Her biri

kendisine özel nama yazılı davetiye istiyor" ifadesi bu iddiaya ce-

vaptır.

Açıktır ki, bu, mal ve oğullar (servet, çevre, nüfuz) sahibi kişi-

nin narsist (kendine hayran) kişiliğini yansıtır. Allah'tan kendine

o/el davetiye istiyor! Sıradan bir muhatap olmak istemiyor! Sanki

Allah'tan kendisine nama yazılı özel hatırlatma (zikr) gelse "aslan-

dan kaçan ürkmüş yaban eşeği" gibi olmayacak?

 Ne ka da r da ta nı dı k (t uz u ku ru ) ba ha ne le r, değ il mi ?

101

Page 50: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 50/172

Page 51: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 51/172

 R. İhsan Eliaçık 

 Ne Kâ be ve ha c on la ra eşi tli ği, ne de Ki ta b bu nl ar a pa yl aş ma yı /

 bö lü şm ey i öğ re te me me kt ed ir .

.-«»->

Ali Şeriatî'nin tabiri ile "eşekleşmeye" (istihmâr ) sebep "ayrıca-

lık kibri"nden başka ikinci bir şey daha var.

Her iki surede (Müddesir ve Cuma) vurgulanan bu şey, surenin

(Cuma) girişindeki "mülkün sahibi" (el-Melik ) vurgusundan da

anlaşılacağı gibi, kendinden menkul bu ayrıcalık kibrinin kayna-

ğında yatan mülkiyet hırsı ve mal düşkünlüğüdür.

Müddesir suresinde bu hırs Velid bin Muğire el-Vahid üzerin-

den anlatılmıştı.

Cuma suresinde ise Peygamberi hutbede ayakta bırakarak "mal

şamatasına" giden Müslümanlar üzerinden anlatılıyor.

Rivayete göre Medineliler alış veriş için şehre bir ticaret kerva-

nı geldiğinde davul zurna çalarak karşılama yaparlardı. Kervanın

 ba şı na üş üş ür le r ve pa za rl ık la r ya pa ra k ma ll ar ı al ır -s at ar la rd ı. Bu

arada davul zurna sesleri arasında bağırıp çağrışmalar olur, şamata

çıkardı. Böyle bir kervanın geldiği sırada Hz. Peygamber mescitte

hutbe irad ediyordu. Mescittekilerin neredeyse tamam ı davul zurna

ile bağırıp çağrışmaları (mal şamatası, alışveriş eğlencesi) duyun-

ca hutbeyi yarıda bırakarak çekip gittiler. Hz. Peygamber'i ayaktayalnız bıraktılar. Bu sırada mescitte 8-10 kişi ancak kalmıştı. İşte

 bunun üz er in e C uma su re si ni n so n ayetl eri (9 -1 1) na zi l ol du (Ra zi,

İbn Kesir, Kuıtubi).

Bu ayetlerin, vurdu mdu ymaz bir edayla "Kitab bizde, nasıl olsa

kurtulmuşuz" diye halktan koparak, "Allah'ın velileri" adı altında

imtiyazlı bir sınıf/zümre oluşturanların anlatıldığı bölümün hemen

altına yerleştirilmesi sizce neyi anlatıyor?

100

Sosyal, İslam

Pek tabii, Kitab yanlarında (hatta peygamber aralarında) oldu-

ğu halde yine vurdumduymaz bir edayla "Kitab bizde, peygamber

aramızda, nasıl olsa kurtulmuşuz" vehmiyle mal şamatasına gi-

denlerin de "kitap yüklü eşekler" gibi olacağını.. .

Demek ki bunlara da "Kur'an'ı taşıyamayanlar" diyeceğiz.

Görüldüğü gibi Mekke'de eleştirilen Velid bin Muğire'nin duru-

muna, Medinede Müslümanlar düşmüştür.

Kitab yanlarında, peygamber aralarında olduğu halde onu taşı-

yamamışlar, mal mülk şamatasın a kapılmışlardır.. .

Öte yandan "ayrıcalık kibrine" ve "mal hırsına" karşı her iki

surede de "ölüm" vurgusunun öne çıkarılmasının nedeni aca-

kı ne olabilir? Çünkü "Ölüm gelinceye kadar hep böyleydik"

(Müddesir;47) veya "Allah'ın ayrıcalıklı/veli kulları iseniz hadi

ölümü isteyen o zaman" (Cuma; 6) ifadeleri ayrıcalık kibri ve mal

lıırsı içindeki zihnin tam bir panzehiridir. Bu durumda bütün im-

li yazlar kaybolu r ve sahip o luna n her şey yok olur. Dü md üz edilip

eşitlenirsiniz. Aynı mecliste bulunmak bile istemediğiniz, surat asıp

"hür tarafa döndüğünüz yoksulla aynı toprağın altına konulursu-

nuz. Onun için ölüm en büyük eşitleyici ilkedir, (bkz. "En Büyük 

I şitleyici İlke Olarak Ölüm" başlıklı makale).

Demek ki "kitap yüklü eşekler" Kitab yanında olduğu halde

işaret ettiği yöne gitmeyen; halka, sokağa, yetimi korumaya, yok-

sulun yanında olmaya, paylaşmaya, bölüşmeye, eşitliğe, karışmaya,

kaynaşmaya gelemeyenler oluyor. Öyle ki Kitabın sadece "fiyatı"

ve sağlayacağı "kariyer" ve "ayrıcalık" onları ilgilendiriyor.

Müddesir ve Cuma surelerinin bana öğrettikleri budur. Kur'an'm

k u ne "Kitap yüklü eşekler" dediğini anladınız mı? Anlamadını z ise

101

Page 52: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 52/172

 R. İhsan Eliaçık 

 be nz et me ni n ya pı ld ığ ı Mü dd es ir ve Cuma su re le ri ni bizza t ke nd i-

niz okuyunuz. Okumak yetmez, karşılaştırınız, günümüze getiriniz

ve üzerlerinde en az yarımşar saat düşününüz ve "metin üzerinde

çalışmalar" yapınız.. .

r-^-' 

Şimdi. . .

Ey Mekkedeki "uzayıp giden mal" sahiplerinin ve Medinedeki

"Allah'ın veli kulları" olduğunu iddia edenlerin yerine geçmişolanlar.. .

Ey, "Ayet bizden bahsetmiyor" diye arkalarına bakanlar.. .

Ey, yoksulla aynı mahallede olmamak için semt değiştirenler...

Ey, "V.I.P. umre ziyareti ... Kâbe aya ğınızın altında!" diye küs-

tahça ilanlar verenler.. .

Ey Kâbe'ye (Velid bin Muğire gibi) 120 kilo altın işlemeli örtü

asanlar.. .

Ey, eşitlik ritüelinden ( t a v a f ) çıkar çıkmaz kral dairelerinde ko-

naklayanlar. ..

Ey, kaşânelere, villalara, burjlara taşınıp kendilerine halktan ayrı

muamele ( sa hi fe ) isteyenler...

Ey bir eşeği tutsa önüne koyduğu ot, işçisine verdiği asgari üc-

retd en (599 TL.) daha fazla tutaca k olan patron lar. ..

Ey, yanında 20 yıldır çalışan işçisi hâlâ kirada otururken kendisi

katlar, yatlar, apartmanlar sahibi olanlar...

Ey, fabrikasına bir taraftan mescit açarak, diğer taraftan iftar  ve

sahur yemekleri vererek işçileri afyonlayan, öte yandan da "İslam'da

grev yoktur, sendika caiz değildir" diye kitap bastırıp dağıtan lar...

Ey, bu türden kitapları yazan âlim taslakları, her biri "zengin

soytarısı" haline gelmiş fetva vezneleri...

103 101

Sosyal, İslam

Ey, asgari ücretin kaç lira olduğunu bile bilmeyen "Allah'ın ve-

lileri!"

Ey, Nuh'a dedik leri gibi "ekâbirân" (büyükler/zenginler) "erâzil"

(ayak takımı/yoksullar) ile aynı yerde olamaz, onları yanından kov

diyenler.. .

Ey, halkla aynı şeye muhatap olmayı, onların oturduğu yerde

oturmayı, onların yediğini yemeyi, giydiğini giymeyi kibirlerine

yediremeyenler.. .

Ey, Kitab'ın bilgisine sahip olmayı zenginleşme, sınıflaşma, hiye-

rarşi ve hegemonya aracı haline getirerek "din mesleği" icra eden-

ler...

Ey, yıllardır Velid bin Muğire gibi hacılara su dağıtanlar...

Kabe'nin ört üsü nü değiştir ip dur anla r... Ebu Cehil gibi salât eden-

ler, 40/1 yeter diyenler, abdestsiz yere basmayanlar...

Ey, TV 'lerde 1 saat tadil-i erkan (abdest ve namazın kuralları)

anlatıp mazmaza (suyu ağızda çalkalama), istinşak  (burna su ver-

me) anlatılarıyla, aynlar ğaynlar  patlatanlar: "Vay o namaz kılan-

ların haline" ayetine nasıl muhatap olmayacağımızı anlatırken tek 

kelime "yetimi koruma" ve "yoksulu doyurmaya teşvik "ten bah-

setmeksizin, dilimizin yanını azı dişlerimize bastırıp yayarak nasıl

'uziîîm"  çıkaracağımızı kameranın zoomlamasıyla ağzını aça aça

göstererek Mâun suresi tefsiri yaptığını sananlar...Ey, (Kayserili tabiri ile) Kuranın "ıcığını cıcığını" çıkardığı yani

tartışılmadık hiçbir konusunu bırakmadığı halde iş "mülk" konu-

suna gelince "gözleriyle devirecek gibi bakanlar"...

Ey, "Asgari ücretle işçi çalıştıranın kıldığı namaz boştur." sö-

zünü duyunca "aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri" gibi ka-

dınlar, daha da semtime uğramayanlar.. .

Ey, din ile uğraşmak kendisine entelektüel gevezelik, akademik 

Page 53: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 53/172

 K. İhsan Eliaçık 

geveleme, dinci lakırdı, imtiyaz, kariyer, rütbe, titr, makam, mal,

 pa ra , ikt ida r, hiy era rşi , cem aa t, vakıf get ird iği hal de bir tü rlü en-

 Nâs a dönme; sokaktaki yangını görme, kum tepelerinden inip

kumlara karışma, paylaşma, bölüşme, kardeşlik, sevgi ve merhamet

getirmeyenler...

Ey, ruhsuz ve heyecansız kuru kuruya yatıp kalkanlar, şakla-

 ban lık lar , iki yüz lül ükler, yal anl ar ve bir çok müb tez el mera simler le

oyalanıp duranlar...

Ey, "Bana özel sahife" veya "Allah'ın seçkin kulu" kasınmasıyla

korunaklı evlerde oturanlar, korumalarla dolaşanlar, ellerini öptü-

renler, eteklerini yalatanlar, cahil, fakat samimi dindarları kendile-

rine kıyam, kıraat, ruku ve secde ettirenler...

Ey, "Allah Allah" nidaları ile hamile kızın bebeğini düşüren-

ler...

Ey, "Bu çocuk hangi suçundan öldürüldü?" diye sorulduğun-

da vereceği bir cevabı olmayanlar...

Ey, dini "muktedir sopası" olarak kullananlar...

Velhasıl ey bütün o dini "zengin eğlencesi" haline getirenler...

Sizin Kitabdaki adınız işte budur: "Kitap yüklü eşekler."

Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harflerinde kimliğim

Bağışlanmamı dilerim.(Cahit Zarifoğlu)

104

HIRSIZ KİMDİR?

Başlıktaki kelime size neyi çağrıştırıyor? İlk duyduğunuzda

/ilminizde beliren fotoğraf nedir? Behren fotoğrafı zihninizde tu-

luıı... Fotoğraf karesine iyice bakın; yakından, daha yakından ba-

kın. Fotoğrafta gördüğünüz zengin mi yoksul mu? Yoksul, değil mi?

"Hırsızın elini kesin" (Maide; 5/38) veya "Çalmayacaksın" (Çıkış;

19/15) buyruk ların ı duyduğu nuzd a oluşan fotoğraf da aynı değil

mi? Zenginin malını çalan yoksul için söyleniyor sanki. Peki, ne-

den? Neden "hırsız" dendiğinde hep yoksul akla geliyor da zengin

gelmiyor? Neden?... Niçin?

Kuran, "hırsızlık" ( sirga t ) kelimesini 6 yerde kullanır. Bunların

hiçbirinde de "zenginin malını çalan yoksul" vurgusunu göreme-

yiz. Yani hitap, ihtiyaçlarını bile karşılayamayan yoksullara değil;

ıhliyaç fazlası içinde yüzen zenginleredir. Şöyle ki:

İlk olarak hırsızlık kavramı şehrin (Mekke) cin, kehanet ve

i'iıyii işleriyle uğraşarak zenginleşmiş olanların yaptıklarının "ku-

l.ık hırsızlığı" (istirega's-sema) olduğu söylenirken geçer. Bunlar,

105

Page 54: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 54/172

 R. İhsan Eliaçık 

görünmez güçlerden; yani gök cisimleri, yıldızlar, cinler, periler,

ifritlerden güya bilgi alarak/çalarak halk üzerinde nüfuz sağlayan-

lardı. Bunların yaptıklarına karşılık alevli bir ateşten başka bir şeyle

karşılaşmayacakları söylenir (Hicr; 18).

İkinci olarak Yusuf'un kardeşlerine Mısırda "hırsız" dendiği

söylenirken geçer. Hâlbuki onlar hırsızlık yapmamışlardı. Bu, zen-

ginler in (saray çevresinin ) itham ı olarak aktarılır. (Yusuf; 70, 73,

81).

Üçüncü olarak Mekke'nin fethi günü Peygambere gelen kadın-

ların "hırsızlık yapmayacaklarına" dair sözün de yer aldığı biat

(tabi olma) olayı anlatılırken geçer. Bunlar, daha çok Kâbe'ye getiri-

len malları iç edip üleşerek (çalarak) halk üzerinde nüfuz sağlayan

erkekler ve onların karılarıydı. Önce erkekler, sonra kadınlar sıray-

la gelip biat ettiler. İçlerind e Ebu Süfyan'ın karısı Hin d de vardı,

"şerefi develerinin sırtında" olan, şehrin en büyük "bahçe sahibi"

Ebu Süfyan ve karısı bir daha "hırsızlık yapmayacaklarına" dair 

 bi at ett i! (M üm te hi ne ; 12). Bu ayet le ri n yer aldığı su re nü zu l sı ras ı-

na göre sondan yedinci suredir.. .

Dördüncü olarak bundan böyle hırsızlık eden erkek ve kadın-

ların "ellerinin kesileceği" söylenirken geçer (Maide; 38). Bu ayet-

lerin yer aldığı sure de (Maide) nüzul sırasına göre sondan ikinci

suredir.. ."Hırsızlık" kelimesinin Kuranda geçtiği yerler işte bunlardır.

Görüldüğü gibi "hırsızlık" daha çok bilgi, iktidar ve servet sa-

hiplerinin davranışı olarak ele alınıyor.

Çün kü kâhinler ve mecnunlar gizli güçlerden (yıldızlardan, cin-

lerden) bilgi çalarak (kulak hırsızlığı yaparak) otorite oluştururlar.

107 101

Sosyal, İslam

Bununla halk üzerinde hegemonya kurarlar. Kurdukları bu hege-

monya hırsızlık yaparak kurulmuş bir hegemonyadır.

O devirde kâhinlerin ve mecnunların yaptığını, bugün "Bu

bana bendeki bir bilgi sayesinde verildi." diyenler yapıyor. Bun

lar, bilgiyi tekellerine alarak halktan saklarlar. Halkın bu bilgilere

ulaşmasına istemezler. Bu bilgi sayesinde halkın kendilerine sürekli

muhtaç durumda kalmasını isterler. Bilgiyi güç elde etme aracı ola-

rak kullanırlar.

"Kulak hırsızlığı" işitmeye/bilmeye dayalı hırsızlık türüdür,insanların bilmediği şeylere muttali olan kulak hırsızı, böylece,

önemli bir konum elde etmiş olur. Kendindeki bu bilgi sayesinde

insanları kendine muhtaç duruma düşürür ve onlar üzerinde em-

rcdici ve hegemonya kurucu bir pozisyon elde eder.

 Nas ıl ki kâ hi n ve me cn un yı ld ız la rd an ve ci nl er de n gü ya ba şk a-

larının sahip olamayacağı bilgiler aldığını söyler ve bununla üzeri-

mizde otorite ve hegemonya kurmak ister; işte öyle, bugün de bir 

lıiIim adam ı insan anatom isi nden (tıp), yeral tınd an (jeoloji), gök-

yüzünden (astronomi), bitkilerden (botanik), hayvanlardan (zo-

oloji), minerallerden (kimya) vs. "yeri ve göğü dinleyerek" bilgi

ı ılinir ve bizi onunla kendine muhtaç eder ve bunu hegemonyaya

dönüştürerek üzerimizde otoriteleşir.

Din adamı da bunu kutsal bilgiyi elde ederek/tekeline alarak ya-

|>.ır. Bu nedenledir ki peygamberler onlara hep "Hırsız yuvası yap-

lınız" (Tevrat: Yeramya; 7/11), "Haydut inine çevirdiniz" (İncil:

luka; 19/46), "Halkın mallarını haksızca/hırsızca yiyorsunuz"

(Kur'an: Tevbe; 34) diyerek  "kral çıplak" deme misyon u üslenirler.

Bunlar hep kulak hırsızlarını uyarmak içindir.

Olayın saf ilim, Tanrıya ve insanlığa hizmet olması için, bilgi-

nin lekelleşmemesi, güç temerküzü, otoriteleşme, servet yığma ve

Page 55: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 55/172

 R. İhsan Eliaçık 

iktidar (ele geçirme ve sürdürme) aracı olarak kullanılmaktan vaz-

geçilmesi gerekir.

Aksi halde yapılan ayette geçtiği gibi "kulak hırsızlığı"dır.

Yani herkeste olmayanı ele geçirip, herkes üzerinde hegemonya

aracı olarak kullanmaya kalkma...

f-^*.'

Bilgideki "kulak hırsızlığı", emek söz konusu olunca "mülkiyet

hırsızlığı" olur.

Çünkü Kuranın bakışına göre yerde ve gökte olan her şeyin

mülkiyeti Allah'a aittir. Ne gökten bilgi çalarak  "kulak hırsızlığı",

ne yerden rızık ve rızık kaynakları devşirerek "mülkiyet hırsızlığı",

ne de insanlardan itaat devşirerek  "iktidar hırsızlığı" yapamazsı-

nız.

Bilgi, servet ve iktidar bütünüyle Allah'a (halka) aittir.

Bizim hakkımız olan şey sadece emeğimizdir. (Necm; 39). Ken-

di bedenimizin bile sahibi değiliz. Çünkü kendimizi yaratmak için

hiçbir emek sarfetmiş değiliz. Ancak eınek/ahnteri ( sa 'y /k es b) dö-

kerek elde ettiğimiz şey bizimdir.

Hatta emeğimizle kazandığımızın bile hepsi bizim değildir.

Kur an der ki: "Erkeklerin kazandığından bir pay vardır. Kadın-

ların da kazandığından bir pay vardır." (Nisa: 32). Yani kazandı-ğımızın hepsi de bizim değil; ondan sadece "pay" (havaic-i asliye)

var.

Gerisi kimin?: "Onların mallarında malum bir hak vardır."

(Meâric: 24).

"Malum hak" ne?: "Onların mallarında yoksulların ve mah-

rumların hakkı vardır." (Zâriyat: 19).

Yoksulun ve mahrumun hakkını vermeyip de kendine saklaya-

10

Sosyal, İslam

na, yığana ve biriktirme, yani "kenz" edene "zengin" diyorlar. Bu

dur umd a zengin; bilgiyi depolayan, malı yığan ve iktidarı temerküz

eden olduğundan "hırsız" duru muna düşmü ş oluyor.

Onun için Tevrat'ın Yeramya'sı, Rabb'in adı anılan yere (tapına-

ğa) din adamları "kenz" merkezine çevirdikleri için "Hırsız mağa-

rası" diyor (Yeramya; 7/11)...

İncilde İsa aynı gerekçeyle yine aynı deyimi kullanıyor: "Hay-

dut ini" (Luka; 19/46)...

Kuran da bunun nasıl olduğunu tefsir ediyor: [Halkın malları-

nı haksızca/hı rsızca yiyerek... Altını ve gümüş ü kenz edere k ... ]

(Tevbe; 34) Kenz: Biriktirmek, yığmak, kendine hazine yapmak 

demek.

Demek ki "kişisel zenginlik" bir toplum için felakettir.

Toplumsal zenginlik olacak; aradığın her şeyi bulacak ve ona

ulaşabileceksin.

Böylesi herkesin ulaşabileceği toplumsal zenginlikler, birinin

veya bir gurubun/kesimin/zümrenin elinde dönüp dolanan kişisel

zenginliğe dönüşmeyecek.

İşte bunu sağlamak için kurulacak düzene "adalet devleti; or-

tak iyinin iktidarı" diyoruz . . .

.-*3s-' .-«S^-

Hz. İsa'nın İncildeki mesellerini çok severim. Biraz da oradan

devam edelim. Zengine, hırsız durumuna düştüğünü, fakat bunu

kendisinin bile fark etmediğini bakın nasıl anlatıyor:

"Birisi Onun yanına gelerek O'na: 'Ey iyi hocam! Sonsuz yaşama

erişmem için ben ne iyilik yapayım?' diye sordu. O da ona: 'Niçin

 ban a iyi di yo rs un ? Bi rd en ; ya ni Ta nr ıd an ba şk a iyi yo kt ur . {'Bana

efendim deme 'Efendi' Allah'tır  hadisine ne kadar da benziyor! İ.E)

101

Page 56: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 56/172

 K. İhsan Eliaçık 

Ama eğer yaşama girmek istersen, buyrukları tut,' dedi. O da

Ona: 'Hangilerini? ' dediğinde, İsa: 'Bunları; öldürmeyeceksin, zina

etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan tanıklık yapmayacaksın, An-

nene, babana saygılı olacak ve komşunu da kendin gibi seveceksin'

dedi.

O da ona: 'Tüm bunları çocukluğumdan beri tutuyorum; daha

ne eksiğim var?' dedi. İsa, ona: 'Eğer kâmil olmak istiyorsan, gidip

neyin varsa sat ve yoksullara ver. Bununla gökte hazineye sahip ola-

caksın ve gel bana katıl,' dedi.Adam bu sözü duyunca hızla uzaklaştı; çünkü zengindi.

İsa, öğrencilerine: "Gerçekten size diyorum ki zengin kişi' Gök-

lerin Egemenliğine güçlükle girer. Ve yine size diyorum ki zenginin

Tanrının Egemenliğine girmesinden, devenin iğne deliğinden geç-

mesi daha kolaydır." (Matta; 18/16-24).

Tefsiri: Zengin kişi diyor ki: "Bunları çocukluğumdan beri yapı-

yorum zaten." İsa da diyor ki: "Yaptığını sanıyorsun. Sen bir şeyin

farkında değilsin. "Çalmayacaksın" emrini üzerine alınmıyorsun.

Bunun, zenginin malını yoksulun çalması olarak anlıyorsun. Oysa

sen yoksulun hakkı sana geçtiği için ('Hırsız olmuşsun haberin yok' 

demenin kibarcası!) zengin olmuşsun. Git onları yoksullara ver,

öyle gel. Yoksa ne dediğimi anlayamazsın. Bu kadar malla cennete

(Göklerin Egemenliğine) giremezsin. Deve iğne deliğinden geçerse

sen de cennete girersin..."

Tevili: Bugün de aynısı denmiyor mu: "Çocukluğumdan beri

cumaları hiç kaçırmam... Dedem de namaz kılardı.. . Zekâtımı

hiç aksatmam, kırkta bir mutlaka veririm... Çevremde hayırsever 

zengin olarak bilinirim..." İyi de nasıl zengin oldun? İhtiyacından

fazla mal sende ne geziyor? 20 yılda katlar, yatlar almışsın, araziler 

kapatmışsın, apartmanlar dikmişsin, hesabına hazineler yığmışsın,

11

Sosyal islam

yanında çalıştırdığın işçiler hâlâ kirada? Git, onları ver. Onlar sana

"emek hırsızlığı" yaptığın için geçti. Kazandığından sana bir "pay"

vardır, hakkın sadece odur. Aksi halde deve iğne deliğinden geçerse

sen de "Göklerin Egemenliğine" (Cennete) girersin, dedenin na-

mazıyla veya "elinin kiri" kırkta birle övünerek değil. . .

Kur anda şöyle yazılıdır: "Onlar (din adamları/yöneticiler) ya-

landan dolandan medet umarlar (semmâûne li'l-kezb) hırsızlıkla/

yolsuzlukla yiyicilik  (ekkâlûne li's-suht) yaparlar" (Maide; 42).

Tevrat'da şöyle yazılıdır: "Yöneticileri asilerle hırsızların iş

birlikçisi; hepsi rüşveti seviyor, hediye peşine düşmüş." (Yeşaya;

I -23)

Kime "hırsız" deniyor dikkat ediniz.

İndide şöyle yazılıdır: "Bundan iyice emin olun: Koyunların

ağılına kapıdan girmeyip de başka yerden giren hırsız ve soy-

guncudur. (Yuhanna; 10/1).

Yani bilgi, servet veya itaat devşirerek zengin olanlar hırsızdır.

Halkın malını haksızca/hırsızca/arsızca yiyenler koyun ağılına

kapıdan değil; başka yerlerden girenlerdir. Asıl hırsız ve soyguncu

l>ıı ulardır.

Koyun ağılına (yeryüzü) başka yollardan (rızık ve rızık kay-naklarını ele geçirerek, toprağa çit çevirerek, doğal kaynaklara el

koyarak, üretim araçlarını (agvât) kendine sermaye yaparak) girip;

l>unlar üzerinden servet yığanlar ve bunları Allah yolunda (yoksul-

lar, muhtaçlar, kimsesizler, çaresizler, yolu kesilmişler, boyunduruk 

.ılı mdakiler için) infak etmeyenler hırsız ve soyguncudur...

Koyun ağılına (bilgi) başka yollardan (cincilik, falcılık, ururuk-

uliik; spekülasyon, borsa oyunları, bilgi tekeli oluşturarak) girip;

111

Page 57: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 57/172

 R. İhsan Eliaçık 

 bu nl ar üz er in de n gü ç ve he ge mo ny a de vş ir en le r hı rs ız ve so yg un -

cudur . . .

Koyun ağılına (kamuya) başka yollardan (yolsuzluk, faiz, rüş-

vet, nitelikli dolandırıcılık, iltimas, torpil, peşkeş, ihale üçkâğıtları,

yetki nüfuzu, söğüşleme) ile girip; bundan servet yığanlar hırsız ve

soyguncudur . . .

Koyun ağılına (din) başka yollardan (hediye, bağış, yardım pa-

ralarını iç ederek, cemaat/tarikat paralarını zimmetine geçirerek,

din kitapları basarak, tefsir yazarak, ayin/program düzenleyerek)girip; bunlardan servet yığanlar hırsız ve soyguncudur.. .

Koyun ağılına (fabrika) başka yollardan (asgari ücretle işçi çalış-

tırarak, emeği sermayeye eşit görmeyerek, ücret ve emek hırsızlığı

yaparak) girip; bundan servet yığanlar hırsız ve soyguncudur.. .

Velhasıl bilgiyi, iktidarı ve serveti; kulak, itaat ve emek hırsızlı-

ğı yaparak otorite, iktidar ve servet yığma aracı haline getirenlerin

alayı hırsız ve soyguncudur!

Bunların yuvalandığı mekânlar ister devlet, ister tapınak, ister 

cemaat, ister tarikat, ister örgüt, ister fabrika, ister şirket, ister bor-

sa, ister banka olsun İncil'in tabiri ile "haydut ini", Tevrat'ın tabiri

ile "hırsızlar mağarası"dır. Bunlara Kuranın tabiri ile de "aşağılık 

maymunlar" ve "domuzlar" denir . . .

İşte bunların "elleri kesilmeli"dir!

Yere ve göğe uzanan elleri...

Toprağa, suya, ırmağa, ekine uzanan elleri...

Yeryüzünün rızık ve rızık kaynaklarına uzanan elleri. . .

Doğal gaza, petrole, uranyuma, yağmur ormanlarına uzanan el-

leri. ..

113 101

Sosyal, İslam

Emeğe, alınterine, çalışmaya, ekmeğe, sofraya uzanan elleri.

Aça, yoksula, kimsesize, garibana uzanan elleri...

Bir milyar insanı aç bırakan o elleri (eyd)...

Kurdukları küresel ve yerel düzenleri (yedâ) ...

Evet, elleri (eydiyehum) kesilmeli. Yani ahtapot gibi her yana

uzanan elleri; kurdukları sömürü düzenleri ( ye dâ Ebu Lehep) so n

 bu lm al ı. ..

Aksi halde hırsızlık bitmez, soygun sona ermez.

Banka soyana hırsız ve soyguncu diyoruz.Peki, banka kuran ne oluyor?

Page 58: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 58/172

ÇÖLDE YAŞAYAN "BEDEVİLER"

Malum, Kur anda Bedeviler diye çevirilen "el-A'rab"  kavramı var.

Türkçede Bedevi-, 1- Çölde yaşayan göçebe 2- Huysuz, ahlaksız an-

lamında kullanılıyor. (TDK)

Kuranda ne anlamda kullanılıp kullanılmadığına bakılmadan

"yol yordam bilmez, kaba saba çöl Arabi" olarak biliniyor. Kur anda

10 (on) yerde geçiyor. Aşağıda hepsini tek tek verdim.

Bakın, Kuranın "Bedeviler' (el-A'rab) dediği kim?

(1): [Bedeviler (el-A'râb) 'İman ettik' dediler. Söyle onlara: Siz

iman etmediniz, lakin 'Boyun eğdik' deyin. İman kalpleri-

nize girmedi. Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz

yaptıklarınız boşa gitmez. Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve

merha met kaynağıdır.] (Hucurât; 19/14).

Bedevilere neden "İman etmediniz, lakin boyun eğdik" deyin

deniyor?'İmamn kalplerine girmiş olması' için ne yapmaları lazımdı?

 Ne ya pı nc a 'Allah'a ve pe yg am be ri ne ita at et mi ş' ol aca kl ard ı? 'Yap tık -

larının boşa gitmesi' ne demek? Kim bu Bedeviler  (el-A'rab)?

114

Sosyal islam

Devam.. .

(2): [Düşman birliklerinin geri çekilmeyeceğini sanıyorlar-

dı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olsa, iç bölgelerdeki

Bedeviler (el-A'râb) içine gidip sizden gelecek haberleri ora-

dan takip etmeyi tercih ederlerdi. İçinizde kalacak olsalar 

dahi savaşa pek aşılmazlardı.] (Ahzab; 33/20).

Ayetin geçtiği pasajdaki (Ahzab; 9-27) ayetler İslâm tarihine

"Hendek Savaşı" olarak geçen olayı anlatmaktadır. Şöyle ki: hic-

retin 5. yılında bütün düşman kabileler birleşerek Medinede ken-

dileri için tehdit olarak gördükleri Hz. Peygamber önderliğindeki

oluşumu ortadan kaldırmak istediler. Başta Kureyş ve Gatafan ka-

 bi lel eri ol ma k üz er e t üm düşm an ka bi le le r bi rl eş er ek 12 bi n ki şi lik 

 bir or du yl a Me di ne 'y i ku şa tt ıl ar . Ku şa tm a y ak la şı k b ir ay sü rd ü. Hz .

I 'eygamber Medine'nin etrafına hendek kazılmasını ve şehrin bu

şekilde savunulmasını emretti. Tüm girişimlere rağmen hendek-

leri geçip şehre giremediler. Derken destanlaşan direnişe, çıkan

korkunç bir kasırga da destek verince kabileler koalisyonu perişan

oldu. Soğuk ve kum kasırgasına daha fazla dayanamayıp gerisin

geri çekildiler. (İbn Hişam, İbni İshak, Taberi).

Böylesi bir anda Medinede birtakım kimselerin, eğer düşman

 bi rl ik ler i bi r da ha ge lec ek ols a, iç bö lg el er de ki Bedeviler (el-A'râb)

içine gidip gelecek haberleri oradan takip etmeyi tercih edecekleri,

şehirde kalacak olsalar dahi savaşa pek aşılmayacakları söylenerek;

 bu nl ar ın "kalplerinde hastalık bulunan", "mal düşkünü", "tehli-

ke anında gözleri dönen", "tehlike geçince incitici konuşmalar

yapıp duran" kimseler olduğu haber veriliyor. (Ahzab; 33/18-19)

115

Page 59: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 59/172

 R. İhsan Eliaçık 

Şu halde Bedeviler (el-A'râb) bu özelliklere sahip olanların iş bir-

likçileri oluyor. Medine'nin münafıkları ile iş birliği içinde oldukla-

rını anladık. Biraz ipucu çıktı ortaya ama hâlâ netleşmedi.

Kim bu Bedeviler (el-A'rab)?

Devam.. .

(3): [Bedevilerden (el-A'râb) geride kalanlar sana "Bizleri mal-

larımız ve ailelerimiz alıkoydu, bize bağışlama dile" diyecek-ler. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Onlara

söyle: "Eğer Allah sizi bir zarara uğratmayı isterse veya size

 bi r ya ra r sa ğl am ay ı di le rs e All ah' a k ar şı ki m bi r şey ya pa bi li r?

Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."] (Fetih; 49/11).

Rivayete göre bunlar Müslüman olduklarını söyledikleri halde

"mal, mülk, bağ, bahçe, evlâd-ı iyâl" bahanesiyle Hudeybiye se-

ferine katılmayan Ğifar, Muzeyne, Culıayne, Eşca, Elsem ve Zeyl

kabilelerine mensup Bedevilerdi. Çünkü durumun kötü olduğunu,

Mekkelilerin silahsız Müslümanları bir kaşık suda boğacaklarını

düşünüyorlardı (Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri). Olaylar düşün-

dükleri gibi gerçekleşmeyip Hudeybiyede antlaşma sağlanarak Hz.

Peygamber Mekke'ye dönünce durumlarını kurtarmak için mazeret

ileri sürmeye başladılar. Fakat ileri sürdükleri mazeretler ilerleyen

ayetlerde ikiyüzlüce bulunar ak reddedildi.

Demek ki Bedevi "mal ve evlat" bahanesi ileri sürendir. Bunun

için kenarda (badiye) durur ve işin içine tam girmez.

Bedevinin kim olduğu giderek netleşiyor.

Devam.. .

116

Sosyal slam

(4): [Göklerin ve yerin mülkiyeti Allah'ındır. Lâyık gördüğünü

affeder, müstahak gördüğüne de azap eder. Allah çok bağış-

layandır, sevgi ve merhametle dopdoludur. Sizler birtakım

ganimetleri almaya gittiğinizde o geride kalanlar yakında

şöyle diyecekler: "Bırakın sizinle gelelim..." Onlar Allah'ın

sözünü değiştirmek istiyorlar. Onlara söyle: "Siz asla bizim-

le gelmeyeceksiniz. Hakkınızda bundan önce Allah böyle

 bu yu rd u. " On a da di ye ce kl er ki: "Ha yı r, biz i kı sk an ıy or su -

nuz..." Hayır, onlar anlayışı kıt kimselerdir. O geride kalan

Bedevilere (el-A'râb ) söyle: "Siz, ileride savaşçı bir topluluk-

la savaşmaya çağrılacaksınız. Öyle ki işin ucunda ölmenin

de teslim almanın da olabileceği bir savaş... Bu durumda

çağrıya uyarsanız Allah size en güzelinden karşılığını verir.

Fakat daha önce yaptığınız gibi yan çizerseniz acı bir azaba

çarptırır.] (Fetih; 49/16).

Rivayete göre burada Huydeybiye, Hayber veya Tebuk seferleri

esnasındaki olaylardan bahsedilmektedir (Razi, Kurtubi, İbn Ke-

sit). Ancak bugün için artık bunların "Kur'an'ı kendi etkin tarihi

içinde anlamak" dışında bir önemi bulunmuyor. Çünkü Hudeybi-

ye, Hayber veya Tebuk tarih olup gitmiştir. Nitekim ayette hiçbir 

ısını, zaman ve mekân ismi verilmeksizin bu tarihsel olaylar üzerin-

den mesajlar verilmesi, bunların çok da önemli zaman ve mekânlar 

olmadığını, asıl buradan çıkarılacak evrensel mesajlara yoğunlaşıl-

ın.ısı gerektiğini göstermektedir.

I'eki, nedir bu mesajlar?

11

Page 60: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 60/172

 R. İhsan Eli açık 

Allah yolunda cihat bir ganimet' davası değil; iman, ihlâs, tev-

hid ve adalet davasıdır. Gök lerin ve yerin mülkiyet i' Allah'a aittir 

(Mülk Allah'ındır). En temel, değişmez ve kalıcı gerçek budur.

Böyle tarihin her döneminde işin ucunda 'ganimet' (mal) görü-

nünce "Biz de gelelim", sıkıntı görünce "Malımız, evlâd-ı iyâlimiz

var, onları bırakamayız" mazeretleri ileri süren "Bedeviler" {el-

 A'râb) olacaktır.

Allah'ın davasını bir "rant" ve şahsi ikbal davası olarak anlayan

 bu ti pl er e di kk at ed il me li di r. Bu nl ar gö rü nü şt e di n, im an , Al la h,kitap, peygamber deyip duran; gerçekte ise kendi çıkarından başka

 bi r şey dü şü nme yen , di ne at gö zl üğ üy le ba ka n, as lı nd a All ah' a de -

ğil; "mala/paraya" tapan korkak ikiyüzlülerdir. Din bunlara teslim

edilemeyecek kadar önemli bir olaydır, ey yüreğiyle iman edenler!

Bedevinin kim olduğu sanırım anlaşılıyor.

Hâlâ kimmiş bu Bedevi mi diyorsunuz?

Devam.. .

(5): [Onların ne mallarını, ne de evlatlarını gözünde büyütme.

Allah onlara dünyada ancak bununla azap etmeyi ve canları-

nın kâfir olarak çıkmasın ı istiyor, başka bir şey değil! Baksa-

na "Allah'a iman edin ve peygamberi ile beraber cihada çıkın"

diye bir sure indirildiği zaman, içlerinden servet sahipleri

(ulu't-tavl) senden izin istediler ve "Bırak bizi, rahatımızı

 bo zm a" de di le r. Ge ri de ka la nl ar la be ra be r ol ma ya ra zı ol-

dular, onların kalplerine mühür vuruldu. Artık onlar gerçeği

kavrayamazlar... Bedeviler (el-A'râb) mazeret beyan ederek 

kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah ve peygamberi

11

Sosyal İslam

ne yalan söyleyerek oturup kaldılar. Onların kâfir olanlarını

acı bir azap bekliyor.] (Tevbe; 9/85-90).

Gör üld üğü gibi bur ada da cihad a (Tebuk seferin e) çağırılınca

"mal, mülk, evlâd" bahanesiyle geride kalan servet sahiplerine

(ulu't-tavl)) veya aynı bahaneyi ileri sürerek servet sahipleriyle be-

taber geride kalanlara "Bedevi" (el-A'râb) deniyor. Her iki halde de

sonuç değişmiyor.. .

Kura n ın "Bedevi" (el-A'rab) dediğinin 'kültürsüz, cahil çöl Ara-

l)i' olduğunu mu sanıyorsunuz?

Onun için mi 'dinin sınırlarını tanımamaya' daha yatkınlar?

Allah' ın hük ümleri nin sınırlarını tanımama ya yatkın' olmaları-

nın nedeni ne acaba?

Devam.. .

•-es-' •-<»-•

(6): [Bedeviler (el -A'râb) inkâr ve nifak bakımından daha ile-

ri ve Allah' ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını

tanımamaya daha yatkındırlar. Oysa Allah bilendir, bilgelik 

kaynağıdır.] (Tövbe; 9/97).

Görüldüğü gibi Bedevi (el-A'râb) mal düşkünü olduğundan

inkârı ve nifakı daha şiddetlidir. Çünkü mal canın yongası oldu-

ğundan ondan vazgeçemez. Öyle ki "Canımı al, malımı alma!"der. İşte bu şiddetli mal tutkusu yüzünden Allah'ın peygamberine

indirdiği dinin sınırlarını tanımamaya daha yatkın olanlar  Bedevi

i fl A'rab) oluyor. Öyle ki mal ve para söz konusu olunca dinden

lüle çıkabilirler. "Böyle din olmaz olsun, bizi yoksulluğa çağırıyor."

veya "Böyle peygamber olmaz olsun, servetimde gözü var." derler.

 Nı iek im bu nl ar pe yg am be r öl ür öl me z ir ti da t et mi ş, d in den dö n-

müşlerdir. Şu halde "Peygamberin ölümünden sonra çoğu Bedevi

119

Page 61: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 61/172

 R. İhsan Eliaçık 

dinden döndü." demek, "Çoğu servet sahibi (ulu' t-tavl) dinden

döndü." demekti.

"Bedevf 'nin kim olduğundan hâlâ şüpheniz var sanırım.

Devam.. .

(7): [Bedevilerden (el-A'râb) kimileri yaptığı infakı zarar sa-

yar ve (bundan kurtulmak için) size belalar gelmesini bekler 

dururlar. En kötü belalar kendilerine olsun! Allah her şeyiişiten, her şeyi bilendir.] (Tövbe; 9/98).

Görüldüğü gibi Bedevî öylesi bir tiptir ki ayette geçtiği gibi mal

düşkünlüğü (eşihhaten ale'l-hayr) yüzünden infaka yanaşmamakta

ve bu yüzden de nifak ehli ( m ü n a f ı k  ) olmaktadır. Dahası zar zor 

infak etse bile bunu zarar saymakta, kendisini infaka çağıranların

 ba şı na be la ge lm es in i gö zleyerek bi r an ön ce bu ca n sık ıcı du rum -

dan (infak zorunluluğu) kurtulmak istemektedir.

Bedevilerin (çoğunun) böylece münafıklar (infak etmeyenler,

 bundan ka ça nl ar ) ol du ğu an la şı lm ış oluyor . Ge le n aye t ise bunu n

 bö yl e ol du ğu ko nu su nda ta rt ış ma ya ma ha l bı ra km ay ac ak ka da r 

açıktır.

(8): [Çevrenizde Bedevilerden (el-A'râb) münafıklar vardır.

Medine halkından münafıklıklarını küstahlık derecesinde

ileri götürenler var. Sen bilmezsin onları, Biz biliriz. Onları

katmerli azaba çarptıracağız. Sonuçta büyük bir azabın için

de bulacaklar kendilerini... Kimileri de var ki salih amelle

rini öteki kötü davranışlar (cihat ve infaktan kaçış) ile birbi

121 101

Sosyal, İslam

rine karıştırdılar. Bunların tövbelerini Allah'ın kabul etmesi

umul ur. Çü nkü Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve mer ham et

kaynağıdır. Şu halde sözün nam usu adına (sıdk) malların-

da n al. Böylece bu kendilerini hem temizlesin, hem de arın-

dırırsın.] (Tövbe; 9/101-103).

Rivayete göre bu ayette bahsedilenler üç kişi olup Ebu Lübabe

Mervan b. Abdülmünzir, Evs b. Salebe ve Vedia b. Hizam idi. Bun-

l.ırın sayısının 10'u bulduğu da söylenmiştir. İşte bunlardan yedisi

"geride kalanlar" (servet sahipleri/Bedeviler) ile ilgili inen ayet-

leri okuyunca kendilerini mescidin direğine bağladılar. Hz. Pey-

g.ımber mescide gelince onları bu halde gördü ve niye böyle yap-

l'Olarını sordu. Onlar da Allah'ın Resulü kendilerini çözmedikçe

kendilerini çözmeyeceklerine dair yemin ettiklerini söylediler. Hz.

Peygamber'in "Bu konuda bana bir emir gelmedikçe sizi çözme-

yeceğim" demesi üzerine bu ayet nazil oldu ve onları bağlarından

kendi eleriyle çözdü. Bunun üzerine onlar "Ey Allah'ın Resulü mal-

lınınız yüzünden sefere katılmadık, hepsini tasadduk ediyoruz,

l.ı/i temizle" dediler. Hz. Peygamber "Ben sizden bir şey almakla

rmrolunmadım" deyince bir sonraki "Sözün namusu adına (sıdk)

ıılallarından al, böylece temizlenip arınsınlar." ayeti nazil oldu

(K.ızî, Kurtubi, İbn Kesir, Taberî).

Çünkü bunlar geride kalanlarla (servet sahipleri/Bedeviler)uyarak mallarını saklamışlar ve sefere katılmamışlardı. Böylece in-

l.ık kaçkını (münafık) durumuna düşmüşlerdi. Fakat sonra tövbe

• ilerek dönmüşlerdi. Tövbe suresinin adı da buradan gelmektedir.

\velle geçen servet sahiplerine (ulu't-tavl ) ve Bedevilere (el-A'rab)

!•'• nifakta (infak kaçkınlığında) direndikleri için "Çevrenizde

llı ılevîlerden (el-A'râb) münafıklar vardır. Medine halkından mü-

n.ılıklıklarını küstahlık derecesinde ileri götürenler var. Sen bilmez-

Page 62: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 62/172

 R. İhsan Eliaçık 

sin onları, Biz biliriz. Onları katmerli azaba çarptıracağız." dendi.

Ve Bedevi (el-Arab) tabirinin geçtiği son iki ayet...

(9): [Ey iman edenler! Allah'ın öfkesini çekmekten sakının ve

doğrula r /verenle r   (sâdıkûn) ile birlikte olun. Ne Medine

halkının ne de etrafındaki Bedevîlerîn (el-A'rab) Allah'ın

elçisine kayıtsız kalmaları ve onu bırakıp kendi canlarının

derdine düşmeleri yakışık almaz. Çünkü onların Allah yo-

lunda çektikleri her susuzluk, her yorgunluk, her açlık veya

kâfirleri öfkelendirecek her cesur çıkış ve düşman karşısında

elde ettikleri her başarı hanelerine güzel bir amel olarak ya-

zılır. Allah güzel ahlak sahiplerini karşılıksız bırakmaz. Yine

küçük ya da büyük yaptıkları her  înfak, kat ettikleri her yol

hanelerine sevap olarak yazılır ve Allah'tan karşılığını daha

güzeliyle alırlar.] (Tövbe; 9/119-12 1).

Görüldüğü gibi burada da genel bir çağrıyla "Medine halkı" ve

"Bedeviler" mallarından vermeye ( tasadduk ) ve infak etmeye ça-

ğırmıyorlar. Allah'ın elçisinin ve onunla birilikte olanların çektikleri

sıkıntılara kayıtsız kalmalarının ve kendi mallarının ve canlarının

derdine düşmelerinin doğru olmayacağı hatırlatılıyor. Bunun güzel

ahlak sahibi (muhsin) olmak demek olduğu, Allah tarafından kar-

şılıksız bırakılmayacağı ısrarla vurgulanıyor.

Ve geliyoruz Bedeviler (el-A'rab) kelimesinin olumlu anlamda

kullanıldığı tek yer olan son ayete...

Bakın, onda da konu aynı;

123 101

Sosyal, İslam

(10): [Bedevilerden (el-A'rab) Allah'a ve ahiret gününe inanan,

yaptıkları infakı Allah'a yakınlaşmaya ve peygamberin du-

asını almaya vesile sayanlar da vardır. Gerçekten de bunlar 

yakınlık vesilesidir. Allah onları sevgi ve merhametle bağrı-

na basacaktır. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve mer-

hamet kaynağıdır.] (Tövbe; 8/99).

Demek ki "Bedeviler" (el-A'rab) içinde olumlu bakılan tek grup

"infak" edenlerdir. Diğerleri de Allah'a ve ahirete inandığını söy-

lemekte, fakat infak etmeyerek lafta kalmaktalar. Onun için onlara

İman ettik demeyin, boyun eğdik deyin" denmekte. İman iddiala-

rının geçerli olması için infak etmeleri, mal düşkünlüğünden vaz-

geçmeleri gerektiği söylenmekte. Böyle yapanlar da bu son ayette

görüldüğü gibi övülmekte...

• - » j

"Bedevi" (el-A'rab) kelimesinin Kuranda geçtiği 10 (on) yeri

gördünüz.

Hepsinde de mal, ganimet, infak, tasadduk geçiyor. Ayetlerin

öncesini ve sonrasını okuyun, hiç şaşmadığını göreceksiniz.

Mal ve ganimet düşkünlüğüne, bunun için savaştan geri durma-

ya, Kuran, işin kenarında (badiye) durma, imanın kalbe girmeme-

si, dıştan teslim olmuş görünme, yani "Bedevilik" diyor.Bedevi kelime manası itibariyle bedâvet/buduv kökünden gelir.

İlk/başlangıç demektir. îbtidâi de buradan gelir. İlkel  diye Türkçeye

sevil iyoruz. Mubtedi de aynı kökten olup yeni başlayan demektir.

Bu durumda bir Kuran kavramı olarak  Bedevi, din konusunda

ilkel  kalan, henüz mübtedi seviyesini aşamamış, "İnandım" ( Am en -

in) demenin yeteceğini sanan, lafta kalan, ritüellere takılan, bunları

'linin kendisi sanan, bunların ötesine geçip infaka, tasadduka, ver-

Page 63: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 63/172

 R. hsan Eliaçık 

meye, paylaşmaya (öze, esasa) gelemeyen, bunun için de zengin-

lik tutkusunu aşamamış, dünya hayatına (mal ve metaya) bağlanıp

kalmış, Kuran kapısından mamona (paraya) ayak basıp geçememiş

kişi demektir. Onun için "İman ettik." demeleri geçersiz olup "Bo-

yun eğdik." (dıştan kabul ettik) demeleri daha uygundur. Çünkü

iman henüz kalplerine girmemiştir.

Kimmiş Bedevi anladınız mı?

 Bedevi, çölde yaşayan köylü demek değildir.

 Bedevi, kendi iç dünyasında çöl hayatı yaşayandır.

Servet ile gözü kararan, para ile merhametsizleşen, içine düştü-

ğü bu mal ve meta vahasından ötekini göremeyen; açın iniltisini,

öksüzün ağlamasını, yoksulun çığlığını duyamayan herkes çölde

yaşayan bir Bedevidir...

Çöl, Arabistarida değil; içimizdedir.

Bedevinin içi çöldür, içi...

176

"TEK ÇEŞİT YEMEK" VE "SAMİRÎ'NİN BUZAĞISI

Malum, Kur anda "buzağı" anlatısı vardır.

İçlerinde İsrailoğulları'nm da olduğu Mısırlılar, yeni bir yurt

arayışı ile Musa önderliğinde Mısırdan çıkarlar. Kölelikten kurtu-

lup özgürce yaşayacakları yurda doğru ilerlerken türlü döneklikler 

yaparlar. 'Özgürlüğün riskine' katlanamayıp, 'hür ve bağımsız ola-

ı ağız diye böyle çöllerde sürünmektense tekrar eski kölelik gönleri-

ne dönmek daha iyi' diye düşünürler ve Musa'yı yarı yolda bırakıp

dönmek isterler.. .

İşte bu olayları anlatırken Kuran muazzam mesajlar verir. Köle-

likten kurtulmak isteyen, hür ve bağımsız yaşamak isteyen dünya-

nın tüm halklarına bunun nasıl gerçekleşeceğinin yollarını anlatır.

Alttakilerin, ezilenlerin, kölelikten kurtulmak isteyenlerin yol

haritası mesabesindeki bu anlatılar geleneksel vaizlerin dilinde bi-

mt mitolojiye dönüştürülerek anlaşılmaz hale getirilmiş, verdiği

muazzam mesajların sinirleri alınmıştır; onlardan bir şey anlaya-

mazsınız.

Oysa bakın 'Tek çeşit yemek' ne anlama geliyor ve 'Samirî'nin

hu/ağısı' ne demek?

125

Page 64: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 64/172

 R. İhsan Eliaçık 

Önce, tek çeşit yemek...

[Şöyle demiştiniz: "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe kazanama-

yacağız; Rabb'ine yalvar da, yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sa-

rımsak, mercimek ve soğan çıkarsın." Musa da; "Hayırlı olanı daha

aşağı olana tercih mi ediyorsunuz? Mısır'a geri dönün, orada iste-

diğinizden var." demişti. Allah'ın gazabına uğradılar, onlara zillet

ve alçaklık damgası vuruldu. Bu, Allah'ın mesajını inkârda ısrarları

ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayı böyle oldu,

 bundan hi ç şü ph en iz ol ma sı n. Bu bö yl e ol du , çü nk ü is ya n et mi şl er 

ve aşırı gitmişlerdi.] (Bakara; 2/61)

Görüldüğü gibi kölelikten kurtulanlar  "tek çeşit yemeğe"

(ta'âmin vahidin) sabredemeyeceklerini/katlanamayacaklarını söy-

lüyorlar. Mısır daki efe ndileri F iravun un çok çeşitli yemekl erin den

istiyorlar. Yerin bitirdiğ i çeşitlerden ; yeşillik, kabak, sarım sak, mer-

cimek, soğan vs. istiyorlar.

Burada "tek çeşit yemek" sadeliği ve ihtiyacı kadar olanı temsil

ediyor. "Yerin bitirdiği şeyler" (mimrnâ tunbitu'l-arz) ise çokluğu,

türlü türlü yiyecekleri ifade ediyor.

"Firavun bizi bolluk içinde yaşatıyordu. Önümüze her türden

yiyeceği koyuyordu. Köleydik ama bolluk ve refah içindeydik. Şim-

di özgür olduk ama tek çeşit yemeğe talim ediyoruz." demek isti-

yorlar.

"Tek çeşit yemek" bugün için sadeliği, ihtiyacı kadar olanla ye-

tinmeyi temsil ederken, "yerin bitirdikleri" yani yeşillik, soğan,

sarımsak, kabak, mercimek vs. bugün için "tüketim kültürü" de-

diğimiz türlü türlü eşyaları, çeşit çeşit metaları ifade ediyor.

İnsanlar sadeliği terk edip daha fazlasına "iştah" edince, bura-

126

Sosyal, İ slam

ilan yakalanıyorlar ve Firavunlara köle oluyorlar. Firavun, onlara

 bu nu ve riyo r. On la r bi tm ek tüke nme k bi lm ey en yeş il lik , sa rı ms ak ,

soğan, kabak, mercimek vs. peşinden koştukça köleleşiyorlar aslın-

da.

Yani eşyanın, nesnelerin ve metaların kölesi haline geliyorlar.

1 )aha fazla eşya, daha fazla meta, daha fazla tüketim, daha fazla yi-

yecek, daha fazla giyecek, daha fazla, daha fazla... Bu ihtiras bir 

tiirlü bitmek bilmiyor. İhtiraslarının peşinden koştukça metalara

köle oluyoruz, haberimiz yok.

İşte "tek çeşit yemek" bütün bunları kestirip atıyor.

Şu halde "tek çeşit yemek" bize ihtiyaçtan fazlasına tamah et-

memeyi, israf ve gösteriş peşind e koşm amayı , açgözlü ve muh teri s

olmamayı, "yerin bitirdiklerinin" tamamının bize ait olmadığını,

onda başkasının da hakkı olduğunu, "tek çeşit yemek" ile yetin-

meyip onlara da göz dikmememiz gerektiğini, ilahî taksimatta bize

düşene (bütün içinde eşit parça; kısmet) razı olmamızı, nasibimiz

(taksimatta bize düşen pay) ile yetinmemizi, 'Buna katlanamaya-

(ağız, daha fazlasını isteriz, ötekine düşen payı da isteriz' ihtirasını

 bı ra km am ız ı, bu nl ar ın bi zi kö le le şt ir ece ği ni , Fi ra vu nl ar ın bizi asıl

İni zaafımızdan esir aldığını vurgul amakta ve uyarmakt a...

"Tek çeşit yemek" ile temsil edilen sadeliğe, kanaatkârlığa, züh-

de, bütün içinde 'takdir' edilmiş olan 'eşit paya' (nasip/kısmet) razıolarak bu oyunu bozmamız gerektiği mesajını vermekte...

Bu istek karşısında Musa ne diyor?

"Hayırlı olanı (sadeliği, kanaatkârlığı, zühdü, eşyadan ve meta-

l.ırdan özgürleşmeyi) bırakıp, daha aşağılık olanı (hırs, açgözlülük,

ıloymama, daha fazlasını isteme, ötekinin payına göz dikme, eşya,

meta ve tüketim çılgınlığını) mı istiyorsunuz? O istediğinizden

M ısır da çok var, oraya g idi n...

101

Page 65: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 65/172

 R. ihsan Eliaçık 

Firavun bunları size veriyordu, önünüze bol sarımsak, soğan,

yeşillik, kabak, mercimek (eşya, meta) vs. koyuyor, doya doya yedi-

riyor, sonra da eşek' gibi çalıştırıyordu, oraya gidin...

Üstelik de aslında azıcığını veriyor, çoğunu kendisi alıyordu.

Sizi karın tokluğuna çalıştırıp emeğinizi sömürüyordu. Bal ve süt

vermiyordu mesela, yeşillik, soğan, sarımsak, mercimek, nohut ve-

riyordu, bunu bile göremiyorsunuz. Kendi emeğinizin ürünü olan

tek çeşit yemeği bırakıp, Firavunun size çok çeşit görünen soğanı-

na, kabağına, mercimeğine tamah ediyorsunuz, oraya gidin..."İşte bunun için onlar Allah'ın gazabına uğradılar. Kendilerini

"tek çeşit yemeğe" çağıran peygamberlerine karşı geldiler. Onlara

özgürlük zor geldi. Önceki kölelik yıllarını özlediler. Tekrar kölelik 

yıllarında önlerine konan sarımsak, soğan gibi yiyecekleri istediler.

Kölelik onların ruhuna işlemişti, özgürlüğün riskine katlanamadı-

lar. Musa da dedi ki: O halde utanç içinde gerisin geri dönün. Ora-

da bu istediklerinizden var...

İşte böylelerine zillet ve alçaklık damgası vurulur. Aşağılık bir 

hayatla mutlu olurlar. Özgü r olm anı n şeref ve haysiyetin den nasip

leri yoktur. "Bir kaşık aşım, ağrımaz başım." diyerek güce ve zen

ginliğe taparlar. Görünmeyen bir Allah ve özgürlük onlara çok zor 

ve katlanılm az gelir. Kim de zenginlik, güç ve iktidar görseler kuy

ruklarını sallayarak etraflarında pervane olurlar. Böyle yapmakla

Allah'ın gazabını çekmekten başka bir şey yapmış olmazlar.

Allah, "özgürlüğün" değerini gösteriyor; kendi şerefi ve haysi

yeti ile yaşamanın yollarını öğretiyor. Fakat onlar köleliği özgürlüğe

tercih ediyorlar. Ve bunu doyma k bilmez ihtiraslarının peşinden gi

derek kendi kendilerine yapıyorlar.

Demek "tek çeşit yemek" sadeliği ile yetinerek küresel Firavun

ların oyununu bozmak lazım...

129 18i

Sosyal İslam

Gelelim buzağıya tapmaya...

Olay Kuran da şöyle anlatılır:

[Musa öfkeli ve morali bozuk bir şekilde halkına döndü. 'Ey

halkım, Rabb'iniz size son derece güzel vaatlerde bulunmadı mı?

Ço k 

mu uzadı vaat? Yoksa üzerinize Rabb'inizden gazap inmesi-

ni mi istediniz de bana verdiğiniz sözü tutmadınız?' dedi. Onlar 

Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden caymadık. Fakat bizMısırdan çıkarken halktan üzerimize birtakım süs eşyaları almış-

lık. Onları attık, aynı şekilde Samirî de attı' dediler. Senin ardından

halkına böğüren bir buzağı heykeli yapıp çıkardı. 'İşte sizin tanrınız

ve Musa'nın tanrısı bu. Fakat Musa bunu unuttu' dediler.] (Taha;

Kh-88).

Görüldüğü gibi Musa halkının yanından uzaklaşınca Samirî,

Mısır'dan getirdikleri süs eşyaları ile bir buzağı heykeli yapıyor ve

Sizin tanrınız da, Musa'nın unuttuğu tanrısı da bu" diyor.

SAMİRÎ: Eski Mısır dilinde "ecnebi, yabancı" anlamına gelen

 shcnıer kökünden bir sıfat-isimdir. Dolayısıyla Samirî, Hz. Musa'ya

inlememde katılan binlerce Mısırlıdan birisi olmalıdır. İsrailoğulla-

n Mısırdaki Firavun İmparatorluğunun tanrı-devlet sembolü kut-

s.ıl boğa (Apsis)'m etkisinde oldukları için Musa aralarından ayrılır 

ayrılmaz, tekrar geri dönme arzusuyla boğa (Apsis) heykeli yaparak 

' ' '•ki Mısır dinine dönme eğilimi gösterdiler.

Mısır'daki boğa (bakara) heykelleri, arkasından ve önünden

hoşluk bırakılarak yapılırdı. Rüzgâr vurunca da böğürme sesi çı-

kıt irdi. Bu boğaya metafizik bir hava verirdi. Genellikle tunç ren-

Kinde, altın yaldızlı olurdu. Gücü; tanrısal bilgiyi (sihir), devleti

m serveti elinde bulun durm anın sembolüydü. Böyle onlarca boğa

Page 66: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 66/172

 R. ihsan Eliaçık 

heykeli Mısır ' ın ana cadde ve meydanlarında dikiliydi. Firavunun

sarayına çıkan yolun her iki yanı da böyle heykellerle doluydu (Eli-

ade). Kur an m en uzun suresine adını veren "bakara" da boğa/inek 

(Apsis) demek olup bunu anlatır.

İşte Samirî bunun bir benzeri küçük figürünü (ıcl /buzağı) yap-

mış ve "Bizim eskiden beri Tanrımız bu, bundan vazgeçemeyiz"

diye laflar etmeye başlamıştı.

Tc/"Arapçada buzağı/dana demek olup Türkçede de kullanı-

lan "acele/âcil " kökünden gelir. Kuranda insanoğlunun temel bir özelliği olarak dünyaya düşkünlük, dünya malına tama h anlamında

kullanılır: "Hayır! Siz şimdi/hemen/peşin (âcile) olanı seviyorsu

nuz, sonrasını/ilerisini (âhire) bırakıyorsunuz" (Kıyamet; 20-21).

Keza insanoğlunun temel bir tabiatı olduğu söylenir: "Muhakkak 

ki insan hemen/peşin/şimdi olana düşkün (acel) yaratıldı." (En

 biya; 37 ).

Bu durumda Samirî'nin yaptığı ayette geçen "ıclen cesedâ", "in

sanoğlunun burada /ş imdi/hemen olana düşkünlüğünün ölü (ceseıl)

 bi r ha yv an te msi li ile if ad es i/ dı şa vu rumu " dem ek olur.

İşte "buzağı heykeli" bu oluyor.

Samirî'nin "Musa unuttu" demesi yaptığı buzağı heykelinin öıı

ceden bilinen bir şey olduğunu gösterir. Samirî'nin demek istediği

şuydu: "Mısır'daki Firavun sarayının, tanrısal güç, bilgi, iktidar  ve

servet sembolü olarak kullandığı boğa figürü ile temsil edilen tan

rıyı unuttu da gitti görünmez bir Tanrıyı Sina Dağının yamaçla

rında arıyor. Hâlbuki önceden bizim tanrımız buydu. Bundan v.ı/

geçemeyiz. Bakın Musa'ya uyduk çöllerde sürünüyoruz. Demek kl

Mısır ' ın büyük tanrısını kızdırdık. Şimdi tekrar ona dönüyoruz.

130

Sosyal İslam

Daha sembolik anlamda yorumlarsak, "süs eşyalarından bu-

zağı yapmak" süs, altın, para, servet hırsından vazgeçememek ve

 bu nu el de et me k iç in Fi ra vu na ya ra nm ak , on a kö le ce sı ğı nm ak ,

 bu nu n iç in de onu n so ğa nı na , sa rı ms ağ ın a, me rc im eğ in e, yeş ill i-

ğine razı olmak demek olur. Nitekim sonraki ayetlerde "Onların

kalplerine buzağı (sevgisi) içirildi" (Bakara; 2/93) ifadesi bunun

esasında kalpte olan/içsel bir dur um olduğu nu gösterir.

Demek ki dışarıdaki put (buzağı) içe içirilmişin/işlemişin; tut-

kunun, ihtirasın mücessem ifadesi (ıclen cesedâ) oluyor.

Bu nedenledir ki "kalplerine buzağı sevgisi içirilenler" yani süs,

altın, para ve servet tutkusu içinde olanlar ve bunun için de Firavuna

kölece boyun eğenler Kuranda hep "aşağılık maymunlar", "domu-

za dönüşenler", "haddi aşanlar, aşırı gidenler", "zillet ve alçaklık 

damgası vurulanlar" ve "gazaba uğrayanlar" olarak anılırlar.

Bunlar Kur an söylemi nin öfke ibr esinin tavan yaptığ ı yerlerdir.

 Neye öf ke le nd iğ in e/ ga za p et ti ği ne di kk at ed in iz . Bu ra da n Fa ti ha da

ln-r gün okuduğumuz "gazaba uğrayanların/öfkeni çekenlerin

yoluna değil" (gayri'l-mağdubu aleyhim) derken ne demiş olduğu-

I M I ız sanırım anlaşılıyor.

 Ni tek im yu ka rı da ki il k aye tt e "Allah'ın gazabına uğradılar, on-

lara zillet ve alçaklık damgası vuruldu.... Çünkü isyan etmişler

»<• aşırı git mişl erd i." denildiği dikkatinizden kaçmamıştır."Aşırı gitmek, aşırılık" konusuna dikkatinizi çekerim.

'-anıldığın aksine aşırı gitmek  "tek çeşit yemeği" (sadeliği, ih-

Hya> ı kadar olanı) savunmak değil; ihtiyacından fazla olanı da is-

li inek. ona hırs beslemek, eline geçirince biri ktirm ek, payl aşma-

nı zı ir.

18i

Page 67: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 67/172

 R. ihsan Eliaçık 

Yine sanıldığının aksine zillet ve meskenet damgası yemek "tek 

çeşit yemek" ile yetinmek değil; "yerin bitirdiklerine" yönelik doy-

maz bir iştah, Allah'ın doğal çevrede var olan nimetlerini (kudret

helvası, bıldırcın) az görüp, başkalarının elindekine de göz dikmek-

tir. Onları elde etme uğruna Firavunlara kölece boyun eğmektir.

Yine sanıldığının aksine Allah'ın gazabına uğrayanlar ( mağdubu

aleyhim) kurumsal bir din olarak Yahudiler değil; O günkü Yahudi-

lerin yaptığını yapanlardır.

Yani "tek çeşit yemeğe" razı olmayanlardır,"Tek eve" katlanamayıp üstüne havuzlu villa, apartman, kat, yat,

cip, jet-ski, rezidans vs. ekleyip Karunlaşanlardır. Sonra da bunla-

rın esiri/kölesi olanlardır.

"Tek işe" katlanamayıp soğan, sarımsak, mercimek, bakla (teks-

til, banka, matbaa, gıda, enerji, medya!) vs. işine de girerek  "yerin

bitirdiklerinin/ürettiklerinin" hepsine tamah ederek (tekel/baron

olma k isteyerek) kişisel servetl erini katlamak isteyenlerdir. Sonra

da bunun esiri/kölesi olanlardır.

"Tek eşe" katlanamayıp sarışın, esmer, kumral vs. heva ve he-

veslerinin peşinden gidenlerdir. Sonra da onların esiri/kölesi olan-

lardır.

Onlar kalplerinde buzağı (altın, para, servet, güç) tutkusu olan

lar, bunun için egemenlerin önünde kırk takla atanlar, kaz gelecek 

yerden tavuk esirgenmez diyenler, az bir menfaat (cemaate yardım,

vakfa bağış) gelecek diye zenginlerin keyfine göre ayetleri yorum

layanlardır.

Hem kimmiş aşırı giden?

Aşırı giden ve haddi aşan "tek çeşit yemeğe" razı olan Ebuzer 

132

Sosyal İslam

değil; ' "yerin bitirdiklerinden" yeşillik, bahçe, soğan, sarımsak,

 bak la, hu rm a ta rl al ar ı da is te ye nler , on la rı n pe şi nde n kö le ce gi de n-

lerdir.

"Tek Allah"ı bırakıp mamona (para, servet/altın/buzağı) ta-

 pa nl ardı r.

Aşırı giden ve haddi aşanlar ayette geçtiği gibi kalplerine buzağı

sevgisi içirilenlerdir.

"Her ümmetin fitnesi vardır benim ümmetimin fitnesi de mal

olacaktır." diyen Hz. Peygamber in yolunu sürdüren, "Her ümme-

tin bir putu vardır, bu ümmetin putu (buzağısı) da maldır." di -

yen Hasan-ı Basri'nin uyarısını önceden haykıran ve ümmeti Musa

ve Harun gibi "tek çeşit yemeğe", bundan fazlasını infaka çağıran

I büzer marjinal ve aşırı oluyor öyle mi?

Başta Hz. Peygamber olmak üzere, Hz. Ebubekr, Hz. Ömer, Hz.

Ali, Ebuzer ve Ammar gibi "tek çeşit yemeğe" razı olmak "kişisel

tcrcih" oluyor öyle mi?

Bunlarınki "marjinal/uç/aşırı" bunların yolunu terk ederek 

yerin bitirdiklerinden soğana, sarımsağa, baklaya, yeşil bahçelere,

 bu rm a ta rl al ar ın a t am ah ed en le r, ka lb in e bu za ğı sev gis i iç ir il en ler ,

süse, altına, servete, mala, mülke iştahla sarılanlar ve yığdıkça/say-

ılıkça sevinenler "normal" oluyor öyle mi?

"İnfak olması için zengin olunması lazım." diyerek Karunla-ıp, serveti nin anahtar ları nı bir bölü k taşıyamaz hale gelince "Bu

l.ııııa bendeki bilgi sayesinde verildi." diyenler normal, buna karşı

ı,ikanlar uç oluyor öyle mi?

Bakınız, Ebuzer sayısal olarak hiç de tek değil. Tam tersi tıpkı

Yımiri'nin tek, Musa'nın halkının çok alması gibi Ebuzer çoğun-

luğun/geniş halk kitlelerinin sesiydi, asıl diğerleri (saray çevresi)

ııı.ırjinal/uç idi.

18i

Page 68: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 68/172

 R. ihsan Eliaçık 

Buzağıya tamah edenler hep bir avuç iktidar ve servet sahibi ol-

muştur.

İşçi/emekçi değil; patron tektir. Halk değil; kral tektir. Askerler 

değil; komutan tektir. Halkın evleri/ gecekondular değil; saraylar,

villalar marjinaldi r.

Onlar sihir yaparak gariban halkı kandırırlar. "Kavmin zengin-

likten şımarmış ileri gelenleri" tarih boyunca hep kendi korkula-

rını kitlelerin kor kus uym uş gibi lanse etmişler, kendi leri azınlıkta

olduğu halde "tek çeşit yemeğe" çağıranları azınlıktaymış gibi gös-

termişlerdir.

Sorarım size, bugün Türkiyede "tek çeşit yemeğe" katlanan mı

çok, yoksa bir eli yağda bir eh balda, Boğazda piposunu tüttüren

mi çok?

İşçi/emekçi mi çok, patron mu çok?

Halk mı çok, iktidar ve servet sahipleri mi çok?

Kaç kişi bu tuzu kurular? Topu topu 12.020 aile!

Geniş halk kitlesi işte böyle; o zamanda, Ebuzer gibi "tek çeşit

yemekle" yaşıyordu.

Tuzu kuruların sayısı o zaman da azdı, bunun çok çok altınday-

dı. Fakat toplumsal servetin % 76'sı onların elindeydi. Memleket bir 

avuç zadeganın şahsi mülkü haline gelmişti.

Bu durumda Ebuzer geniş halk kitlelerinin sesi, soluğu ve nefesioldu.

Bir avuç saray çevresi onu marjinalleştirmek istedi. Yalnız, tek 

diyerek sanki kendileri çoğunluktaymış gibi gösterdiler. Ebuzer gi-

 bi le ri ni n ses in i şe yt an lı ğı n ve şa rl at an lı ğı n he r tü rl üs ün ü de ne ye re k 

 ba st ır dı la r, on un iç in sa nk i te k ba şı na ka lm ış gib i gö rü nd ü .

Kim yalnızdı?

Saray mı yoksa şehrin etrafını sarmış gecekondular mı?

134

Sosyal İslam

Bir avuç saray erkânı mı milyonlarca halk mı?

Halkın (ümmetin) çoğunluğu o gün de "tek çeşit yemekle" ya -

şıyordu. Saray çevresi, malcılar, mülkçüler azınlıktaydı. Tarihin her 

döneminde de böyledir. Ama onlar tehlikenin neredene geldiğini

 bi ld ik le ri ve ki tl e il et iş im ar açl ar ı el le ri nd e ol du ğu içi n "tek çeşit

yemeğe" çağıranları azınlı kta/marj inal/uç gibi gösterirler.

-S- '

Size söyleyeyim: Musa aralarından ayrılınca buzağıya tapan-

larla, Muhammed aralarından ayrılınca mala tapanların durumu

aynıdır.

Daha geçen gün Kâbe'nin örtüsü değiştirildi. Üzerinde 120 kilo

altın olan ipek kumaştan yapılmış yenisiyle örtüldü. Eskisi ziyarete

gelen devlet başkanlarına (tuzu kurulara) parça parça hediye edili-

yor. Ebu Cehil de Kâbe'nin ortusunu böyle altın işlemeli örtülerle

değiştirirdi ve bununla övünürdü.

Kâbe'nin içindeki putlar yıkıldı, evet. Ama tıpkı Musa gibi

Peygamberimiz de aramızdan ayrılınca Samirîler yeni putu dikti.

"Bizim asıl tanrımız zaten buydu, Muhhammed onu unuttu."

dediler. Tıpkı Harun gibi Ebuzer de yapmayın, etmeyin dedi ama

sözünü dinletemedi.

Putu diken halk değildi; Samirî idi!O halkı kandırdı, buzağıyı süslü gösterdi, "Allah nimetlerini

kulları üzerinde görmek ister." dedi, "Güçlü olmamız lazım."

dedi, "Aç kalırsınız, üşürsünüz, tedavi olamazsınız." dedi. Halkın

zaaflarını istismar etti, zaten hep böyledir...

"Küresel Samirîler" de hep buradan girmiyorlar mı?

Kanmayın günümüzün Samirîlerine, Harun'a kulak verin!

Kanmayın günümüzün Muaviyelerine Ebuzer'e kulak verin!

18i

Page 69: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 69/172

 R. hsatıEliaçtk 

Musa'yı ve Muh amm ed'i asıl onlar anlatır size.

Yoksa kalbinize buzağı (altın/mal) sevgisi mi içirildi?

Onun için mi "tek çeşit yemeğe" katlanamayız diyorsunuz?

Kuran kimden bahsediyor sanıyorsunuz?

Bu makalede üç bin sene öncesinin İsrailoğulları mı anlatıldı

sanıyorsunuz?

136

KENDİ ELLERİYLE YONTTUKLARINA TAPANLAR 

Saffât; 95: "Dedi: Kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı ibadet

rdiyorsunuz?" (Gâle e ta budûne mâ tenhitûn?)

Yazının başlığı görüldüğü Hz. İbrahim'in bu sorusundan alın-

ma. Ama ne soru!

"İbrahim'in soruları" arasında en sarsıcı olanlarından birisi

ilaha...

Malum, Hz. İbrahim'e sağlığında üç beş kişi bile inanmamıştı.

Ama öyle sorular sormuş, öyle sorgulamalar yapmıştı ki açtığı çığır 

imparatorlukları çatırdatmış, kâşaneleri yıkmıştı...

Ayette geçen "tenhît"  bir şeyi yontmak, elleriyle içini oymak 

ılcıııek. Örneğin Arab heykeltıraşa bu kökten "tenhitu'l-temâsil" 

ılı-ıııiş... Yani resimleri/temsilleri elleriyle oyan, yontan, şekil ve-

ırıı...

.-«»j

Kuran bu kelimeyi birkaç yerde daha kullanıyor, bakın nereler-

.1.

| Ad kavminin ardından yeryüzüne sizi yerleştirdi. Düzlüklerin-

137

Page 70: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 70/172

 R. ihsan Eliaçık 

de saraylar, dağlarında evler (köşkler) yontuyorsunuz. Artık Allah'ın

nimetine düşünün de yeryüzünü talan etmeyin.] (A'raf; 74).

[Siz burada rahat ve lüks içinde yaşayacağınızı mı sanıyorsunuz?

Böyle bahçeler, çeşme başları, salkım, salkım hurmalar ve ekinler 

içinde? Dağları yontup saray yavrusu evler (köşkler) yapıyorsunuz.

Allah' tan sakının ve sözümü dinleyin. Haddi aşanların, yeryüzünü

talan edenlerin peşinden gitmeyin.] (Şuâra; 146-153).

Görüldüğü gibi, bu sözler, Âd kavminin ardından yeryüzünde

(Ortadoğüda) kök salan Semud kavminin "zenginlikten şımarmış

ileri gelenlerine" Hz. Sâlih tarafından söylenmekte.

Onlar yeryüzünün ovalarında saraylar, dağlarında köşkler yapmış,

rahat ve lüks içinde yaşayan, geniş bahçelerde, çeşme başlarınd a, sal-

kım salkım hurmalar ve çiftlikler içinde, korunaklı saraylar/duvarlar 

(burç/burj/burjuvazi?) içinde yaşamaktaydılar. Allah'tan (halktan)

 biha be rd il er . Dı şa rı da ne ol up bi tt iğ in de n ha be rl er i yo kt u. Ke nd i el-

leriyle yontukları sarayların etrafına, yine kendi elleriyle yontukları

korunaklı duvarlar örmüşlerdi. Gayet asude bir hayat sürüyorlardı.

Üstelik bütün bunları yeryüzünü talan etme pahasına yapıyorlardı.

Hz. Salih onlara "Allah'ın devesine (yeryüziine/kamuya/ortak 

olana) dokunmayın!" dedi. (bkz. "Allah'ın Devesine Dokunmayın"

 ba şl ık la ma ka le ).

Şuâra suresinde Sâlih'in dilinden Semud'un anlatıldığı bu bö

lümün hemen öncesinde de Hûd'un dilinden Âd kavmi anlatılır.

Tema yine aynıdır:

[Ne kadar güçlü ve zengin olduğunuz görünsün diye dağa taşıl

 bi na la r ya pa ra k gö nü l mü eğ le nd ir iy or su nu z? İç in de eb ed i kal aca k 

mış gibi villalar, kâşaneler dikiyorsunuz. Önünüze gelene merlı.ı

metsiz zorbalar gibi saldırıyorsunuz. Allah'tan sakının ve sözümü

dinleyin.] (Şuâra; 128-132).

139 18i

Sosyal İslam

Bundan önce de Nuh'un dilinden kavmin "bahçe, çiftlik, yon-

tulmuş saray ve köşk sahipleri" şöyle demektedir: "Toplumun en

aşağı tabakasının sana uyduğunu göre göre sana inanmamızı mı

bekliyorsun?" (Şuâra; 111).

Bundan önce de İbrahim anlatılmakta ve o ünlü sorusu yer al-

makta: "Siz neye tapınıp duruyorsunuz?" (Şuâra; 70).

Buraya bir mim koyalım. Yontularak yapılan köşklerin, sarayla-

rın, bahçelerin, hurmalıkların, ekinlerin vs. "put" haline dönüştü-

ğü yer burasıdır çünkü.

İnsanlar kendi elleriyle yontuklarını (saray, servet, köşk, bahçe,

çiftlik, iktidar, güç, otorite vs.) yegâne amaç ve varlık gayesi hali-

ne getirince, bunlar üzerinden ve bunlara dayanarak sınıflaşma,

lekelleşme, hiyerarşi ve hegemonya üretilmeye başlanınca ve her 

l'iri bir temâsil/heykel şeklinde ifade edilmeye başlanınca birer put

uluyorlar.

İbrahim'in "Neye tapıyorsunuz, kendi yonttuklarınıza mı? so -

ı usuna, "Putlara (esnam) tapıyoruz, onların başında dikilmeye de

devam edeceğiz." (Şuâra; 71) şeklinde verilen cevapta geçen "put-

la r.n" (esnam) altında neyin yattığını anlamak istiyorsanız Şuâra

suresinin İbrahim'den sonra gelen Nuh, Ad ve Semud bölümlerini

(Şuara; 69-159) yeniden okuyun. Yukarıda özetleyerek verdim.

Surenin esas mesajı Mekke'nin "ovalarda saray, dağlarda köşk 

ym,tanlarına" yönelik. Türkçede "yazlar, sayfiyelerde, kışlar,

köşklerde" dediğimiz şey. Tabii Mekke üzerinden gün ümü zün say-

fiye, köşk ve kâşane sahiplerine yönelik.

Kuranın konuları birbirine bağlayarak devam eden bilinçli akı-

k e s i P' i?i iyice tefsire dökmeden konuyu güncelleştire-

ıek devam edelim...

Page 71: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 71/172

 R. İhsan Eliaçtk 

"Kendi ellerimizle yonttuklarımıza tapmak" ne demektir?

Ali Şeriati "put"u şöyle tarif eder: Allah'a kendi koyduğun (yont-

tuğun) kurallarla ibadet edersen O'nu kendi putun yaparsın!

Dem ek "Allah" bizim için put olabilir.

Allah'a nasıl ibadet edileceğinin kurallarını sen kendin koydu-

ğun zaman "Allah" adında bir puta tapmış olursun. O, Kurandaki

Allah olmaz.

Çünkü Allah ile diyaloğa girmiyorsun. Kuralları tek yanlı olarak 

sen koyuyorsun. Allah'ı "susan Tanrı" yapıyorsun. Kuralları sen

kendin koyuyorsun (yontuyorsun), sonra dönüp kendi kurallarınla

O'na tapınıyorsun, işte bu puttur.

Oysa Allah insanları zaten kendi uyduğu kurallara çağırıyor;

gelin benim uyduğum, kendime farz kıldığım şeylere siz de uyun

diyor. (bkz. "İlkeli Allah, İlkeli Peygamber" başlıklı makale).

Keza "Kur'an" da bizim için put olabilir.

Kurana hangi gözle bakacağının kuralını/ölçüsünü sen kendin

koyduğun (yonttuğun) zaman onu da put yapmış olursun. Peki,

 bi zi m değ il; onun ba km am ızı is te di ği ye ri n ne ol duğ un u ne re de n

 bi lec eği z?

Ben bunun, daha kapaktaki isimde verildiğini düşünüyorum:Kur'an-ı Kerim! (bk. "Kuranı , Kerim Gözle Oku" başlıklı maka-

le).

Şu halde Kurana, "kerim" gözle bakmayan tüm okumalar, onu

 pu t ha li ne get ir ebi li r.

Kendine bir bakış/ölçü/göz belirlersin (yontarsın). Örneğin

Kuranda 'bilim' ararsın, 'şifre' kovalarsın, 'ezberden başka bir şeyi

ile ilgilenmezsin, 'şifa niyetine okuyup üfürme aracı yaparsın vs.

140

Sosyal slarn

Bunlar Ku ra nı 'kerim ' gözle oku mala r olmayıp, Kur an'ı okuya-

nın putu haline getirebilir.

Bu nedenle artık  "Kur'an okuyalım, Kur'an'a dönelim" çağrı-

larının önemi kalmamıştır. Artık esas mesele "Kur'an'ı hangi gözle

okuyacağımız" dır. Bunun, çok daha önemli olduğunu düşünmek-

leyim. (bkz. "Hangi Kuran" başlıklı makale).

 Kerem; malum, karşılıksız vermelcömertlik  ve bundan kay-

naklanan asaleti şeref! onur  demektir. Paylaşımın, bölüşümün,

ıliğergâmlığın, kardeşliğin, dostluğun, ötekiciliğin tüm kuralları

 bu ra da n çık ar. Kur 'an 'ı bu gözle ok um ad ığı nı z za ma n, onun aye t-

lerinin derûnunda yatan ruhun ne olduğunu anlayamazsınız. Bu

nedenle Kur'an'ı kendi ellerimizle yonttuğumuz kurallara göre de-

ğil; onun koyduğu kurallara göre okumalıyız. Bunun için de önce

kapaktaki isme bakmalıyız: Kur'an-ı Kerim... Bu şu demek: Ey

okuyucu! Eline aldığın bu Kitab'ı 'Kerim' gözle okursan derinlikle-

rime girebilirsin! Aksi halde bardağı dışarıdan yalar ama suyumu

içemezsin!

Keza "Peygamber" de put olabilir.

Peygambere "kuru hurma yiyen bir kadının oğlu" olarak bak-

maz, onu yiyen, içen, düşen, kalkan, evlenen, savaşan Allah'ın kulu

ve elçisi, bir beşer olarak değil; sihirbaz, kâhin, mecnun, şâir ola-

rak görürsen ve çarşılarda değil; harikalar diyarında dolandırırsan,kendi ellerinle yonttuğun bir peygambere tapmış, kurgusal bir Mu-

lıammed yaratmış olursun.

Böylesi bir peygamber, Allah'ın kitabında özelliklerini anlattığı,

ona nasıl, nereden ve "hangi gözle" bakmamız gerektiğini açıkça

gösterdiği ( Res ûl- ü Ekrem/Kerim Elçi) değildir artık. Bilakis artık o,

tarihte bu özellikleri ile yaşamış gerçek bir kişilik değil; senin ken-

tli ellerinle yonttuğun, özelliklerini (nasıl birisi olduğunu) kendin

141

Page 72: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 72/172

 R. ihsan Eliaçık 

kurguladığın muhayyel bir puttur. Ve sen artık  "kerim elçiye" tabi

olmuyor, kendi kurguna tapınıyorsundur. (bkz. "Hanginiz Muham-

med" başlıklı makale).

Kuran kendine nasıl "kerim" demişse, elçisine de "kerim" di -

yor. Bunlar Kitaba ve Peygambere "ne gözle" bakacağımızın gös-

tergesidirler, boşuna söylenmiyor.

Bu durum (kurgulama/yontma) sadece peygamberler için ge-

çerli değildir. Tarihin tüm geçmişte yaşamış simaları; liderler, bilge-

ler, filozoflar, ulusal kahramanlar vs. hepsi için geçerlidir.

Kendi ellerimizle yonttuklarımız, sadece Allah, Kitap ve Pey-

gamber anlayışında olmaz.

Çevremiz kendi ellerimizle yonttuklarımızla doludur.

Hayatımız kendi ellerimizle yonttuklarımıza t apmakla geçiyor.

İnsanoğlunun kendi elleriyle yontarak yaptığı en büyük icadı

hiç şüphesiz "mamon" (para)dır. Yontulduğu günden beri kendi

sine perestiş edilmekte ve gelmiş geçmiş en büyük  "yonut" olma

özelliğini sürdürmektedir. En parlak çağlan hiç şüphesiz içinde ya-

şadığımız kapitalizm çağıdır.

Ruhlara öylesine nüfuz etmiş ki insanlar onsuz bir hayat düşü-

nemiyor. Şu gök kubbe altında "Tanrı öldü." diye bile ses duyulu-

yor, fakat "Mamon öldü." diye bir fısıltı bile duyulmuyor. İnsanlar 

önce ruhlarından esir alınmış, mamonun boyunduruğu altına gir-

miş durumda .

Oysa mamonsuz bir dünya mümkündür. Ruhları buna inanabi

lecek kadar özgür ve güçlü olmayanlar için söyleyelim, en azından,

tanrı olmaktan; tapınma nesnesi bir yonut (put) olmaktan çıkacağı

 bi r dü ny a mü m kündür.

142

Sosyal İslam

Kendi ellerimizle yonttuklarımız sadece mamon da değildir.

Kimimiz kendi ellerimizle yonttuğumuz "başarı"ya tapar. Öyle

ki o noktaya "dişimizle tırnağımızla kazıyarak" (yontarak) gelmi-

şizdir. Bu nedenle de tapıl maya layıktır.

Kimimiz kendi ellerimizle yontuğumuz "bahçelere, saraylara,

köşklere" tapar. Öyle ki onlar ne kadar güçlü olduğumuzun göster-

gesidirler ve "yıkılmayacak bir mülkün" abideleri olarak bize kor-

kulardan emin, güven dolu bir gelecek vadederler. Onlara baktıkça

içimiz huzurla dolar, ruhumuz secdelere kapanır.

Kendi ellerimizle yonttuğumuz evlerin mobilyasına, arabaların

kaportasına ruku ile yaklaşır, onları başköşelere oturturuz. "Şehrin

tapınaklarına" (AVM'ler) mabede gider gibi huşû içinde gideriz.

Alışverişte aldıklarımızı eşyada ruh gören ilkel dinler gibi sever,

okşarız. Bir tür modern animizmdir bizimki. Dünya malını çok 

sever, eşyaya tapınırız. Kendi ellerimizle yonttuklarımızdan haz alı-

rız. Haz aldıkça da onun kölesi oluruz. Esaret bile değildir bizimki.

Çünkü esaret bedende olur, asıl kölelik ruhtadır.

Kimimiz kendi ellerimizle yonttuğumuz "iktidara, devlete" ta -

 par. Öy le ki yö ne ti rk en ve em re der ke n şeh ve t ha zz ı ta da rı z. Yap tı-

ğımız devrimler, kurd uğum uz düzenler, çıkardığımız kanunlar bize

hegemonya hazzı tattırdığı için, hem kimseyle paylaşmak istemez

hem de sonuçta bunların insan için olduğunu, eskidiğini, zamanladeğiştirilmesi gerektiğini söyleyenleri mahkûm ederiz, asarız, ol-

dururuz .

Kimimiz kendi ellerimizle yonttuğumuz (edindiğimiz) "bilgi-

ye" tapar. Öyle ki "Bu servet bana bendeki bilgi sayesinde veril-

di." deriz. Bilgi bize "yıkılmayacak bir mülkün" yolunu açtığı için

<nıu elde eder ve kimseyle paylaşmak istemeyiz. Kulak hırsızlığı

veya büyücülük yoluyla da olsa mutlak suretle onu ele geçirmek is-

18i

Page 73: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 73/172

Page 74: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 74/172

 R. hsan Eliaçık 

O gün gelmeden önce kendi ellerinizle yonttuklarınıza tapmak-

tan vazgeçin.

 Ne ye ha yı r (La ) di ye mi yo rs an ız o siz in il âh ım zd ır .

Elinize geçenden (yonttuklarınızdan) dolayı şımarmayın, elini-

ze geçmeyenden (yontamadıklarınızdan) dolayı da üzülmeyin.

Yontulara bağlı yaşamaktan kurtulun, özgür olun.

"İnsan" hiç kendi yonttuklarının önünde eğilir mi?

"Kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?"

176 146

SOSYAL İSLAM

Bu makalede, İslam'ın "sosyal" özünü veya Kuranın "sos-

yal" içeriğini, başka bir yönü ile daha göstermeye çalışacağım:

Keffâretler...

 Keffâret, örtmek manasına gelen [kefer] kelimesinden türetilmiş.

Bir hata sebebiyle meydana gelen günahı örten perde anlamında

kullanılıyor. [Kâfir] de bu kökten. Allah'a değil; mülkün Allah'a ait

olduğuna inanmayan, bu gerçeği örten, bunu ısrarla reddeden an-

lı nıındad ır. Mül kün Allah'a ait olduğu gerçeğini ört mekl e kalmaz,

ona ortak olmaya kalkarsa buna da [müşrik] diyor Kuran.

Kur and a başlıca dört tür  keffâret, yani bir hatanın örtülmesini

.ağlayan yaptırım var.

Aşağıda geçtiği yerleri veriyorum. Öngörülen yaptırımların al-

lını çizdim. Hep aynı konu etrafında dönüyor. Kuranın "sosyal"

içeriğinin ne olduğunu bir kez daha görün.

f®-'

İ İki Ha c ile ilgili:

| by iman edenler, sizler hac yaparken bir hayva nı dahi öld ür-

Page 75: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 75/172

 R. ihsan Eliaçık 

meyin. Kim bir hayvanı kasten öldürürse Kâbe'ye sunulacak bir 

kurbanlık olmak üzere adalet sahibi iki kişinin vereceği kararla

öldürdüğü hayvanın bedelini tazmin etmelidir. Veya öldürdüğü

havyana karşılık  yoksulları doyurmalı veya onun dengi oruç tut-

malıdır. Ta ki bu şekilde yaptığının vebalini tatsın. Allah geçmişi

affetmiştir. Fakat kim bir daha yaparsa Allah ondan intikamını alır.

Allah azizdir, kötülere karşı intikamı vardır.] (Maide; 5/95)

Görüldüğü gibi verilmek istenen mesaj, büyük eşitlik ritüeli

(Hac) sıras ında bir hayvan a bile zarar veril memesi gerektiği, "kim-

senin hakkının yenemeyeceği, yendiği takdirde de ödetileceği"dir.

Keza sözü ayağa düşürenler, iyi olacağına söz verdiği halde kötii

 bi r da vr an ış ta bu lu na nl ar "s öz ün nam usu ad ın a" be de li ni öd em el i

dir. Hiçbir kötülük karşılıksız bırakılmamalıdır. Kötülük yapan bir 

yoksul duyurarak bunu iyilikle karşılamalı veya kötülüğün kaynağı

olan açlık ve şehveti kendine yasaklayarak (savm/oruç) kendini tut

masını öğrenmelidir.. .

Keza hacda vaktinden önce tıraş olanlar için yine sadaka ver 

mek ve oruç tutmak öngörülür (Bakara; 2/196).

Yaptırımlara dikkat ediniz: Zarar verdiğinin bedelini ödemek. .

Yoksulu doyurmak. . . Tasadduk e tmek. . . Oruç tu tm a k . . .

İkincisi yanlışlıkla adam öldürmek ile ilgili:

[Bir müminin diğer mümini öldürmeye hiçbir şekilde hakkı

yoktur. Fakat kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mu'min bir 

köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin mirasçılarına tatmin

edici bir  diyet vermesi gerekir. Fakat mirasçılar diyetten vazgeçeı

lerse gerekmez. Eğer öldürülen -kendi mu'min olmakla berabeı

size düşman bir kavimden ise, o zaman öldürenin mu'min bir  köle

148

Sosyal İslam

yi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Şayet antlaşmalı olduğunuz

 bir ka vi md en ise, mi ra sç ıl ar ın a ta tm in ed ici bi r  diyet vermek  ve

mu'min bir  köleyi özgürlüğüne kavuşturmak  icap eder. Bunlara

gücü yetmeyen, Allah'a tövbe ederek, peş peşe iki ay oruç tutmalı-

dır. Allah, her şeyi bilendir, çok bilgedir.] (Nisa; 4/92).

Görüldüğü gibi aynı ayet içinde üç defa "bir köleyi özgürlü-

ğüne kavuşturmak" geçiyor. Sonra verdiği zararın bedelini (taz-

minat) ödemek... Bunlara gücü yetmiyorsa iki ay peş peşe oruç

lııtmak...

C-&S--

Üçüncüsü boşanma ile ilgili:

[Kadınlarından 'Sen artık bana annem gibisin' diyerek ay-

ıılıııaya kalkıp da sonra cayanlar tekrar ilişkiye girmeden önce

bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacaklardır. İşte size tavsiye

edilen budur. Allah her ne yaparsanız haberdardır. Buna gücü

yetmeyen tekrar ilişkiye girmeden önce iki ay sırasıyla oruç tu-

tacaktır. Buna da gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak-

lır. Allah'a ve peygamberine imanınız varsa böyle yapacaksınız.

Ilımlar Allah'ın çizdiği sınırlardır. Kâfirleri ise acı bir azap bek-

liyor.] (Mücadele; 3-4).

IZIHAR]: Sözlükte 'sırt, arka" anlamına gelen zıhar  rivayete

(i.oıe Araplar arasında geri dönüşü olmayan zalimane ve gaddar bir 

 bo şa nm a çeş id iydi . Ad am ka rı sı na "Se n ba na an am ın sı rt ı (z ah r)

Kibısin" veya "Sen bana artık annem gibi görünüyorsun" der; bunun

ıı/eı ine kadın boş olmaz, fakat o erkeğe haram sayılır ve ebediyen

İM» .ısı ta rafı ndan terk edilmi ş olurd u. Yani adam kar ısını an ası ye-

l i n e koyar, ne onunla ilişkiye girer ne de başkasıyla evlenmesine

18i

Page 76: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 76/172

Page 77: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 77/172

Page 78: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 78/172

 R. İ, san Eliaçık 

"Sosyal" bir kelime olmasına rağmen, sosyalist veya komünist

kelime değil; terimdirler. Bu nedenle bir ideoloji ve tecrübe dün-

yasının terim değeri olan "kavramı'dırlar. Yani "sosyal" kök keli-

mesine bir dünyanın kattığı anlamlar, değerler ve pratikler ile yük-

lüdürl er. Ve bu anlamlar, değerler ve pratikl er bizim yüklediği miz

anlamlar, değerler ve pratikler değildir.

Bu nedenle İslam'ın ekonomi-politik yorumunun sosyalizme

yakın olduğunu, Lehu'l-Mülk  şiarının komünal mülkiyet anlayışını

çağrıştırdığını söylememe rağmen, buna sosyalist veya komünist

İslam (anlayışı) demedim, demiyorum.

Yaptığımız şeyin ne olduğunu soranlara şunu diyeceğim: Bu,

İslam'ın "sosyal" özünün öne çıkarılması veya Kur'an'ın "sosyal"

içeriğinin vurgulanmasından başka bir şey değildir.

Kısaca buna "Sosyal İslam" diyebiliriz.

Doğrudan doğruya Kurandan alarak ilhamı/ Çağın idrakine

 bö yl e su na bi li ri z İs la mı .. . "T ot em i m am on (p ar a/ se rv et ), ta bu su

mülkiyet" olan çağın egemen paradigmasına meydan okumanın

 bu ra da n çıka ca ğı na ina nm ak ta yı m.

Keza kültürümüzde yer alan "kurbanın olayım", "canımıniçi" , "gadasını aldığım", "sana gelen bana gelsin", "canım feda",

"verme yen şerefsizdir", "dükk ân senin" vb. ifadeler Kur'an' ın

"sosyal" içeriğine paralel olup, onun Müslüman halk dilindeki

yans ımala r ıdır .

Ancak bu diğergâm kültür, liberal kapitalist (mamoncu, mülki

yetçi) teranelerle yok edilme k isteniyor. Öyle ya yok edilsin ki lıeı

kes tek tek "birey" haline gelsin ve bankaların ağına düşerek kredi

178

Sosyal slam

kartı kölesi olabilsin. Toplumun tüm dayanışmacı, sosyal bağları

 bi r bi r çö zü ls ün ve da ğı ls ın . Yok sa ba nk al ar ha ng i zaa f ve ko rk uda n

 be slene cek ?

Şunu unutmayın ki akraba bağları (aile, yakın çevre, komşular,

arkadaş çevresi, mahalle) çözüldükçe pusuda bekleyen bankaların

eline düşeceksiniz. Her cuma, imam mimberden şu ayeti okuyup

öyle iniyor: "Allah adaleti, ihsanı ve yakın çevrenizi ( zi 'l -g ur ba )

gözetmeyi/vermeyi emrediyor." (Nahl; 90). Fakat dinley en kim,

anlayan nerede?

Öyle olunca insanların artık kendi anne, baba, akraba, kardeş

ve arkadaşına bile parasını veremeyip güven içinde bankalara

götürüp ya tırmasının, hangi çözülme, ya lnız laşma ve a rkas ın-

dan gelen ko rku ( h a v f ) ve kaygı ( h u z n ) dan bes lendiği sanır ım

anlaşılıyor.

Bu, toplumdaki yakınlık bağlarının ( zi' l-gurba) yani "sosyal"in

söküşüdür. Yukarıdaki keffâretlerde ortaya konan "sosyal" içeriğin

ne anlama geldiğine tekrar düşünün. Düşünmekle kalmayın gün-

(elleştirin.

İşte bu, yalnızlaşmış, bir başına kalmış (birey!) yurdum insanı-

nın boynuna geçirilen tasmaların, zincirlerin, boyundurukların na-

mI kırılıp atılacağının ve profesyonel hırsız şebekelerinin ellerinin

toplumdan nasıl kesileceğinin de panzehiridir.

Bunun yolu kırkta bircilik değildir. Bu düzenin sürmesini, kölele-

ım karınlarının doyurulup daha iyi çalışmalarını sağlar ancak. Hem

ku kta bircilik Kur anda eleştirilir: "Yüz çevireni, azını verip çoğuna

ı imrice sarılanı gördün mü?" (Necm, 33-34). Burada anlatılan müş-

ı ıklerin en zengini Velid bin Muğire idi. Çü nkü o kır kta birciydi!

Bunun yolu "Sosyal İslam" anlayışının siyasî, ekonomi-politik 

155

Page 79: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 79/172

 R. İhsan Eli açık 

olarak diriltilmesidir. Böylece boyunduruklar kırılacak, köleler 

özgürleşecek, yoksullar doyacak, açların yüzü gülecek ve ezilenler 

yeryüzünün önderleri olacaktır.

ilahî vaat bu yönde ve gerçekleşmek için bir  "kendinden zu-

hur" beklemekte.

156

EN BÜYÜK EŞİTLEYİCİ OLARAK ÖLÜM

Kuranda özellikle "ilk mesajlarında" çarpıcı ve sarsıcı ölüm

vc mezar sahneleri var. Bu uyarıların neden yapıldığını anlayabi-

liyoruz. Fakat kime karşı yapılıyor, hiç düşündünüz mü? Ve neden

yapılıyor? Önce bu türden uyarıların geçtiği yerleri görelim. Ölüm

vc mezar sahnelerinin hangi konulardan sonra geldiğine dikkat

ediniz.

İlk uyarı nüzul sırasında 2. sıradaki Kalem suresinde ve "Bahçe

sahipleri" kıssasının hemen ardından geliyor:

[Can boğaza dayanıp yatağa düşünceİmana gelmek için vakit çok geçtir.

Artık isteseler de yapamazlar.

Çünkü gözlerinin feri gitmiş, zavallı bir duruma düşmüşlerdir.

Oysa sıhhat ve sağlık yerindeyken imana çağrılıp duruluyorlardı.

O halde Bana bırak bu söze yalan diyenleri!

Onları ne olup bittiğini anlamadan yavaş yavaş uçuruma yuvar-

layacağız.

1

Page 80: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 80/172

 R. ihsan Eliaçık 

Onlara mühlet veriyorum. Hesabım çok sağlamdır.] (Kalem;

42-45).

Harfi harfine: "Baldırların çıplak kalacağı gün secdeye çağı-

rılırlar, güç yetiremezler." Burada kıyamet gününden değil; ölüm

anından bahsedildiği anlaşılıyor. Çünkü kıyamette insanların sec-

deye çağırılması Kuranın üslubu değildir. Bunu kötü bir duruma

düşmüş olmaktan mecaz olarak anlasak bile kıyamet sahnelerinin

anlatıldığı pasajlarda pek görülmeyen "sıhhatli, salim, sağlıklı iken

çağırılmak, güç yetirememek, içi geçmek, bir deri bir kemik kalmak 

anlamında baldırı soyulmak" ifadeleri bunun "ihtiyarlık, yaşlılık,

acizlik veya ölüm anını anlattığını" gösteriyor (Ebu Müslim).

İkinci sahne nüzul sırasında 9. sıradaki Leyi suresinde ve "cim-

rilik" (bahl ) ve "zenginliği kendine yeterli görmek" ( istiğna) teş

hisinin hemen ardından geliyor:

[Kim verir ve sakınırsa

Ve güzel olana karşılıksız verme ( sa da qa ) ile destek olursa,

Ona kolay olanı kolaylaştırırız.

Her kim de cimrilik eder, zenginliğini kendine yeterli görür,Güzel olanı yalanlarsa ona da zor alanı kolaylaştırırız.

Baş aşağı (mezara) döndüğü zaman onu malı kurtaramayacak!!

(Leyi: 5-11)

Diğer bir ifadeyle her halükârda bir gün ölecektir. Rahatı için

topladığı her şeyini dünyada bırakacaktır. Eğer ahiret için hiçblf 

şey yapmamışsa ona ne yarayacak ki? Ne bir villayı, ne arabayı, ne

araziyi ve ne de topladığını kabre götüremez. (Te f h i m; Mevdudl).

159 18i

Sosyal İslam

Üçüncü sahne nüzul sırasına göre 14. sırada olan Adiyat sure-

sinde ve "mal sevgisi" {hubbulhayr) tespitinin hemen ardından

geliyor:

[İnsan Rabb'ine karşı nankördür.

Kendisi de buna şahiddir.

Mala olan sevgisi çok şiddetlidir,

Bilmez mi ki mezarlar deşildiği zaman,

Göğüsler açıldığı zaman,

işte o gün her hallerinden haberdar olduğunu,

Rableri onlara gösterecektir.] (Adiyat; 6-11).

Mezarların deşilmesi, hem öleni gömmek için mezarın kazılma-

sı. hem de yeniden dirilen ölünün mezardan kalkışını tasvir içindir.

İİli açıdan hem ölümü, hem de kıyameti hatırlatmadır. Böylesi bur 

ılımımda mal ve mülk hiçbiri işe yaramayacaktır.

Dördünce sahne nüzul sırasında 16. sırada olan Tekâsür sure-

sinde ve ilk ayetinin hemen ardından geliyor:

[Bir zenginlik yarışıdır oyalanıp duruyorsun uz,

Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş...

Hayır! Yakında bileceksiniz!] (Tekâsür; 1-3)

Yani birbirinize üstünlük taslamak ve öne çıkmak için bir zen-

Ç ° ğ a l m a v e biriktirme yarışına girmiş gidiyorsunuz. Tâ me-

/•nkırınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş bu... Mezara

«».liginizde anlayacaksanız bunun ne kadar boş bir çaba olduğu-

"" • O zaman anlayacaksanız, toprağın üstü nde yanı ndak i ile eşit

« d m e k  Etmeyenlerin toprağın altında nasıl eşit hale geldiği-

Page 81: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 81/172

 R. ihsan Eliaçık 

ni... Bunu çok yakında bileceksiniz, aynel-yakin yaşayarak göre-

ceksiniz.. .

Beşinci sahne nüzul sırasında 29. sıradaki Kıyamet suresinde ve

yine şehrin en büyük mülk (servet ve iktidar) sahibi hedef alınmış:

[Hayır! Ne zaman ki can boğaza dayanır,

"Doktor yok mu?" diye bağırışılır,

Ayrılık vaktinin geldiği anlaşılır,El ayak birbirine dolanır,

İşte o zaman kişi Rabb'ine gittiğini anlar.

Gel gör ki ne verdi (sadaqa) ne de salât etti.

Bilakis yalanladı ve yüz çevirdi.

Hep kibirlendi; tarafı etrafı kendine yeter sandı.

Yazıklar olsun, yazıklar!] (Kıyamet; 26-35).

Rivayete göre Hz. Peygamber bir gün Ebu Cehil'in yakasından

tutup "Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!" diyerek ona ölümü ha

tırlatmıştı. Ebu Cehil de Hz. Peygamberin elini silkip atarak, "Bırak 

şu yakamı, sen kiminle konuştu ğunu sanıyorsun. Sen de Rabb'in de

 ba na bi r şey ya pa ma z! " di ye re k kibi rl i kibi rl i, ad am lar ını n ya nm a

gitmişti. Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu. Hz. Peygamber'in

Ebu Cehil ile tartışırken kullandığı "Yazıklar olsun sana, yazıklar 

olsun!" (evlâ leke feevlâ) ifadesi burada aynen ayetleşmiştir. (Kala

de, Kelbi, Mukatil)

Kuranın ilk beş ölüm ve mezar sahnesini kendi gözlerini/l.'

okudunuz.Daha cehennem tasvirlerinin yapıldığı yerleri atladın.

160

Sosyal İslam

(bkz. "Cehennem Tasvirleri Kime Yönelik?" başlıklı makale).

Görüldüğü gibi her ölüm sahnesinde mutlaka "bahçe sahiple-

ri", "verme" (ı ta, sadaqa), "cimrilik" (bahl ) , "zengin olma arzu-

su/zenginliğini kendine yeterli görme" (istiğna), "mal sevgisi"

(hubbu l-hayr), "zenginlik/çoğaltma yarışı" (tekâsür) ve "tarafı

etrafı ile böbürlenme ve onları yeter sanma" ( ehlihi yetematta)

vurguları yer alıyor.

Bunlar tesadüf olamaz.

Bunun bir anlamı olmalı?

Allah, insanoğlunun dünyasına öyle bir yasa koymuş ki her 80-

100 yılda bir insanlığı eşitliyor, dümdüz ediyor.

İnsanı doğduğu andaki hale döndürüyor.

Burçlarda yaşayanları, gökdelenlerden aşağı inmeyenleri, yığ-

dıkları mal ile yoksullara tepeden bakanları, onlardan tiksinenleri,

onlarla eşit hale gelmek istemeyenleri, hayatları boyunca müstah-

kem kalelerinden, villalarından aşağı inmeyenleri öyle bir eşit hale

gel iriyor ki ne malı ne mülkü hiçbir şeyi onu kurtaramıyor.

"Bu bana bendeki bilgi sayesinde verildi." diyen Karun'un o

sok "dâhi" sandığı beynini mezarda kurtlar böcekler yiyor. Anah-

I.ıı larını bir bölüğün bile taşıyamadığı serveti hiçbiri işe yaramıyor.

Varisleri akbabalar gibi malına üşüşürken çoktan cesedi kokmaya

luslıyor ve yılana, çıyana yem oluyor.

.-«S-.

Mezarlarımızın üstüne türbeler dikeriz Mermerden anıtlar ya-

l-aı ız. Fakat o soğuk ve karanlık çukurdaki korkunç sondan kurtu-

18i

Page 82: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 82/172

 R. İhsan Eliaçık 

lanımız görülmem iştir hiç. Ora da dümd üz oluruz, öyle bir eşit hale

geliriz ki!... İtiraf edelim, bu, insanoğlu için çok acımasız bir son.

 Ne za ma n, ki md en ve ne re de do ğa ca ğı n so ru lm ad ığ ı gib i, ne za-

man, nerede ve nasıl öleceğin de sorulmuyor. İzin bile alamıyorsun.

İşlerim yarım kalmıştı, daha çok yapacaklarım vardı, biraz toparla-

yayım, işleri yoluna koyayım bile diyemiyorsun. Hele "Ama ben bu

ülkeye lazımım." diyenlere hiç acınmıyor.

 Ne bi r ila ç, ne bi r ta bi p bu lu na ma dı .

 Ne bi r de va , ne bi r çar e, ke şf ed il me di .

"Bir cismi envâ-i nâz ile yüz sene besler.

Sonunda ölümün pençesine bırakıverir.

Yüzyılda bir vücudu b ilgi hazinesi yapar.

Sonunda kara toprağa gömdürür" 

(Ziya Paşa, Terci-i Bend)

"Bu ne iş Ya Rab\"  demek isteyen Ziya Paşa haklı galiba?

Öyle ya 90-100 yüz yıl yaşayan bir profesör, mucit, bilim adamı,

kah ram an, devlet adamı, şair filozof vs. ve hatta peygam ber, bütün

o deha beyinleri ile kara toprağa gömülüyorlar.

Ziya Paşa onun için soruyor; madem enva-i naz ile bir cisim

yüz sene besleniyor, sonunda neden ölümün pençesine bırakılıyor?

Madem, yüzyılda bir dâhi zor yetişiyor, neden o dâhinin beynini

mezarda kurtlar böcekler yiyor... "Flash bellek" takılıp başka bir 

 be yn e ak ta rı la nı ıy or , "di sk" ku rt ar ıl am ıy or !

Gerçekten çok acımasız, hatta çok insafsız, değil mi?

Ben ölüm zikrinden (hatırlatmasından) şunları çıkarıyorum:

1 2

Sosyal islam

"Ölmeden önce ölünüz" ( mutu gable temûtu) diyen bilgelik 

 bu nu gö rm üş . Ne denmek isteniyor acaba? Kanımca "Eşitlenme-

den önce eşitleniniz" demek istiyor. Çünkü doğum ve özellikle de

ölüm Al lah ın koy duğu en büy ük eşitleyici oluş ve bozuluş ( kevn-u

 /esad) yasasıdır.

Bir düşünün, ölüm olmasa ne yapardık?

O küçük dağları ben yarattım edasında yürüyen kibir abidele-

rini, piramitlerin, burçların, şatoların, gökdelenlerin tepesinden

 bö ce k gibi bizle ri izl eye n mü st ağ ni le ri ve mü st ek bi rl er i ha ng i gü çyere indirir, bir yoksulun mezarıyla aynı soğuk ve karanlık toprağa

yatırırdı.

Yılanları ve çıyanları hangi güç hiç acımadan dâhilere musallat

ederdi? Hint kültüründeki ölü yakmalarını düşünsek bile orada da

aynen eşitlenme var. Bura da toprağa, orada havaya, dağlara, deniz-

lere karışıyorsun.

"Ölmeden önce ölünüz" tasavvuf kült ürün de çok işlenen bir 

labirdir.

İbn Arabî (ö. 1240) Fütûhâtü'l-Mekkiyyede ölmeden önce ölü-

mü şu şekilde açıklar: "Beyaz ölüm" açlıkla, "kırmızı ölüm" nefsin

Ilevasına muhalefetle, "yeşil ölüm" yamalı hırka giymekle, "siyah

öliim" ise halkın eziyetlerine katlanmakla gerçekleştirilir.

 Niy azi Mı sr id e (ö. 169 4) di va nı nd a şöy le de r:

"Ölmeden evvel ölüp kabre girüp hem haşr olup

 Mâlikü'l-mülkün şühûdunda gönül hayrân gerek" 

Abdulllah Nuri (öl. 1651) divanında şu mısraları okuruz:

"Fâriğ ol gayrıdan aksâ-yı maksûdı bulup

 Hem hayât-ı bâkiye er ölmeden evvel ölüp

163

Page 83: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 83/172

 R. hsan Eliaçık 

Gel boşal efkâr-ı gayrîden ledünniyle dolup

"İbret istersen cihând a âkıbet-endîş olup

Kayser ü Fağfûr u Cem İskender ü Dârâ yeter."

Görüldüğü gibi bu kültür "ölmeden önce ölme" tabiri ile kişinin

servet, siyaset (iktidar), şehvet ve şöhret burç ve şatolarından inme-

sini, bunlardan kaynaklanan ayrıcalıklı, dokunulmazlı, hiyerarşik 

ve hegemonik ilişkilerini bitirmesini (öldürmesini) kastediyor.

"Beyaz ölüm" ile açlığı, "yeşil ölüm" ile yoksulluğu (yamalı hır-ka) anlayacağımızı, "kırmızı ölüm" ile ihtiras, iştah ve şehvetleri-

mize nasıl gem vuracağımızı, "siyah ölüm" ile ise bunları yaparken

toplumu içinde yalnız kalmayı ve eziyete katlamayı nasıl öğrenece-

ğimizi anlatmaya çalışıyorlar.

 Niyaz i Mı sr i' ni n de di ği gibi öl me de n evv el öl mü ş gibi ya pa ra k 

mezara girmemizi ve tekrar dirilmemizi, o zaman bütün mülkün

sahibinin (Maliku'l-Mülk) Allah olduğunu göreceğimizi ve fazla

mülk ile mezara girmekten hayâ edeceğimizi söylemeye çalışıyor 

lar.

Kendi zamanlarının servet ve iktidar sahiplerini (Kayser, Fağfur,

Cem, İskender) örnek göstererek, ibret istersen bunların akıbetine

 ba k, na sı l on ca de vl et ve sa lt an at ı bı ra kı p me za rd a yı la na çıyana

yem oldular, beyinlerini kurtlar böcekler yedi, belki de açlığı vo

yoksulluğu ilk kez mezarlıkta tattılar demek istiyorlar.

Ben tasavvuftaki "zühd" ilkesini gayet eşitleyici bulduğumdan

çok severim. Elimden geldiğince bizzat yaşarım ve yaşatmaya çalı

şırım. Kuranın "dünyaya meyletmeme" ilkesi bu anlamda dünya

nı n "malına" meyletmeme anlamındadır. Yoksa dünyadaki hayal,

yaşam ve doğadan uzak durma, bunlara meyletmeme manasında

değildir, (bkz. "Kuran Dünyayı Kötülüyor mu?" başlıklı makale)

164

Sosyal sla

Görüldüğü gibi bunlar, yazının girişindeki "ilk mesajların"

 ba hç e/ mü lk sa hi pl er i, ze ng in li k yar ış ı, ci mr il ik , ma l sev gis i, öl üm

ve mezar sahnelerindeki vurgularıyla tamamen paraleldir.

İnsanları "ölmeden önce ölmeye" yani diğer  "insanlarla eşit

hale gelmeye" çağırmaktalar. Aksi halde ceset olup eşitlenip gide-

ceğiz zaten demekteler.

 Nas ıl öl dü ğü nü zd e to pr ağ a, do ğa ya , ha va ya, de ni zl ere, da ğl ar akarışıp gidiyorsanız, ölmeden önce de halka (en-Nâsa) karışacaksı-

nız. Kum tepelerinden (ahkâj) inip kumlara karışacaksanız, gören

size "Hanginiz Muhammed" diye soracak.

Ölüm yatağında "7 dirhem dahi olsa üzerimde mülkiyet oldu-

ğu halde Rabb'imin huzuruna çıkmaktan hayâ ederim." diyerek 

dirhemi dahi infak edecek, ölmeden önce Hz. Peygamber gibi

 böyl e öl ece ks in iz .

Buralarda insanlığa çok esaslı mesajlar var. "Yanındaki ile eşit

hale gelmek" zor ve biraz da acımasızdır. Çok can yakar bu, ciyak 

ı lyak bağırtır. Tıpkı ölüm gibi...

Hn büyük eşitleyici ilke olarak ölüm.

165

Page 84: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 84/172

Page 85: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 85/172

Page 86: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 86/172

 R. ihsan Eliaçık 

saklama, dahası bunlara çit çevirip zimmetine geçirme kastediliyor.

Kuran işte buna "ilahlaşmak" diyor ve reddediyor.

K u r a n ı n "Yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar"

(gurbânen âlihe) tabirinin ne olduğunu yine Kuranın kendisi açık-

lar: "Ne mallarınız ne de oğullarınız, sizi bizim katımıza daha

çok yaklaştıran şeylerdir!" (Sebe: 37).

Dikkat edilirse yukarıdaki paragrafta put ismi hiç geçmiyor. Bi-

lakis gökten inen su, toprak/arazi/yeryüzü (arz), bağ, bahçe, ağaç,

dal, vadi, dere, ırmak, deniz, gökten ve yerden rızıklar... deniyor.Bunlar o günkü tarım toplumunda servet tasvirleridir. Ve bunlar 

sıralanırken her defasında soruluyor: Hem Allah'a inanacaksınız,

hem de Allah'ın sayılan mülklerini zimmetinize geçirip başkasını

 bundan m a h ru m ed ec ek si ni z ha? Bu il ah la şm ak ve mü lkü ne or ta k 

olmaya kalkmaktır ( şe rî ku n fi'l-mülk).

"Bunların hesabının sorulacağı bir gün gelecek, bu yaptıklarınız

yanına kâr kalmayacak, yargılanacaksınız. Burada, olmazsa ora-

da. .." denince "Ne yani yeniden mi diriltileceğiz? Bizden önce kime

hesap sorulmuş? Kapanın elinde kalıyor, görmüyor musunuz? Ne

 bu ra da ne or ad a he sa p me sa p yok? Bu nl ar  "eskilerin masalların-

dan" başka bir şey değil..." diyorlar.

Dördüncüsü "inanmışlar" demek olan "Mu'minun" suresin-

de . . .

[Hayır, önceki lerin dediği ni diyorlar. "Ölü p toz top rak ve kemik 

yığını haline geldikten sonr a yeni den diriltileceğiz, öyle mi? Doğ

rusu bu laflar bize de atalarımıza da bundan önce söylendi durdu.

Eskilerin masallarından başka bir şey değil bunlar."

Sor onlara: "Peki, yeryüzü ve orada var olanlar kimindir? Eğer 

170

Sosyal İslam

 bi li yo rs an ız söyleyin .", "Al lah 'ın" di yec ek ler . Ce va p ve r: "Pe ki bu ha -

fızasızlık neden?

Sor onlara: "Yedi kat göklerin Rabb'i ve şu muazzam görkemin

sahibi kimd ir? "Allah" diyecekler. Cevap ver: "Peki bu aldırmazlık 

neden?"

Sor onlara: "Her şeyin mülk hükümranlığını (melekût) elinde

tutan, koruyup kollayan ama kendisine karşı kimsenin korunup

kollanamayacağı kimdir? Söyleyin biliyorsanız? "Allah" diyecekler.

Cevap ver: "Peki bu aldanı ş niçin?] (Mu 'min un; 81-92).

Demek ki "mal ve oğul sahipleri" veya "bahçe sahipleri" sade-

ce Allah'a inanmakla kalmıyor, yeryüzünün, orada var olanların (su,

 bağ, ba hç e, ta rl a, ma den oc ak la rı , ha yv an sü rü le ri vb .), gö rk em li

arşın, melekûtun (tüm mülk deryasının) hükümranının Allah ol-

duğuna da inanıyorlar. Çünkü "Bunlar kimin?" diye sorulunca her 

defasında da "Allah'ın" diyorlar.

"Ee, madem öyle sahiplenmeyin, zimmetinize geçirmeyin, ta-

 pu la ma yı n, ve ri n o za ma n? Al la h bü tü n bu nl ar da n in sa nl ar ın eşit

şekilde yararlanmasını istiyor (Fussilet; 10). İçimizden zenginler 

arasında dönüp dolanan bir tahakküm aracı olmasını istemiyor 

(Haşr; 7). Aksi halde hesabını vermezsiniz. Er ya da geç bunun he-

sabını vermek için huzura çıkarılacaksınız, öldükten sonra bile ka-

çamayacaksanız" denince "Ölüp toz toprak ve kemik yığını halinegeldikten sonra yeni den diriltileceğiz, öyle mi? Doğ rus u bu laflar 

 bize de , at al ar ım ız a da bu ndan ön ce sö yl en di du rd u. "E sk il er in ma -

sallarından başka bir şey değil bunlar." diyorlar...

Beşincisi "kum tepeleri" demek olan "Ahkaf" suresinde...

[Kâfirlik edenler iman edenler hakkında; "Eğer ona inende bir 

18i

Page 87: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 87/172

 R. ihsan Eliaçık 

hayır olsaydı, (ayak takımımız) bizden önce ona koşmazlardı." di-

yorlar. Fakat onunla doğru yola gelmeyi kendilerine yediremedik-

lerinden her zaman "bu eski bir yalan" diyecekler.] (Ahkaf; 11)

Demek ki "Din bir afyondur." sözünü o günkü inkârcılar, Marx'ın

söylediğinin tam tersi manada söylüyorlardı. Yani: "Din kitleleri

uyuşturmak için zengin üst sınıfların halka ayaklanmamaları için

zerkettiği bir uyuşturucudur." değil; tam tersi "Din (Muhammede

gelen) kendini peygamber gören birisinin, ezilenler yeryüzünün

önderi olacak, adalet, eşitlik olacak, köleler özgürleşecek, siz cen-

nete onlar cehenneme gidecek..." vaatleriyle ayaklanma çıkarmak 

için halka zerkettiği bir uyuşturucudur. Bununla ayak takımını bü

yülüyor. Sihirli sözlerle mutlu yarınlar ve tozpembe gelecek vadedi

yor. Yoksa bu ayak takımı (erâzil ) nasıl bu kadar cesaretli olabilir?

Eğer söylediğinde bir hayır olsaydı ilk önce biz icabet ederdik. Do

layısıyla eskiden beri söylenen birtakım hayali vaatler ve masallar 

 bu nl ar .. ."

--m-' 

Altıncısı yine "kum tepeleri" demek olan "Ahkaf" suresinde...

[Fakat öyleleri de vardır ki an ne ve babasın a: "Öf be! Ben den

önce bu kadar insan gelip geçmişken tekrar (huzura) çıkarılacağı

mızı mı söyleyip duruyorsunuz?" der. Anne ve babası Allah'a sığı

narak: "Yazıklar olsun, inan. Allah'ın sözü gerçektir; bundan şüphe

olmaz." der. O yine: "Hepsi yalan, eskilerin masalları bunlar.] deı

(Ahkaf; 17)

Bu ayetteki "eskilerin mas alları" diyenin kim olduğu, hangi ke

simden birisi olduğu ise üç ayet sonra açıklanıyor:

[Kâfirlik edenlere ateşin karşısına çıkarılacakları gün şöyle de

necek; "Siz, bütün güzelliklerinizi dünya hayatınızda tükettiniz vr 

173 18i

Sosyal İslam

onların zevkini sürdünüz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere bü-

yüklük taslamanızın ve fesat peşinde koşup durmanızın karşılığı

aşağılayıcı bir azap olacak!] (Ahkaf; 20)

Ayette geçen "fesat çıkarmak" Kur'an'ın anlam örgüsü içinde

daima Âdem kıssasında geçen son sınırına kadar toplam ak ( şecer e-i

huld) ve yıkılmayacak bir mülkiyet (mülk-i la yebla) için ele geçir-

me, çalma, hırsızlık ve bunlar için yapılan işgal, talan ve kargaşayı

ifade eder. "Güzellikleri dünya hayıtında tüketmek", ele geçirdik-

lerini sorumsu zca harcamayı, "zevkini sürmek" de onlarla har vu-rup harman savurmayı, gününü gün etmeyi ifade eder.

İşte böylesine birine "Allah var, hesap var, böyle yapamazsın!"

ilenince, "Bizden önce bunca insan gelmiş geçmiş, kimseye bir şey

olmamış, biz mi hesap vereceğiz; yok böyle şeyler, masal, hikâye

hunlar" diyor.. .

Yedincisi "bal arısı" demek olan "Nahl" suresinde...

[Allah, büyüklük taslayanları sevmez. Böyleleri "Rabb'iniz ne

indirdi?" denildiğinde: "Eskilerin masalları."derler. Böyle söyle-

mekle kıyamet gününde kendi veballerini tümüyle, saptırdıkları ca-

hillerin veballerini de kısmen üzerlerine almış olurlar. Dikkat edin,

ne kötü bir vebaldir bu! Onlardan öncekiler de düzen kurmuşlardı.

Allah kurdukları düzeni temelden yıkmış, çatılarını da başlarına

geçirmişti. Azap, onlara fark edemedikleri bir yönden gelmişti.]

(Nahl: 23-26).

Bu ayette de "eskilerin masalları" diyenlerin büyüklük tasla-

ydılar (müstekbirler) olduğu ifade ediliyor. Kuranın anlam bütün-

lüğü içinde bunlar servet ve iktidar sahipleri (mal ve oğul sahipleri,

nimet sahipleri, bahçe sahipleri) demek oluyor.

Page 88: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 88/172

 R. ihsan Eliaçık 

Bunlar tarih boyunca hep bir düzen kurmuşlar ve her defasın-

da kurdukları düzen başlarına geçmiştir. Bundan sonra başkası

olacak değildir. Bunlar hep demişlerdir ki: Adalet, eşitlik, cennet,

ezilenlerin (müstazaf ların) kurtuluşu ve yeryüzüne önder olmala-

rı, kölelere özgürlük, şirksiz (sınıfsız/kastsız) bir toplum (ümmet-i

vahide) bir hayalden ibarettir, "eskilerin masallarından" başka bir 

şey değildir.. .

Böyle söyleyenlere deniyor ki ayette: "Böyle söylemekle kıyamet

(ayaklanma/kalkış/kıyam) gününde kendi veballerini tümüyle, sap-tırdıkları cahillerin veballerini de kısmen üzerlerine almış olurlar.

Dikkat edin, ne kötü bir vebaldir bu!

Sekizincisi "yolsuzluk yapanlar" demek olan "Mutaffifın" sure-

sinde. ..

[Yolsuzluk yapanların vay haline! Onlar alacaklarının son kuru-

şuna kadar peşine düşerler. Ama iş, vereceklerine gelince kıyısın

dan kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Onlar tekrar 

diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O büyük günde hesaba çekilecek 

ler. Öyle bir gün ki insanlık o gün Âlemlerin Rabbi'nin huzurunda

esas duruşa geçecek!

Kötülerin sicili tutulmuştur. Bilir misin, sicil ne demek? Orada

her şey madde madde yazılmıştır. O gün yalan diyenlerin vay ha

line! Onlar hesaplaşma gününe yalan diyenlerdir. Ona, ancak hak 

ve adaleti çiğneyen ve günah küpü haline gelmiş olan yalan deı.

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Eskiden beri söylenip durıı

lan masallar." der. Hayır! Kazanmakta olduklarından kalpleri pas

lanmıştır. Doğrusu onlar o gün Rablerinden yüz bulamayacaklaı

Doğruca alev alev yanan ateşi boylayacaklar. Sonra da onlara; "Ya

174

Sosyal İslam

lan dediğiniz şey işte bu!" denilecek.] (Mutaffifin; 1-17)

Görüldüğü gibi buradaki "eskilerin masalları" teranesi de pa-

ragrafın başındaki eksik ölçüp tartma (yolsuzluk) ile ilgilidir.

Onlara "Eksik ölçüp tartmayın, halkın malına göz dikmeyin,

çalmayın, çırpmayın. Hak yemeyin, hesabınız çok yaman olur,'

hem halkın mahkemesinden (mahkeme-i suğra) hem de Allah' ın

mahkemesinden (mahkeme-i kübra) kurtulamazsınız." dendiğin-

de "Bunlar eskiden beri söylenip durulan masallar." derler. Buna

verilen cevap ise Leheb süresindeki tehdit ile aynıdır: ("Malı ve

kazandıkları onu kurtaramayacak!"). Kazanmakta olduklarından

kalpleri paslanmıştır. Yani mal ve kazanma hırsından gözleri bir 

şey göremez olmuştur. Bunları temizleyecek şey ise alev alev yanan

ateştir!

Dokuzuncusu "ganimet malları" demek olan "Enfâl" suresin-

de...

[Biliniz ki mallarını z ve oğullarınız birer i mtih an vesilesidir. Asıl bü-

yük mükâfat Allah'ın katındadır. Ey iman edenler! Eğer Allah bilinciyle

yaşarsanız, size, doğru ile yanlışı ayırma yetisi verir; suçlarınızı örter ve

si/i bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir. Hani kâfirler seni hap-

setmek, öldürmek yahut sürgün etmek için plânlar kuruyorlardı. Onlar 

 plân ku ru p du ru rk en , Al lah bü tü n plâ nla rın ı b oşa çıka rtt ı. Çü nk ü büt ün

I ıesaplar Allah'tan döner. Onlara ayederimiz okunduğu zaman: "Tamam

ıluyduk. İstesek biz de bunun benzerini söyleyebiliriz. Bu, öncekilerin

masallarından başka nedir ki." dediler] (Enfal; 28-31)

Görüldüğü gibi buradaki "eskilerin masalları" da, paragrafın

I-.ışında işaret edildiği gibi yine aynı konu ile ilgili: Mal ve oğul-

175

Page 89: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 89/172

 R. hsan Eliaçık 

"Mal ve oğul sahipleri" tabir inin Kuranın anlam bütünlüğü

içinde ne anlama geldiğini artık biliyoruz. Bunlar düzenlerinin

sürmesi için plan kuruyorlar, peygamberi hapse atmak, öldürmek 

ve bu "beladan" kurtulmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Fakat

azap hiç beklemedikleri bir yerden geliyor.

Bunların planını bozmak için "Allah bilinci ile yaşamak" (takva)

sahibi olmak gerekir. Öyle olursa Allah, mülkün Allah'a ait olduğu-

na iman etmişlere doğru ile yanlışı ayırma yetisi verir. Kim yalancı,

kim sahtekâr, kim münafık, kim laf olsun diye, kim yürekten mülk 

Allah'ındır diyor ayırabilirler...

"Eskilerin masalları" teranesini nerede, kim, niçin söylüyor 

gördünüz .

 Ne bi r eks ik , ne bi r faz la he ps in i ak ta rd ım . Ba na in an am ıy or sa -

mz kendiniz açın bakın, sureler ve ayet numaraları ortada. Ayetle-

ri cımbızla çekmeyin, paragrafıyla birlikte, konu bütünlüğü içinde

okuyun.

Mal ve oğul sahibi olmak, kazanç, mal, mülkiyet, eksik ölçüp

tart mak, yolsuzluk, dün ya hayatı, servetin zevkini sür mek, rızık ve

 bu nl ar ın he sa bı nı n so ru la ca ğı ka çı nı lm az gü n ile ilg ili ol ma ya n te k 

 bi r pa ra gr af yok. Bu ka da rı te sa dü f o la bi li r mi ?"Söylediklerin hayal, olacak işler değil; vazgeç bu sevdadan.

Masal anlatma bize" diyenler!

"Eskilerin masalları" nı tekrar edip durmayınız. Başlangıçta

hangi büyük işe hayal/masal denmedi ki?

176

ALLAH "EŞİTLİĞİ" TAKDİR ETTİ

Kur'an'da bir ayet var, yazının başlığı orad an aldım. Mevcut

meallere bakılırsa, bu tür konuların çoğunda olduğu gibi "sinirleri

alınmış" ayetlerden birisi ile daha karşı karşıya olduğumuz görü-

lüyor.

"Eşitlik" kavramın a duyulan antipati nedeniyle türlü teviller ya-

 pı la ra k an la şı lm az ha le so ku lm uş .

Bakın ne diyor ayet: "Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orası-

nı bereketlendirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını

(cgvâtuhâ), isteyenler/ihtiyaç sahipleri eşit olarak yararlansın

diye (sevâen li's-sâilîn) takdir etti." (Fussilet; 41/10).

Ayette geçen "isteyenler için eşitçe" (sevâen li's-sâilîn) ifadesi

"eşitliğin" bir Kuran kavramı olduğunun apaçık delilidir. Sadece

hurada değil; başka yerlerde de özellikle "rızık" söz konusu oldu-

ğunda "eşitlik" kavramın ın dikkat çekici bir şekilde vurguland ığını

görüyoruz, (bk. Nahl; 71).

Ayette geçen "dört günde" (fî erbeati eyyâm) dört mevsim için-

de yani bütün bir yıl boyunca, "güçler/kuvvetler" (egvât) da insana

güç veren, kuvvet toplamasını sağlayan gıdalar/rızık ve rızık kay-

177

Page 90: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 90/172

 R. İ, san Eliaçık 

nakları manasındadır. Kur'an, bunlara yeryüzündeki güç/kuvvet

kaynakları (egvâtuhâ) diyor. "Egvât"  Türkçede de kullanılan "guv-

ve"  nin çoğuludur ki kuvvet  diye telaffuz ederiz. En geniş anlamıy-

la yeryüzünde rızık biriktirici tüm servet ve güç yığıcı tüm iktidar 

kaynaklarını ifade eder.

İşte, Allah, yeryüzünün tüm güç ve kuvvet kaynaklarının/servet

ve iktidar araçlarının isteyenler yani ona ihtiyacı olanlar arasında

"eşitçe" dağıtılmasını/paylaştırılmasını "takdir" ettiğini söylüyor.

Bu şu demek: Böyle buyurdu Allah! Böyle olmasını istiyor! Ne is tiyo r? Ye ry üz ün de gü ç ve ku vv et ka yn ak la rı nd a eşi tl ik!

Yarattığı rızık ve rızık kaynaklarının zenginler arasında dönüp

dolana n bir taha kküm aracı (devlet ) olmasını istemiyor! (Haşr; 7).

Her türden sosyal, politik, iktisadi güç ve kuvvet kaynaklarının

"eşitçe" dağıtılmasını, bir yerde merkezîleştirilmemesini ( temer-

küz), ortaklaşacı üretim ve paylaşım düzeni içinde bunlardan tüm

insanların faydalanmasını istiyor! (Fussilet; 10).

Demek ki neyi "takdir" ediyor? Zengin ile yoksul arasındaki

uçurumun sürüp gitmesini, bunun bir imtihan olmasını değil; uçu

rumun kapatılmasını, "eşit" hale gelmeyi.. .

Demek ki neyi "irade" ediyor? Güç ve kuvvetin ömür boyu üst

tekilere, acziyet ve zaafıyetin de ömür boyu alttakilere ait olmasını

değil; güç ve kuvvet kaynaklarının eşitçe dağıtılmasını, kimseye ta

 pu lan ma ma sı nı , ez me k, s öm ürme k ve t ah ak küm gi bi he ge mo ny a

araçlarına dönüşmemesini, bilakis "kamucu amaçlar" için yayıla

rak seferber edilmesini.. .

Lütfen bu ayeti (Fussilet; 10) tekrar tekrar okuyun, üzerinde dü

şünün. Diğer eşitlik ayetleri (ör. Nahl; 71, Haşr; 7) ile karşılaştın

nız . . .

178

Sosyal slam

Ayet doğrudan adalet, özellikle de eşitlik mesajı verdiğine göre,

devam edelim...

Rağıp el-Isfehanî'nin dediği gibi adalet eşitçe paylaştırma (et-

lııqsît ala's-sevâ) demektir. ( el -Müfredat  , ADL mad.). Bu durum-

da adaletin ruhu ve sevk-i sebebi (emredilme yönü) eşitlik olmuş

olur.

Bu iki türlü olur: Biçimsel eşitlik ve fonksiyonel eşitlik...

Biçimsel eşitlik Aristo'nun "dağıtıcı adalet" dediği şeydir ki ki-

kinin dil, din, ırk, bölge, kavmiyet, milliyet, mülkiyet, cinsiyet vs.

ayrımı yapılmaksızın herkesin eşit görülmesidir. Eski Yunan adalet

lanrıçası Vıemis resmindeki gibi burada adaletin gözü kapalıdır,

kimin ne olduğuna bakmaz. Acilen sağlanması gereken ilk etaptaki

eşitlik budur.

Fonksiyonel eşitlikte ise adaletin gözü açıktır. Kimin ne ol-

duğuna bakar . Örneğin yemek dağıt ı l ı rken herkes in yemek 

lıakkı olduğunu söylemek biçimsel eşitliktir. Kimseye dili, dini,

ırkı, bölgesi, mülkiyeti, cinsiyeti veya yaşı sebebiyle ayrımcılık 

yapılamaz. Fakat çocuklara ayrı, hastalara ayrı yemek vermek 

lonksiyonel eşitliktir. Burada adaletin göze açıktır ve kimin ne

olduğuna bakar ve fonksiyonuna göre dağıtır. Aristo buna da"denkleştiriri adalet" der.

Ali Şeriati de, bu ayrımın Kuranda adalet  (denkleştirme) ve

k ısl  (hakkı olanı verme) kavramları ile yapıldığını söyler. Adaletin

mahkeme, yargı, hukuk, adliye teşkilatı gibi üst yapıda, Kist' ın ise

mülkiyet ilişkileri gibi alt yapıda olacağını ifade eder.

179

Page 91: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 91/172

 R. ihsan Eliaçık 

Demek ki "İslam'da eşitlik yok; adalet var" sözü, "İslam'da

devrim yok; diriliş var" sözü gibi içi boş manasız bir demogojidir.

"Eşitlik" ve "devrim" bal gibi Kuran kavramlarıdır, (bkz. Dev-

rimci İslam ve İslam ve Sosyal Değişim adlı kitap çalışmalarımız;

İst., 1992).

İnsanların "farklı" renk, tip, cinsiyet ve karakterde yaratılması

eşit yaratılmadığı anlamına gelmez. Farklıyım diye adam eşit ola-

mayacağını iddia ediyor. Farklılıktan eşitsizlik ve hatta üstünlük 

çıkarmaya kalkıyor. Eşitlik davası tam da burada lazımdır.Demek ki adaletin amacı (biçimsel veya fonksiyonel) eşitliği

sağlamadır. Bu iki türüyle eşitlik sağlandığında adalet gerçekleşmiş

olur. Bunlar iç içe geçmiş, biri olmadan diğeri olmayan, biri diğeri-

ni doğuran kavramlardır. Hakkaniyet, dağıtıcı adalet, denkleştirici

adalet veya mutlak eşitlik, nispi eşitlik vs. diye daha hukuk fakülte-

lerinin birinci sınıflarında öğretilir.

Kuranda adalet ve eşitlik kavramları birkaç çeşittir: Adalet,

 Kist, Vasat, Hakk, Vezn, Sevâ... Bunların her biri meselenin ayrı

 bi r yö nü nü if ad e ed er ve ka vr am ı bü tün yö nl er i ile de ta yl ar ıd ır ır .

(bkz. Adalet Devleti; Ortak İyinin İktidarı adlı kitap çalışmamız; İst,

2003).Örneğin eşitlik  (sevâ) başlıca üç düzeyde ele alınır:

Birinci düzey: İnsanın yaratılışı anlatılırken kullanılır: [İnsan

kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? O akıtılan bir meninin

içinden bir nutfe değil miydi? Sonra bu aşılanmış bir yum urt a oldu,

derken Allah onu eşitleyip biçimlendirdi. Ondan da iki eşi; erkek ve

dişiyi var etti] (Kıyamet; 75/36-39).

"Sonra onu eşitçe yaratıp düzenledi. Ona kendi ruhundan üf-

180

Sosyal İslam

ledi. Ve size kulaklar, gözler, kalpler verdi. Ne kadar az şükredi-

yorsunuz?" (Secde; 32/9).

Görüldüğü gibi insanın yaratılışını anlatan ayetlerde "sevâ/tes-

ı'iye"  kavramının kullanılması çok manidardır. "Biçim verdi, dü-

zenledi, tam yaptı" denmek istenirken hep eşitlik kökünden gelen

 bu ka vr am ku ll anı lı r. Bun un an la mı in sa nı n ya ra tı lı ş an ın da ka dı n

erkek eşit bir şekilde yaratıldığı, ana rahminde böylece biçim veril-

diği, düzenlendiğidir. Yaratılıştaki eşitlik anlatılmak istenir.

İkinci düzey: Dünya hayatındaki birtakım farklılıklar anlatılır-

ken kullanılır: "Kör ile gören eşit olur mu? Karanlık ile aydın-

lık eşit olur mu ?"(Nahl; 16/16), "Hacıları su verme ve Mescid i

I laram'ı onarma ile Allah yolunda cihad eşit olur mu?" (Tevbe;

9/19), "Oturanlar ile malları ve canlarıyla cihad edenler eşit olur

ıııu?" (Nisa; 4/95), "Kendine bile sahip o lmayan zavallı bir kul ile

verdiğimiz rızıklardan gizli açık infak eden eşit olur mu?" (Nahl;

16/75).

Görüldüğü gibi burada da dünya hayatında insanlar arasında

I izikî, tabiî, ahlakî veya amelî birtakım farklar karşılaştırılır ve bun-

ların sanki aralarında hiç fark yokmuş gibi olamayacağı belirtilir.

Ancak farklılıklardan eşitsizlik çıkarmak, dahası bunu bir ayrıca-

lıklı sınıflaşmaya dönüştürerek, özellikle rızık ve rızık kaynakları-

nın kullanımı konusunda sınıflaşma ve eşitsizlik yaratılmaya kal-kışılınca üçüncü düzeydeki eşitlik ayetleri gelir ve tekrar birinci

<lıizeydeki yaratılıştaki eşitlik temasına dönülür.

Üçüncü düzey: Rızık ve rızık kaynaklarının kullanımı anlatırk en

kullanılır: "Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Or asını bereketlen-

dirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını (egvâtuhâ),

isleyenler/ihtiyaç sahipleri eşit olarak yararlansın diye (sevâen

 It's-sâilın) takdir etti." (Fussilet; 41/10), "Rızıkta üstün kılınanlar

18i

Page 92: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 92/172

 R. İhsan Eliaçık 

(zenginler) yanlarındaki (yoksullar) ile eşit hale gelmemek için

onlara vermiyorlar. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?"

(Nahl; 16/71).

Görüldüğü gibi birinci düzeyde eşitlik, ana rahmindeki yaratı-

lış ile başlıyor. Burada bir ayırım yapılmıyor ve yaratılış anlatılır-

ken hep eşitlik kökünden gelen kavram (sevâ/tesviye) kullanılıyor.

Sonra ikinci düzeyde insanoğlu dünyaya geliyor. Dünyanın çeşitle

halleri sebebiyle farklıl aşmalar oluyor. Dil, din, ırk, renk, mülkiyet,

cinsiyet, kavmiyet ve milliyet temelinde yaşanan bu farklılaşmala-rın Allah'ın bütün insanlar için yarattığı rızık ve rızık kaynakların-

da (üretim araçlarının kullanımında) bir eşitsizliğe ve sınıflaşmaya

yol açtığı görülünce buna "dur" deniliyor ve üçüncü düzeyde "eşit-

liğin takdir edildiği" açıklanarak, tekrar yaratılıştaki eşitlik düze-

yine çekilinmesi çağrısı yapılıyor.

Bunun anlamı "farklı, fakat eşit" yaşama çağırışıdır.

Özellikle rızık ve rızık kaynaklarının kullanımı konusunda-

ki eşitsizliğe Kuranın tahammülü olmadığını görüyoruz. Öyle ki

yoksulluk boyutundaki eşitsizlik  "Allah'ın nimetini inkâr", açlık 

 bo yu tu nda ki eşi ts izl ik de "Allah'a ortak koşmak" olarak görül-

mektedir. (bkz. Nahl; 16/71,112 ve Fussilet; 41/10 ile öncesi ve son-

rasındaki ayetler.)

Demek ki şairin "Bir mesele var ki bütün meselelerin başı"

dediği şey Kuranda esaslı bir şekilde ele alınan adalet ve eşitlik me

selesidir.

Eşitliği, "sola ait bir kavram" kompleksiyle adaletten ayıran

ve "İslam'da eşitlik değil; adalet var" diyen söylem yukarıda

görüldüğü gibi Kuran verileriyle bağdaşmamaktır. 70' li yılların

182

ISosyal, slam

sağcılaştırma operasyonlarından kalma olup hiçbir geçerliliği

yoktur.

Etrafınıza bakın; dil, din, mezhep, meşrep, renk, ırk, bölge, kav-

miyet, meslek, milliyet, cinsiyet ve mülkiyetten kaynaklanan yığın-

la adaletsizlikler ve eşitsizlikler görmüyor musunuz?

Kur an, yukarıdaki ikinci düzey kul lanımda nelerin birbiriyle

eşit olamayacağ ını söylüyor. Otu ranl a cihat eden, başkasına köle

olanla, kendisi kazanıp gizli açık infak eden ve adaleti emredenin

eşit olamayacağı gibi...

Dikkat edilirse bunların hepsi fizikî mecburiyet (kör ve sağır ile

gören ve işiten vb.), doğadaki farklılıklar (aydınlık ile karanlık vb.)

ve ahlakî meziyet farklılıklarıdır. Ancak bu farklılıkların hiçbirisi

rızık ve rızık kaynaklarının (güç ve kuvvet kaynaklarının) eşitçe

 pa yl aş ıl ma sı na ve da ğı tı lm as ın a ma n i de ği ld ir .

Keza bu farklılıklar üstteki-alttaki, ezen-ezilen, zengin-yoksul,

yöneten-yönetilen, doğulu-batılı, zenci-beyaz, kadın-erkek, asker-sivil, Alevî-Sünnî, Türk-Kürt, Arap-Acem vs. eşitsizliklerine yol

açamaz...

İşte burada Allah "eşitliği" takdir ettiğini söylüyor. Böyle ol-

masını murad ediyor, iradesini bu yönde açıklıyor. Kanımca ayet-

le ifade edilen manayı başka yönlere çekip bu vurguyu ıskalamak 

 bi lm ed en ya pı lı yo rs a ma ze re t, bi li nç si z ya pı lı yo rs a gaf let , bi le bi leyapılıyorsa hıyanettir.

Kuran söz konusu eşitliği sağlamanın türlü yollarını göster-

miştir; Zekât, sadaka, infak, karz-ı hasen, i'ta gibi verme/paylaşma

emirleri hep bu "takdirin" yerine gelmesi, gerçekleşmesi içindir.

 I lac, tavaf, ihram, namaz, secde, saf bağlama vs. hep bu eşitliği gös-

teren ve örnekleyen ritüellerden (nusuk) ibarettir.

Ana rahminde bir atımlık  nutfe ve aşılanmış yumurta (alak ) ha-

18

I

Page 93: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 93/172

 R. ihsan Eliaçık 

ünde oluşurken eşit değil miydik? Orada tek bir  nefs olarak  eşitçe

yaratılıp biçim verilmemiş miydik? (Şems; 91/7: Ve nefsin ve mâ

 sevvâhâ).

"O ki seni yarattı, (özüne) eşitliği koydu, adaleti yerleştirdi"

(İnfitâr; 82/7; Ellezî halagakejesevvâkejeadaleke).

185 331

GECENİN VE GÜNDÜZÜN GÜÇLERİ

[Rabbin, senin ve beraberindekilerin uykusuz geceler geçirdiğini

 bili yor . Ge ce ni n ve gündüzü n öl çü sü nü /g üc ünü ko ya n Al lah 'tı r. Bu

konuda epeyce zorlanacağınızı bildiği için size lütuf ile muamele-

de bulunuyor. Artık Kurandan kolayınıza geleni okuyun. İçinizden

hastaların olacağını, Allah'ın fazlından aramaya koyulanların bulu-

nacağını, yeryüzünde sefere çıkacakların olabileceğini bilmektedir.

() halde Kurand an kolayınıza geleni oku yun ... Salâtı ikame edin,

zekâtı verin. Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için ne hayır ya-

 par san ız , ka rş ıl ığ ın ı Al la h ka tı nd a da ha bü yü k ol ar ak bu lu rs un uz .

I >aima Allah'tan bağış lanma dileyi n. Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi

ve merhamet kaynağıdır.] (Müzzemmil; 20).

ı - ® - .

Bu fragman (parça, bölüm, pasaj) Kur'an'm iniş sırasında üçün-

ı u sırasında yer alan Müzzemmil  suresinin son ayetidir. "Yaşayan

kıır"an" perspekti finden bakılınca günümü ze yönelik esaslı mesaj-

lar içeriyor.

Yazıya "gecenin ve gündüzün güçleri" baş lığını koymamın

Page 94: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 94/172

 R. İhsan Eliaçik 

sebebi, ayette gecenin ve gündüzün takdir edildiği/içine güç ve-

rici/kadir kılıcı dinamikler yerleştirildiğinin söylemesine daya-

nıyor.

Gece ve gündüz insana nasıl güç verir? İçine yerleştirilen dina-

mikler nelerdir? Mu'min insan, gecenin sonunda ve gündüzün biti-

minde nasıl daha güçlü/kâdir hale gelir?

O günkü Mekke ortamında Peygamberimizin etrafında topla-

nanların sayısı daha iki elin parmağını geçmemişken "gecenin ve

gündüzün güçlerinden" yararlanmalarını istemenin manası ne-

dir?

Dahası bu ayetler bugün için ne anlama geliyor? Hangi derde

deva, hangi hastalığı şifadır? Bütün bunların cevabını yazının biti-

minde anlamış olacağız. Ama önce bazı "faideli bilgiler"...

Birinci surede (Alak; 6-14) şehre hâkim olanların zenginlik ih

tirası (istiğna) içinde oldukları, bun dan kaynaklanan bir azgınlık 

(tuğyan) yaşadıkları ve bunun sonucu olarak da yasak/dayatma/

hegemonyaya (nehy) yöneldikleri tespit edilmiş ve hareket bunlara

"Kella!" (Hayır) diyerek başlamıştı.

İkinci surede (Kalem; 17-35) "bahçe sahipleri" hedef gösteril

miş ve ezilenin ve yoksulun yanında olunduğu deklare edilmişti,

"Mal ve oğul (köle, cariye, maraba) sahiplerine" asla itaat etme

mesi, onlarla asla uzlaş maması öğütl enmiş , onlar a ölüm hatırlata

rak ölmeden önce ölme (eşitlenmeden önce eşit hale gelme) çağrısı

yapılmış, bu çağrının onları "aslandan kaçan yaban eşekleri gibi"

ürküttüğü söylenmişti. . .

İşte bunun ardından Müzzemmil suresi gelerek bu "gözleriylr

devirecek gibi bakan" yaban eşeklerine karşı nasıl bir yol yöntem

186

Sosyal slam

izleneceği ve onlarla uzlaşmadan nasıl mücadele edileceği gösterili-

yor: Gecenin ve gündüzün güçleriyle donanarak...

Bunun günüm üzdek i sorusu ş udur: Nasıl alternatif olacağız?

Müslümanlar nasıl güçlenecek?

"Büyük işi yüklenen" demek olan Müzzemmil suresi işte bunu

anlatıyor.

Sure ilk pasajda (1-9) peygambere gece yarılarında kalmasını,Kuranı düşüne düşüne (tertil) ile okumasını, gündüzün onu "zorlu

bir uğraşın" beklediğini, Rabb'ini asla unutmamasını, bütün varlı-

ğı ile O na yönelmesini, O 'nu n doğ unu n ve batın ın Rabb'i olduğu

Ondan başka bir ilah (otorite) olamayacağı, bunun için "gecenin"

ruh dinginliği ve sağlıklı okuma için gayet elverişli bir zaman oldu-

ğu hatırlatılıyor.

İkinci pasajda (10-14) aleyhine söylenenlere katlanması, on-

lardan kopması, "nimet sahiplerine" az mühlet vermesi, onların

yediklerinin bir gün boğazlarına düğümleneceği, o gün büyük bir 

sarsıntı geçirecekleri, kum yığınına dönen dağlar gibi savrulacakla-

rı haber veriliyor.

Üçüncü pasajda (15-19) bunun tarihten örneği verilerek  "Fira-

vun" anlatılıyor. Firavunun elçiye isyan ettiği, fakat kıskıvrak yaka-

lanmaktan kurtulamadığı, bunların da sonunun böyle olacağı, "ço-

. tıkların saçlarını ağırtan bir günün" elbet geleceği, o gün göğün

 pa ra mp ar ça olaca ğı (b üy ük bi r de vr im le yı kı la cak la rı ) ve Al la h'ı n

vaadinin gerçekleşeceği müjdeleniyor.

Bunların ardından yazının girişindeki o fragman (pasaj, bölüm)

geliyor.

"Gecenin ve gündüzün güçlerini" anlatan bu bölüm o günler-

18

Page 95: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 95/172

 R. İhsan Eliaçık 

de daha bir avuç olan ezilen, kimsesiz, yoksul ve çaresizlerin bütün

 bu nl ar ı nas ıl ba şa ra ca ğı , ger ekl i gü cü ne re de n bu la ca kl ar ı gö st er i-

liyor.

Ayette "gecenin ve gündüzün takdirinden" bahsedilmesi, ge-

cenin ve gündüzün kudreti/takdiri/gücü/ölçüsü anlamına geliyor.

Peygamberin etrafında yavaş yavaş toplanmaya başlayanlara "ni-

met sahiplerine" karşı gecenin ve gündüzün güçleri ile donanma-

ları isteniyor.

Gecenin güçleri: Gece yarılarında kalkmak, Kuranı düşüne dü-

şüne okum ak, salât, istiğfâr.. . Gü ndü zün güçleri: Allah' ın fazlından

aramak, yolculuklara çıkmak, çalışmak, paylaşmak, bölüşmek, yar-

dımlaşmak  {zekât, karz-ı hasen, hayr)...

Peygamberimiz o dönemlerde (Mekke dönemi) sabah ve akşam

olmak üzere iki vakit namaz kılmaktadır.

Salât  burada geniş anlamıyla kullanılıyor ve Allah'a içten yö-

neliş ve O nunla kuvvetli manevi bağ k urmak an lamın da kullanı-

lıyor. Salât bunu sağlayacaktır. Sonra geceleri yalnız veya topluca

 bi r ar ay a ge ler ek in en Ku r' an ay et le ri ni te tk ik et me le ri , yö nl en di r-

meler üzerinde düşünmeleri, ne yapacaklarını planlamaları isteni-

yor. Yaptıkları yanlış varsa onları konuşmaları, kişisel olarak temiz

kalmaları, pisliklere bulaşmamaları, bulaşmışlarsa derhal hatalarını

kabul etmeleri (istiğfar), yanlışta ısrar etmemeleri, bu "büyük işin"

hata kaldırmayacağı, en büyük güçlerinin "pisliğe bulaşmamak"

(temiz ve dürüst yaşamak) ve "elbiselerini temiz tutmak" (güzel

ahlak) olacağı hatırlatılıyor.

İşte bunlar "gecenin güçleri" oluyor.

Büyük işi yüklenen kişiye bireysel güç ve donanım kazandırıyor 

ve gündüzün "zorlu uğraşı" için yıkılmaz bir irade veriyor.

188

Sosyal islam

"Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun" diye iki defa söylenen

ifade ilk bakışta çeviri problemi nedeniyle anlaşılmaz gibi duruyor.

Fakat biraz yakından bakınca bunun daha sonra gündüzün güçleri

olarak ifade edilen Allah'ın fazlından aramak (çalışmak, rızık temi-

ni), fazlalaşanı vermek  (zekât), güzel borç (karz-ı hasen) ve karşılık-

sız yardım (hayr) ile ilgili olduğu görülür.

Ayette geçen ibare (sin ile) "îsâr"dır. Sözlükte birinin işini ko-

laylaştırmak için ona yardım ederek varlıklı kılmak, maldâr yap-

mak getirmek" demektir. Bir de (peltek se ile) "isâr" var. Türk-

çede bu ayrımı gösterecek bir harf olmadığı için ikisi de aynı (se)

ile okunuyor. Bu da varlıklı kılmanın öncesini ifade ediyor. Yani

kendisi ihtiyaç sahibi olduğu halde kardeşinin ihtiyacını gidermek,

ona kolaylık sağlamak için onu kendi nefsine tercih ederek vermek,

varlıklılaştırmak, bu maksatla cömert davranmak" demek. Haşr 9.

ayette böyle geçer.

Demek ki "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun" diye iki defa

lekraren gelen ifade gecenin gücü olup, kişiyi gündüze hazırlayan esas-

lı bir dinamik oluyor. Yani Kur'an'ı ezbere, anlamadan, papağan gibi

tekrar ederek, teberrüken (sevap kazanma kastıyla) değil; "isâr" yap-

mak için, kardeşinin işini kolaylaştırmak, yardımlaşmak, paylaşmak,"büyük işi" ve "zorlu uğraşı" kolay kılmak, yükün altından birlikte

Lılkmak için okuyun, buna çok ihtiyacınız olacak demek istiyor. Aksi

lı.ılde gündüzün büyük işinin ve zorlu uğraşının altından kalkamaz,

yalnız kalır, tek tek ezilirsiniz; varlığınızı, zenginliğinizi birbirinize ak-

ların, birbirinize sahip çıkın, bu işin altından başka kalkamazsınız de-

meye getiriyor. Zate n "Kerim" Kur'an sizi buna çağırıyor, adı bile bunu

'.oylüyor, kalkıp bunu hafız ezberine çevirmeyin diyor.

18 1

Page 96: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 96/172

 R. ,hsan Eliaçık 

Sonra bu "isâr"ın nasıl olacağı yine tekrar en tefsir ediliyor. Aynı

ayette üç defa peş peşe "zekât", "karz-ı hasen" ve "hayr" dan bah-

sediliyor.

Daha üçüncü surede zekâttan bahsedilmesi şaşırtıcıdır. Hâlbuki

çoğu dindar zekâtın devlet kurulduktan sonra alınacağını ve daha

çok Medinede geçtiğini sanır. Oysa Mekkede "Nimet sahiplerine"

itirazla birlikte alternatif bir oluşum olarak kendi aralarında daya-

nışma, yardımlaşma ve paylaşma içine girmeleri emrediliyor. Bun-

dan dolayı da zekâttan, karz-ı hasenden ve hayırdan bahsediliyor.

 Karz-ı hasen, terim olarak karşılığı veya geri ödemesi Allah'tan

 bek lener ek yap ıla n her tü rd en ha rcama ya den ir. Zekât'ın hemen

ardından tekraren Karz-ı hasenden bahsedilmesi konuya ne denli

önem verildiğini gösterir.

Âdeta denmek istenmektedir ki: Allah'a borç verecek yok mu?

Karşılığı kat kat fazlasıyla ödene cektir. Eğer Allah'a borç v ermek is-

tiyorsanız fakirlere, muhtaçlara, darda kalanlara, ağır borç altında

inleyenlere el uzatın. Bol bol hayır yapın, Allah yolunda harcayın,

malınızı istif etmeyin, infak edin, paylaşın. Mezara götüremeyece-

ğiniz her şeyi hayattayken insanlarla bölüşün, yığıp biriktirmeyin.

İşte bu Allah'a borç vermektir. Bu şekilde Allah'tan alacaklı olarak 

huzura gelirseniz karşılığını kat kat geri alırsınız. Keza hastaya ilâç,

susuza su, aça yemek verirseniz Allah'a vermiş olursunuz. Bu tiir 

yerlerde "Allah" kelimesinin geçtiği her yere "insanlık" (en-Nâs)

kelimesini koyun pek bir şeyin değişmediğini görecekseniz (A. Şe-

riati). Bu da gösteriyor ki daha ilk mesajlarda Allah kendini açın ve

yoksulun yerine koyarak konuşmaktadır...

 Hayr  ise "kendi özgür kararınla ötekine mal vermek, infak el

mek" demek oluyor. Kavramın kök anlamında "serbestlik, seçilir 

hakkı ile mal, servet" manasının bulunması bu manaya gelmekte

191 339

Sosyal İslam

d.r. Nitekim "hayırlarda yarışmak", "hayır yapmak", "birisine hayr,

dokunmak", "babasına bile hayrı yok", "hayır çarşısı", "hayır kuru-

mu vb. Türkçedeki tüm "hayr' ' ile ilgili deyimler "ötekine mal ver-

mek" anlamındadır.

İşte bunlar da "gündüzün güçleri" oluyor.

Hz. Peygamber  "şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri-

ne yani "bahçe sahiplerine", yani "nimet sahiplerine", yani "mal

ve °ğul sahiplerine" yani "sütnn (gökdelen) sahiplerine" böyle

karşı koymuştur. Dönüp kendi içinden yeniden bunların çıkmasınaasla izin vermemiştir.

Müminlerin bireysel gücü gecenin, toplumsal gücü gündüzüngüçlerinde saklıdır.

"Bahçe sahiplerine" özenerek, onların arasına katılıp yeni bah-

çe sahibi olarak alternatif olamazsınız.

Kuran, peygambere (ve bize tabii) "Onların mal ve ognlları

seni imrendirmesi nler. (Tövbe; 55,85) Çünkü o güç değil; güç

k.ırdeşlik, paylaşma, dayanışma yani "isâr" dadır. Ezilenlerin yok-

sulların ve çaresizlerin gücü içlerinden yem "mal ve oğnl sahipleri

çıkarmak" değil; paylaşmak, bölüşmek, birbirine aktarmak, yükükolaylaştırmaktır.

Zaten çaresizler, neyi paylaşacaklar mı diyorsunuz?

Hele bir çanakta balınız (kardeşlik, paylaşım) olsun ar,

n.ıgdatdan gelecektir.

Demek ki...

Eğer tanns, mamon, tabusu da mülkiyet olan çağ.n egemen pa-

i'iıiıgınalarına alternatif olmak istiyorsanız, yol haritası Müzzem-m ıl suresi.

Page 97: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 97/172

 R. ihsan Eliaçık 

Bankaların boyunduruğuna girmiş olan milyonlar, bu boyun-

duruktan nasıl kurtulacak?

Bir  "fekku ragabe"(boyundu ruklar kırılsın, kölelere özgürlük!)

sesi lazım. Bir alternatif lazım.

Faizsiz finans kuruml arı mı?

Geç.

Alternatif gecenin ve gündü zün güçler inde...

Gecenin güçleriyle donandıktan sonra, her yerde, her mahalle-

de mantar gibi "infak fonları", "karz-hasen" kuruml an veya "hayrhavuzları" oluşturacaksınız.

Yerel "ahi loncaları" gibi gruplar halinde, varoşlardan şehirlerin

merkezine do ğru bankaların etrafını bir ağ gibi saracaksınız.

Ezilenlerin, kredi kartı kölelerinin, boyunduruk altına girmişle-

rin gücü buradadır.

Bankalara teslim olmayacak, kendi aranızda "isâr"ı yükseltecek,

"Kur'an'dan kolaylaştırıcı olanı okuyacaksınız".

Şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerini, aslan görmüş ya

 ba n eşe ği gib i ür kü te ce k, gö zler iy le de vi re ce k gibi ba kt ır ac ak  "ağır

söz" ve "zorlu uğraş" budur .

Evet, bu işin altından ancak  "büyük işi yüklenen" ( M üze mmi l)

kişiler kalkabilir.

Evet, çağın tanrısı ve tabusuna karşı söylenecek söz, "ağır bir

sözdür" (kavlerı sakila).

Bu ağır sözü duyunca "gözleriyle devirecek gibi" bakanlar, "as

lan görmüş yaban eşeği gibi" kaçanlar olacaktır.

Bunu herkes kaldıramaz. İçinde hardal tanesi kadar mamon ve

mülkiyet tutkusu bulunanlar bunu taşıyamaz. Hz. İsa'nın "Üzerindi*

hırka hariç her şeyini infak et, öyle gel, yoksa beni anlayamazsın"

sözünün ne anlama geldiği sanırım anlaşılıyor. Veya Peygamberi

192

Sosyal sla

mizin "Kendine zırh hazırla, belalar sel gibi yağacak" demesinin...

Evet, bu yol "zorlu bir uğraş" isteyen uzun bir yoldur, (sebhanlavilâ).

Her birimiz bir müzzemmil olmalıyız.

"Alternatif ned ir? " diye soruyorsanız gecenin ve günd üzün

güçlerini gecenin yansında, ortasında veya sonunda kalkarak tek-

nik tekrar okuyun. Yol haritası orada.

Önce ruh ve irade lazım.

O kendi model ve formülünü yaratacaktır.Ruh ve irade işte orada.

Gecenin ve gündüzün güçlerinde.

193

Page 98: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 98/172

SÜLEYMAN'IN MÜLKÜ

Kura n , "Süleyman'ın mülkü" ha kk ında "şeytanca telkinlere"

uyanlardan bahseder. Acaba bununla anlatılmak istenen nedir?

Dahası kimdir bu şeytanca telkinlere uyanlar?

Bu önemli. Çünkü dinî muhayyilede "Süleyman'ın mülkü" ef-

sanesi, nice dindarın, aslında şeytanca telkinden başka bir şey ol

mayan zenginlik hayalini süslüyor ve buradan meşruiyet alıyor.

Öyle ki buradan girilerek, sonsuz zenginlik ve sınırsız servetin

"bir kişide" olabileceğine dair cevazlar veriliyor, fetvalar çıkarılı-

yor.

İslam dünyasında zenginlik, şatafat ve debdebeli saray hayatı öz-

lemlerinin hep "Süleyman'ın mülkü" efsanesinden esinlendiğinigörüyoruz.

Tarih boyunca sultanlar, krallar ve onların dalkavuk avanesi,

hep cariyelerle dolu haremlerde, altın musluklu, gümüş şamdanlı,

camdan havuzlu saraylarda "zenginlikle imtihan olunduklarını"

söylediler. "Ama..." diye itiraz edenleri "Süleyman'ın mülkü" di

yerek susturdular.Saray çöplüklerinde yiyecek arayan yoksul dindarlara ise "Sab-

9

Sosyal slam

redin, huriler sizi bekliyor." dediler. Tabii ki "öldükten sonra,

cennette..."

Kurdular bir düzen, şeytanca telkinlerle oyalanıp durdular.

 Nas ıl ol sa Eb uz er me za r ın dan çı ka ma zd ı. Pe yg am be ri n, Ali ni n

mezarına ise beton dökülmüş, üzerine kayalar yığılmıştı, çıkmaları

hiç mümkün değildi.

Böylesi bir din algısının asırlardır Hindistandaki kast sisteminin

yerini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

İslam, ne yazık ki paramparça yapmak, zırr-u zeber etmek iste-

diği böylesi bir kast (şirk) düzeninin aracısı, onaylayıcısı ve afyon

yüzü haline getirildi.

Değil Kur'an'ın, dört kitabın, hatta "İbrahim ve Musa'dan beri

söylenegelen" tüm suhufların manası, içeriği, mesajı, çağrısı yani

tüm mülk ayetlerinin ruhu ve bedeni âdeta çarmıha gerildi, sonra

mezara gömüldü, sonra üzerine betonlar döküldü, son ra da üzer-

lerine kaşâneler dikilip içlerinde tepinildi.

Hz. İsa'nın "Peygamberleri hem öldürürsünüz, sonra da üzer-

lerine türbe diker siniz" dediği şey bundan başkası değildi. (Matta;

23/19-35).. .

.-i®-.

Çare yok, o kâşaneleri yıkacak, betonları sökecek, mezarlaragömülmüş mesajları gün yüzüne çıkaracağız. Bunu yaparken ciyak 

ı lyak bağırılmasına aldırış etmeyeceğiz. "Yeter geç artık bu konu-

yu; böcekten, çiçekten, estetikten, metafizikten bahset." hinoğlu

hinliğine pirim vermeyeceğiz.. .

Bakın, o dediğinizi "en kral mealler" yapıyor.

Çevirmen heyeti arasında Ali Özek, Hayrettin Karaman, Ali

l üı-gut, Must afa Çağırıcı, İbrahim Kâfi Dönm ez, Sadrett in Güm üş

195

Page 99: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 99/172

 R. ihsan Eliaçık 

gibi isimlerin yer aldığı, Suudi Arabistan Krallığı nın finansıyla ha-

zırlanan mealde Bakaranın 219. ayeti bakın nasıl çevirilmiş: "Sana

iyilikte ne harcayacaklarını sorarlar: 'Affetmek' oldu ğun u söyle."

(Doğrusu: "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyaç

fazlasını")

Hz. İsa'nın "Ey kör kılavuzlar! Ey engerek soyu!" derken ne de-

mek istediği sanırım anlaşılıyor.

Kraldan alınan dolarlarla hazırlanan meal işte böyle oluyor. "En

kral meal" işte budur! Çiçek, böcek, estetik, metafizik mi diyordu-

nuz? Alın, evire çevire okuyun...

Fazla dağıtmadan, mevzudan gidelim... Bunun benzerini

"Süleyman'ın mülkü" hakkında da görüyoruz . Kuranın "Şeytan-

ca telkinler" dediğini, bizzat meal ve tefsirler yapıyor:

Allah'ın Hz. Süleyman'a dünyada eşi benzeri görülmemiş bir 

servet verdiği.. .

Zenginlik, şatafat, lüks ve servet içinde yüzdüğü...

Onlarca karısı, 600 cariyesi, altından muslukları, gümüşten

şamdanları, camdan havuzları olduğu...

Dahası, böyle bir servetin olsa olsa büyü yoluyla elde edilmiş

olabileceği.. .

Bunun için Süleyman'a Harut ve Marut aracılığıyla büyü öğre-

tildiği.. .

"Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanca telkinlere uyanlar"

ne demek sanırım anlaşılıyor.

308

Sosyal Islatn

Önce Süleyman'a verilen mülk neydi ve ne manaya geliyordu

oradan başlayalım.

[Süleyman'ı imtihan etmiştik. Sağlığı öyle bozulmuştu ki tahtın-

da (sanki bir) ceset oturuyordu. Sonra dönüp tekrar sağlığına kavu-

şunca "Rabb'im, beni affet ve bana ardımdan k imsenin ulaşamaya-

cağı bir mülk ver. Çünkü Sen daima verirsin" diye dua etmişti. Bu

tevazu karşında Biz de rüzgârı onun emrine verdik. Emriyle istediği

yöne kolayca akardı. Bozgunculuk çıkaran bütün yapı ustalarını ve

dalgıçlıkları da emrine verdik. Ve zincirlere bağlanmış diğerlerini

de... İşte bu bizim bağışımızdır. Artık ihsan et veya tut, hesabı yok"

dedik.] (Sad; 38/34-3 9)

"İhtiyaçtan fazla mal haramdır" söylemi karşısında can simidi

gibi sarıldıkları "Süleyman'ın mülkü" ayetlerinden birisi de bu...

Güya burada Allah Hz. Süleyman'a sınırsız servet vermiş ve ister 

ver ister verme bu bizim sana ihsanımızdır demiş. Dolayısıyla bir 

Müslümanın sınırsız/hesapsız mal ve servete sahip olması caizmiş,

Inına bir sınırlama getirilemezmiş ve neden bu kadar zengin oldu-

ğu sorulamazmış, bu onun imtihanıymış...

Üstelik hemen yukarıda geçen bir ayette de (Sad; 38/32)

Süleyman'a ( len kral' çeviriyle) "Mal sevgisi bana sevdirildi, bu

bana Rabb'imi hatırlatır" demiş . . .

Kur'an'ı "kerim" gözle okumamanın sonu işte budur.Bu öyle bir  "kör kılavuz" okumadır ki daha isminde keremi,

içeriğinde sürekli infakı, paylaşımı emreden bir kitabın peygambe-

rine kalkar, "İster tut (cimrilik et) ister ihsan et" dedi rti r... İmsak 

etmek/ tutmak (vakfederek gelirini bağışlamak) veya temnin/ihsan

etmek (memnun ederek mülkiyetini bağışlamak) nedir anlaması

mümkün değildir.. .

Bu öyle bir "kör kılavuz" okumad ır ki neredeyse her sayfasında

197

Page 100: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 100/172

 R. ihsan Eliaçık 

mülkün Allah'a ait olduğunu söyleyip duran kitabın peygamberini

"dünyada hiç kimseye nasip olmayacak bir mülkün" tek başına ki-

şisel sahibi yapar...

Bu öyle bir "kör kılavuz" okumadır ki kendisine hediye mallar 

gönderen kraliçeye (Belkıs) "Allah'ın bana verdiği sizin verdiği-

nizden daha hayırlıdır, onlara geri götürün..." (Nemi; 36-37) di-

yen bir peygambere "malı severim" dedirtir. Allah'ın ona verdiği

şeyin ne olduğunu Kitab'ı "kerim" gözle okumadığı için anlaması

mümkün değildir . . .Kura nda "mülk vermek" bir elçi hakkında kullanıldığında

 pe yg am be rl ik , eg em en li k sah ib i ol ma an la mı nd ad ır . Bu an lam da

örneğin İbrahim veya Süleyman'a mülk verilmiştir. Peygamberle-

rin düşmanları hakkında ise mal ve servet sahibi olma anlamında

kullanılır: "Onların mülkten nasipleri mi var? Öyle olsa ondan

halka bir çekirdek tanesi (zırnık!) vermezler" (Nisa; 4/53).

Demek ki "Süleyman'ın mülkü" ayetlerinde anlatılan Hz.

Süleyman'ın kişisel zenginliği, malı ve serveti değildi. Mal ve servet

üzerinde infak ve paylaşım amacıyla egemenlik/tasarruf gücüydü.

İşte buna "hayr sevgisi" (hubbu'l-hayr ) dendi. Hz. Süleyman'a ve-

rilen buydu.

Hz. Süleyman, Hz. İsa'nın İncil'de dediği gibi "Onca görkemin

(mülkün) içinde bunlardan birisi (zengin din adamları/kör kıla-

vuzlar) gibi giyinmezdi." (Matta; 6/29).

Gayet mütevazı ve yoksul yaşardı. Bununla peygamberimiz gibi

ovunurdü.

Peygamberimiz "Yoksulluğum övüncümdür" (el-fakru fahri)

derken sefalet içinde yaşamayı kastetmiyordu. Eğer öyle olsa yok 

308

Sosyal Islatn

sullara infak manasız olurdu. Bu, tam bir kamu (din-u devlete

adanmış) adam sözüdür.

Yani "İmkânım olduğu halde, onca mülk emrime verildiği hal-

de onları kendime yontmam, bana verilen makamı kendimi zengin

etmek için kullanmam. Kamu malından yoksun kalırım, fakat onu

yemem ve yedirtmem, işte bu benim övüncümdür." d emek istemek-

teydi. Ona verilen makam-ı mahmud (övülmüş makam) buydu...

Evet, bir kamu adamı bununla ne kadar övünse azdır. Hz. Süley-

man da böyleydi.Bütün peygamberler böyleydi. Bütün asalet sahibi büyük adam-

lar böyledir. Şeref (kerem) kendine yontmada değil; vermede, da-

ğıtmada, paylaşmadadır.

Hz. Süleyman'a verilen mülkün ne olduğu söyleniyor zaten:

Emriyle istediği yöne kolayca akan rüzgâr... Yapı ustaları... Dal-

gıçlar.. . Zincirlere bağlanmış diğerleri. . . İnsanlardan, cinlerden,

şeytanlardan, kuşlardan oluşan karşı duramayacakları ordu...

Bunlar Fenikeli denizciler, Babilli yapı ustaları, Hititli askerler 

ve çeşitli kabilelerden katılanlardan oluşan ordusuydu yani siyasî

ve askerî gücüydü...

"Rüzgârlar", "Cinler", "Şeytanlar", "Kuşlar" o dönemde değişik 

kabilelerin ad, arma ve sembolleriydi. O devirde öyle anılmaktay-

dılar.

Böylesi bir siyasî ve askerî güçle (mülk) rızık ve rızık kaynakla-

rının zenginler arasında dönü p dolanan bir devlet haline gelmesine

ınani olacak, "hayr sevgisi" ile zengin ile yoksul arasındaki uçu-

rumu kapatacak, "bilgi, iktidar ve serveti" tüm tabana yayacaktı.

Bunların birtakım odaklar elinde dönüp dolanan "hegemonya ara-

199

Page 101: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 101/172

 R. İhsan Eliaçık 

cı" olmasına izin vermeyecekti. Bir peygambere mü lk verilmesinin

amacı buydu. Böylece mülk tümüyle Allah'ın (halkın) olacaktı.

Düşünün... Türkiye Devleti nin siyasî, iktisadî, askerî gücü, tüm

taşınır ve taşınmaz mal varlığı yani Türkiye Cumhuriyeti ni n mülkü

(ülke, devlet, toprak, hazine) kimindir? Cumhurbaşkanı Abdullah

Gül un mü?...

Hz. Süleyman'ın durumu da böyleydi.

O devirde devletler ve imparatorluklar, halk arasında, başında

 bu lun an ki şi ni n ad ıy la an ıl dı ğı iç in "Süleyman'ın Mülkü" dendi.

Hz. Süleyman, mülkü tamamen Allah'a (halka) ait kılmak için,

O nun m ülkü üzerin de görevlendirilmiş bir kamu adamıydı (hali-

fe). Hz. Peygamber gibi Beytu'l-Mal'den aldığı maaş ile geçiniyor ve

gayet mütevazı yaşıyordu. Şahsi serveti yoktu. Görevi mülkü zim-

metine geçirmek, kendini ve ailesini zenginleştirmek değil; hayr 

yapmak; dağıtmak, paylaştırmaktı. Onun için "hayr (dağıtma/ver-

me/infak) sevgisi" (Sad; 38/32) ona sevdirilmişti...

Kendisi de tıpkı İbrahim, Yusuf, Musa, İsa ve Muhammed (hep-

sine selam olsun!) gibi halktan biri gibi yaşamaktaydı. Onca görke-

me, makama, ordular yönetmesine, emretme gücüne rağmen bun-

lar (zamane liderleri, komutanlar, krallar, sultanlar) gibi giyinmez,

yaşamaz ve davranmazdı.. .

İbranî (Tevrat) anlatısı, Hz. Yusuf'u, bolluk zamanında birikti-ren, kıtlık zamanında da o biriktirdikleri ile insanları köleleştiren

muhteris bir vezir, tacir olarak resmeder. Tevrat'da Yusuf böyle an-

latılır. Oysa Kur and a anlatılan Yusuf, bolluk zaman ınd a ambarları

dolduran, kıtlık zamanında da ihtiyaç sahiplerine dağıtan tedbirli

yönetici (kamu adamı) olarak anlatılır.

Hz. Süleyman da böyledir.

Tevrat'ın Süleyman'ı "mal sevgisi" kendisine sevdirilmiş, kişi-

200

sel zenginlik, lüks ve servet sembolüdür. Kuranın Süleyman'ı ise

"hayr/infak sevgisi" kendisine sevdirilmiş, paylaşım ve kerim

(devlet) sembolüdür.

Hz. Süleyman'a "hayr sevgisi" (hubbu'l-hayr ) amacıyla mülk ve-

rildiğini söyleyen yukarıdaki ayetler, Fecr; 17-20'de "öksüze kerim

olmayan" (la tukrimûne'l-yetim), "birbirini yoksulu doyurmaya

teşvik etmeyen" (la tehâzzune ala teâmi'l-meskîn), "ellerine geçe-

ni hiçbir sınır tanımadan yedikçe yiyen" (te'kulûne't-terâse eklen

lemmâ), malı çok seven, yığdıkça daha çok seven" (tuhibbûne'l-

mâle hubben cemmâ) şeklin de tarif edilen tefeci bezirgâ nlar m "Kala

kala vahiy almak bu adama (öksüz Muhammed) mı kaldı?"  itirazları

altında aşağılanan Hz. Peygambere Mekke yıllarının orta dönemle-

rinde gelen Sa'd suresinin ayetleridir.

Sure nasihatlerle başlar; mutlu gelecek, büyük zafer ve yeryüzü

egemenliğinin (İsa'nın diliyle Göklerin Krallığının) yakm olduğu

müjdesini verme sadedinde Davud örneğinden konuya girilir. Ar-

dından söz Süleyman'a getirilir. Davud örneğinde yeryüzünde ha-

life (önder) olmanın, mülk ve egemenlik kurmanın olmazsa olmaz

dört şartı sıralanır. Süleyman örneğinde ise mülk (görevi; hakkı de-

ğil) verildikten sonra bunun nasıl kullanılacağı, bunun olmazsa ol-mazları sıralanır: 1- Ömrünü Allah ile yürümeye adamalı. 2- Hayr 

(kerem/infak/verme/dağıtma) sevgisi içinde olmalı. 3- Varlıkta,

yoklukta, hastalıkta, sıhhatte, iyi günde kötü günde daima mütevazı

ve alçak gönüllü olmalı. Ne oldum değil; ne olacağıma bakmalıdır.

Eğer böyle olursa yeryüzü nde bir egemenlik kur manı n Allah katın-

da bir "anlamı" olur. Aksi halde kişisel servet, şöhret ve cihangirlik 

davası olur ki "ha bir kuru emektir"...

Page 102: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 102/172

 R. İhsan Eliaçık 

Durum böyle olunca, Kurana bir türlü kerim gözle bakamayan

"kör kılavuz" okuma, Hz. Süleyman'ı, Fecr; 88/20'de "malı çok se-

ven, yığdıkça daha çok seven" ( tuhibbûne'l-mâle hubben cemmâ)

şeklinde tasvir edilen mal düşkünlerinden birisi yapar. "Hubbu'l-

hayr"ın peygamberlerin dilinde ne anlama geldiğini bir türlü kav-

rayamaz. Tüccâr bezirgân kafası, onu hemen kişisel zenginlik ve

servet edinmeye dönüştürür.

Gelelim "Süleyman'ın mülkü" hakkında bir başka şeytanca tel-

kine . . .

Süleyman'ın onca mülkü "büyü" sayesinde elde ettiği yalanı-

na . . .

Güya Süleyman onca mülkü büyü yaparak elde etmiş. (Günü-

müz de bun a spekülatif kazanç, faiz, borsa, üçkâğıt vs. deniyor !)

Samua yerlilerinin lideri Tukiai'nin "Korunaklı bir yere koyduk-

ları yuvarlak metal ve ağır kâğıtlarını, kendileri çalışmadan ağacın

yaprakları gibi artırdıklarını büyünün yardımı olmadan nasıl ba-

şardıklarını anlayamadım" dediği şey...

Ayet-para-büyü arasında nasıl bir ilişki olabilir ve bunun

"Süleyman'ın mülkü" ile ne alakası var diyeceksiniz?

Dinleyin. . .[Onlar Süleyman'ın mülk ü hakk ında şeytanca telkinlere uydular.

Süleyman değil; şeytanca niyetler taşıyan o kimseler kâfirdi. Onlar 

insanlara büyü öğretiyorlar ve Babilde Harut ve Marut adlı iki me-

leğe indirilen şeyin büyü olduğunu sanıyorlardı. Oysaki o iki melek 

"Biz ancak bir sınama vesilesiyiz, sakın kâfirlik etmeyin" uyarısında

 bu lunma dan ke nd il er in e va hy ed il en i bi ld ir mi yo rl ar dı . Bu ik i me le -

ğin öğrettiklerinden karıkoca arasında nasıl huzursuzluk çıkarıla-

18

Sosyal slam

cağına dair büyüler çıkarıyorlardı. Ancak bu Allah'ın izni olmadan

hiç kimseye zarar veremeyecekleri, sadece kendilerine zarar veren

ve hiçbir faydası olmayan bir bilgiydi. Oysa onlar bu işlerle uğra-

şanların ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını çok iyi

 bi li yo rlardı . Ke nd il er in i onun ile sa tt ık la rı şey ne kö tü dü r! Keş ke

 bu nu bi lse le rd i.] (B akara; 2/ 10 2) .

Tefsiri: Allah'ın kitabını arkalarına atanlar bir zamanlar 

Süleyman'ın elde ettiği güç ve kudretin (mülkün) ancak sihir ve

 bü yü yo lu yl a el de ed il eb il di ği ne in an ıy or la rd ı. Hz . Pe yg am be r ile

normal yollardan mücadele edemeyeceklerini anlayınca "Bari

Süleyman'ın sihir ve büyülerini öğrenelim, onunla karşı çıkalım!"

demeye başladılar.

Güya bir zamanlar Babil'de Harut ile Marut adında iki melek 

(elçi) Süleyman'a büyü öğretmiş, Muhammed'in söylediği gibi nor-

mal bir peygamber değilmiş, sihirbazmış, yoksa bu kadar mülkü

nasıl elde edecekmiş...

Oysa Süleyman'a, o Harut ve Marut diye bildikleri iki melek 

(elçi) aracılığıyla Muhammed'e indirilenin aynısı vahyediliyordu.

Tevrat'ta, İncilde ve şimdi Kuranda ne söyleniyorsa onlar söyle-

niyordu; doğruluk ve dürüstlük yolunun ( sırat- ı müstakim) ger-

çekleri... Fakat Süleyman zamanında da bunlar gibi şeytanca işler 

 pe şi nd e ko şa n ki ms el er va rd ı. İn en va hy i s ih ir ve bü yü yo lu nd a k ul -lanmaya kalkıyor, on dan men faat temin ediyorlardı. Bu vahiylerde

güya karı ile kocanın arasını açacak bilgiler buluyorlardı. Kendi si-

hirbazlıklarım, hokkabazlıklarını Süleyman'a ve ona vahyi getiren

iki meleğe (elçiye) mal ediyorlardı. Allah'ın vahyini okuma üfürme,

cin çağırma, okunmuş ayet, kısmet bağlama gibi türlü şarlatanlıkla-

ra âlet ediyorlar, Süleyman'a inen vahyi büyücülük yolunda kullan-

maya kalkıyorlardı. Vahyin asıl mesajını görmezlikten geliyorlardı.

20 3

Page 103: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 103/172

 R. İhsan Eliaçık 

İnsanların bu husustaki zaaflarından yararlanarak büyü sektörü

oluşturup okunmuş ayet satarak servet biriktiriyorlardı.

Süleyman, ayetlerin bu yolla istismar edildiğini görünce bu şar-

latanlarla mücadele başlattı. Büyü kitaplarını, okunmuş ayetleri

toplattı, hepsini gömdürdü. Harut ile Marut olarak bildikleri elçiler 

de "Bize vahyedilen Allah'ın tertemiz vahyi, doğru yolun ilkeleri-

dir. İstismar etmeyin, biz sizin için bir imtihan vesilesiyiz, ayetleri

doğru anlayın, amacı doğrultusunda kullanın." demeden hiçbir va-

hiy getirmezlerdi. Fakat büyünün anavatanı haline gelmiş Babilde

Süleyman'a indirilen vahiylerin büyücülük yolunda kullanılmasına

tam olarak da mani olunamıyordu. Çünkü onlar "Allah ile yürü-

meyi" çoktan terk etmişler; şeytanlarla, büyücülerle, sihirbazlarla,

şarlatanlarla yürüyorlardı.

İşte ağızlarında geveleyip durdukları "Süleyman'ın sihirleri, Ha-

rut ve Marut'un büyüleri" hikâyesi bundan ibarettir.

Onlar hâlâ vahyin asıl mesajını bırakıp böyle işlerle uğraşarak 

ruhlarını satıyorlar. Boş işlerle uğraşıyor, sihirden büyüden medet

umuyor, vahyin berrak çağrısına sırt çeviriyorlar. Boyuna şeytanlık 

ve şarlatanlık peşinde koşturup duruyorlar. Bu yaptıkları üfürükçü

 be zi rg ân lı k ne kö tü bi r iş bi r bi ls eler .. .

Tevili: Ayette geçen "Onun ile kendilerini sattıkları şey" (ma

 şarev bihi enfusehum) bugün adına "üfürükçü bezirgânlık" dedi-ğimiz şeyin ta kendisidir. Üfürükçü bezirgân, okuyup üfürme yo-

luyla ayetlerden para kazanan kişidir. Bunlar Hz. Süleyman zama-

nında olduğu gibi, Hz. Peygamber zamanında da vardı, bugün de

var. Gelen ayetler üfürükçü bezirgânm elinde nesneleşir. Ayetlerin

esas amacını bırakıp üzerinden sırlı, gizemli, efsunlu, tılsımlı ma-

nalar çıkarır.

Örneğin şehrin arka sokaklarında kızlar diri diri gömülüyordun

18

Sosyal slam

Buna mani olmak için "Bu çocuklar hangi suçundan dolayı öldü-

rüldü" diye ayet gelir. Gelen ayet tamamen praxis (pratik, sokağa

dönük, amelî) bir çabayı öngörmektedir. Fakat üfürükçü bezirgân

 bunu bı ra kı p suya ba tı rı p çı ka ra ra k okunmu ş aye t ya pa r, on un la

güya hastalara şifa dağıtır, 'kim bunu günde yüz defa okursa cennete

girer' der, ölülerin arkasından okur, en güzel hatlarla yazıp duvarla-

ra asar, ezber koması na girer, sayı değerini hesaplar, şifre arar vs.. .

Bu yaptıklarından dolayı da meslek ve menfaat temin eder. Öbür 

taraftan da şehrin arka sokaklarında kızlar diri diri gömülmeye de-

vam eder. Üfürükçü bezirgânın aklına bunlara mani olmak, bunun

için meydana atılmak, mücadele etmek hiç gelmez.

İşte günümüzün üfürükçü bezirgânları da bunlardır.

Bunlar, Hz. Süleymandan beri, üç bin yıldır Allah'ın ayetlerini

 bö yl e bö yl e ü fü rük çü lük ma lz em es i ya pa nl ar dı r.

Bunlar, inen ayetlerin gereğini yapmayı bırakıp medyumluk,

cincilik, falcılık, kehanet, cin kovma, muskacılık, gizemcilik, felsefi

spekülosyan, kelamî muğalata, mistik hezeyan, bilimsel buluşları

onaylatma malzemesi olarak kullananlardır.

Bunlar, anlaşılmaması için Kur'an'ın etrafında gürültü koparan-

lardır.

Oysa Kuran, Peygamber Süleyman'ı kişisel zenginlik sembolü

değil; görevli olduğu kamusal zenginlikleri dağıtma (hayr) ve pay-

laştırma sembolü olarak vazediyor. "Ben yalnızca bölüştürücü-

yüm" (Buharr, Hum us, 7) diyen Hz. Peygam ber in örneği olarak 

anlatıyor. Her tür büyücülüğü, bu arada para, borsa, üçkâğıt vs. bü-

yücülüğünü ve üfürükçülüğünü Süleyman üzerinden kesin bir dille

reddediyor.

205

Page 104: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 104/172

 R. İhsan Eliaçık 

İşaret edilen yöne gitmeyi bırakıp işaret parmağı ile uğraşıp

durmayı, keza anlaşılmaması için Kur an ın etraf ında gürültü /yay-

gara koparıp durma anlamına gelecek atıl/boş çabaları mahkûm

ediyor.. .

"Süleyman'ın mülkü" hakkındaki gerçekler işte bundan ibaret-

tir. "Şeytanca telkinlere" itibar etmeyiniz.

O gün Süleyman'ın mülkü hakkında böylesi şeytanca telkinlere

uyanlara "Yahudi" deniyordu.

Peki, ya bugün?

FİRAVUN'U TANIYALIM

"Firavun" ismi Kur anda tam 74 kez geçer.

70'li yılların muhafazakâr dergilerinin başlık altında geçen ifa-

desiyle; dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve içtimaî bir  "kenz" (birik-

tirme) ve "temerküz" (merkezileştirme) karakteri olarak betimle-

nir.

Bütün zamanlara ve mekânlara taşınabilsin diye mümkün mer-

tebe yer ve mekan i simlerinden arındırılarak anlatılır.

Kitab'ın en güncel, en yaşayan karakterlerinden birisidir. Hatta

 ba şk ar ak te ri di r bi le di yeb il ir iz .

Yaygın dinî zihne göre Firavun "iman etmemenin" tipik karak-

teridir. Çünkü Musa ona hakâik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini)

götürmüş, fakat o imana yanaşmamıştır. Ömrü boyunca imana gel-

memiş, en son boğulurken "son dakika imanı" izhar etmişse de

kabul edilmemiştir.

Demek ki nasıl ki her binanın bir mimarı var, şu kâinat muci-

zesinin da bir yüce mimarı var ve Firavun onu "kalp ile tasdik"

etmiyor, bunun için de "imansız" giderek azabı hak ediyor.

18

Sosyal slam

Buradan bakılınca mesele "inandın-inanmadın" meselesi olu-

yor.

Acaba öyle mi?

Kuranda geçen Musa-Firavun diyaloglarına baktığımızda bir 

"inandın-inanmadın" tartışması yapılmadığını görüyoruz.

Çünkü Firavun, Musa'nın getirdiği ayetlerin 'Göklerin ve Yerin

Rabb'in'den geldiğini çok iyi "bilmektedir" (İsra; 102). Üstelik de

halkı doğru yola ( seb ilu 'r- reşâd ) ilettiği iddiasınd adır (Mu'mi n, 29).

Yani Firavun için mesele "iman etmek" değil; bu işin "kendisin-

den izin alınmadan" yapılmaya kalkışılmasıdır (Araf; 123).

O zaten kendi tanrısına iman etmektir. İman etmesi mi var 

adam "Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi/gözü" olduğunu iddia

ediyor. Firavunluk eski çağların aynı zamanda çok esaslı bir  "dinî"

kurum u. . .

Peki, o zaman mesele nedir?

Mesele hangi Tanrı, hangi din meselesidir.

Musa'nın tanrısı "Mülk Allah'ındır" diyor. Firavu n ise tanrıs ı

Ra adına "Mısır mülkü benim" diyor. Amon tapınağının rahipleri

de "Evet, öyle efendimiz" diye fetva döşeniyor.. .

Klasik zihin Mekkede "salât eden" Ebu Cehilde göremediğini"Tanrı'nın yeryüzündeki gözü/oğlu" olan Firavunda da göremi-

yor.

Yani ortada "iki din" olduğunu, her iki tarafında Allah, din,

iman iddiasında bulunduğunu; fakat birbirinin dinini (yolunu,

söylemini, taleplerini, yaşantısını) reddettiklerini, arada şiddetli bir 

"mülk, kenz" tartışması olduğunu anlayamıyor.

Bunun, bü tün zamanları n mülk, kenz ve temerkü z karakteri ola-

207

Page 105: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 105/172

 R. hsan Eli açık 

rak ele alınan Firavun için de geçerli olduğunu, esasında Firavun un

Mekkedeki Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Velid bin Muğire'ye çok ben-

zediği için sıklıkla örnek verildiğini fark edemiyor.

Şu halde "Firavun" kimdir?

 Ne le re sa hi pt ir ?

 Na sı l yö ne tm ek te di r?

 Ne şek il de da vr an ma kt ad ı r?

İtiraz edeni ne ile itham etmektedir?

Buradan aynı şeylere sahip olanların, aynı tarzda yönetenlerin,

aynı şekilde davrananların ve aynı şekilde itham edenlerin de gene-

tiğini çıkarmış olacağız.

Demek ki Firavunluğun itikat/iman kategorisinde değil; sahip

olma, yönetme, hükmetme, ekonomi-politik duruş ve siyasal dav-

ranış kategorisinde yaşayan bir kuramsallık olarak ele alınması ge-

rekiyor.

Önce Firavunun sahip olduğu şeyler nelerdi onlarla başlaya-

lım.

"Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır

mülkü benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor

(değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?" (Zulıruf; 51)."Ey kavmim! Bugün yeryüzüne egemen kimseler olarak mülk 

sizindir." (Mu'min; 29).

Demek ki Firavun o kimsedir ki kendisini ülkenin mut lak sahibi

olarak görür. Öyle ki tüm ülke onun mülküdür. Mülkünde istediği

gibi tasarru f eder. Dilediği ni ihya eder, dilediğini ifn a eder. İstedi-

ğine verir, istediğinden geri alır. Demek ki Firavunluk bir ülkede

"mülkün" ele geçirilmesi ile başlıyor.

2 8

Sosyal İslam

Peki, bu mülkten maksat nedir?

"Firavun 'Onları bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve

itibarlı makamlardan uzaklaştırdığımız için böyleler.' diyordu."

(Şuara; 57-58)...

"Mûsâ, şöyle dedi: "Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun'a ve

onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar ver-

din." (Yunus; 88)

Demek ki Firavunun sahibi olmakla övündüğü "Mısır mül-

kü" ayette geçtiği gibi ırmaklar (enhâr ), bahçeler (cenrıât ), pınarlar 

(uyûrı), hazineler/servetler (kunûz ) ve itibarlı makamlar (meqâm

kerîm) idi.

Bunların bütün zamanlar için anlamı bir ülkenin/yeryüzünün

yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yani tüm zenginliklerini, en itibarlı

makamlarını (köşe başlarım, stratejik noktalarını) ele geçirmek ve

geri kalan herkesi bundan mahrum bırakıp muhtaç duruma düşü-

rerek kendinde "kenz" ve "temerküz" etmektir.

İşte Firavunluğun başlangıç noktası budur.

Bunun içindir ki güç bir kişide veya gurupta kenze (birikmeye)

ve temerküze (merkezîleşmeye) başladı mı Firavunluk iklimine gi-

rilmiş demektir.

Bundan sonra Firavun kenzin ve temerküzün tabiatında ola-

nı yapar, yani hegemonyaya yönelir. Kuran buna taşmak/haddi

aşmak  (tuğyan), bunu yapana da taşan/haddini aşan (tâğût) der:

"Firavun'a git, çünkü o tuğyâ n etti/tâğût oldu." (Naziat; 17).

Bu noktada "Lehu'l-Mülk" (Mülk Allah'ındır) ne demek anla-

şılıyor olmalı.. .

Mülkü kenz ve temerküz eder işte böyle yoldan çıkar Firavun.

209

Page 106: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 106/172

 R. ihsan Eliaçık 

Madem bunlara sahip olmakla Firavunluk iklimine giriliyor, ba-

kalım bundan sonra Firavun nasıl davranıyor, edip eyliyor.

[Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora hal-

kını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını bo-

ğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, fesat çıkaran-

lardandı.] (Kasas; 4)

Demek ki Firavun, sahip olduğu mülk (bahçe, pınar, servet, ma-

kam) ile büyüklük taslamaya ( istihbar ) başlar. Halkı ezer, sınıflara

ayırır, erkeklerine kurbanlık koyun muamelesi yapar, kadınlarınıhayâsızlığa zorlar.

Sahip olduğu mülkü korumak ve kollamak için halkı baskı altın-

da tutmak, göz açtırmamak, takip etmek, fişlemek, dinlemek, böl-

mek, parçalamak; halkın bir kısmını dili, ırkı, dini, mezhebi nede-

niyle diğer kısmına karşı kışkırtmak, birini tutup diğerine vurmak,

sınıf, hiyerarşi, kast yaratmak. .. Bunların hepsi "ezmek ve sınıflara

ayırmak" olup tipik Firavun davranışlarıdır.. .

İtiraz edeni ve başkaldıranı biçmek, ö ldürmek, fail-i meçhullere

kurban etmek, ağır hapislerde süründürmek, genç fidanları dara-

ğaçlarında sallandırmak, bir kuşağı yok etmek, kendi evlatlarını

kıyıma uğratmak, ret, inkâr, asimilasyon politikaları uygulamak,

kimlikleri ve kişilikleri yok saymak, babaları kredi kartı kölesi hali-

ne getirmek... Bunların hepsi "oğullarını boğazlamak" olup tipik Firavun davranışlarıdır.. .

Anaları ağlatmak, nişanlıları sızlatmak, geride dul ve yetimler 

 bı ra km ak , 12 saa t ça lı şt ır ma k, as ga ri üc re tl e çal ış an ka dı nl ar ı sel-

lere kaptırmak, karnındın sıpayı sırtından sopayı eksik etmemek,

hayâsızlığa zorlamak, beyaz kadın tacirlerine, uyuşturucu kaçakçı-

larına zebun etmek, güvencesiz çalıştırmak, ırgat gibi koşturmak,

 be de ni ni ku ll an ma k, ru hunu ki rl et me k. .. Bu nl ar ın he ps i "kadın-

308

Sosyal Islatn

larını sağ bırakmak" olup tipik Firavun davranışlarıdır.. .

Ayrıca "oğullarını/erkeklerini boğazlamak" şu anlama da

gelir: Firavun eril çıkışları boğazlar, öldürür. Yani erkekçe dik du-

ruşları sevmez. Başkaldıranı, itiraz edeni, muhalif olanı boğazlar.

Bu durum da "kadınlarını sağ bırakmak" da şu demek olur: Dişil

davranışlara ses çıkarmaz, hayat hakkı tanır, yaşatır. Yanaşmaları,

sokulmaları, suyuna gitmeleri sağ bırakır hatta ödüllendirir. . .

Keza oturduğu yerden para kazanmak, emeğe, alın terine el koy-

mak, başkasının sırtından zengin olmak, arsa, tarla, ihale, yatırım

adı altınd a oraya buray a sahip olmaya kalkma k, insan ların barın ma

ihtiyaçlarını kullanarak 30 yıl vadeyle ev taksidine bağlamak, sonra

 bi r ge ce de ki ri z çı ka rı p he ps in i ger i al ma k, sı cak pa ra ad ı al tı nd a

ülkeyle para sokup insanları iliklerine kadar faizle sömürmek, yılda

56 milyar dolar faiz hortumu ile insanların kanını emmek... Bun-

ların hepsi "fesat çıkarmak " olup Firavun-Karun ikilisinin banka-

 bo rs a- ta hv il üç kâ ğı t fe sa dı na de ni r. Kuran da fes at sa nı ld ığ ın ın ak -

sine sahip olmak (mülk) yani ele geçirmek ile ilgilidir...

Halkını sınıflara ayırır, yaşatır, öldürür, zebun eder. İşte böyle

yurutur mülkünü Firavun.

Firavun bunları yaparken hep dini diyaneti kullanır."Firavun, 'Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız ol-

duğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla

 pi şir de ba na bi r ku le yap ! Belki Mûsa n ın il âh ın a çı ka r b ak ar ım (!) "

(Kasas; 38)

Görüldüğü gibi Firavun kendine "ilah" diyor. Sahip olduğu

mülk (bahçe, pınar, servet, makam) ile büyüklük taslıyor ve yıkıl-

maz bir güce sahip olduğunu düşünüyor.

211

Page 107: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 107/172

 R. İhsan Eliaçık 

Demek ki, esasında, Kuranın "ilah" dediği gökte uyduruk tan-

rılar veya yerde cansız, tahtadan taştan putlar değildir. Kuranın

"ilah" dediği mülkü ele geçirmiş, kenz ve temerküz sahibi içimiz-

den birileri yani insanlardır.

Bunlar mülkü (bahçe, pınar, servet, makam) ele geçirir, kenz ve

temerküz eder, tabiatı icabı da hegemonyaya ( tuğyan ) yönelirler.

Bununla halkı ezer, sınıflara ayırır, oğullarını boğazlar, kadınlarını

sağ bırakır ve fesat çıkarırlar. İşte buna Kuran ilahlaşmak diyor.

Bu noktada "Lailahe illallah" (Allah'tan başka ilah yoktur) nedemek anlaşılıyor olmalı.. .

Sonra Firavun, Hâmân (din adamı) ile de halka kumpas ku-

rar. Ondan Musa'nın itiraz ve isyanı karşısında halkı afyonlaya-

cağı bir uyuşturucu ister. "Bana ateş yak, tuğla pişir, kule yap"

der. Bununla Musa'nın tanrısına çıkacaktır. Yani Musa'nın tanrı-

sından aldığı şeylerin bir benzerini getirecektir. Ancak bir farkla

ki onda Tanrının Firavunun yanında olduğu, Firavuna (ulu ' l -

emre) itaatin farz olduğu, Musa'nın isyankâr, ihtilalci ve servet

düşmanı olduğu yazılı olacaktır. Çünkü Musa'ya karşı koymanın

en etkili yolu onun konuştuğu kaynaktan (Allah, din) konuş-

maktır. Hâmân'ın ateş yakması, tuğla pişirmesi ve kule yapması

 bu dem ek t i r .. .

Din adamına fetvayı verdirtir, halkı işte böyle uyuşturur Fira-

vun.

.-«B-j

Firavun muti kullarına bol rızık dağıtır, ödül verir.

[Sihirbazlar Firavuna geldi ve "Eğer yenersek ödül var mı?" de

diler. Firavun, "Evet, en yakınlarımdan olacaksınız." dedi.] (Araf;

113-114)

21 2

Sosyal islam.

Görüldüğü gibi Firavun "sihirbazları" ile de halka kumpas

kurar.

Sihirbazlarına (göz boyacılarına, yandaşlarına, şaklabanlarına)

muhalefete karşı başarılı olurlarsa ödül vadeder. Bu ödül ise onları

en yakınlarından yapmaktır. Yani yükselmeleri, kariyer yapmala-

rı, iyi para kazanmaları, yönetimin gözdesi haline gelmeleri, en iyi

makamlara yükselmeleri, birinci halka içinde yer almaları, majeste-

lerinin uçağına binebilmeleri vs. dir.

Bunun karşılığı olarak iyi göz boyamaları, yeni numaralar icat

etmeleri, tozpembe tablolar çizmeleri, her şeyi iyi gidiyor göster-

meleri, muhalefet edene iyi vurmaları, deşifre etmeleri, andıçlama-

ları, çok iyi teoriler yazmaları, kalemlerini, köşelerini, ekranlarını

çok iyi kullanmaları yani asalarını yılana çevirebilme başarısını çok 

iyi göstermeleri gerekir.

Sihirbazına tasmayı takar, işte böyle kendisi için havlatır Firavun.

Firavun için önemli olan bir şeyin yapılması değil; yapılırken

"kendisinden izin alınması"dır.

[Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!

Bu açıkça, kendi ülkemde halkı benden koparmak için kurulmuş

 bir tu za kt ır . Gö re ce ks in iz !" ] (Araf ; 123 ).Görüldüğü gibi Firavun otoriter olduğu gibi totaliterdir de. Her 

şey için ondan izin alınmalıdır. Kuşlar bile uçarken ondan izin al-

malıdır. Memlekete komünizm lazımsa onu da o getirecektir. On-

dan habersiz bir şey düşünmeye, bir karar almaya, bir eylem plan-

lamaya gerek yoktur. Her şeyi zamanı geldiğinde o düşenecek ve ya-

 pac akt ır . Biz e dü şe n di nl em ek , it aat et me k, gö zl er im iz i Fi ra vu nd an

ayırmadan, o ne yöne esiyorsa o yönde hizalanmaktır.

Page 108: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 108/172

 R. ihsan Eliaçık 

Zatını âleme çok lazım sanır, işte böyle herkesi kör, sağır ve dil-

siz eder Firavun.

» - « » - •

Ve gün olur asra bedel bir "uyarıcı, elçi" Firavunun karşısına

dikilir. Firavun ve avanesinin ithamları sıradan mı sıradan, klasik 

mi klasiktir:

[Firavun dedi: 'Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda

 bü yü tme di k mi ? (Ş ua ra; 18 ). .. Fi ra vun un ka vm ind en ze ng in li kt en

şım armı ş ileri gelenler dedi ki: "Bu ada m usta bir sihirbazdır. Sizi

yerin izden çıkarm ak istiyor." (Araf; 109-110) ... Firav un "Bu size

gönderilen elçiniz mecnundur" dedi] (Şuara; 27)... Bu iki sihir-

 ba z, sihi rl er iy le sizi ye ri ni zd en et me k v e re ji mi ni zi yı km ak ist iyo r.]

(Taha; 63).

İtiraz, isyan ve uyarı önce görmezlikten gelinir. (Musa, Mısır'a

geldiğinde iki yıl saraydan randevu verilmemişti). Derin bir sessiz-

lik ve kale almama pozlarına bürünülür.. .

Sonra başa kakma, ardından alay...

Ve ithamlar başlar: sihirbaz, mecnun, yalancı.. .

"Sihirbaz" yalanları ortaya çıkaran, sahtekârlığı deşifre eden

manasındadır. Elçilerin sihirbazlıkla suçlanması, tavşandan çapkaçıkardıkları için değildir. Firavun ve kavmin zenginlikten şımarmış

ileri gelenleri (mele-i- mütref), halkın "kendilerinden izin alma-

dan" nasıl olup da bu "saçma sapan" sözlere rağbet ettiğini anla

yamaz ve büyülenmiş/kandırılmış görürler. Kurdukları yalan dolan

düzenini deşifre ettikleri, sahtekârlıklarını ortaya döktükl eri için de

elçileri sihirbazlıkla suçlarlar.

"Me cn un " ise delice sözler söyleyen, aklı başı nda konuşmay an,

"reel-politiğe" uygun olmayan, akıntıya kürek çeken, uygulanabi

308

Sosyal Islatn

lirliği olmayan laflar edip duran, Firavun u kızdıracak, majestelerini

rahatsız edecek sözler eden manasındadır.

Ayette geçen "Yerinizden sizi çıkarırlar/çıkaracaklar"

(yuhricâkum min arzıkum) tabiri "Sizi kol tuğ unu zdan edecekler,

iktidarınızı elinizden alacaklar, buralardan sürüp çıkaracaklar, de-

virecekler" manasına geliyor. Keza "Örnek /üstü n yolunuzu giderir-

ler/giderecekler" ( ye zh eb â bitarîgatikumu'l-müslâ) tabiri de "Kur-

duğunuz herkese örnek ve üstün yolunuzu/sisteminizi/rejiminizi

giderecekler, yıkıp çökertecekler" manasındadır. "Müsla"  kelimesi

örnek, üstün, ideal anlamına geliyor. Put, heykel ( temâsil) kelimesi

de bu köktendir. Bu d uru mda "Putlarınızı yıkacaklar, heykellerinizi

devirecekler" manasını da zımnen içerir...

İtirazı hiç sevmez, muhalefetten nefret eder, isyan karşısında pa-

nikler ve işte böyle itham eder Firavun.

* * *

Tanıyın bunları.Dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve içtimaî "kenz"

ve "teme rkü zün " olduğu yerde görülür. Yeri, zamanı, mekânı, dini,

mezhebi, ırkı, milliyeti yoktur. Kitab'ın en güncel, en yaşayan ka-

rakterlerinden birisidir. Kuranda tam 74 kez geçer.

215

Page 109: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 109/172

AÇLIK GÜNLERİNDE "ALLAH" IN YÜZÜ

"Açlık günleri» demek olan oruç ile «Yeryüzünde 1 milyar

insan hangi suçundan dolayı aç?» sorusu arasında bir bağ kura-

mayan ve "Ne alaka, kel alaka" vaziyetleri ile karşılayan "yurdum

insanı dindarına" ne demeli?

Dindar mı demeli, dini-dâr mı demeli?

Ona mı, kendime mi yanmalıyım?

Acaba Kuranın indirilmeye başladığı ay olan ramazan ayının

tümüyle "açlık günleri» ilan edilmesinin amacı ne olabilir?

Acaba "Açlık günleri (oruç) sizden öncekilere de farz kılınd."

ayeti nasıl bir insanlık ve tarih okuyuşunun ve bilincin ifadesidir?

Kuranda keffâretlere öngörülen "boyunduruk altında olanlar,

(köleleri) özgürleşti rmek", "on veya 60 açı doy urm ak" veya "on veyıı

60 gün peş peşe aç kalmak", "ötekine" nasıl bir bakışın ifadesıd.r?

(bkz "Sosyal İslam" başlıklı makele).

Acaba Kuran "doyurulması gerekenler" ile "Allah'ınyüzü» (ve,

hülah) arasında neden ilişki kuruyor? (insan; 76/9) Sonra "Sizde.,

beni doyurmanızı istemiyorum, sizden rızık da istemiyor».,,

(Zariyat: 51/57) diyor. Bu nasıl bir teolojidir?

21 6

Sosyal, Islatn

Bunları anlamak için Kurana alttakilerin (açların ve yoksulla-

rın) gözüyle bakabilmek lazımdır.

Dine bu zaviyeden bakabilmek için de sıradanlıktan çıkıp 'öz-

gün bir din' anlayış ve bilincine sahip olmak lazımdır.

Dinlerini 'tapınak dini' ve 'zengin eğlencesi' haline getirenler,

 ba şt a or uç , if ta r ve sa hu r ol ma k üz er e İs lam 'ın öz gü n ri tü ll er in i

tahrif etmişlerdir. Artık Ramazan bir festival. İftar, zenginlerin da-

vet ve şatafat gösterisi. Sahurun anlamı yok. Ramazan gelince "din

 pa zar ı" açı lıy or. Ek ra nl ar ra ma za n me dda hl ar ın da n , kı ss acı la rd an ,

lıurafecilerden geçilmez oluyor. Allah'ın bizim sırf aç kalmamızı is-

tediğini, ondan 'hoşnut' olduğunu sanıyorlar. Sanki biz aç kaldıkça

Allah'ın "egosu" tatmin oluyor ve bundan büyük zevk duyarak "Na-

sıl da milyonlarca insan benim için aç kalıyor, en büyük benim!"

diye gökte tanrılığını kutluyor (!) Sırf "bir" ay aç kalmada maharet

var sanıyorlar.

Sadece "beş" kez eğilip kalkmanın meziyet olduğunu sanıyor-

lar.

Kâbe'nin etrafını 'yedi' defa dönmenin yeteceğini sanıyorlar.

Hayvan boğazlamanın, her yanı kan gölüne çevirmenin; deri-

nin, bağırsağın, dananın, tekenin 'din kuralı' olduğunu sanıyorlar.Saçının tek telini göstermezsen, domuz etini zinhar yemezsen

en çok takva sahibi ve en iyi dindar oluyorsun.

Bu zihniyet nusükun (ritüelin) hayattaki gereğini yapmayı değil;

İn/zat kendisini din sanıyor.

Açlarla beraber olmayı değil; orucu n kendisini ... Zulme ve sömü-

ııiye "kıyam" etmeyi, zenginin önünde eğilmemeyi, hayatta kimseye

•ecde" etmemeyi değil; namazın kendisini... Halka karışmayı, eşitlen-

21 7

Page 110: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 110/172

 R. İhsan Eliaçık 

meyi değil; tavafın kendisini... Yakınlaşmayı, kaynaşmayı değil; kurba-

nın kendisini... Domuzlaşmamayı, yiyicilik yapmamayı değil; domuz

etinin kendisini... Kadının boyunduruklardan kurtulmasını değil; saç

telini örtmeni n kendisini "ibadet" sanıyor. Başörtü sünün sırf saç telini

göster memek için var olduğu nu sanıyor ve "fetiş" oluşturuyor.

Bunları söyleyene de "Ne yani namazı, orucu, haccı, kurbanı,

 ba şö rt üs ün ü in kâ r mı ed iy or su n, domu z eti cai z mi di yo rs un ?" di-

yerek de "din bekçiliğini" kimselere bırakmıyor.

Akif'in tabiri ile "Nebiye atf ile binlerce herze uyduruyor, yıkı-

yor da onunla dini mübini yeni bir din kuruyor" sonra da "yeni bir 

din mi getiriyorsun" diye üste çıkıyor.

"İbadet' ın ne olduğunu bilmiyor.

40 yıldır "Din nedir?' okuyor, bir arpa boyu mesafe yok.

Dinlerde "ritüel" ne amaçla yapılır tümüyle Fransız.

Ritüelin kendisini ibadet sanıyor, (bkz. "Din ve İbadet Anlayışı

mız" başlıklı makale)

Çünkü ona öyle anlatıyorlar.

Din adına konuşanlar, cemaat hocaları, televizyon vaizleri, hatla

Diyanet bile böyle anlıyor dini, diyaneti, ibadeti...

Din, Diyanet, Medine, Medeniyet hepsi aynı kökten gelir.

Peygamberimiz kurd uğu yeni topluma ne den din kö künd en Ki-

len "Medine" demiş neden acaba?

Düşünün bakalım İsrail ' in resmî ismi neden "Medinetıı ' l

İzrail" acaba?

Çün kü din bir inanış, dü şün üş ve anlayış biçi mini n siyasî, m it

yal, toplumsal ve ekonomi-politik ete kemiğe burunüşu; "devlel"

halinde vücutlanışı demek...

21 8

Sosyal islam.

Bir dinin ete kemiğe büründüğü, vücutlandığı yere onun için

"Medine" denir.

Batılıların "religion" değil; "state" dediği şeye takabül eder.

Batılılar ölüler, ruhlar ve ayin (ritüel) ile ilgili olana din anla-

mında 'religion' diyorlar. Çünkü Aydınlanma da öyle tanımlandı.

Buna göre din bir vicdan işi olup, ölüler, ruhlar ve ayin ile ilgilidir.

Yeri tapınaklar ve mezarlardır.

Oysa din "state" olmak icap eder. "State" yaşayanlar, diriler, si-

yasal, sosyal, toplumsal, ekonomi-politik olanla ilgilidir. Buna göre

din bir vicdan işi değil; vicdanla başlayan bir iştir. Mecrası tarih, ta-

 biat , in sa n, ya şa m ve to pl um sa l ha ya tt ır . Yeri ta pı na kl ar ve me za rl ar 

değil; hayatın atardamarlarıdır.

İşte buna 'gerçek hayat dini' diyoruz.

islam'ı böyle anlamazsanız onu Hristiyanlığın düştüğü duruma

düşürür  ve 'dinlerden bir din' haline getirirsiniz. Oysa İslam dinler-

den bir din değildir. Hatta 'religion' anlamında bir 'din' de değildir,

(bkz. "İslam Dinlerden Bir Din midir?" başlıklı makale).

 Na ma zı , or uc u, ha ccı , ku rb an ı vs. "dinin kendisi" sanmanın

neye mal olacağını görünüz.

Aslında mal olmuş bile.Bugün Türkiyede Diyanet'in temsil ettiği din bir Türk 

l eligionu dur. Dirilerl e ilgili değil; ölülerle ilgilidir. Yeri tapınak ,

kandil geceleri ve mezarlardır. Hayatın atardamarlarından akmaz.

Mülkiyetle, kapitalizmle, bankalarla, faizle, sömürüyle, emperya-

lizmle ilgilenmez. Derdi doğrudan doğruya açlar ve yoksullar de-

ğil; açın ve yoksulun çiğnediği sakızın orucu bozup bozmayacağı,

ılıııra saat kaçta kalkacağı vs.dir.

Page 111: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 111/172

 R. İhsan Eliaçık 

Türkiye dindarlığı neredeyse bütün kesimleriyle beraber doğ-

rudan açlığı ve yoksulluğu "dinî bir mesele" olarak görmez. "Aç-

lık günlerinin" (orucun) ne için var olduğunun farkında değildir.

Ama açın ve yoksulun iftarını hanımını öperek ve ilişkiye girerek 

açması caiz mi değil mi bayıla bayıla tartışır. İşin derdinde değil;

eğlencesindedir. "Açlık günlerind e" eğlence de böyle olur (!)

Halkı böyledir de devlet değil midir? Hükümetler de böyledir.

Her şey değişir, kozmik odalara girilir, anayasa bile yeniden yapılır 

ama Diyanete asla dokunul maz. Çü nkü büt ün hükümetler , siyasîler,egemenler, güç sahipleri hepsi İslam'ı 'religion' olarak anlarlar.

Öyle ki bu hususta aydını, sanatçısı, sağcısı, solcusu, Türkçüsü,

Kürtçüsü, Atatürkçüsü, hocası, şeyhi, dindarı, İslamcısı vs. nere-

deyse tamamı böyledir.

Dindarı dini "religion" olarak anladığı için iktidara geldiğinde

namazı, orucu, haccı, kurbanı, baş örtüsün ü devlet eliyle uygulama-

ya hatta dayatmaya kalkar. İran, Taliban vs. bunun örneğidir.

Laiki de dini 'religion' olarak anladığı için iktidarı elinde tuttu

ğu sürece buna direnir ve "Devlet din kuralları ile yönetilemez." der 

durur. Ritüelleri 'din kuralları' olarak anlar çünkü neredeyse herkes

öyle görmektedir.

Oysa devlet söz konusu ise "din kuralları" şunlar olmak icap

eder: Hak, adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük, dürüstlük, yetimi,

yoksulu, işçiyi, emekçiyi, 'alttakini' korumak, mazlumun yanında

olmak, zayıfı güçlüye ezdirmemek, faiz, emek sömürüsü, kamu

imtiyazı gibi yollardan 'kenz ve 'temerküze' izin vermemek, ülke

kaynaklarını zenginler arasında dönüp dolanan bir tahakküm ara

cı olmaktan çıkarmak, hakça dağıtmak, eşitçe bölüştürmek, 'ortak 

iyiyi' iktidar yapmak... Velhasıl adam gibi bir 'adalet devleti' haline

gelecek ilke, değer ve kurallar bütünü...

22 0

Sosyal islam.

Peki, bu ritüellerin dinde yeri yok mu? Var. Ama bunlar dinin

direği değil; gereğidir.

Dinî düşüncenin imgeler, simgeler ve ritüeller üzerinden akan

 bir ta rz ı va rd ır . Bu on un ku şa tı cı ol ma id di as ın ın ge re ği di r. Fa ka t

 bu nl ar am aç değ il; ni ha ye ti nd e araçt ır la r.

Dinlerin ritüellerden ibaret görülür hale gelmesi, yaşamla ba-

ğının koparılıp Ali Şeriati'nin tabiriyle "anlamsız tekrarlara" (ayin)

dönüşmesi ve böylece "religion'laşması yeni bir sorun değildir.

İslamiyet bunlardan en sonuncusunu yaşamakta belki.

Bakınız, Yahudilikte "cumartesi günü yasağı" aslında "mülkiyet

edinmeme günü" idi. Altı gün çalışılacak yedinci gün bölüşülecekti.

Altı gün boyunca "kenz" edilmişse, yedinci gün "infak" edilecek, o

giin herhangi bir şeye sahip olmak için çalışamayacaktı.

Cumartesi yasağı bu "sosyal amacı" gerçekleştirmek için ko-

nulmuştu. Zamanla "ritüelleşti" ve anlamsız tekrara dönüştü. Esas

amacı unutuldu. Cuma akşamı nehre ağ atıp pazar sabahı günü

 bal ık lar ı to pl ay ar ak hem ya sağ a ri aye t etmi ş, hem de sa hi p ol ma -

ya devam etmiş olduklarını sandılar. Bu "şark kurnazlığı" yapanla-ım yüzlerine vuruldu ve "Aşağılık maymunlar olun" dendi. (bkz.

"Aşağılık May mun lar Olun" başlıklı makale).

Bugün Yahudilikte cumartesi yasağı "dinlenme günü" olup, daha

la/.la ve hırsla kazanmak için geri çekilmeyi ifade eder ve "kimlik 

oluşturucu" bir ritüel olarak titizlikle uygulanır. Domuz eti yasağı

<la öyledir. Domuz gibi faiz parası yerler ama asla domuz eti ye-

mezler! Gazze'ye girip en büyük haram olan 1500 "insanı" keserler,

Page 112: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 112/172

 R. ihsan Eliaçık 

sonra lokantaya gidip "ineğin" dinî usullere göre kesilip kesilme-

diğini sorarlar, helal et (koşer) isterler. Masada ölü eti yerler (gıy-

 be t) , so nr a g ar so nd an hel al et ist erl er. Bu ko nud a en ço k M üs lüm an

dindarlarla, Yahudi dindarlar birbirine benzer. Koşerci dindarlığın

sefaleti!

Hristiyanlıkta "komünyon ayini" adı üzerinde topluca/cema-

at/komün halinde olmayı ifade eden bir durumu ifade ederdi. Hz.

İsa'nın sürekli toplu halde yemek yemesinden gelir. Hz. İsa ekmeği

 bö lü şü r, su yu pa yl aş ır dı . Hi ç ayr ı ye me k ye me zd i. İn sa nl ar a sü re k-

li olarak bunları öğütlerdi. Onun bu davranışı döndü dolaştı "ko-

münyon ayini" oldu. Ritüel haline gelerek yemeği bölüşmesi bir 

 pa rç a ek me kt en al ar ak on un la bü tü nl eş me ye , su yu pa yl aş ma sı da

şaraptan içerek onun kanına ortak olmaya dönüştü.

Bugün ortalama bir Hristiyan kiliseye gider, komünyon ayini-

ne katılır, ekmekten yer, şaraptan(sudan) içer ama dışarı çıkınca ne

ekmeği, ne suyu kimseyle bölüşmez. Cemaat/komün hayatından

nefret eder. Bencilliği tavan yapmıştır. Çünkü artık o bir ayin ve

ritüeldir. Sırf onu yerine geti rmek dindarlık olarak görülür.. .

İslam'dan da bir örnek verelim. Peygamberimiz namazdan son

ra cemaate döner ve bir derdi olan var mı yok mu sorardı. Derdi

olan söyler, olan olmayana verir, bölüşülür, paylaşılır, kaynaşılırdı.

Bu gelenek devam ederek Emeviler dönemine gelindi. İmamlar hu

"sünneti" sürdürerek cemaate sormaya devam edince şikâyetleı

yükselmeye başladı. Bundan rahatsız olan Emevi "şark kurnazlr 

308

Sosyal Islatn

ğı" çareyi şöyle buldu. Dediler ki imamın cemaate dönünce "zikir"

yaptırması sünnettir. Peygamberimiz buyurmuştur ki "Her namaz-

dan sonra kim 33 kez Sübhaneallah, 33 kez Elhamdülillah, 33 kez

Allahuekber derse.. ."

Ve cemaate dönen imam sustu, susuş o susuş, gidin bir camiye

hâlâ öyle.

Bir "anlamsız tekrardır" sürer gider. "Sub sub sub..." dedirtirler 

ve gönderirler yurdum insanını yapayalnız çaresizliğin girdabına.

 Ne re de ce ma at ? Ne re de di n ka rdeşl iğ i? Ki ms e ki ms en in de rd iy le

dertlenmez. Herkes birbirine homur homur bakar. Bırakın derdim

var, dardayım demeyi herhangi bir "dünya kelamı" konuşmak bile

yasaktır. Sub sub sub dindarl ığın ın sefaleti!

Bunlara dinlerin içinden güçlü itirazlar yükselmiştir. Hatta pey-

gamberler tarihî bir anlamda bunun örnekleriyle doludur.

Yeşaya böyle bir zamanda yaşamış olmalı ki ritüelin dinin özü-

nü ve sosyal amaçlarını boğmasına karşı çığlık çığlığa bağırır. "Aç-

lık günlerinden" ne anlamımız gerektiğini bakın nasıl anlatıyor:

Bugünkü gibi oruç tutmakla sesinizi yükseklere duyuramazsınız.

islediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın isteklerini denetledi-

ği gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mioturmalı? (o günkü ritüel). Siz buna mı oruç, Rabb'i hoşnut eden

gun diyorsunuz? Benim istediğim oruç haksız yere zincire, boyun-

duruğa vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,

Ikt türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaş-

mak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğü-

nüzü giydirir, yakınlarınızı gözetirseniz ışığınız tan yeri gibi ağıra-

ı ak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğ ruluğ unuz ön ünüz den gidecek,

22 3

Page 113: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 113/172

 R. İhsan Eliaçık 

Rabb'in yüceliği artçınız olacak, o zaman yardım çağrılarınızı Rabb

cevaplayacak, feryat ettiğinizde 'İşte buradayım' diyecek!" (Tevrat;

Yeşaya: 58/3-14).

Hz. İsa ritüel ve ayin fetişisti zamanın Ferisilerini bakın nasıl

anlatıyor: "Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin

hamâillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölen-

lerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar.

Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerine 'Rabbi"

diye çağırmalarından zevk duyarlar... Vay halinize kör kılavuzlar!

Diyorsunuz ki 'Tapınak üzerine yemin etmek caiz değildir. Ama

tapınaktaki altın üzerine yemin eden yeminini yerine getirmesi ge-

rekir. Budalalar! Körler! Hangisi daha önemli? Altın mı altını kutsal

kılan mabed mi?... Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüz

lüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz

de, Kutsal Yasanın daha önemli konularını adaleti, merhameti ve

sadakati ihmal edersiniz. Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayı

rır ama deveyi yutarsınız! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz

ama içiniz açgözlülükle ve taşkınlıkla doludur... Siz dıştan güzel

görünen ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalımezarlara benziyorsunuz!" (İncil; Matta; 23/1-29).

r - ® - ' < - » - •

Kuranda da buna benzer ifadeler yer alır. Musa ve İsa zanıu

nındaki Ferisi din adamlarının yerini Mekke'de tefeci bezirganlar 

almıştı. Kur'an bu nlar a "mal ve oğ ul sahipleri", "bah çe sahiplet i",

"nimet sahipleri" vb. der. Bunlar da kendi çıkarlarına uygun rilli

22 4

Sosyal islam.

eller uydurmuşlardı. Başta kıldıkları namaz olmak üzere, hacılara

su dağıtmaları, Kâbe'nin örtüsünü değiştirmeleri gibi dindarlık te-

zahürleri tıpkı Hz. İsa gibi "Vay halinize" denilerek yüzlerine çar-

 pı ld ı.

Çünkü bunların içinde İsa'nın tabiri ile adalet, merhamet ve sa-

dakat yoktu. Yeşaya'nın tabiri ile de "yiyeceğini açla paylaşmak,

barınaksız yoksulları eve almak, çıplak gördüğünü giydirmek"

yoktu. Maun suresi tıpkı Yeşaya'nın ve İsa'nın sözleri gibi yüzlerine

tokat gibi çarpıldı.Ferisilerin nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını hesap-

ladıkları gibi Kabe'ye gelen hediyeleri hesaplıyorlar, sineği süzüp

ayırıyor, deveyi ise amuduyla yutuyorlardı. Kuranda bunlar şöyle

anlatılır:

[Derler ki: "Deveden bir çift sığırdan da." Söyle onlara: "İki er-

keği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerindekini mi haram

etti? Yoksa Allah size bu yasaklamayı emrederken siz orada mıydı-

nız?"] (Enam; 6/144)

Tefeci bezirgânlar Ferisilerin tapınakta yaptığına benzer bir işi

Kabe'de yapıyorlardı. İşlerine gelen deve ve sığırları tek tek, çift çift

veya gebe olanlar- gebe olmayanlar vs. diyerek ayırıyor, göz koydukla-

rının kesilmesini haram kılarak kendi sığır sürülerine katıyor, bunun

licaretini yapıyorlardı. Onlar için en önemli gelir kaynağı da "gebe

deve" idi. Bu nedenledir ki Kuranın kıyamet gününün dehşetini ifa-

de için kullandığı "Gebe develer salıverildiği zaman"  (81/4) ayetini du-

yunca beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Bu ifade bugünün küresel

 be/ .irgân lar ına "Dolarl arı nız so nb ah ar yap rağ ı gibi sa vr ul du ğu za ma n,

lılolannız Titanik gibi denizin dibine battığı zaman" demek gibi bir 

şeydi. İşte bu sığır sürüleri (enam) üzerinden dönen çarka peygamber 

ı,<>ınak sokunca çılgına döndüler. Var güçleriyle karşı çıktılar.

Page 114: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 114/172

 R. İhsan Eliaçık 

Yeşayanın "Yakmalık koç sunularına, besili hayvanların yağı-

na doydum. Boğa, kuzu, teke kanı değil istediğim." (Yeşaya; 1/10)

demesi gibi, Kuran, "Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana

yedirmelerini de istemiyorum." (Zariyat: 51/57) der.

Bunun ne demek olduğunu şu ayet daha iyi açıklar: "Onların

etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O'na sizin takvanız

ulaşır." (Hacc; 22/37).

Burada kurban 'ritüeli' kastediliyor ama diğer bütün ritüeller için

de bunu genelleyebiliriz. O zaman şöyle denmiş olur: "Yakmalık koç, besi li ha yv an , dev e, ko yu n, et, ka n. . . Asıl ma ks at bu nl ar de ği ld ir !

Havra, kilise, cami, hac, namaz, oruç, domuz eti, cumartesi yasağı,

komünyon ayini... Asıl mesele bunlar değildir! Bunların hiçbirisi

 ba na ul aş ma z. Ge ce gü nd üz sır f eğ ilip ka lkarak, ka mı ş gib i ba ş eğip

çul ve kül üzerine oturarak, ekmek yeyip şaraptan yudumlayarak,

ağlama duvarında ağlayarak, amaçsızca hacca giderek, manasızca aç

kalarak, sub sub teşbih çekerek sesinizi yükseklere duyuramazsınız!"

Bir memuriyetin ifası olarak yerine getirilen ritüeller dindarın

dinini daraltır. Hz. Süleyman'ın bastonu gibi yapar, yıkılması için

 bi r dok un uş yet er.

Demek ki her namazın aslında namazdan sonra, her haccın as-

lında hacdan döndükten sonra, her ramazanın da ramazandan son

ra başladığını görmemiz gerekiyor.

Açlık günleri doğrudan doğruya "açlığa ve yoksulluğa" dikkal

çekmedir. Önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılın

mıştır. Çünkü bu sorun kadim bir insanlık sorunudur. İnsanlığın

en kadım, en acil en yakıcı sorununa bigâne bir din olamaz ama

 bi gâ ne ha le ge lm iş di nd ar la r pe kâ lâ olabi li r.

22 6

Sosyal, slam

Üstüne üstlük onlar orucu bu şekilde ele almayı "sekülerleşme"

olarak görürler. Çünkü o zaman orucun dinî boyutu kaybolur, me-

tafizik tarafı ortadan kalkar ve Allah ile ilişkisi kesilirmiş. Dini 'se-

külerleştirmemek' lazımmış. "Sıradan" insanlık sorunlarıyla ilgili

görülmemeliymiş din. Onun çok derin, manevî ve ruhânî boyutları

varmış . . .

Bende diyorum ki: Ruhâniyat da, maneviyat da yemin ederim kiaçların ve yoksulların yüzündedir. Onları Kuranın "Allah'ın yüzü-

ne' (li'vechillah) nispet ettiğini okuyunca sanırım benim gibi siz de

şaşıracaksınız, (bkz. İnsan suresi; 76/9). Demek ki açlar  ve yoksul-

lar yeryüzünde "Allah'ın yüzü"dürler.

Bu nedenle "Açlık günlerinde " şeytanlar zincire vurularak bağ-

lanır. Böylece şeytanlar bizi "açlık ve yoksullukla" korkutamazlar.

Çünkü açlık günlerinde korkuya ve çaresizliğe gerek yoktur.

Hep beraber aç kalır, hep beraber de iftar ederiz. Olan olmayana

verir, paylaşır, bölüşürüz. Bu durumda şeytanlar hangi korkudan

 be sl enece k, ha ng i çar es iz li kt en ne ma la na ca kt ır ? Ney i is ti sm ar ed e-

cek, hangi muhtacı borç ve faiz ağına düşürebilecektir?

Böyle bir topluluğu kim dize getirebilir? Çünkü "oruç" artık sırf 

ritüel" olsun diye yapılmamaktadır. Ya "namaz" da, "hac" da, "kur- ban " da öy le ol ur sa .. .

Bunlar da "beş'e, "yedi'ye, "bir'e hapsedilmez, bütün yıllara,

mevsimlere, diyarlara, coğrafyalara "mana ve ruh" kazanarak, "ete

kemiğe bürünerek", "bedenlerek", "vücutlaşarak" yayılır; yaşayan,

yürüyen, direnen, bölüşen, paylaşan, birleyen, eşitleyen, seven, se-

vilen, sarıp sarmalayan hale gelirse "küresel şeytanların" hali nice

olur?

I

22 7

Page 115: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 115/172

 R. İhsan Eliaçık 

"Açlık günlerinde" orucu bugünkü gibi tutmakla sesinizi yük 

seklere duyuramazsınız.

Tehdit değil, t ekliftir; "perspektifi", "bakış açısını", "felsefeyi" de

ğiştirin.

Sakın Ondan kopmayın.

"Allah'ın yüzüne" yaklaşın.

228

ZAMANIN SÖZÜ

Servet ve iktidar sahibi, Ebuzer'e şöyle dedi:

"Kur andan başka ayet yok mu ki Tövbe 34-35 ayetlerini her yer-

de okuyup duruyorsun?"

[Tövbe; 34-35: Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birço-

ğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yiyor hem de onları Allah

yolundan alıkoyuyorlar. Altını ve gümüşü biriktirip de (kenz) Allah

yolun da infak etmeyenler i acı bir azabın bekled iğin i haber ver! O

gün o biriktirip yığdıkları (kenz) cehenn em ateşinde kızartılacak ve

alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. "İşte bu bencilce

 bi ri kt ir ip yı ğd ık la rı nı z (kenz); tadın bakalım" denilecek. ]

Ebuzer şöyle cevap verdi:

"Tabii ki var. Fakat "zamanın sözü (ayeti) budur!"

Servet ve iktidar sahibi, bu kez, ayette Yahudi hahamlarından

ve Hristiyan ruhbânlarından bahsedildiğini, hitabın Müslüman-

lara olmadığını, Ehl-Kitap ile ilgili olduğunu söyleyince Ebuzer'in

"yaşayan" yorumundan kaçamadı: "Zamanın hahamı ve ruhbânı

sensin!"

"Zamanın sözü..."

22 9

Page 116: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 116/172

 R. ihsan Eliaçık 

"Zamanın hahamı ve ruhbanı.. ."

Buraya bir "mim" koyalım.

Servet ve iktidar sahibinin "Başka ayet mi yok?" diyerek üzerine

alınmadığı, içinde üç kez biriktirme, yığma, hazine yapma anlamı-

na gelen "kenz" kavramının geçtiği ayet nazil olduğunda olanlar 

çok ilginç.

Bakın neler olmuş...Dönem Medine'ye hicretin 9. yılı civarıdır. Peygamberimiz öl-

meden 1 veya 1.5 yıl önce nazil olan bu ayet nüzul tarihinde son

sıralarda inen ayetler grubundan.

Devir Mekke'nin fetihten sonra, iktidar, devlet, bolluk yılları-

dır . . .

Ortam yığma, biriktirme, hazineye hortum bağlama ve kendine

yontmaya gayet müsaittir. . .

Bilgi, iktidar ve servet fırsatları Müslümanların önüne serilmiş,

devran dönmüş yokluk yılları gerilerde kalmıştır. . .

İşte tam da böylesi bir anda ateş tehditleri ile dolu "kenz" ayet-

leri geliyor.

Yığmaya, biriktirmeye, kendine yontmaya karşı şiddetli azaptehditleri ile dolu o kenz ayetleri...

Bu ayetler gelince Hz. Peygamber mescitte üç defa "Kahrolsun

kânizûn" (Kahrolsun/yok olsun biriktiriciler) veya "Kahrolsun al-

tı n ve gümüş" diye bağırıyor ve bunu üç defa tekrar ediyor. (Tebbeıı

el-Kânizûn/Tebben el-Fızza tebben ez-Zeheb!).

Öyle ki sesinin şiddetinden mescitin tavanına serili yapraklar 

titriyor. Bu hal, sahabeye çok ağır geliyor ve kara kara düşünme-

ye başlıyorlar. Hatta bazıları dışarı çıkamaz, üzerinde para (altın ve23 0

Sosyal sla

gümüş) taşıyamaz oluyor. Hz. Ömer'e giderek durumu anlatıyorlar 

"Hiç para taşımayacak mıyız? Ne kadar malımız olabilir peki?" diye

soruyorlar ve Hz. Peygamberden tabiri acizse bir  "yumuşama"

 be kl iyor la r. Hz . Öm er , Pe yg am be ri mi ze ge le rek du ru m u anl atı yo r.

Cevap şu oluyor: "Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, dinine yar-

dımcı olacak bir zevce." (bkz. İbn Kesir, Tövbe 34. ayet tefsirinde ve

İ. Canan Ceylan; Kutüb-i Sitte; Zekât; 2011. hadis ve şerhi).

Beklenen "yumuşama" gelmiyor.

"Böyle buyurd u Allah". ..

Ebuzer' in "yaşayan" yorumunu günümüze taşırsak, ahbâr "ha-

 be r vere n", ru hbâ n da "k or ka n/ ko rk ut an " de me kt ir . He r ki m in sa n-

lar üzerinde bilgi, iktidar ve servet tekeli (kenz) oluşturup, bunları

halkla paylaşmaz, kendi hegemoyası için kullanmaya kalkarsa za-

manın ahbârı ve ruhbânı o olur.

Bilgiyi "kenz" edenler: Bilim adamları, din âlimleri, aydın

lar, sanatçılar, entelektüeller... Bunlar zamanımızın bilgiyi/sanatı

(ahbârı) ele geçirip halkı kendilerine zebun etmek isteyenleridir.

İktidarı "kenz" edenler: Liderler, siyasetçiler, askerler, bürok-

ratlar, amirler, memurlar... Bunlar zamanımızın iktidarı ele geçirip

halkı yetki, makam, rütbe vb. ile tehdit edenleri ve korkutanlarıdır.

Serveti "kenz" edenler: Zenginler, sermayedarlar, bankalar.. .

Bunlar zamanımızın parayı ele geçirip insanları açlıkla, yoksulluk-

la, gelecek kaygısı ile korkutanları ve yığdıkları ile halk üzerinde

hegemonya kurmaya çalışanlarıdır.

Her kim bunları yapıyorsa zamanın ahbârı da ve ruhbân ı da on-

lardır.

Onlar biriktirdikleri ile dağlanacaklar.

249

Page 117: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 117/172

 R. ihsan Eliaçık 

Kendilerine yonttukları o bilgi, iktidar ve servet "ateş" olarak 

kendilerine geri dönecek.

Çünkü bütün bilgi, iktidar ve servet (mülk) Allah'ın yani hal-

kındır.

Şu halde "zamanın sözünü" servet ve iktidar sahiplerinin yü-

züne haykırmak gerekir. Ve o "Lehu'l-Mülk 'den başkası değildir.

Öyle ki zamanımızda kelime-i tevhid "Lehu'l-mülk" olmak icap

eder. Şöyle ki:

Bu dine girmek için önce tüm mülkün (bilgi, iktidar ve servet)

Allah'a (halka) ait olduğunu kabul edeceksiniz. Bunlar üzerinde

oluşturulan tüm tekelleri reddedeceksiniz. Bilginin, iktidarın ve

servetin bilginler, yöneticiler ve zenginler arasında dönüp dolanan

 bi r t ah ak küm aracı ol ma sı na ka rş ı çı ka cak , ha lk a da ğı tı lm as ın ı is-

teyeceksiniz.

Birileri bilgiyi, iktidarı ve serveti (mülkü) ele geçirip halk üze-

rinde bunlardan kaynaklanan bir tahakküm ve hegemonya kur-

maya kalkışıyorsa onlara "La" (Hayır!) diyeceksiniz. Çünkü onlar 

 bö yl e ya pm ak la ha lk üz er in de "ilahlık" taslamış oluyorlar. Demek 

ki "Lailahe illallah" kelime-i tevhidin ikinci bölü mü oluyor.

Sonra tarih boyunca tüm peygamberlerin bu manada kendi za-

manlarının sözünü söylediğini, hassaten de 7. yüzyılda Abdullah'ın

oğlu Muh ammed 'in Allah' ın elçisi olarak insanları buna çağırdığını

kabul edeceksiniz; "Muhammedun Resulullah..." Bu da kelime-i

tevhidin üçüncü bölümü oluyor.

Yani iş "Lehu'l-Mülk" ile başlıyor.

Her üç bölümüyle de kelime-i tevhid Kuranın hemen her yeri-

ne serpiştirilmiş halde geçer.

23 2

Sosyal sla

Kelime-i tevhid, Lehu'l-Mülk'ten koparılıp zikir virdi ve mezar 

telkini haline getirilince anlaşılmaz oldu. Artık kimse Lailaheillallah'ı

mülkle (bilgi, iktidar ve servet) ile ilgili anlamıyor. Ölülerin arka-

sından okuyorlar.

Hâlbuki bu Peygamberimizin dilinde hep "Lailaheillallahu vah-

dehu la şerike leh, lehu'l-mülk, ve lehu'l-h amd..." şeklinde geçerdi.

Yani Allah'tan başka ilah yoktur, Onun ortağı olamaz çünkü mülk 

O nundur, övgüye layık yalnızca O'dur...

Hacdaki telbiye de böyledir. Kâbe'nin etrafındaki en büyük "eşit-

lik gösterisinde" ( t av a f ) her yıl milyonlarca hacı yeri göğü inlete-

rek bunu söyler durur. Gel gör ki artık bu sözlere ayin, söylendiği

yerlere de tapınak diyorlar.

Eğer yeryüzünde 1 milyar insan aç sabahlıyorsa... Afrika'da aç-

lığın bitirilmesi için 40 milyar dolar gerekirken, dünyanın en zen-

gin adamı 76 milyar dolar  "kenz" etmişse... 50 Arap zengini 250

milyar dolar "kenz" etmişken, Tunus diktatörü tonlarca altınla kaç-

mışken, Mısır diktatörü 66 milyar dolar yığmışken, 1.5 milyon in-

san mezar evlerinde yaşıyorsa... Türkiye'de geçen yıl 27 olan dolar 

milyarderi bu yıl 39 olmuşken, Ortadoğuda en çok dolar milyarde-

rinin Türkiye'de olduğu ortaya çıkmışken, 5.5 milyon insan asgari

ücretle çalışıyorsa, 41 milyon kişi kredi kartı kölesi haline gelmişse

ve 13 milyon yoksul varsa... Bilgi, iktidar ve servet, bir avuç "kav-

min zenginlikten şımarmış ileri gelenlerinin" (mele-i miitref)

elinde bir tahakküm ve hegemonya aracı halinde dolanıp duruyor-

sa.. . Para, altın ve gümüş tanrısı (mamon) yeryüzü egemenliğini

ilan etmişse... Totemi para, tabusu mülkiyet olan kapitalizm dünya

ıliııi haline gelmişse... Para büyücüleri (bankalar) efendi, halk köle

249

Page 118: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 118/172

 R. İhsan Eliaçık 

s ü r ü s ü h a l i n e gelmişse... Sorarım size '"samanın sözü" nedir?

"Lehu'l-Mülk" ( M ü l k  Allah'ın/halkın) değilse nedir? "Kuranda

 ba şk a aye t mi yo k" di ye nl er ! Bi lg in in ik ti da ra , ik ti da rı n se rv et e dö -

nüştüğü her yerde "zamanın sözü" her dem tazedir: Lehu'l-mulk!

İSLAM'IN İKİ BÜYÜK ŞİÂRI

"Şiâr" kelimesi, "şiir" ile aynı kökten geliyor. "Sıklık, incelik,

farkındalık" manalarını içeren bir kelime... Kısa, sık ve incelik-

li söz (şiir), inceliklerin farkında olan (şâir), inceliklerin farkında

olma (şuur), ince ve sık biten/saç (şar), buğdaydan farklı olarak 

ucunda ince kılçık bulunan arpa ( şa îr ), sıkça söylenen slogan,

amblem (şiâr) kelimeleri bu kökten.

Demek ki birisine "Şuursuz" deyince "farkındalığı olmayan,

farkı fark etmeyen, inceliği, derinliği olmayan" demiş oluyoruz.

Keza "Şiirden anlamaz" demek de "incelik bilmez, farkındalığı za-

yıf" demek oluyor.

"Slogan" kelimesi de "slog" (sık) kökünden geliyor. "Sıkça

söylenen kısa sözler" olarak Türkçede kullanılıyor. Arapça buna

"şiâr" deniyor.

Bu durumda İslam'm iki büyük şiârı, "İslam'ın sıkça söylenen

iki büyük kısa sözü" demek oluyor. Öyle ki bu sözler/şiarlar/slo-

ganlar İslam'ın inceliklerini, farkını anlatır ve onu söyleyenlere

"şuur" (bilinç) verir. Bundan habersiz olanlar şuursuz/bilinçsiz

olmuş olurlar.

235

Page 119: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 119/172

 R. ihsan Eliaçık 

İslam'ın şiarlarına tapınak virdi haline getirilmiş bir halde ezan-

da, namazda, dualarda, niyazlarda vs. sıklıkla rastlarız. Ama bu

makalede en çok tekrarlanan ve bilinen ikisi üzerinde duracağız:

 Allahuekber ve Lailahe illallah...

ALLAHU EKBER: Kur'an'da "Allahu ekber" lafzı ile geçmez. Fa-

kat daha dördüncü surede "Rabbini tekbir et" (Müddesir; 3) diye

emredilir. Müslümanlar da bu emri yerine getirmek için "Allahuekber" derler. Böylece her  Allahuekber  dendiğinde bu emir yerine

getirilmiş olur.

Gelelim anlamına... Malum "Allah en büyüktür" demek olu-

yor. Allah'ın büyüklüğü zaten malum olduğuna göre bu söz kime

karşı söyleniyor? Çünkü artık mesele bu şiarların "kime karşı" söy-

lendiğidir.

Cehennem tehditlerinin ve tabiat tasvirlerinin Mekke'nin ulu-

larına yönelik olması gibi, bu söz de Mekke ve civarında (ve ora

dan tüm yeryüzünde) kendini "büyük, güçlü, karşı konulmaz" vs.

zannedenlere yönelik olduğ unu görüyoruz. Yani Allah' tan başka

 bi rt ak ım me ta fi zi k ta nr ıl ar va r da , on la r bü yü kl ük id di a di yo rlar 

da onlara karşı söyleniyor değildir. Zira Allah'tan başka zaten tanrı

yoktur.

Bu söz tamamen insanlardan kimilerinin servet ve iktidar 

(mülk) sahibi olmakla büyüklenmesine, kibirlenmesine, tannlaı

gibi davranmasına karşı söylenmektedir.Şiarda geçen "ekber" sözcüğü "en büyük" demek olup "kibir"

ile aynı köktendir.

 Kibr, "şânın azametini izhar etmek/ortaya koymak" demek 

olup kişinin kendinde hak ettiğinden fazlalık görmesidir. Mal ve

308 23 6

Sosyal Islatn

mevkiden dolayı kibirlenirse zehv, kibirden dolayı başını havaya

kaldırırsa nahve, kibirden dolayı burnu havada olursa huzuvâne,

kibrinden dolayı kendine hayran olursa ucb olur. Aslen büyük ol-

madığı halde kendini büyük sanana ise müstekbir  denir. Servet ve

iktidar sahibi olmaya ise kibriya denir. Mutekebbir  ise Allah için

kullanılır ve büyüklük, güç ve kudrete sahip olduğu halde zulmet-

meyen demektir. Zor kullanan kibirliye ise ceberût  denir.

Kurandan birkaç örnek. . .

Firavun, Musa ve Harun'a şöyle der: "Yeryüzünde kibriyâ (ser-

vet ve iktidar) sizin ikinizin olsun diye mi geldiniz?" (Yunus;

78).. .

Ad kavminin ileri gelenleri: "Bizden daha kuvvetli kim var?"

diyerek büy üklük tasladılar." (Fussilet; 15)... Bunlar beş ayet ön-

ceki Allah'ın yeryüzünde insanlar  "eşitçe" bölüşsün diye yarattığı

kuvvetleri (egvât) kişisel mülkiyetine yığıp onunla üstünlük tasla-

yanlardı. Ayette önce eşitliğin takdir edildiği belirtiliyor, beş ayet

sonra da bunun nasıl bozulduğuna dair Ad kavminden örnek veri-

liyor (bkz. Fussilet; 10-15)..,

İşte böyle servet ve iktidar temerküz ederek güç toplayıp büyük-

lük taslayanları, yığdıkları ve biriktirdiklerinin kurtaramayacağı

söylenir: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük tasla-

manız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı." (A'raf; 48).

Çünkü onların "İçlerinde hiçbir zaman tatmin edemeyecekle-

ri büyüklük hastalığı (kibr) vardır." (Mu'min; 56).. .

Dahası böyle yapmakla hem kendilerini hem de egemenlikleri

altında tuttuklarını ateşe sürüklemişlerdir: "Rabb'imiz, gerçek-

len biz, seyyitlerimize ( sâ de te nâ ) ve büyüklerimize (kuberâenâ)

itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." (Ahzab;

(>7)...

Page 120: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 120/172

 R. ihsan Eliaçık 

Görüldüğü gibi Allahuekber  şiarı, içimizden birilerine karşı söy-

lenmektedir. Servet ve iktidar sahiplerinin "kibrini" kırmak için

olduğu apaçık ortada.

Demek ki Allahuekber, ekâbirin tevhid vasatını (birlik, eşitlik ve

adalet ortamını) terk edip ayrı baş çekmesine, servet ve iktidar gibi

 bi ri kt ir ip to pl ad ık la rı ile to pl um da n ay rı lm as ın a, ku ml ar a ka rı şm a-

yı kibrine yediremeyip kum tepelerinde yaşamasına panzehirdir.

Bunun anlamı, "En büyük Allah'tır; Allah'a (en-Nâsa, topluma,

halka) gel, halka karış, kibri bırak" demektir. Gökten yere inince

 Allahuekber  bu demek olur.

Bu nedenle "burnu havada olan" demek olan kibirlinin, her 

secdede burnu yere sürtülür.

Bu nedenle servet ve iktidar gücüyle toplumdan/halktan ayrılan

kibirli, "Hacc-ı ekber" (Tövbe; 3) gününde halk deryasının içine

karıştırılır.

İlginçtir, Kur'an "Hacc-ı ekber" tabirini kullanıyor. Allah yerine

 bu ra da Ha c g eçm iş . İs la md a Ha c, bü yü k h al k ki tl el er in in , in sa n de r-

yası oluşturarak birlik ve eşitlik gösterisi yaptıkları toplanış, karışış,

sarmaş-dolaş oluş ve dönüş ritüelidir. Verdiği mesaj Allahuekber  in

yere indiğinde nasıl anlaşılması gerektiğinin tatbikatıdır: Allah'tan

(en-Nâs' tan/halktan/toplumdan) daha büyük değilsin! Ona dön!

LAİLAHE İLLALLLAH: "Allah'tan başka 'ilah' yok" anlamına

geliyor. Kur'an'da geçen "ilah" kavramının kullanımına baktığımız-

da , "ekber" gibi, içimizden kimilerinin, servet ve iktidar kuvvetleri

(egvât) yığarak eşitliği bozmalarına ve böylece toplumdan ayrılarak 

308 23 8

Sosyal Islatn

 b ü y ü l e nm e l e r i ne it ir az ol duğ un u gö rü yo ru z. Ku ra ll ar ı uy gu la ma

 ba he ne si yl e ol uş tu ru la n kö r ot or it el er  "Lâ" (hayır) denerek redde-

diliyor.

Kura n ın "ilah" dediği şey bu anlamda insanlardan başkası de-

ğildir. Bu nedenle "Lailahe illallah" servet ve iktidar temerküzü

neticesinde insanlar üzerinde otoriteleşenlere isyan çağrısıdır.

Yoksa insanlar sırf ineğe, taşa, tahtaya, buzağıya, soğana, put

heykellerine tapınıyor da, Allah da onlara tapınmayı kıskanıp

"Bana tapının, onlara değil" diyor değildir. İnek, taş, tahta, soğan,

 bu za ğı , pu t, he yk el vs. bi z in sa nl ar ın bi rb ir im iz üz er in e ku rd uğ u-

muz servet, iktidar, otorite, hegemonya ve sınıflaşma araçlarının

sembolleridir. Onları kaldırdığınızda ortada insanoğlu insandan

 ba şk as ı yo kt ur . İl ah la r  (âlihe) insanlardır; inek, taş, tahta, soğan,

 bu zağ ı, pu t, hey kel vs. on la rı n se mb ol le ri ol up ke nd i ba şl ar ın a ad -

larında geçtiğinden başka bir anlamları bulunmamaktadır.

Bunun böyle olduğunu "ilah" kavramının Kur'an'da 140 küsur 

yerde geçen kullanımından apaçık anlıyoruz.

Birkaç örnek...

"Firavun dedi ki: Ey önde gelenler, sizin için benden başka

ilah olduğunu bilmiyorum." (Kasas; 38). Gör üld üğü gibi Firavu n

lafı evirip çevirmeden inek, boğa, buzağı (bakara) gibi heykel ve

tasvirlerle ifade edilen "imparatorluk sembollerinin" altında ne-yin yattığını açık ediyor. "Asıl ilah benim, onlar hegemonyamızın

işaret ve sembolleri" demeye getiriyor.

Kuranda adı anılan tüm putların durumu aynen böyledir.

Başka bir örnek...

"Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den,

Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!"

(Nuh; 23).

Page 121: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 121/172

 R. ihsan Eliaçık 

İbnu'l-Kelbi'nin açıklamasına göre Ved putu iri yarı gövdeli bir er-

kek şeklinde idi. Suva bir kadın şeklindeydi. Yeğus dişi bir aslan biçi-

mindeydi. Yeûk  at şeklindeydi. Nesr akbaba şeklindeydi. Diğer bölge-

lerdeki tapınakların kapılarının üzerinde bu akbaba resimleri vardı.

Bunlar aynı toplum içinde kabile (sınıf) totemleri/sembolle-

riydiler. Kabilenin kurucusu ve ileri gelen bir büyüğünün anısına

dikilmişlerdi. Genel insanlık içinde ise bugünkü ulus sembolleri-

ne tekabül ettiği söylenebilir. Her ulusun bir devlet arması/bayrağı

vardır ve onların üzerinde ulusu simgeleyen birtakım şekil, bitki,hayvan veya tabiat figürleri vardır. Haç işareti, gamalı haç, yıldız,

orak-çekiç, hilal, güneş, arslan, kurt, kartal, yaprak vs. Bunlar o

ulusun kendi toprakları üzerindeki egemenliğini (hegemonya) ve

mutlak otoritesini temsil eder.

Bu anlamda örneğin "uluslararası sular" henüz kimsenin ege-

menliğine girmemiş, etrafına çit (sınır/gümrük) çevrilmemiş yerler 

demektir. Cahiliye döneminde, bu, kabile toprakları (mera) şeklin-

de oluyordu. Oraya girdiğinizde kabileye toprak bastı/giriş parası

(gümrük) ödüyordunuz. Kabilenin egemen olduğu yerler kabile

toteminin arma ve sembolleriyle donatılmıştı ve genellikle merkezi

 bi r ye rd e de an a ta pı na k bu lu nm ak ta yd ı.

Şu halde Arapların ilahlar  (âlihe) dediği, bu türden arma ve sem-

 bo ll er le if ade ed il en de vr in ku ru ms al kab il e ot or it el er i oluy or . Bu n-

lar insanlar üzerinde servet ve iktidar hegemonyaları oluşturmakta

ve sınıflaşma meydana getirmekteydiler. Üsttekiler ve alttakiler ara-

sında keskin bir sınır (kast) vardı ve geçişkenlik yoktu. Üsttekiler,

alttakileri mutlak egemenlikleri altında yönetiyorlardı. Eleştiriye vc

sorgulamaya kapalıydılar. Egemenlikleri mut laktı.

İşte bu mutlak ve ebedi zannettikleri hegemonya (egemenlik)

totemlerine/sembollerine "ilah" demekteydiler.. .

308

Sosyal Islatn

Kur'an "din adamlığı" (hocalık, şeyhlik, seyyitlik, velilik, baba-

lık, dedelik, ağalık, beylik, sultanlık, şahkululuk) hegemonyasına

da "rablik/ilahlık" der:

[Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i

rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilaha ibadet etmeleri em-

rolundu. O'ndan başka ilah yoktur.] (Tövbe; 31).

Kur an "heva/heves/arzu/şehvet" hegemonyasına da "ilahlık"

der: "Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün

mü?" (Furkan; 43)

Ku ran melekler (nu ranî varlıklar, cinler, periler, ifritler) ve pey-

gamberler (İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ailesi ve soyu) hege-

monyasına da "rablik/ilahlık" der:

[Size melekleri ve peygamberleri rabler/ilahlar edinin, diye de

emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder 

mi?] (Al-i İmran; 80)...

Kurana göre peygamberin görevi "insanlara hükmetme k" (he-

 gemonya) değildir. Bilakis "insanlar arasında" adil kararlar ver-

mektir  (hakem). Kur'an peygambere (ve bize) hitaben hep "onlara

hükmet" (fehkumhum) değil; "onlar arasında hüküm ver/hakem

ol" (fehkum beynehum) der. (bkz. Al-i İmran; 23, Nisa; 58, Maide;42, 48, 49, Araf; 89, Sad; 22, 26) Bunun hiç değişmediğini görüyo-

ruz. Bu ikisi arasındaki farkı biraz düşü nün ...

Keza "Allah'a, resulüne ve sizden olan emir sahiplerine (ulu'l-

emr) itaat edin" (Nisa; 59) ayeti gönüllü birliktelikten doğan yü-

kümlülükleri ifade eder. Ayette geçen "Sizden olan emir sahiple-

ri" (ulu'l-emri minkum) ifadesi "içinizden gönüllü rızanızı olarak 

işlerinizin başına getirdiğiniz kimseler" demektir. Bugün için "sizin

24 1

Page 122: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 122/172

 R. İhsan Eliaçık 

kendi rızanızla seçtiğiniz kimseler" manasına gelir. Yine hegemo-

nik ilişki yoktur.

h»--

"Lailahe illallah" (Allah'tan başka ilah yoktur) ne demek anla-

şılıyor olmalı.

Yani: Yeryüzünde mutlak egemenlik altına girilecek hegemon-

ya, otorite yoktur. Totem, put, heykel, kabile, sınıf, ulus, sınır, oto-

rite, gelenek, tapınak, din adamları, heva ve heves, servet ve iktidar 

güçleri tartışılamaz, sorgulanamaz değildir.

"Allah" adına ortaya çıkmış otoriteler de buna dâhildir. Hatta

öyle ki hiçbir  "otorite" Lailahe illalah kılıcından kendini kurtara-

 bi lm iş de ği ld ir .

İster Allah, ister din, ister kabile, ister sınıf, ister ulus, ister va-

tan, ister gelenek, ister tapınak, ister proleterya, ister burjuva vs. ne

adına kurulmuş olursa olsun yeryüzündeki bütün otoriteler; sonuç

itibariyle gerçeğin ta kendisi (hakk  ) olan Allah'ın ayetleri (varlık ve

oluş kanunları, evrenin gidiş yasaları, gönüllü birliktelikten doğan

yükümlülükler ve bunları öğütleyen Kitab) karşısında ve bunlara

rağmen kurulmuşsa birer kurgu ve yalan (batıl) impara tor luğudur-

lar. İcabında yıkılabilir, değiştirilebilir ve yok edilebilirler...

"Allah" dış dünyada görünür bir nesne olmadığı ve onu temsil

eden ebedî bir kurumsallık olmadığı için de, sonuç itibariyle Laila-

he illallah, insanoğlunu, boyunduruk altında tutan tüm bağlardan

kurtulmaya ve serazat bir  "yeryüzü özgürlüğüne" çağırır.

İnsanoğlu ancak ve sadece Allah'ın ayetlerine (varlık ve oluş

kanunlarına, evrenin gidiş yasalarına, gönüllü birliktelikten doğan

yükümlülüklere ve bunları öğütleyen Kitaba) uyarsa hegemonik 

ilişkilerden arınabilir.

242

Sosyal, İslam

Aksi halde servet ve iktidar ilişkilerinden aile ilişkilerine, iş dün-

yası ilişkilerinden uluslarası ilişkilere bütün ömrü efendi-köle iliş-

kisi içinde geçer.

Allah-insan ilişkisi bile efendi-köle ilişkisi değil; "gönüllü bir-

liktelik" ilişkisidir. Kur an der ki: "Benim rabbim sırat-ı müstakim

üzerindedir" (Hud ; 56). Yani Allah, insanlarla hegemon ik ilişki

kurmuyor. Bizi zaten kendi uyduğu, üzerinde olduğu yola çağırıyor.

Varlık ve oluş (sosyal) kanunlarına (sevgi, merhamet, adalet, doğ-

ruluk, dürüstlük) birlikte uyalım, ben de onlara uyuyorum diyor.

"Kendime rahmeti farz kıldım" (Enam; 54) bu demek.

Hal böyleyken insan-insan; yöneten-yönetilen, işçi-işveren,

karı-koca, devlet-millet vs. ilişkisi nasıl hegemonik/ceberût (sahip-

lik esasına, efendi-köle mantığına, zora dayanan, tek yanlı) ilişki

olabilir? Kuran peygamberine (ve tabii bize) şöyle der: "Sen bir

zorba değilsin" (Gaşiye; 22)

- •^s-' •

Buradan bakılınca "İslam'ın iki büyük şiarı" bir tapınak virdi

değildir. Günde yüz kez, gece de bin kez zikrini çekmekle cennette

huriler bizi bekliyor değildir. Hele bunları ölülerin arkasından oku-

yup üfürmek ise "İslam'ın şiarlarına" hakaret anlamına gelir.

Bunları dirilere okuyun, dirilere!Para, servet, iktidar, devlet, mahkeme, evlilik, aile, iş, fabrika,

uluslarası ilişkiler vs. gibi hayatın ve dünyanın kalbinin attığı yer-

lerde Allahuekber  ve Lailahe illallah'ı ete kemiğe büründürecek,

kendimizle yürür hale getireceğiz.

Her türden hegemonik ilişkiden kendimiz arınacak ve çevremi-

zi de arındıracağız.

Yok edeceğiz insanın insana kulluğunu.

24 3

Page 123: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 123/172

 R. .hsan Eliaçık 

Her şeyden önce kendimize yabancılaşmayacağız.

Hep insan, sadece insan, insano ğlu insan kalacağız.

İnsan olmanın ve özgürlüğün ne demek olduğunu ancak o za-

man anlarız.

"İslam'ın iki büyük şiarı" bize bunları öğretmiyorsa, havanda

su dövüyoruz demektir.

24 4

I

İSLAM'IN RİTÜELLERİ

"Ritüel " sözcüğü Hint-Avrupa kökünde "ritu"  (saymak) imiş.. .

Oradan Latinceye "ritus" (ayin, tören, merasim, örf, adet) olarak 

geçmiş, Orta-Latincede "ritüale"  olmuş... Oradan da Fransızcaya

"ritüel", İngilizceye "ritual"  olarak yerleşmiş.. .

"Âyin" kelimesi ise Türkçeye Farsçadan geçmiş ve görenek, tören , me-

rasim anlamına geliyor. Osmanlıcada kullanılan "Şehrâyin"  bu anlamda

tören, merasim, şenlik ayı demek. "Ayna"  kelimesi de bu kökten. Ayin

ve törende belli hareketlerin tekrar  "aynısı" yapılır, aynada da kendinin

"aynısını" görürsün. "Aynen"  de bu kökten olup tekrar ifade eder...

Görüldüğü gibi ritüel veya ayinde bir hareketin "sayısı, tekrarı

ve aynılığı" esastır: Her yıl Ganj Nehrine girersin (Hinduizm)...

11er pazar kilisede toplanırsın (Hristiyanlık)... Her ramazan ayın-

da bir ay oruç tutarsın.. . Namazda bir rükû iki secde yaparsın...

Abdestte dört uzvunu yıkarsın... Hacda şeytan taşlarsın.. . Kâbe

etrafında yedi defa dönersin (İslam)...

Kura nda ritüeli karşılayacak kavramın "nüsuk/menâsik"  oldu-

ğunu görüyoruz. Dolayısıyla "İslâm'ın ritüelleri" aslında "İslâm'ın

ııüsukları" demek oluyor.

24 5

Page 124: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 124/172

 R. ,hsan Eliaçık 

 Nusuk/menâsik  kelimesinin Arapçada toprağı ıslah için gübre-

lemek (nusukul -ard ), yeni yağmur yağıp yeşillenmiş toprak  (ardun

nâsike), bir adamın alıştığı yer (en-Neseki) kelimelerinden da anla-

şılacağı gibi "gübrelemek, alışmak" gibi anlamları var.

Kur anda nusuk  altı yerde salât, oruç, hac, kurban vb. ile birlik-

te kullanılır. Bütü n ritüeller i ken din de topladı ğı için özellikle hac

için "menâsik"  denir ki aslında diğerlerini de kapsar. Kur'an namaz,

oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez. İbadet Kur'an'da 278

civarı nda yerde geçer ve hiç bunl arla birlikte kullan ılmaz, (bkz."Din ve İbadet Anlayışımız 1-2" ve "Dinin Direği Nedir?" başlıklı

makaleler).

Şu halde İslam'ın ritüellerine nüsuk  diyeceğiz.

 Nüsuk  belirli hareketlerin sayılı, tekrarlı ve aynı tarzda yapılma-

sı bakımından ritüel ve ayine benzer. Fakat kelime kökünden de

anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf  "aynı şeyleri tekrar" edip

durma değildir. Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin,

hayatın içindeki bir amaca "alıştırma" veya hayatta ürün almak için

"gübreleme" olunca tekrarlanan hareketler  nüsuk  oluyor. Bu du-

rumd a nüsukun amacı "ibadet" oluyor. İbadet ise bir şeyi hayatın

içinde yapmak, iş ve değer üretmek, ortaya çıkarmak, etmek, eyle-

mek demektir.

Şimdi, bu ikili ayrım ( nüsuk-ibadet; gübre-ürün) çerçevesinde

İslam'ın belli başlı tekrar edilen hareket, tören ve merasimlerine (ri

tüellerine) bakalım.

24 6

Sosyal İslam

HAC:

 Nüsuku: Her (kamerî) yıl sonunda Mekkedeki Kâbe (Beyt) etra-

fında toplanılır. İhrama girilir. Beyt tavaf edilir; etrafında yedi kez

dönülür. Arafat da vakfe ye durulur . . .

 İbadeti: Hayatta eve (beyt) dayalı yaşamı yüceltmeyi ve yaşat-

mayı ifade eder. İnsanlığın ve uygarlığın kökenini hatırlatır. Kâbe'yi

Âdem yapmıştır. Çünkü Âdem/Adam ilk ev (beyt) kuran, aileye da-

yalı yaşamı başlatan, bir arada yaşama hukuku getiren (şeriat) ve

insanoğlunun (yeme içme, şehvet, tutku, ihtiras) konusunda ken-

dini frenlemesi (savm/oruç) bilinci uyanan ilk insanın/insanların

sembolüdür.

İlginçtir "Allahuekber" e benzer tek ifade Kur'an'da "Hacc -ı ek-

 be r " ol ar ak geç er (Tö vbe; 3). Di kk at ed in iz ; Al la h ye ri ne Ha c geç -

miş. Bu durumda Hac, insanlığın toplaşma, karışma, kaynaşma ve

eşitlik ritüeli oluyor. Verdiği mesaj Allahuekber' in yere indiğinde

nasıl anlaşılması gerektiğinin tatbikatıdır: Allah'tan (en-Nâs'tan/

halktan/toplumdan) daha büyük değilsin! Ona dön!

Ha c "yöneliş" veya "yürüyüş" demek olduğundan, etrafında dö-

nülen Kâbe bir an için yukarıya çekilip alınsa ortada esas amaç kalır.

Geriye iki parça beze bürünmüş, karışmış, kaynaşmış, sınıf, tabaka

ve kastlardan arınmış, "eşit" hale gelmiş insanlık  (en-Nâs) kalır. İşte

tüm yeryüzünde "yöneliş" buna, "yürüyüş" buna doğrudur.

Hac boyunca telbiye yapılması [Lebbeyk Allahume lebbeyk... La

 ferike leke lebbeyk... İnnel-hamde, ven'imete ve leke mülk la şerike

leke lebbeyk...] topluca yeri göğü inleterek mülkün Allah'a ait ol-

duğunun ve şirkin esasında mülk ile ilgili olduğunun apaçık ilanı-

dır. [Anlamı: Buyur Allahım buyur Senin ortağınyoktur buyur Hiç

 şüphesiz övgü sanadır, nimet ve mülk (zenginlik, mal ve egemenlik)

•>enindir; kimse sana ortak olamaz, buyur... ]

339

Page 125: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 125/172

 R. ihsan Eliaçık 

Demek ki hac ritüelinin bize öğrettiği rütbe, tabaka ve kast-

la rdan a r ınmış (ihram/tavaf) sınıfsız topluma yöneliş ve insan-

l ıkta /yeryüzünde /toplumlarda bunu sağlamak iç in durmadan

çaba, gayret ve yürüyüş halinde olmaktır. Asıl ibadet budur,

diğer le r i bunu öğre tmeye yöne lik  menâsiktu. Haccm diğer bü-

tün nüsukla r ı (Arafat, Miizdelife, Mina, Şeytan taşlama, kurban,

bayram) bunun nasıl sağlanacağına yönelik sembolik hareket ve

ritüellerdir. Her biri bu amacın bir aşamasını/safhasını öğretir.

Hac ıla r bunla r ı öğrenmiş ve hac menâsikinden gerekli talimat-

ları çıkarmış olarak memleketlerine dönerler. Asıl ibadet dön-

dükten sonra başlar.

NAMAZ:

 Nusuku: Günün belirli vakitlerinde en önemli hareketleri rükû

ve secde olan hareketleri yapmaktır. Hac, cuma ve bayram namazla-

r ında saf halinde dizilinir ve topluca (cemaat halinde) yapılır.

 İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek (ruku), mü-

tevazı olmak  (secde) ve eşitliktir  (saf). Eğer ömrünüz onun bunun

önünde eğilerek geçiyorsa yaptığınız ruku sadece nüsuk  olarak kalır 

ve ibadete dönüşmüş olmaz. Peygamberimiz der ki: "Kim birisi

nin ön ün de sırf zengin old uğu için eğilirse (ayağa kalkarsa) d ini nin

yarısı gider." (Beyhakî)... Keza kibirli, kendini beğenmiş, kasıntılı, bö bü rl en er ek yü rü ye nl er in na ma zı bo şt ur . Ya pt ık lar ı sa de ce nusuk 

olarak kalır; ibadet yapmış olmazlar... Yine namazda safa dizildi-

ği, önündeki bir yoksulun çorabının dibine secde ettiği halde dışarı

çıkınca kâşanelerine çekilenlerin, topluma üstten bakanların, kast

yaratıp sınıf oluşturanların, öksüzü korum ayan ve yoksulun yanın

da olmayanların namazı boştur. Çünkü eşitlik  ritüelinden (saf ha

linde diziliş) çıkıp toplumda eşitsizlik yaratmaktadırlar. Bunların

24 8

Sosyal sla

yaptıkları da sadece nusuk  olarak kalır, ibadet  olmuş olmaz, ibadet 

dışarıda, hayatta olur; tapmakta değil.

ABDEST:

 Nusuku: El ve yüzü su ile yıkama, baş ve ayakları da mesh etme

(veya ayakları yıkama) ritüelidir. Gusl  abdesti ise bütün vücudu su

ile yıkamadır.

 İbadeti: Eline, yüzüne (gözüne, kulağına, ağzına), başına (kişili-

ğine) ve ayaklarına (gittiği yere) sahip olmaktır. Abdest  ve gusl  bu

anlamda "Eline, beline, diline sahip ol" sözünün anlamını çağrış-

tırır. Çün kü su, dinî sembol izmd e arın mayı ifade eder. Bunla rı su

ile yıkamak, bunlara sahip olmak, buralardan insanların zararına

 bir şey çı ka rm am ak , ya pm am ak de me kt ir . Bu nl ar ı ya pa rs ın ız ib a-

det yapmış olursunuz, aksi halde nusuk  olarak kalır.

EZAN:

 Nüsuku: İçinde "Allahuekber" ve "Lailahe illallah" sözlerinin

en çok geçtiği bilinen cümlelerden oluşan ilan ve çağrıdır. Genel-

likle günde beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden

yüksek sesle okunur. Buna ezan (duyuru, ilan) denir.

 İbadeti: Allah'tan (halktan) daha büyük olduklarını sananlara ve

Allah'a (halka) rağmen otorite tesis etmeye çalışanlara bir reddi-yedir. Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve böylece tuğyan eden-

lere hatırlatma ve ihtardır. Çünkü İslam'ın şiarlarının merkezinde

"Lehu'l-mülk" (Mülk Allah'ındır) vardır. Bu, bir şeye reddiye değil;

»ince ilan ve duyurudur. Kur'an'ın tüm ruhuna sinmiştir. Öyle ki

Kur'an'ın her sayfasının ortasına sanki Lehu'l-mülk  damgası basılı-

dır. Bütün kıssalar, ahkâm, nüsuk ve anlatılar bunu açımlar. Konu

(paragraf) bitimlerinde yerlerin ve göklerin mülkünün Allah'a ait

24 9

Page 126: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 126/172

 R. hsanEliaçık 

olduğu sıklıkla vurgulanır. İşte ezanda kim yeryüzünün kuvvet ar-

çalarını (bilgi, iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye kalkar-

sa ona reddiye gelir: Allahuekber! [En büyük Allah'tır], Sonra kişi

veya kişiler, kurum veya kurumlar bu büyüklenmeye dayanarak in-

sanlar üzerinde otorite tesis etmeye ve hegemonya kurmaya kalkar-

sa ona reddiye gelir: Lailahe illallah! [Allah'tan başka 'ilah' yoktur].

(Bkz. "İslam'ın İki Büyük Şiarı" başlıklı makale).

ORUÇ: Nusuku: Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden ve

cinsel ilişkiden uzak durmaktır.

 İbadeti: Hayatta şeytanın dört büyük saptırma yolunu tıkamayı

ve onlara karşı kendini tutmayı ifade eder: servet, şehvet, iktidar,

şöhret... Aç kalarak servete ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak 

durarak şehvet ve iktidara (iktidarsızlık!) ve itikafa girerek şöhrete

karşı kendinizi tutma talimi yaparsınız. Bu durumda oruç ritüe-

linin ibadeti servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusundan uzak 

durmanın bizatihi kendisidir. Çünkü her tür şehvetin panzehiri

açlıktır. Yeryüzünde bir milyar aç varken, orucu zenginlerin iftar 

gösterişine çevirenler  ibadet yapmış olmazlar. İftar ve sahur  sofrala-

rındaki oruç değildir; onun ritüelıdü. Bilakis ibadet  hayatta öksüzü

koruma ve yoksulun yanında olmadır. Böyle bir hayat tarzını be

nimseme, örneğin siyaseti bunun için yapmadır. Demek ki rama

zanda ritüel/niisuk  ile iş/dava öğretilmekte ramazan ayı çıkınca da

ibadeti başlamaktadır.

KURBAN:

 Nüsuku: Hacda hediye olarak kesilen hayvanlara denir. Bazı

İslam toplumlarında hac dışında da kurban kesmek büyük eşitlik 

25 0

Sosyal .sla .

ritüeline (hac) bulunduğu yerden katılım sağlamak amacıyla adet

olmuştur. K urbanlar üçe bölünür : Bir parçası hane halkına, ikincisi

komşulara, üçüncüsü yoksullara dağıtılır.

 İbadeti: Hayatta birbirine yakınlaşma, hediyeleşme, kaynaşma

ve kucaklaşmadır. Oluşmuş tabakalaşma ve sınıflaşmaların kaldı-

rılması, herkesin birbirini ziyaret etmesi, hacda ihram ve tavaf ile

sergilenen sınıfsızlaşmaya yaşanılan yerden katılma, öteki için fe-

dakarlık, onun halini anlama ve empati yapmadır. Nimetleri pay-

laşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz gibi

taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde

temerküz (kenz) ederek tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getir-

memeliyiz. Bunun için bayrama i'ydu'l-edha yani fedakârlık, öteki

için kendini feda etme, diğergâmlık bayramı denmiştir.

DOMUZ ETİ:

 Nüsuk: Yemek olarak domuz (hınzır) etini yememektir.

 İbadeti: Hayatta; para, ticaret ve devlet ilişkilerinde domuzlaşma-

mak, yani yiyicilik yapmamaktır. Çünk ü öteden beri Mezo potamya -

Akdeniz havzası halklarında domuz yiyiciliğin ve pisliğin sembolü

olarak görülürdü. Buradan sembolize edilerek domuz eti yememek 

haram helal demeden her şeyi yemenin, yiyicilik yapmanın, yeme-

de kırmızı çizgisi olmamanın sembolü olarak yasaklanmıştır. Biz-zat domuz eti yememek işin ritüeli, domuzlaşmamak ise ibadeti-

dir. "Allah'tan başkası adına kesilenleri yememek" de böyledir.

Yani kimse Allah izin vermeden birisini kesemez (öldüremez) den-

mek istenir. Böyle bir şey yapanın kestiği protesto edilerek yenmez.

Allah'ın izin vermesi ise saldırıya uğrama, kısas, meşru hayvan ke-

simi, av gibi hallerde söz konusu olur.

Yoksa bir şehre tanklarla girip çoluk çocuk demeden binlerce

5:

Page 127: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 127/172

 R. ihsan Eliaçık 

insanı kesip (öldürüp) ardından lokantada "helal et" sorma k abesle

iştigal olup dindarlık falan değildir... Masada kardeşinin ölü etini

yiyip dururken ( gı yb et ) garsondan kebabın "helal et" olup olmadı-

ğını sormak da böyledir... Keza yanında asgari ücretle işçi çalıştı-

rıp emeği sömürerek (yiyicilik yaparak) katlar yatlar sahibi olduğu

halde hâlâ işçisi kirada oturan birisinin "zinhar domuz eti yemem,

haram" deyip durması da böyledir. Çünkü böyle birisi ritüel  olarak 

domuz eti yemediği halde iş ilişkisinde domuzun tekidir. Nüsuku-

nu yapmakta; fakat ibadetine yanaşmamaktadır. Sırf  nüsuk (ritüel)kişiyi kurtarmaz.

CENAZE:

Ölen kişi musalla taşına konur. "Er (veya hatun) kişiyi nasıl bi-

lirdiniz?" ve "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" diye sorulur. Ce-

maat "İyi bilirdik, helal olsun" der ve Kıbleye dönmüş vaziyette

cenaze namazı kılınır. Sonra omuzlar üzerinde mezara götürülüp

gömülür. Mezarda genellikle Yasin suresi okunur. Cenaze sahipleri-

nin evine gelinerek  taziyede bulunulur.

 İbadeti: Ölüm en büyük eşitleyici ilkedir. Kişi ölmekle eşitlenmiş

olur. Bunu temsilen musalla taşına yatırılır. Cemaate kimin hakkını

yeyip yemediği sorulur. Başka bir şey değil; sadece üzerinde "kul

hakkı" olup olmadığı sorulur. Bunun anlamı ölenin cemaate (top

luma/halka) tepeden bakıp bakmadığının, emek sömürüsü yapıp

yapmadığının, hak ihlali yapıp yapmadığının sorulmasıdır. Âdeta

denmek istenir ki: "Bu er (veya hatun) kişi adalet ve eşitlik ilkeleri

ni ihlal etti mi etmedi mi? Bu konuda bir şikâyeti olan var mı yok 

mu?" Aslında bu ahiretteki sorgunun da ön tatbikatıdır. Orada da

ilk buradan sorulacaktır. . . Mezarda Yasin suresinin okunması ise

ölen için değil; mezara gelen diriler içindir. Keza evdeki taziye de

308

Sosyal Islatn

aynen diriler içindir. Taziye "acıyı paylaşma" demek olup cenaze

sahiplerini hayata döndürmek için yapılan gönendirici konuşma-

lardır. ..

Görülüyor ki İslam'ın bütün ritüelleri dönüp dolaşıp aynı ka-

 pıya çı km ak ta dı r: Kerem! Bu ise Kitabın kapağında yazılı olan

şeydir: Kur'an'ı Kerim...

Demek ki İslam'ın ritüellerini de "kerim" gözle okumamız ge-

rekiyor.

Kerim cömer tlik ve şeref dem ek olup en genel anlamıy la paylaş-

ma/bölüşme ilkesini ifade eder. Dikkat ediniz, her şey bunun ger-

çekleşip gerçekleşmediği, ihlal edilip edilmediği ile ilgili: Bilgide,

servette, iktidarda; yerde, gökte, karada, denizde, havada.

Aslında diğer dinî düşünce sistemlerinde de birçok ritüel ve

sembol bununla ilgilidir.

Mesela Yahudilikte cumartesi yasağı "sahip olmama" veya

"mülkiyet edinmeme günü" demekti. Altı günde kazandıklarını

yedinci gün paylaşırsın. Hristiyanlıkta "komünyon ayini" de böy-

ledir. Hz. İsa hep arkadaşlarıyla beraber yemek yerdi. Son akşam

yemeğinde de böyleydi. Ortaklaşa yenen yemeğe "agape" denirdi.

Onun için komünyon (cemaat/toplu) halde, hep birlikte yenen ye-mek deniyor. Peygamberimizin Medined eki "suffe" uygulaması da

 böyle di r. Suf fe, mi sk in le ri n sı ğı nd ığ ı ye r değ il; to pl u ha ld e ol un an

yer demektir, oraya herkes gelir ve paylaşma/bölüşme öğrenilir. Su-

Iilikte, Ahilikte, Alevilikte de böyle uygulamalar çoktur ve hepsi de

.ıynı mantığın ürünüdür. Zaten "tekke" paylaşmanın/bölüşmenin

öğrenildiği yer demektir. Alevilikteki "kırklar cemi" de böyledir.

Bunların hepsi bir zamanlar toplu halde olmayı, cemaat (co-

25 3

Page 128: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 128/172

Page 129: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 129/172

"BİR ELİME AYI, BİR ELİME GÜNEŞİ

VERSENİZ..."

Malum, Peygamberimizi davasından vazgeçirmek için Mekkeli

müşrikler türlü uzlaşma tekliflerinde bulunmuşlardı.

Meşhur rivayette geçtiği gibi bunlardan birisinde Peygamberi-

mi z "Bir elime ayı, diğerine güneşi verseniz 'davamdan' vazgeç-

mem." diyerek geri çevirmişti.

Yaygın kanaate göre buradaki "dava" inanıp inanmama davası

idi. İnkarcılar Allah'ı ve ahireti inkâr ediyorlardı. Onların reddet

tikleri işte bu iman hakikati (hakâik-i imaniye) idi.

Acaba öyle mi?

Adamlar zaten yerleri ve gökleri kim yarattı desen hiç şüphesiz

"Allah" diyorlar. Ahiretle, cennetle, cehennemle, namazla, oruçla

 bi r so ru nl ar ı yok.

Evet, inanmıyorlar. Ama neye inanmıyorlar? Allah'a mı? Allah'ın

ayetlerine mi? Allah'ın ayetlerinde çağırdığı şeye mi?

Peygamberimizin "Bir elime güneşi, diğerine ayı verseniz vaz-

geçmem." dediği "dava" neydi?

25 6

Sosyal islam

 Ne yd i bu "dava" ki müşrikler duyar duymaz "gözleriyle devi-

recek gibi baktılar" ve "arslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri"

gibi oldular.

Hani Kuranda bir ayet var:

[Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. İste-

yenler/ihtiyacı olanlar için eşitçe olmak üzere orada dört mevsim

kuvvetler (rızık ve rızık kaynakları) takdir etti.] (Fussilet; 10).

Birçok müfessirin "hayvanlar hakkındadır" diyerek sinirlerini

aldığı bu ayet...

Bu ayeti bir kenara not edin.

Önce rivayeti okuyalım:

 Mekke'nin zengin ulularından Utbe bin Rebia söze başladı: "Arap-

lar içinde rezil olduk. Kureyş'in onurunu kırdın. Sen birbirimize kılıç

çekmemizi mi istiyorsun ? Beni dinle: Sana bir şeyler teklif edeceğim.

 Bak, belki bunlardan bazılarını kabul etmek işine gelir" dedi.

 Peygamberimiz "Söyle ey Velid'in babası! Seni dinliyorum" dedi.

"Senin şu getirdiğin ve üzerinde direnip durduğun işle, eğer mal ve

 servet sağlamak istiyorsan, sana, bizimkinden daha çok malın olun-

caya kadar mallarımızdan verelim... Eğer bununla aramızda daha

büyük şan ve şeref kazanmak istiyorsan, seni, kendimize büyük veulu tanıyalım. Senin emrinden dışarı çıkmayalım... Eğer bununla

başımıza hükümdar olmak istiyorsan seni hükümdar yapalım... Şa-

 yet bu sana gelen, görüp de üzerinden atamadığın bir evham, cinler-

den, perilerden gelme bir hastalık ve büyü ise, doktor getirelim, teda-

vi ettirelim. Seni bu halden kurtarmak için mallarımızı saçarcasına

harcayalım..." dedi.

 Peygamberimiz "Ey Velid'in babası! Boşaldın, söyleyeceklerini söyledin,

2

Page 130: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 130/172

 R. İhsan Eliaçık 

bitti mi?" diye sordu. Utbe "Evet" dedi. Peygamberimiz "Sen de şimdi beni

dinle!' dedi ve Fussilet suresini besmele çekerek okumaya başladı. Sure-

nin 13. ayetine (Bütün bunlara rağmen yine de burun kıvırırlarsa söyle

onlara: Size Ad ve Semud'u çarpan yıldırım gibi bir yıldırımı haber 

veriyorum.) gelince Utbe bin Rebia eliyle Peygamberimizin ağzını tutarak 

"Allah aşkına sus, yeter!" diyerek daha fazla dinlemek istemedi.

Bu ayetten iki ayet önce şöyle denir:[Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. İste-

yenler/ihtiyacı olanlar için eşitçe olmak üzere orada dört mevsim

kuvvetler (rızık ve rızık kaynakları) takdir etti] (Fussilet; 10).

Bu ayetten iki ayet sonra ibret olarak gösterilen Ad kavmi hak-

kında şöyle denir:

[Dahası Ad kavmi yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayıp

"Bizden daha kuvvetli kim varmış?" diye böbürlendiler. Bak şun-

lara, kendilerini yaratmış olan Allah' ın onlardan daha kuvvetli ol-

duğu akıllarına hiç mi gelmez? Ayetlerimizi inkâr etmeye nasıl daşartlanmışlar.] (Fussilet; 15).

Ayetlerde geçen "kuvve/kuvvet" (egvât) kelimesinin kullanılışı-

na lütfen dikkat ediniz.

İbret olarak gösterilen Semud kavmi ise ne yapmıştı?

[Onları sınamak için şu dişi deveyi salıyoruz. Bak ne yapacaklar,

sen yeter ki güçlüklere göğüs ger. Onlara da suyu aralarında eşitçe

taksim etmelerini söyle, sırası gelen içsin" dedik. Bunun üzerine

elebaşlarını çağırdılar. Adam bıçağını çekip deveyi küstahça boğaz-

ladı. Fakat bak nasıl oldu uyarılarıma kulak asmayanlara yönelik 

azabım? Üzerlerine tek bir çığlık gönderdik. Çalı çırpı gibi süpürü-

lüp toplanacak hale geldiler.] (Kamer; 23-32).

258

Sosyal islam,

^ « - J r t & j

Ayetlere biraz daha yakından bakalım:

Ayette geçen "dört günde" ( f i erbeati eyyam) dört mevsim için-

de yani bütün bir yıl boyunca, "güçler/kuvvetler" (egvât) da insana

güç veren, kuvvet toplamasını sağlayan gıdalar/rızık ve rızık kay-

nakları manasındadır. Kuran, bunlara yeryüzündeki güç/kuvvet

kaynakları (egvâtuhâ) diyor. "Egvât"  Türkçede de kullanılan "guv-

ve"  nin çoğuludur ki kuvvet  diye telaffuz ederiz. En geniş anlamıy-

la yeryüzünde rızık biriktirici tüm servet ve güç yığıcı tüm iktidar 

kaynaklarını ifade eder.

İşte, Allah, yeryüzünün tüm güç ve kuvvet kaynaklarının/servet

ve iktidar araçlarının isteyenler yani ona ihtiyacı olanlar arasında

"eşitçe" dağıtılmasını/paylaştırılmasını "takdir" ettiğini söylüyor.

Yarattığı rızık ve rızık kaynaklarının zenginler arasında dönüp

dolanan bir tahakküm aracı (devlet ) olmasını istemiyor! (Haşr; 7).

Her türden sosyal, politik, iktisadi güç ve kuvvet kaynaklarının

"eşitçe" dağıtılmasını, bir yerde merkezîleştirilmemesıni (temer-

küz), ortaklaşacı üretim ve paylaşım düzeni içinde bunlardan tüm

insanların faydalanmasını istiyor! (Fussilet; 10)...

Mekkeli "kuvvet" sahiplerinin buna yanaşmadığını, daha önce

de Ad kavminin "Bizden daha kuvvetli kimmiş?" (men eşedduminna guvve?) diye sorarak büyüklük tasladıklarını; fakat yıkılıp

gitmekten kurtulamadıklarını haber veriyor (Fussilet; 15).. .

Keza Kuranın "vadide kayaları oyan" (cabu's-sahra bi'l-vadi)

yani kaşâneler yapan, saraylar ve villalarda yaşayan diye andığı Se-

mud kavmi de benzer şeyi yapıyor.

Develeri sudan eşitçe taksim ederek içirmiyorlar, kendi deve-

lerine ayrıcalık tanıyorlar. Kuvveti kendi lerin de toplay arak zayıf-

259

Page 131: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 131/172

 R. ihsan Eliaçık 

lan eziyor, talan ve çapuldan vazgeçmiyorlar. Sahipsiz buldukları

Allah'ın devesini de bunun için boğazlıyorlar.

Utbe bin Rebia bunları duyunca gözleriyle devirecek gibi bakı-

yor, aı slan dan kaçan ür kmü ş yaban eşeği gibi oluyor.

Çünk ü böylesi bir "taksime razı olmama" durumu Mekke'de de

hüküm sürmekteydi.

Şehirde eşitsiz bir  "sulama/içme" sistemi yani üretim ve paylaşım

düzeni vardı. Güçlü zayıfı eziyordu. Mekke'ye gelen hediyeler güçlü ka-

 bil eler e g idiyor , y edi -se kiz te feci bez irgân böy lec e ş eh ri n b üt ün gel iri neel koyuyordu. Bu nunla sınıflaşma, tabakalaşma, hiyerarşi ve hegemon-

ya yaratılıyordu. Onun için şehrin egemenleri Semud'un egemenleri

gibi yanlarındaki ile "eşit" hale gelmeye yanaşmıyor, sudan yani ni-

metlerden (toplumsal servetten) eşit şekilde (kısmetine razı olarak)

yararlanmak istemiyorlardı. Bu durumu kendilerine hatırlatana da Hz.

Salih'e Semud ileri gelenlerinin dediği gibi "Hatırlatmada {zikr) bulun-

mak buna mı kaldı? İçimizden bir beşere mi uyacağız? Bu da kim olu-

yor? Düzenimize çomak soktu, ha ddini aştı." diyorlardı.

Yukarıdaki ayette geçen qısmet  "bir bütünden ayrılmış olana"

deniyor. Ayırma/bölüşüm sonucu kişiye düşen de nasib oluyor. Qıs-

nıetun beyrıehum şeklinde kullanılınca "aralarında eşitçe bölüşme"

anlamı kazanıyor. Yukarıda Salih'in devesi kıssasında "suyu arala-

rında eşitçe bölüşme" (el-mâu qısmeturı beynehum) deniliyor ki bölüşümün eşitçe yapılması gerektiğini ihtardır.

Kur'an' ın ortaya koyduğu dünya görüşüne göre yeryüzünün ni-

metleri insanlar arasında eşitçe paylaşılmalı/bölüşülmeli yani "tak-

sim" edilmeli, herkes kendi payına düşen "nasibine" razı olmalıdır.

Öyle ki bu Allah tarafından "takdir" edilmiştir. Yani böyle olması

irade edilmiştir. Bunların hepsi, şu an anlaşıldığının aksine eşitlik 

ifade eden kavramlardır.

308 260

Sosyal Islatn

Şu halde kıssada "deve" (nâgat) kamuya/herkese ait olmayı,

"su" (mâ) nimetleri, "taksim" (gısmet) de eşitçe paylaşmayı/ yarar-

lanmayı ifade etmektedir.. .

Kıssanın sonunda ise Semud kavminin "saati"nin nasıl geldi-

ği anlatılarak  "Üzerlerine tek bir çığlık gönderdik. Çalı çırpı gibi

süpürülüp toplanacak hale geldiler" deniyor. (Kamer; 32).

Buradan Mekkeli "deve sahiplerinin" de böyle gittikleri takdir-

de, çok yakında, aynen böyle tek bir sayha (çığlık) ile çalı çırpı gibi

süpürülecekleri Ad ve Semud kıssaları üzerinden haber veriliyor.

Utbe bin Rebia'nın "Allah aşkına sus, yeter" dediği yerler, dikkat

edilirse "güç, kuvvet, eşitlik, taksim" ve bunlara yanaşmayanların

"sayha, çığlık, yıldırım, şiddetli rüzgâr" ile yıkılıp gittiklerini ve

gideceklerini haber veren yerlerdir.

İşte müşrikler buna dayanamıyor.

Allah'a değil; Allah'ın ayetlerine değil; ahirete de değil; Allah'ın

ayetlerinin çağırdığı şeye (eşitlik, taksim, paylaşım) inanmıyorlar.

Kur'an ise bunun Allah'ı, Allah'ın ayetlerini ve ahireti inkâr de-

mek olduğunu/olacağını söylüyor.

"Gözleriyle devirecek gibi" bakmaları ve "arslandan kaçaniirkmüş yaban eşekleri" gibi olmaları bundan.

Servet sahipleri, develerinin sırtında yüklü olandan başkası için

kıllarını bile kıpırdatmazlar. Şerefleri ve haysiyetleri develerinin

sırtındadır.

İhtiyacı olanlar için eşitçe (sevâen li's-sâilîn)...

Page 132: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 132/172

 R. ,bsan ELiaçık 

Aralarında eşitçe bölüştürmek (kısmetun beynehum)...

"Ben yalnız bölüştürücüyüm" ( Buhari ; Humus, 7) . . .

Utbe bin Rebiamn "Allah aşkına sus, yeter" dediği de...

Peygamberimizin "Bir elime ayı bir elime gü neşi verseniz vaz-

geçmem." dediği de bunl ardan başkası değildi.

26 2

BİR ŞEHİR (MEDİNE) NASIL KURULUR?

Çağrı filmindeki Medine'ye giriş sahnesini hatırlayın... Deve önde

yürüyor, insanlar arkasından onu izliyor. Kasvâ (devenin ismi) kimin

evinin önüne çökerse Hz. Peygamber orada kalacak. Bu sahne çok il-

ginçtir. Siyer kita plar ından sizin için derle dim. Bakın neler oluyor.. .

"Deve (Kasvâ) sağa sola bak baka ilerlerken Avf oğullarından

İtban b. Malik ile Abbas b. Ubade devenin önüne gerildiler:

'Ey Allah'ın elçisi! Bize buyur. Sayıca çokluk, mal, kuvvet ve

kudret bizdedir. Geniş meydanlar, bağ ve bahçe sahibiyiz!' de -

diler. Peygamberimiz gülümsedi, 'hayrını görünüz' dedikten sonra

şöyle dedi: 'Devenin yolunu açınız, o gideceği yeri bilir!'

Ubade b. Samit ve Abbas b. Samit:

'Ey Allah'ın elçisi! Bize buyur. Çokça hizmetçilerimiz, ser-

vetimiz, malımız, çardaklı evlerimiz vardır, rahat edersin bize

buyur' dediler.

26 3

Page 133: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 133/172

Page 134: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 134/172

 R. ihsan Eliaçık 

Peygamberimiz 'Buraya en yakın ev hangisidir' dedi. Ebu Ey-

yüp el-Ensari Benimkidir ey Allah'ın elçisi' dedi.

Ve Allah'ın elçisi orada kalmaya karar verdi.

Eyyüp el-Ensari devenin yükünü indirdi, palanını soydu ve

yükü evine taşıdı.

Eyyüp el-Ensari o ilk geceyi şöyle anlatıyor:

Bize 'Evin alt katında bulunmam daha uygundur, siz rahatsız

olmayınız.' dedi. Alt katta oturdu. Biz de üst tarafa yerleştik. Gece

uyurken içinde su bulunan testimiz kırıldı. Resulullah'ın üzerinedamlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve eşim Ummu

Eyyüp, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine

 ba st ır dı k. .. "

0

Uzamasın diye hepsini yazmadım.

Yaklaşık 15 e yakın şe hrin ileri gelen kabilesi ve onla rın sayısı

çok, malı bol, serveti ğani, bağı, bahçesi, hurmalığı, sürüleri, kuyu-

ları olan, evi çardaklı (havuzlu villa demek oluyor!) zengini devenin

önüne geçerek "Bize buyur" diyor.

Deve "gideceği yeri biliyor" ve iki öksüz ve evsizin hurma ku-

rutma yerinin önüne çöküyor. Orada ev olmadığı için de oraya en

yakın Ebu Eyyüp el-Ensari'nin "gecekondusuna" yerleşiyor.

Orada altı ay kalıyorlar. Sonra da Mescid-i Nebi nin yanıbaşına

yapılan tek odalı Hz. Aişe'nin "hücre-i saadetine" taşınıyor.

Ölünceye kadar da mescide bitişik o tek odalı hücrelerde kalı-

yor.

İşte dünyayı titreten, adı hâlâ dillerde, nâmı hâlâ gönüllerde

"Allah'ın elçis i" budur.

308 26 6

Sosyal Islatn

Devesinin adı Kasvâ... Önüne geçen onca zengine dönüp bak-

madı. İki öksüz ve evsizin "tezgâhının" yanına çöktü. Allah'ın elçisi

"İşte burası" dedi. "Menzilimiz burası"... "Buradan başlayarak 

şehri yeniden kuracağız. Bölüşeceğiz ne varsa ekmeği aşı/ harç

yapacağız şehre sevgiyi barışı..."

Anlayana sivrisinek saz.

Anlamayana deve bile az.

Page 135: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 135/172

YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN SİYASET REHBERİ

Mağaradan şehre inen adam eşine "Beni örtün, beni örtün!"

dedi.Duyduğu sesler onu sarsmıştı. "Korkma." dedi eşi, "Sen öksüzü

korursun, yoksulun yanında olursun ve asla yalan söylemezsin."

Ve ekledi: "Bu duyduğun İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya gelen

'Namus-u Ekber'dir, korkma!"

Bu sözler daha sonra "Mâûn" suresi oldu:

[Dine yalan diyeni görmedin mi? Öksüzü hor görür. Yoksulu

doyurmaya teşvik etmez...] (Mâûn; 1-3)

Eğer Kurandan bir siyaset (kamu faaliyeti) rehberi çıkarılacak-

sa, temel esasları bu olan bir yol haritası ortaya çıkar.

Çünkü burada neyin savunulacağı ve kimlerle birlikte olunaca

ğının işaretleri var. Devletin başındakilere şunları koruyacaksın ve

şunlarla birlikte olacaksın denmekte.

Hz. Peygamber in 23 yıllık din ü devlet (kamu) faaliyeti tama-

men bu çizgide olmuştur. Daima öksüzü korumuş, yoksullarla be-

raber olmuş ve asla yalan söylememiştir.

26 8

Sosyal islam

'Harun gibi gelip Karun gibi olmamış', ceketi ile gelip ceketi git-

miş', vefat ettiğinde geride "birkaç kap ve bir kitap" dışında bir şey

 bı ra km am ış tı r.

Vefatına en çok öksüzler ve yoksullar üzülmüştür.

Medine'de kurduğu "Adalet Devleti"nde en çok öksüzler ve

yoksullar öne çıkmış, alttakiler üste, üsttekiler alta inmiştir. Vefa-

tına yakın zenginlerle yoksullar arasındaki fark neredeyse sıfırlan-

mıştır.

Mekke fethedildiğinde siyahı köle Bilal Kâbe'nin damında ezan

okuyarak, yalmayaklıların zaferini ilan etmiş ve tabiri caizse çok da

yakışmıştır.

Hz. Peygamber, hareketine başladığında gözünü zengin koda-

manlara dikmemiş, "Yoksulları yanından kov" diyenlere tıpkı Hz.

 Nu h gib i asla pr im ve rm em iş ti r. (H ud ; 11 /27, Şu âı a; 26 /1 11 ).

İşte Hz. Peygamber in takip ettiği siyasetin ana yolu bundan iba-

rettir ve bu ölene kadar hiç değişmemiştir.

Bir de zamane siyasetçileri bakın.

Partilerini daha kurarken "kavmin zenginlikten şımarmış ileri

gelenlerine" gidiyorlar. Önce onların onayını almak istiyorlar. Pa-

ranın efendilerinden icazet almak için kuyruğa giriyorlar.

Alttaki milyonlarla değil; üstteki bir avuç "kavmin zenginlikten

şımarmış ileri gelenine" (mele-i mütref) yanaşıyorlar.

Öksüzü korumuyor, yoksulla beraber olmuyorlar.

Lüks otellerde toplanıyorlar.

Ciplerine binerek ezileni, yoksulu savunacaklarını sanıyorlar.

Daha Harun gibi gelmeden Karun rüyaları görenler var.

Böyle olmaz!

2< 9

Page 136: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 136/172

 R. Ibsan Eliaçık 

Kenarda sıra bekleyerek değil; çatır çatır muhalefet yaparak ik-

tidara gelinir.

İktidar sokaktan, dipten, yangının, acının, feryadın olduğu yer-

den çıkar.

İktidar lütfedilmez, söke söke alınır.

Çünkü bir ülkede iktidar, "egemene" en önde, en cesur muhale-

feti kim yapabiliyorsa onun hakkıdır.

Ve bir ülkede eleştirilmeyi en çok hak eden, oranın egemenidir.Çünkü başta elektrik, su, doğalgaz olmak üzere bizden alınan

kesintiler ve 25 çeşit vergilerden oluşan kamu kaynakları emrin-

de, savaşa ve barışa karar verme yetkisi onda, ülke hazinelerinin

anahtarı ona teslim edilmiş ve memleketin mukadderatını belirle-

me makamındadır .

Bu eleştirilmeyecek de kim eleştirilecek?

Hz. Ebubekir dahi olsa bu yetkileri kullanan "kamu icraatları"

eleştiriye açıktır.

Kulak verin ve dinleyin! Bunları başka bir yerden duyamazsı-

nız . . .

Harun postuna bürünmüş Karunluğa yol vermeyiniz.

150 milyarlık arabalara binip simit eylemine giderek gülünç du-

ruma düşmeyiniz.

Pahalı otellerden çıkınız.

Sokağa, varoşlara, öksüzün, yoksulun, çaresizin, yangının oldu-

ğu yere gidiniz.

İşçiyi, emekçiyi, garibanı, yoksulu, kimsesizi aday gösteriniz.

270

Sosyal islam

"Aşağı tabakayı yanından kov" diyen tuzu kurulara aldırış et-

meyiniz.

Öksüzü yani kimsesizi, garibanı, yalnız kalmışı, sesi kısılmışı,

hakkı yenmişi, dilinden, dininden, mezhebinden, derisinin ren-

ginden, kimliğinden dolayı dışlanmışı koruyunuz, onlara kol kanat

geriniz.

Yoksulu, yani evine ekmek götüremeyen babaların, açlıktan

göğsünden süt gelmeyen annelerin, evsizlerin, borçluların, işçile-

rin, emekçilerin yanın da olunuz. Onlara ulufe dağıtmayınız, onlara

acıyarak lütufta bulunmayınız, onların yanında olunuz, onlarla be-

raber yürüyünüz.

Siyaset yapmayınız.

Evet, siyaset yapmayınız!

Sahiden ve cidden onlarla beraber olunuz.

Zenginin önünde eğilmeyiniz. "Her kim sırf zengindir diye bi-

rinin önünde eğilirse dinin yarısı gider" diyen "en büyük kamu

adamının" sesine kulak veriniz.

Mesele adalete taraf olmak değil; bilakis adalete iman etmektir.

Davayı sindiriniz. Adalete ve eşitliğe siyaset icabı değil; tevhidi

 bi r dü ny a gö rü şü ol ar ak im an ed in iz .

Eski alışkanlıklarınızı terk ediniz.

"Allah nimet lerini kulları üz erinde g örmek ister." Doğru.Yani Allah adalet, doğruluk, dürüstlük, infak, güzel ahlak ve

 pa yl aş ım gib i ni me tl er in i ku ll ar ı üz er in de gö rm ek ist er.

Bunu şahsınızda gösteriniz.

 Ni me t de ni nc e ne de n hem en ak la pa ra ve ze ng in li k geli r.

Kuranın neye "nimet" dediğini açıp okuyunuz. "Nimet verdikle-

rinin yolun ilet" ne demek iyi anlayınız.

Karana göre salihler, sıddîkler, şehitler ve nebiler kendilerine

1

Page 137: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 137/172

 R. İhsan Eliaçık 

Allah'ın nimet verdiği kimselerdir. (Nisa; 4/69) Onlara özeniniz.

Üsttekilerden icazet beklemeyiniz. Alttakilerle beraber olunuz.

Sade yaşayınız, pahalı elbiseler giymeyiniz, lüks arabalara bin-

meyiniz.

Şatafatlı toplantılar yapmayınız.

Devir imaj devri safsatasına inanmayınız.

Uzun yıllar muhalefette kalmayı göze alınız.

Koruma zırhına bürünmeye heveslenmeyiniz.

Meclisin döner kapısından girince dönüvermeyiniz.

Mazbatayı alınca gevşemeyiniz.

Koltuğa oturunca yavşamayınız.

Zenginleşmeden millete geri dönünüz.

Ömür boyu milletvekili maaşı almayı reddediniz.

Milletvekili süreniz bitince size verilen maaşı öksüzlere ve yok-

sullara iade ediniz.

.-S5-'

Mağaradan şehre inip "Beni örtün, beni örtün!" diyen en bü-

yük kamu adamını' izleyiniz. Ezelî ve ebedî örnek oradadır;

Musa gibi gelip Firavun... Harun gibi gelip Karun olmayınız.

Haysiyetini z ve şerefiniz bunl arla ölçülür. Bunl arla şeref kazanın ız,

 bu nl ar a şer ef ka tm ay a ka lk ma yı nı z. Da lg an ın üs tü nd e je t- sk i ilesörf yapmay a kalkmay ınız, düşer siniz.

Bu denizden daha ne dalgalar yükselecek! Siz sahici, harbî, hasbî

ve hakikî olun yeter.

"Öksüzleri koruyunuz...

Yoksullara beraber olunuz...

Ve asla yalan söyleyemeyiniz..."

"Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol."

MUHTERİSLERE PANZEHİR: ZÜHD

Kur an ı oku yuşu muz, mezar ve tap mak kitabı değil; gerçek ha-

yat kitabı zaviyesinden olduğundan, böyle güncel meselelere dair 

yol göstermeleri oradan çıkarmamız garip karşılanmamak... Bu

nedenle "Her konuya dini (Kur'an'ı) karıştırma" demenin benim

açımdan hiçbir manası yok...

Kura nda "mele"' ve "mütref' kavramları geçer. "Kavmin zen-

ginlikten şımarmış ileri gelenleri" demektir. Bir toplumda "kav-

min zenginlikten şımarmış ileri gelenleri" ise daha çok makam ve

mevki ihtirası içinde olanlardan çıkmaktadır. Bu nedenle Kur'an'm

 bu nl ar ı na sı l ele aldı ğı ve on la ra ne de di ği ço k ön em li di r.

Memlekette birçok makam ve mevki sahibi muhteris var ve bir o kadarı da bu ihtirasını tatmin için sıranın kendisine gelmesini

 be kl iy or . Bu nl ar ın bi rç oğ u ço kt an "kavmin zenginlikten şımarmış

ileri geleni" haline geldiği gibi, sırasını bekleyen birçoğunun da o

hale geleceği gün gibi ortada... Bakın bunlar için Kur'an neler diyor 

ve bu işin panzehiri ne?

273

Page 138: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 138/172

 R. İhsan Eliaçık 

"Mele"' Arapçada kök olarak  1- Bir şeyi dol durma k. 2- Yola gir-

mek, yolda yürümek demek. Dolmak ( imtila ), dolmuş, dolu, tom-

 bu l, et in e d ol gu n (mumteli' ) birinci, koşmak, hızla yür ümek ( melv) ,

genleşmek, genişlemek (muluv) ikinci anlamdan gelir. . . Bu durum-

da mele, kendini dolu hale getirmek için yola giren, yolda yürüyen,

 b unu n içi n bi r ma kam ve me vk iy e ge lm ey i ve or ad a ol ma yı am aç

edinen demek olur. Türkçede "kariyer" ile aynı manayı çağrıştırır.

Bir toplumun kariyer sahipleri, makam ve mevkileri dolduranları,

 bi r ye re ge lm iş le ri , ön de ge le n yö ne ti ci ta kı mı (c eb in i do ldu rmu ş-

ları, doymuşları, şişmişleri) demektir:

[Sihirbazlar Firavuna geldi ve 'Eğer yenersek büyük bir ödül var 

değil mi' dediler. Firavun 'Gayet tabii en iyi mevkilere geleceksiniz'

dedi.] (A'raf; 113-114)...

"Mütref" de Arapçada "Bolluk içinde olan, şımarmış." demek.

Bitkinin taze ve sulu olması, bolluk ve nimet içinde olmak, şımar-

ma k  (teref), bolluğa kavuşturmak, şımartmak, nazlatmak ( i t râ f ) ,

şımartmak, nazlatmak  (tetrîf), konfor içinde olmak, nimetler için-

de yüzmek  (teterrûf), konfor, rahatlık, lüks, şımarıklık  (teref) ke-

limeleri de bu kökten... Demek ki mütref, bir toplumun rahatlık 

ve konfordan şımarmış, "fors" sahipleri demektir.. . Bu durumda

Kuranda sık sık geçen mele-i mütref  bir toplumun kariyerist ve

konformist ileri gelen takımı demek oluyor. Bunlar Firavunun si-hirbazları gibi hep "bize ne var" ona bakarlar. En büyük amaçla-

rı "en iyi mevkilere gelmek" tir. Bunun için yapamayacakları şey,

atamayacakları takla yoktur. Öyle ki asayı yılana çevirir, olanı başka

türlü gösterebilirler. "Bir yere gelmek" için biçimini alamayacak 

ları kap, bürünemeyecekleri renk yoktur; yeter ki fiyatta anlaşılsın.

Yani makamlar şahane gerisi bahanedir.. .

Demek ki kariyerist (mele) ve konformist (mütref) her toplum

226 274

Sosyal, slam

da görülen kadim bir tipolojidir. Her tür ideolojik guruptan devşi-

r i lmele r i mümkündür . Zamanla "dünyayı değiştirmek" ve "yeni

bir dünya kurmak" iddialarından vazgeçen ve "girdiği kabın bi-

çimini alan" her tufeyliyi (başkasından geçineni, paraziti, asalağı)

ifade eder.

Peki, bunun panzehiri var mıdır? Vardır. Şimdilerde dönüp ba-

kanı olmasa da, İslam kültüründen gelenler için söylüyorum, unu-

tulmuş/terkedilmiş (mehcur bırakılmış) bir kavramın bunun pan-

zehiri olduğunu görüyoruz: Zühd!

Şu halde nedir zühd?

"Zühd" Arapçada yüz çevirmek, önem vermemek demek. Vaz-

geçirmek  (tezhîd), sofu, zahit (zâhid) kelimeleri bu kökten... Neye

önem vermemek? Ne olursa olsun bir yere gelme hırsına (kariye-

rizme), rahatlık ve lüks uğruna girdiği her kabın biçimini alma

fırdöndülüğüne (konformizme) önem vermemek, bunla rdan yüz

çevirmek. . .

"Sofu" aslında bu demek... Yarım saatte abdest alan, bir saatte

namaz kılan, kırk kez hacca giden değil. Dünyadan el etek çeken,

sefalet içinde yaşayan hiç değil.

Ali Şeriati'nin "devrimci zahidlik" dediği şeyden bahsediyo-

rum.

Devrimci zahitlik şunu der; "dünyanın başına dünyada gözü

olmayanlar geçmelidir!"

Mistik zahitlikten bahsetmiyoruz.

Kuranda dünyanın yerilmesi ile ilgili ayetler, dünyayı kötüle-

mek için değil; yeryüzünün/ülkelerin önderleri yapılması istenen

ezilenlerin (mustazafların) gözünün ve gönlünün mal mülk hırsı-

1 5

Page 139: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 139/172

 R. ihsan Eliaçık 

na kaymaması içindir. Böylece dünyanın/ülkelerin başına dünya-

da (malda, mülkte, zenginlikte) gözü olmayanlar geçmiş olacaktır.

Aksi halde ciğer kediye teslim edilmiş olacaktır ki bu yeryüzünün /

ülkelerin başına gelebilecek en büyük felakettir...

"Devrimci zahitlik", Kuranda çok yerde ele alınır ama en çarpı-

cı olanı Hadid suresindekidir.

Bakın nasıl.

[Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme,

güç ve zenginlik yarışından ibarettir. Yağmuru düş ünü n.. . Bitirdiği

ot çiftçileri imrendirip heyecanlandırır. Bir de görürsün ki sararıp

solmuş sonra da çer çöp olmuş! Ahirette ise ya şiddetli bir azap, ya

da bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı gelip geçici bir 

zevkten başka bir şey değildir... Bu nedenle siz Rabb'inizin affına

nail olmaya bakın. Allah'a ve Peygamberine iman edenler için ha-

zırlanmış olan yerler ve gökler kadar geniş cennet için yarışın. İşte

 bu Al lah 'ın lü tf ud ur ki on u lây ık gö rd üğ ün e ver ir . Al lah ço k bü yü k 

lütuf sahibidir... Yeryüzünde ve insan hayatında size isabet eden

hiçbir şey Bizim irademiz olmadıkça meydana gelmez. Bu Allah'a

göre kolaydır; bundan hiç şüpheniz olmasın... Bu şundan dolayı-

dır; elinizden gidene üzülmeyesiııiz ve elinize geçenle de şımar 

mayasınız. Çünkü Allah kendini beğenmiş şımarıkları sevmez...

Bunlar hem cimrilik ederler hem de insanlara cimriliği emrederler.

Her kim vermekten kaçınırsa bilsin ki Allah zengindir, övgüye layık 

olan Odur.] (Hadid; 57/20-24).

Demek ki bir oyun, eğlence, süs, aramızda böbürlenme ( t e fa

hur beyrıekum), güç ve zenginlik yarışı (tekâsür amvalüküm ve ev

ladukum) olan, çer çöpe dönen bahçeye benzeyen, gelip geçici bir 

308

Sosyal Islatn

zevklenmeden ibaret "dünya malı" elimize geçtiğinde şımarma-

malı, geçmediğinde kederlenmemeliyiz. Bilakis "dünyada adalet"

istemeli ve buna talip olmalıyız. Hemen sonraki ayetlerde buna ge-

çilir;

[Biz peygamberlerimizi söze dayalı apaçık delillerle gönderdik.

Onlarla birlikte insanlıkta adalet daim yaşasın diye kitabı ve mizanı

indirdik. Ve kendisinde hem çetin bir sertlik, hem de insanlar için

 bi rç ok fa yd alar ol an de mi ri in di rd ik . Bü tü n bu nl ar Al la h'ı n ke nd is i-

ne ve peygamberlerine içtenlikle/gıyabında yardım edenlerin kim-

ler olduğu bilinsin içindir. Allah çok güçlüdür, üstündür; bundan

hiç şüpheniz olmasın.] (Hadid; 57/25).

Demek ki dünyadan el etek çekmek bir yana, bilakis içine içi-

ne dalıp bir taraftan "hak ve adalet" istemeli, bunun için "kitabı"

rehber almalı, insanlar arasında hassas teraziler  (mizan) kurmalı;

sadece adaletten yana taraf olmalı, ayrımcılık, kayırmacılık yap-

mamalı, adaletin "demir" yumruğunu sadece ve yalnızca zulme

indirmeli, diğer taraftan da bunları yaparken oyuna, eğlenceye,

süse, gösterişe, böbürlenmeye, güç ve zenginlik yarışına kendimizi

kaptırmamalıyız. Güç (demir) elimize geçince şımarmamalı, geç-

meyince de karalar bağlamamalıyız. Emvâl (mal, mülk) ve evlâd

(adam, güç, çevre, şan, şöhret) hırsından arınmalı; fakat adalet coş-kusu ile dopdolu olmalıyız.. .

Hemen sonraki ayette de devrimci zahidliğin, miskin zahitliğe

(ruhbânlık) dönüşmemesi için dikkat çekiliyor ve uyanlarda bulu-

nuluyor;

[Sonra onların ardından öteki peygamberlerimizi gönderdik.

Keza Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona İncil'i verdik ve ona uyan-

ların kalplerinde bir şefkat, sevgi ve merhamet meydana getirdik.

277

Page 140: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 140/172

 R. ihsan Eliaçık 

Rahipliğe gelince, onu onlar uydurdular. Biz onlara böyle bir şey

emretmedik. Allah'ın rızasını aramak amacıyla böyle yaptılar, fa-

kat gereğini de yerine getirmediler. Biz de içlerinden iman etmiş

olanlara mükâfatlarını verdik, ama çoğu yoldan çıkmıştı.] (Hadid;

57/27).

Demek ki zühd ruhbânlık demek değil.

Zühd, ne olursa olsun bir yere gelmeyi (kariyerizm) ve içine

girdiği (makam, mevki, mal, mülk) kabının biçimini almayı red-

detmek demek. "Eline geçince şımarma, geçmeyince üzülme."

denmesinin anlamı bu. . .

Bunun için Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali

 bi re r  "devrimci zahid" idiler. Mal ve mülk önlerinde seriliydi, iste-

seler Karun gibi zenginleşmeleri işten bile değildi. Bilinçli bir ideo-

lojik duruş ve asil bir tavırla bambaşka bir yol tuttular ve ne olursa

olsun bir yere gelmeyi ve içine girdikleri kabın biçimini almayı (ka-

riyerizmi ve konformizmi) reddettiler. Bunu anlamayanlar bu din-

den hiçbir şey anlayamazlar ve "1400 yıl öncesine mi döneceğiz?"

der dururlar.. .

Lütfen okuyun;

Ebuzer' in bir sorusu üzerine Hz. Peygamber yukarıdaki Hadid

süresindeki ayetler hakkında şöyle demiştir; "Dünyada zâhidlik,

helâl olanı haram etmek veya malı ziyân etmekle olmaz. Gerçek 

zâhidlik, Allah'ın elinde olana, kendi elinde olandan daha çok 

güvenmendir. Zira şöyle buyurulmuştur: "Bu, kaybettiğinize

308 278

Sosyal Islatn

üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız

içindir."

Hz. Âişe şöyle demiştir: "Resûlullah vefatından sonraya (mi-

ras olarak) ne para, ne pul, ne koyun ve ne de deve bırakmıştır.

Hiçbir vasiyette de bulunmamıştır."

Hz. Âişe Resûlullah'ı kastederek diyor ki: "Ah! Babam ona feda

olsun, bir defa dahi karnını buğday ekmeği ile doyurmadan bu

dünyadan çekti gitti." (Fethu'l -bârî, 9/549.)

El-Hakem b. Hazn'in hadisinde Hz. Âişe'den şöyle dediği rivayet

edilmiştir: "Allah'a yemin olsun ki, babam geriye ne bir dînâr ve

ne de bir dirhem bırakmıştır..."

Misver b. Mahreme'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Hz. Ömer 

 bi r ma l ge ti rm iş ve on u me sc id e ko ym uş tu . (Bi r gü n) çık tı ve ma lı

kontrol etmeye, ona bakmaya başladı. Bu arada gözleri doldu ve bu-

nun üzerine Abdurrahman b. Avf: 'Ey müminlerin emîri! Sizi ağla-

tan nedir? Allah'a yemin olsun ki, bu şükür beldelerinden(fethedilen

memleketlerden) gelmiştir' dedi. Hz. Ömer: 'Bu var ya (bu), Allah'a

yemin olsun ki, verildiği her toplumun arasına düşmanlık ve buğz

girmiştir' dedi." (İbn Hanbel; Kitabu'z-Zühd).

Amr b. Habeşîden şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali b. EbûTâlib'in öldürülmesinden sonra, Hasan b. Ali bize bir hutbe irad

etti ve 'Öncekilerin kendisini ilmen geçtiği, sonrakilerin ise ona

yetişemediği emin bir insan sizden ayrılmıştır. Şayet Allah'ın

Resulü onu gönderir, kendisine sancağı verirse, gönderdiği yeri

fethedinceye kadar geri çekilmeyen bir insandı. O geriye ne altın

ve ne de gümüş bıraktı... Ehline hizmet edecek hiç kimse de yok-

tu.' dedi." (İbn Hanbel; Kitabu'z-Zühd).

Page 141: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 141/172

 R. İhsan Eliaçık 

"Canım o zaman öyleydi, imkânlar azdı, fakru zaruret için-

deydiler, ama şimdi öyle değil..." diyorsanız fena halde yanılı-

yorsunuz. Tam tersi; fırsat ellerine geçtiği halde bile isteye böyle

yaşadılar. Çünkü eşya ile ilişkileri, varoluşsal duruşları farklıydı.

Dünyanın tam içindeydiler evet, hatta üzerine üzerine yürüdüler 

ama ona bambaşka bir yerden bakıyorlardı. Dahası tam bir mu'min

yüreğine ve imanına sahiptiler. Allah'a güvenleri muazzam, ahire-

te imanları derin, ölümle yüzleşmeleri korkusuzdu. Malla, mülkle

kendilerini güvene ve garantiye alma derdine düşecek kadar  "düş-

müş" değildiler. Şu kapitalist çağın insanları ve hatta Müslümanları

olarak onları anlamakta ne kadar da zorlanıyoruz, değil mi?

Demek ki zühd tespih çekmekle, zikir yapmakla, abdestsiz gez-

memekle, sarıkla, cüppeyle, türbanla, kandil geceleriyle, gül yağıy

la, hacılara su dağıtmakla, Kâbe'nin örtüsünü değiştirmekle, kırk 

kez hacca gitmekle ilgili bir şey değil.

Eşya ile, mal ile kurduğun ontolojik ilişkiyle ilgili....

Eşyaya bağlanan, güveni malda gören özgür olabilir mi, bunun

la ilgili...

 Ne ol ur sa ol su n bi r ye re ge lm e (k ar iy er iz m) ve gel diği ye rd e içi

ne girdiği kabın biçimini alma (konformizm) ile ilgili...

Kuranı okuyun hangi sayfada olursa olsun boyuna bizi bundan

kurtarmaya çalıştığını görürsünüz.

Siyasete/riyasete panzehir: Zühd!

Servete panzehir: Zühd!

Şöhrete panzehir: Zühd!

Şehvete panzehir: Zühd!

Velhasıl muhterise panzehir: Zühd!

280

Sosyal İslam

Müslümanların düştüğü yer burasıdır. Kalkış da buradan ola

çaktır. (Ayrıca bkz. "Yeni Sınıfın İdeolojisi: Kariyerizm ve Konfor 

mizm" başlıklı makale; Mülk Yazıları, s. 155, inşa, ist. 2011 )

28 ,

Page 142: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 142/172

YENİ SINIFIN "SİMON"LARI

"Simonlaşma" tabiri "Mücahitlikten müteahhitliğe", "cipli

türbanlı durakta bekleyen türbanlı", "abdestli kapitalizm", "sivil

vesayet" gibi içinden geçtiğimiz sosyo-politik dönemi ifade eden

yeni bir muhalif tabir.. .

Hanefi Avcının kitabını üzerine bina ettiği en temel kavram

Simonlaşma.Kitabın ismi de oradan geliyor: "Haliç'te yaşayan Si-

monlar..."

Türkiye'de muhafazakâr iktidara "dışarıdan" çeşitli eleştiri-

ler yapılıyor. Ben onları pek önemsemiyorum, ama içeriden birisi

muhalif bir ses yükseltince ona kulak kabartıyorum. Çünkü "aynı

iklimden gelen muhalif sesler" benim için başka bir anlam ifadeediyor.

Eğer anlarlarsa bu iktidar çevrelerinin çok yararına olan bir şey.

Hanefi Avcı da bunlar dan birisi. Döne min bir başka açıdan resmini

çizmiş.

Önemi şuradan geliyor: "Simonlaşma var" diyen kişi iki ço

cuğunu "Samanyolu Koleji'nde" okutmuş, sağcı/muhafazakâr/

anti-komünis t , "vatan, millet, bayrak, Allah, kitap, din" davası

283 2< 9

Sosyal islam

gütmü ş ve yıllarını buna vermiş, 28 Şubatçılarm gazabına uğramış,

hapse atılmış, bu yüzden açığa alınmış, mahkeme kararıyla ancak 

görevine dönmüş, 2003 yılında muhafazakâr bürokrat olarak ata-

ması yapılmış, dönemi n muhaf azakâr İçişleri Bakanı nın o ğlunun

(Murat Aksu) irtibatlı olduğu bir uyuşturucu mafyası operasyonu

yüzünden Edirne 'ye sürülmüş, orada gümrükçü rüşvetçileri kame-

rayla tespit ettirip üzerine gittiği için de Eskişehir'e alınmış birisi.

Ve halen Eskişehi r de görev de.. .

İşte burada duracaksınız.

Hanefi Avcı nın kitabını okuyunc a daha önce yazdığım "Zama-

nın ruhu değişti" ve "Yeni sınıfın ideolojisi: Kariyerizm ve Kon-

formizm" makaleleriyle aynı dalga boyunda olduğumuzu gördüm.

Şöyle bir şey: Servet ve iktidar döngüsünün kendine özgü bir 

mantığı var. Bu döngünün içine giren herkes nasıl oluyorsa aynı

tipe dönüşüyor!

"İktidar" öyle bir aşüfte ki siz ona teslim olmazsınız o size tes-

lim olmuyor. Bir kez teslim olunca da herkese aynı şeyi yaptırıyor.

Ona ancak "özgür ve yüce ruhlar" karşı durabiliyor. Onlar da an-

cak 1400 yılda bir geliyor dünyaya.

O iki makalede bunları anlatmaya çalışmış, bazıları için kabulle-nilmesi zor, "erken" eleştiriler yapmıştım. Hâlâ da aldığım muhalif 

 po zi sy on un "erken" olduğunun farkındayım. Dikkatler darbe, cun-

ta, Ergenekon hesaplaşmasına çevrilmişken böylesi bir tavır alış zor 

anlaşılır biliyorum.

Tecrübeyle sabit ki son 30 yıldır hep en az 10 yıl erkenden ko-

nuşmuşum. Fakat ben "Şu dağın arkasında tehlike var." demeye

devam edeceğim. Bunun bedeli neyse ödemeye razıyım.

Page 143: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 143/172

 R. İhsan Eliaçık 

Hanefi Avcı nın kitabı da -gerçi kendisi geç bile kaldığını söylü-

yor- ama en az 10 yıl erkenden konuşanlardan. Söylediklerinin ne

manaya geldiği zamanla anlaşılacak, bu kesin.

Şu kişi bu kişi, örgüt/cemaat/istihbarat bilgi ve belgeleri filan

 be ni faz la il gi le nd ir mi yo r. Be n da ha çok  "Simonlaşma" ve "Haliç-

ten yayılan kokular" metaforu üzerinde duracağım.

Keser dönüyor, sap dönüyor bir gün oluyor hesap dönüyor ve..."Haliç'ten yayılan kokuları" önleme ile ün yapmış bir siya-

set olarak, kendi muhitinizden, hatta kendinizden yayılan kokuları

duyamaz, örgüt/cemaat/devlet yani "iktidar" dışında hiçbir şey gö-

remez hale gelerek  "Simonlaşıyorsunuz"...

Bu nasıl olabiliyor?

"Simon" kitapta Bekaada örgütün devrim mahkemesi yargıçlı-

ğını yapmış bir militanın kod adı. Avcı, bu metaforu ondan esinle-

nerek geliştirmiş. "İktidar" hırsı içindeki grupçu/örgütçü/cemaatçi

yapıların insanları nasıl robotlaştırdığını anlatabilmek için seçilmiş

 bi r ad: "Simon" ...

Bunun P-tipi bir örgüt (PKK), F-tipi bir cemaat (Fetullahçılık)

veya E-tipi bir devlet (Ergenokon) olması hiç fark etmiyor.

Hanefi Avcı işte bunu anlatıyor:

"Bizler de her suçu değil; yalnızca bize öğretilen ve empoze edi

len hususları suç görüyor, bizim tarafımızda olan kişilerin kusurla-

rını suç olarak nitelendirmiyor muyduk? Bu duruma, bu tip davra-

nışlara "Simonlaşmak" adını verdim. İşte bunu düşündükten sonra

kendi kendime söz verdim; ben bir Simon gibi olmayacaktım, ben

Si monlaşmaya caktı m..."

28 4

Sosyal İslam

Avcı nın "Simonlaşma" metaforu ile anlatmak istediği aslında

"robotlaşma" ...

Örgüt, cemaat veya devlet robotu haline gelme...

"Aslında Simonlar her yerde, her örgütte var; insana değer ver-

meyen, özgürlüğü önemsemeyen, itaat kültürünün hâkim olduğu,

grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simonlar var..."

Bu noktada Avcının mesajı kendini "servet ve iktidar şehveti-

ne" kaptırmış herkese...

"iktidar" denen aşüftenin cazibesine kendinizi kaptırdığınızda

nasıl paçavraya döneceğinizin ibret dolu dersleriyle dolu kitap...

Dün devlet bugün cemaat.. .

Dün örgüt bugün tarikat.. .

Dün E-tipi bugün F-tipi.. .

Dün Kemalist bugün Muhafazakâr.. .

Dün solcu bugün sağcı.. .

"Haliçten yayılan kokular" metaforu ile de iktidar mantığının

adamı Simonlaştırdıktan sonra, özellikle kendi grubunun yanlışla-

rını göremez, duyamaz hale gelmesini, bunu kanıksamaya başlama-

sını anlatmaya çalışmış;

"Herkes biliyor ki bu ülkede ihaleler büy ük ora nda hileli. Buülkede tapu, trafik, gümrük gibi birçok kurum rüşvet batağında.

Yolsuzluk ve usulsüzlük usul, esas haline gelmiş. Adam kayırma,

torpil, her türlü hile yaygınlaşmış. Toplumun çoğunluğu bu ülkede

işlerin doğru ve dürüst yürütülmediğine inanıyor. En büyük usul-

süzlüklere toplum tepki göstermiyor. Hile, fesat ve rüşvete en çok 

karıştığına inanılan kişi en fazla oyu alabiliyor, en rüşvetçi kişi en

itibarlı kişi olarak kabul görüyor... Demek ki çoğunluk pis ve kirli,

28,

Page 144: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 144/172

 R. bsan Eliaçık 

her türlü yanlışlığın bol olduğu bir ortama uyum sağlamış, bu du-

ru m kanıksamış ve normalleşmiş. Bu du rum u görebilmek ve algıla-

yabilmek için ancak bu sistemin dışına çıkmak gerekiyor..."

Uyum sağlamak... Kanıksamak... Normalleşmek... Kokuyu

hisse tmemek. . .

Rüşvete "komisyon", hor tum a "istihkak", avantaya "siyaset

payı" demek. . .

Sonra "Ne var bunda" deyip, "Seccade yok mu seccade?" diye-

rekten namaza durmak. . .Dün . . . "İrtica! Şeriat geliyor!" diyerek devleti soymak. ..

Bugün. . . "Ergenokon! Darbe geliyor!" diyerek cebini şişir-

mek. ..

Hep aynı nakarat! Hep aynı Simonlaşma!

"Haliçten yayılan koku" hep aynı!

, - « ® - > . - S 5 - . -fB^-

Bazıları bu durumu kabullenmek istemiyor.

"Darbecilere hesap soruluyor, derin yapılar çözülüyor." diye

rek yeni sınıfın Simonlarını görmezd en gelmemizi istiyorlar.

Gidene sevinmemizi gelene ise esas duruşa geçip selam durma

mızı, hatta bu esas duruşumuzu hiç bozmamızı istiyorlar.

Türkiye'yi hâlâ "Ergenekoncular iktidar, bizimkiler muhale-fet." denkleminde okuyanlar var. Oysa zamanın ruhu değişti. Artık 

yeni bir iktid ar sınıfı var. Bu yeni sınıf seçimle gidecek bir ü st kadro

değil. Bürokrasinin içinde bir kadrolaşma da değil; bürokrasinin

 bizza t ke nd is i o ol uy or ar tı k.

Kalıcı, uzun yıllar sürecek ve yeni Türkiye'yi kuracak bir yapı bu.

Maşeri vicdanda meşruiyetini eski bürokrasiyi geriletme ve de

rin yapıları çözme, dağıtma, sarsma çabasından alıyor. Yaman çe

28 6

Sosyal slanı

lişki şu ki bu yeni bürokrasi ve derin yapılaşmanın "Simonlaşma"

ve "kendinden ve çevresinden yayılan kokuları algılayamama"

 bak ım ınd an es ki si nd en hi çb ir fa rk ı yo k.

Hatta yenisi daha beter çünkü muhafazakârlık kılığında bir tür 

"din" ile geliyor, "dış" destek de sağlam. Bu açıdan Türkiye'nin gele-

ceğinde bir Muaviye-Ebuzer kapışmasını kaçınılmaz görmekteyim.

Bu sefer kazanan kim olacak birilikte göreceğiz.

Bu yeni sınıfın argümanları var. Muhalefet edeni aynı ezberle

dışlama retoriği var.

Bugünkü ezber: Darbeci, cuntacı, Ergenekoncu...

Dünkü ezber: İrticacı, laiklik karşıtı odak, cumhuriyet düşmanı...

Yarınki ezber: Dini tahrif, sahabeye hakaret, yeşil komünist, ser-

vet ve mülkiyet düşmanı.. .

Bu yeni sınıfın medyası var.. .

Bu yeni sınıfın patronları, iş adamları var.

Bu yeni sınıfın kalemşörleri, tetikçi köşe yazarları var...

Bu yeni sınıfın zenginleri, yiyicileri, götürücüleri var...

Bu yeni sınılın burjuvazisi, prensleri, conconları, papatyaları

var.. .

Basbayağı ANAP dön emi gibi bir dö nem işte. Eski sınıf ile yer 

değiştiriyorlar. Bizden, sadece gidenin argümanlarını, medyasını,

tetikçilerini, zenginlerini, yiyicilerini, götürücülerini konuşmamızı

istiyorlar.

Gelenin yiyiciliğini ve götürücülüğünü dillendirmeye "Darbe-

cilerle boğuşulurken" ve de "Ergenokon ile çarpılışırkeıı" arka-

dan vurma gözüyle bakıyorlar. "Yolsuzluk yapan sahabe için inen

ayet" mantığını "Simonlaşmış" oldukları için hiçbir zaman anla-

yamayacaklar.

Dahası, gayet arsız bir şekilde boy göstermeye başlayan bu yeni

2* 7

Page 145: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 145/172

Page 146: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 146/172

 R. İhsan Eliaçık 

dece soruyorum: Sizce çıktı mı? Eğer hâlâ bir umut varsa, kanımca

 bu , "yeni sınıfın Simonlarına" Kella! (Hayır!) diye rek olabilir.

"Simonlar" çıkaran bu iklim, saf "kamu adamları" da çıkara-

 bil ir. Bu nu gö st er me k, di nd ar la rı n bu ül ke ye ar tı k nam us bo rc u.

Hatta belki de son borcu.. .Aksi halde topyekûn helak olacağız.

MUKTEDİRİN KADERİ

"Madencinin kaderi bu" cümlesi bana İsmet Özel'in "Sözleri-

min anl amı beni ürküt üyor" dizesini hatırlattı. Hani "Böylesine ha-

zırlıklı değilim daha/ Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum/Kapanmaz yağ muru n açtığı yaralar çocuklarda..." diye devam eden

 Erbain' in o ünlü dizeleri...

"Madencinin kaderi bu" sözünün anlamı hakikaten ürkütücü-

dür. Bu sözü söyleyenin kişiliği, kimliği ve yetiştiği dinî iklim düşü-

nüldüğünde, olayın sadece bir dil sürçmesi olmadığı, memleketin

muhafazakâ r' bilinçaltını yansıttığı goruıur. Onu n için "kapanmaz

 bu sö zü n açt ığ ı ya ra vi cd an la rd a" .. .

Türkiye'de muhafazakâr birçok çevrenin bilinçaltında bu zihni

yet var. Bu vesile ile "İslam'da kader" konusunu ele alacağım; an-

cak izninizle birkaç kelam etmem lazım.

Bir kamu görevlisi olarak, ülkenin Başbakanı meydana gelen

 bi r fe la ke t hak kı nd a "Kaderlerinde var," diyemez. Bu, sorumlulu-

ğu bilinmezliğe havale edip olaydan kaçmak anlamına gelir. Keza"kader" dinî bir kavram olduğuna göre, sorumluları sorgulanamaz

kılmak anlamına gelir. Laikliğe aykırı olduğundan filan değil; bi

lakis benim görüşüme göre Emevî zihniyeti ve Muaviyecilik oldu

ğıından. Buna birazdan geleceğiz.. .

Oysa yapılması gereken olay hakkında rasyonel bilgi vermek,

alınan önlemler den bahsetmek, karşılaştıkları güçlükleri sıralamak,

yapılan yanlışları ve hataları cesaretle dile getirmek, kurtarma ça-

290

Sosyal islam.

lışmaları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek gibi herkesin makul

karşılayacağı şeyler olmalıydı. Onun oturduğu makamdan bakınca

yerin 500 metre altına gömülen madencinin kendi oğlundan farkı

yoktur. "Gemicik" sahibi olmak nasıl oğlunun kaderi değilse ma-

den ocaklarında can vermek de madencinin kaderi olamaz.

Sadede gelelim...

" Söyle bakalım İslam'ın şartı kaç?" "- Peki, imanın şartıkaç?" diye devam edip giden konuşmaların yüzlercesine şahit ol-

muşsunuzdur .

Artık böyle sorular soruluyor mu bilmiyorum, ama bizim ço-

cukluğumuzun en ünlü sorularıydı bunlar.. . Özellikle misafirlikle-

re gidildiğinde çocuklara en çok bu ve benzeri sorular sorulurdu.

Çünkü "muhafazakâr dindâr" büyüklerimize göre bunlar ilk öğre-

nilmesi gerekenlerdendi, bilmemek çok ayıptı. Bu tür sorulara ve-

rilen cevaplar çoc uğun d ini öğ renm eye başlayıp başl ama J iğinin da

testi ve göstergesi sayılırdı...

Gel gör ki bu tür  "şartlı refleksler" tâ Emevî devrinden kalma

ezberden başka bir şey değil. Bari doğru olsa, üstelik yanlış bir ez-

 ber .

Bakın nasıl.

İslam kelam tarihinde İmam Maturididen sonra ekol içinde

ikinci adam durumda olan Ebu Muin en-Nesefi (Öİ.508/1114),

Eş'arî'den sonra Bakıllanî gibi Maturidîliği daha sistematik bir tarz-

da ele almış, derinlemesine temellendirmiştir. Ebu Muininin en

Page 147: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 147/172

 R. ihsan Eliaçık 

önemli eseri Tabsıratu'l-Edille Maturidîliğin serancamına paralel

olarak pek tesirli olamamış, bunun yerine Eş'arî eğilimli şerhleri

rağbet görmüştür.

Eserde iman ve İslam'ın şartları diye bilinen sıralamada dikkat

çekici bir farklılık gözden kaçacak gibi değil.

Ebu Muin en-Nesefi Tabstra smda aynen şöyle demektedir:

"Deriz ki, inançlara gelince, din âlimlerine göre bunlar beş esa-

sa ayrılır; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve

ahiret gününe iman. İbadetler de onlara göre beşe ayrılmış olur:

salât, savm, hac, zekât ve cihad..." (bkz. İhyadan İnşaya Adlı Çalış-

mamızın İslam'ın Şiarları böl.)

Ebu Muin en-Nesefî, bu sıralamayla dikkat çekici bir şekilde

"kaza ve kaderi" iman esasları arasında saymamakta, İslam'ın üze-

rine bina olduğu şeyler arasında da "cihadı" zikretmektedir.

Buna göre "imanın ve İslam'ın şartları" olarak bilinen esaslar 

 be ş te or ik be ş de pr at ik ol ma k üz er e on es as ta n ib ar et ol uyor . Bü-

yük ihtimalle Cibril hadisi olarak bilinen rivayetin en sahih varyan-

tı Tabstra da geçtiği gibidir.

Demek ki iman edilecek esasların özeti beştir: 1-Allah'a iman.

2-Meleklere iman. 3-Kitaplara iman 4-Peygamberlere iman.

5-Ahiret gününe iman... Aynı şekilde İslam'ın üzerine bina olduğu

esaslar da beştir: 1-Salât 2-Savm. 3-Hac. 4-Zekâ t. 5- Cih ad. ..

Yani bu dinde teorik olarak 1- Tek Allah'a, 2- Gökte pasif 

sükûnete çekilmeyip âlemde dinamik güçleri olduğuna (melâike),

3- Tarih boyunca insanlıkla sürekli iletişim halinde olduğuna (risa-

let), 4- İnsanlığın sorunlarına bigâne kalmayıp yol gösterici suhut-

lar/bildiriler/kitaplar gönderdiğine (kitab), 5- Bunlar aracılığı ile

işin sonunu düşünerek davramamızı, her şeyin hesabının soruldu-

ğu bir son gün olduğuna inanacaksın (ahiret).. .

308

Sosyal Islatn

Pratik olarak da 1 - Dua, tazarru, yakarış, secde ve tevâzu halinde

olacak, kibirlenmeyecek, haddini bilecek, Allah'a içtenlikle yönele-

rek sadece onun önünde eğileceksin, başka hiçbir gücün, kişinin,

kurumun önünde eğilmeyeceksin (salât); 2- Çevrene zarar vermek-

ten sakınacak, ahlakî tutarlığa sahip olacak, açı yoksulu unutmaya-

cak, bir aylık talimle de olsa kendini tutmasını öğreneceksin (savm);

3- İmkânın varsa her yıl insanlık ve eşitlik gösterisine katılacak;

 bu ra dan öğ re nd ik le ri nl e in sa nl ar ar as ın da dil , re nk , ırk, ka vm iy et ,

mülkiy et, cinsiyet ayrımcılı ğı yapmay acaksı n(hac ); 4- İhtiy açtan

fazla mal ve mülk biriktirmeyecek; fazla olanı herhangi bir orana

 ba ğl ı ol ma ks ız ın sü re kl i ve re ce ks in (ze kât ); 5- Ye ry üz ün de zu lm e

karşı adaletin, yalana karşı gerçeğin, ezene karşı ezilenin yanında

yer alarak sürekli devrim için mücadele edeceksin (cihad)...

İşte bu dinin teorik ve pratik özeti bundan ibarettir.

Bu özetleme gayet anlaşılabilir ve mantıkî bakımdan da gayet

tutarlıdır. Çünkü beş teorik beş de pratik ilke vazediyor. "Bu din-

de nelere inanmam ve neler yapmam lazım?" sorusu na kısaca ve

özet halinde cevap veriliyor.

Buna benzer özetlemeler Kuranda da yapılır, (ör. Bakara; 2/177).

Ancak bu özetlemelerin hiçbirinde "kadere iman" zikredilmez.

Kur and a kader bir iman esası değildir; fakat tevekkül, tevhid, şirk 

vb. bir Kuran kavramıdır.

Bu anlamda kader varlık ve oluş kanunları anlamına gelmektir.

Her şeyin bir oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) kanunu veya gidiş ya-

sası vardır; evren buna göre işler. Demek ki takdir insanın, tarihin,

hayatın ve doğanın işleyiş yasaları olmaktadır. Bunlara uyulmalı ki

tarih, hayat ve tabiat felaketimiz olmasın. Eğer başımıza bir fela-

29 3

Page 148: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 148/172

 R. ihsan Eliaçık 

ket geliyorsa bu kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayıdır. Var-

lık ve oluş kanunlarını tayin etmek (kadir) ve sürdürmek (emr) ise

Allah'a aittir. İkbal der ki "Kader, insanın tarihte Allah ile yaptığı

 bi r yü rü yü şt ür ."

Hal böyleyken "kadere imanın" özellikle Emevî döneminde

dinî doktrin haline getirilerek bu ezbere dâhil edildiği ve "rivayet

piyasasının" da ona göre şekil aldığını görüyoruz.

Hicri 40 yılında Muaviye tarafından, "cemaat yılında", Medine

mescidinde elinde kılıcıyla "Bu iş kaza ve ka der iledir." diyerek ilanedildi. 91 küsu r yıllık Emevî dönem i boyunca resmî doktrin haline

getirildi ve siyasal mana yüklenerek  "Bizim ümmetin başında ol-

mamız Allah'ın kaza ve kaderi iledir." argümanı geliştirildi. Buna

itiraz eden ilk yüzyıl aydmlanmacılarından Amr el -Maksus, Ma-

 be d el -C uh en î ve Ca d bi n Di rhem gibi bi rç ok si ma "kaderi inkâr

ettiği" gerekçesiyle ağır işkenceler altında şehit edildi. Üstelik saray

ulemasmca "Rafızî, Kaderiyye"  diye yaftalanarak...

İlginçtir, Roma döneminde de örneğin Aziz Justin, kaderi inkâr 

ettiği gerekçesiyle idam edilmişti. Emevî kabileci ganimet düzeni,

nasıl "kendi elleriyle" kurduğu statükoyu Allah' ın kaderi olarak 

görüyorsa, Romanın köleci düzeni de Stoacı kader anlayışı ile savu-

nulurdu . Her ikisinde de düzen e itiraz edenler kaderi inkâr etmekle

suçlanırdı.

İslam kelam tarihinde Emevî sultanı Abdülmelik'e Hasan-ı Basri

tarafından gönderilen risale meşhurdur. Risale, dönemin iklimini

ve argümanlarını bütün açıklığı ile yansıtıyor. Özellikle Emevî Sul-

tanının Hasan-ı Basri'ye hitabı esnasında kullandığı argümanlar 

çok ilginç ve çok da tanıdık: (!)

29 4

Sosyal sla

"Emiru' l Mu'minin Abdülmelik bin Mervandan Hasan

Basri'ye...

Sana selam olsun. Zatından başka ilah olmayan Allah'a hamdü

sena ederim. İmdi, daha önce geçen âlimlerin hiçbirinden duyul-

madık bir şekilde kader meselesini izah etmeye çalıştığın bana ulaş-

tı. Hâlbuki ben bu meselenin daha önceden beri senin anlattığın

gibi izah edildiğini hiç duymamıştım. Senin salih, âlim, faziletli,

istekli, titiz birisi olduğunu biliyorum. Doğrusu senden duyduğum

 bu tü r sözler hi ç de hoş um a gi tm ed i. Bu me se le yl e ilg ili gö rü şl er in i ba na yaz . Bu id di al ar ın ı ne re ye da ya nd ır ıy or su n? Sa ha be de n bi ri -

sinin görüşüne mi, Kuranın bir hükmüne mi yoksa kendi görüşle-

rine mi? Biz daha önce kader meselesini senin gibi anlatan birisine

hiç rastlamamıştık. Bu husustaki görüşlerine bana bildir..."

Hasan-ı Basri de mektub unda görüşlerini yazıyor ve insanın ira-

de ve sorumlulu ğunu or tadan kaldıran kader anlayışını açık bir dil

le reddediyor ve özgür iradeyi savunuyor. Bu bakımdan risale baş

tan sonra bir  "özgür irade" savunması mahiyetindedir. Kurandan

onlarca ayetin tefsirini yapan Hasan-ı Basri, ısrarla insanın özgür 

irade sahibi olduğunu, kulların fiillerinden bizzat kendilerinin so-

rumlu olduğunu, başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediğini,

zulümlerin ve kötülüklerin O'na nispet edilmesinin Allah'ın adale-

tine sığmayacağını anlatıyor. (Risalenin tam metni için bkz. İslam'ın

Yenilikçileri adlı kitap çalışmamız, c.l, 'Hasan-ı Basri' böl.).

Böylece Emevîlere demek istiyordu ki: "İşlediğiniz zulümler 

kendi ellerinizle yaptıklarınızdandır. Bunların kaderimiz olduğu

goruşu batıldır. Allah zulmedenleri sevmez. Bilakis böyle durum-

larda zulme uğrayanlara cihadı emreder..."

Emevîler de demek istemekteydi ki: "Kime karşı cihad? Biz de

Müslümamz. Hiç kelimeyi şahadet getirene karşı cihad olur mu?"

249

Page 149: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 149/172

 R. ihsan Eliaçık 

Buradan İslam'ın esaslarına cihadın kaldırılıp kelime-i şahadetin

eklenmesinin ne manaya geldiği de anlaşılıyor olmalı. Oysa iman

esaslarında "Allah'a iman... Peygambere iman..." derken zaten

kelime-i şehadeti ifade etmiş oluyorsun.

Görülüyor ki tarih boyunca siyasî iktidarlar bir taraftan kader 

inancını yardıml arına çağırırken, diğer yandan da cihadı ( emr-i bi'l 

maruf rıeyh-i anı î münker) çok sevimsiz ve tehlikeli görmektedir-

ler. Bu nedenle halk kitlelerine kodlanıp ezberletilen "şartların"

 bi li nç li bi r te rc ih i ya ns ıt tı ğı m sö yl em ek m üm kündür. Bu , Em ev i

yöneti minin k endilerine zulü m gerekçesiyle karşı çıkanları bertaraf 

etmek, ellerini kollarını bağlamak için geliştirdiği bir argümandı.

Bugün için artık bir anlamı bulunmuyor. Anlamı olsa bile ak-

tardı ğımı z şekilde yeni den aslına uygu n sıralan ması gerekiyor. O

 bi le ya pı lm ay ıp kö r bi r ta kl it sü rü p gi diyo r.

Tabii bu İslam'ın hükümlerinin sadece bunlardan ibaret olduğu

anlamına da gelmiyor. Bu olsa olsa anlama kolaylığı bakımından

 bi r öz et le me ola bil ir. Bu öz et le me ni n ör ne kl er i de yu ka rı da de ği n-

diğimiz gibi Kuranda verilmekte...

Demek ki "Söyle bakalım İslam'ın şartı kaç?" diye bilgiç bir 

edayla sordu ğumuz s orun un cevabını bile yanlış biliyoruz.

"Madencinin kaderi bu" sozunun sahibine çocukluğunda bu

sorular çok sorulmuştur ve o da bu ezberi çok tekrarlamıştır. Ye-

tiştiği dinî iklim onu böyle ele verince kömür ocaklarındaki hazin

ölümler madencinin kaderi oluyor.

Vicdanı donmadıysa "sozunun anlamı ürkütür" adamı. Aksi

halde açıklayamadığınız veya sorumluluğundan kaçmak istediği-

niz şeye kader der geçersiniz.

308

Sosyal Islatn

Peki, o zaman, iktidarda olmanın kaderinde de iktidar zengin-

leri yaratmak var.

Belediyeci olm anın kad erind e ihalelerden yüzde almak var.

Üçüncü köprü yapmanın kaderinde güzergâhtan arsa kapatma

yarışı var. İktidarın kaderinde oğluna gemicik almak, damadını

medya patronu yapmak var.

Banka hesabına servet yığmak var.

Öyle mi? Muktedirler hep buradan yıkılmadı mı? Ne kadar il-

ginç, "muktedir" ile "kader" aynı kökten; neyin "kader" olduğunu

tayin eden demek, "iktidar" da tayin edici erk/güç... İnsanların ka-

derini tayin edici olmaya başladığınız an "muktedir" oluyorsunuz.

"Muktedir" olmakla birlikte yıkılışınız da "mukadde r" oluyor.

"Muktedir" kibirle bakıyorsa ağurdu çökmüşe

"İktidar", "kader" demeye başlamışsa bir felakete

Çanlar artık onun için çalıyor demektir.

"Kadermiş" öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru

Belanı istedin, Allah da verdi, doğrusu bu

Kader; şerâiti mevcud olup da meydanda

 Zuhura gelmesidir mümkinatın ayanda

(Mehmet Akif Ersoy: Safahat; Fatih kürsüsün de)

29 7

Page 150: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 150/172

MUHAFAZAKÂR ZAMPARALIĞA DİNÎ KILIF:ÇOK EŞLİLİK 

Kuranda çok eşliliğin emredilmediğiııi, tesviye de edilmediğini

ve hatta ruhsat da verilmediğini söyledim, söylüyorum.

Kuranın indiği "toplumda" çok eşliliğin olması ve onun dö-

nüştürücü ilk örnek olarak Kur'an metnine de girmiş olması emir,

tavsiye veya ruhsat verildiği anlamına gelmez.

Tıpkı kölelik, cariyelik, içki veya zengin-yoksul uçurumuna dair 

dönüştürücü hükümler getirmesi gibi çok eşlilik ile ilgili olarak da

"tek eşe" doğru gelişen bir seyir vardır ve yerleştirilmeye çalışılan

kesinlikle budur.. .

Bu görüşlerimi başlıca üç gerekçeye dayandırmaktayım:

1- Nisa 129. ayetle çok eşliliğin "emredilmediği" ve emredile-

meyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz

şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar  teklif-i ma la yutak  der-

ler;

298

Sosyal islam

"Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsi-

niz." (Nisa; 129).

Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.

Şimdi, burada soru şu: Allah adaletsizliğin olacağını te'kid-i nefy

istikbal (len testati'û) ile yani gelecek büt ün zamanlar boy unca güç

yetirmeniz mümkün değil' diyerek uyardığı bir şeyi başka bir yerde

emreder mi?

Emre tmez!

Bu neden le hicri 4. yüzyılda yaşamış olan Kadi Abdü lcebb ar (öl.

415/1025), bu ayetin, erkeklerden çok eşlilik teklifini düşü rdüğ ünü

söylemiştir. A rtık ne böyl e bir emir, ne de bö yle bir teklif vardır.

Ayetin geri kalan kısmı ise yukarıdaki "dönüştürücü ilk örnek"

kapmasındadır.

2- Çok eşlilik  "ruhsatı" çıkarılan ayete bakalım:

[Yetimlerin mallarını verin. Temiz olanı pis olanla değiştirme-

yin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Çünkü

 bu bü yü k bi r gü na ht ır . Yet iml ere hak sızl ık ya pm ak is te mi yo rs an ız o

 be ğe ne re k (al dığınız) ka dı nl ar da n dö rd er , üçe r, ik iş er (a zal ta ra k) ev-

lenin. Adaletsiz davranmak diye bir endişeniz/korkunuz varsa teke

(indirin) veya yanınızda esir düşmüş olanla (evlenin). Bu ilave yapıp

dura rak haddi aşmaman ız bakı mın dan daha hayırlıdır.] (Nisa; 2-3).

Kanımca ayetin doğru çevirisi bu şekildedir. Buradaki sorular da şunlar:

Çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte neden üç kez

"yetimlerin malı" denmektedir? Dahası neden "verin" (fe'tû) ve

"yemeyin" (la te'kulû) denmektedir? Bunların çok eşlilikle ne ala-

kası vardır?

Bu soruların cevabını en klasik kaynaklardan birisinde geçen şu

rivayette çok açık bir şekilde görüyoruz:

2< 9

Page 151: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 151/172

Page 152: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 152/172

 R. İhsan Eliaçık 

Çünkü Kuran gelmeden önce de örfen (Arap geleneğinde) çok 

eşlilik vardı. Ku r and an izin alarak bunu yapmad ılar. İzin al mala-

rı da gerek miyo rdu, yürü yen bir toplum sal akıl ve örf vaıdı . Ama

Kuran bunun haksızlıklara yol açtığını görünce müdahale etti ve

yönlendirdi .

 Ne re ye do ğr u yö nl en di rd iğ i ise or ta da dı r. Bi zim içi n ev re ns el

olan bu yönlendirmedir. Gerisi tarihsel olmak durumundadır.

3- Ahzab suresinin 52. ayetinde "Bundan sonra kadınlar sana

helal olmaz" denilerek çok eşlilik yolu kapatılmıştır. Artık çok eşlilikler geride kalmıştır. "Bundan sonra" gidişat tek 

eşliliğe doğru olacaktır. Hükümler geriye doğru işlemeyece-

ğine göre biz "Bundan sonra"sından sorumluyuz. Nitekim

Peygamberimiz "Bundan sonra" bir daha hiç evlenmemiş-

tir. Bunun anlamı çok eşliliklerin geride kaldığı, o ana kadar 

olanların ise geçiş dönemi olarak "mazur" gorulüuguüur .

Bugüne gelince, toplumda "imam nikâhı" veya "metres" diye

 bi li ne n so ru na çö zü m bu lma k iç in ço k eşl il iği n ya sal ha le ge lm es i

f ikr i Kuran ın yönlendirmesine uygun düşmemektedir .

Öncelikle imam nikâhı ve resmî nikâh ayrımına son vermek 

gerekir. Müftülere nikâh kıyma yetkisi verilerek bu sorun çözüle-

 bil ir. Na sı l ol sa mü f tü de , be le di ye m e m ur u da kam u görev li sidi r.

Vatandaş dualarla nikâhını kıyar ve ayrıca bir imama gitmeye gerek 

kalmaz. Böylece her ikisi bir nikâhta birleşmiş olur.

Öte yandan son zaman larda giderek artan, özellikle muhafaz akâr 

çevrelerdeki ıKıncı, uçuncu, üorduncu eş muhabbetini iyi analiz et-

mek gerekir.Bunların zenginleşmeyle yakından alakası vardır.

 Ne de n ay ın so nu nu zo r ge ti re n me mu rl ar da n, iş çi le rd en bö yl e

30 2

Sosyal islam.

 bi r ta le p ge lm iy or da , be le di ye çe vr el er in de n, ze ng in le şe n di nî ce-

maat ortamlarından geliyor?

Eğer bunlar kendilerine iyilik etmek ve Allah katında makbul

 bi r ku l ol ma k is ti yo rs a, ik in ci , üçü ncü eş ar ay ac ak la rı na yo ks ul

 be kâ rl ar ın ev le nd ir il me si ne ka tk ı su ns un la r. Bi ri kt ir di kl er in i he va

ve heves yolunda harcaya caklar ına ve de buna dinî kılıf bulm aya

çalışacaklarına infak etsinler, maddi imkânsızlıklar nedeniyle evle-

nemeyen birçok erkek ve kız var.

Eline para geçince hemen etrafta ikinci, üçüncü eş mi ara-mak lazım?Metres tutanlar zaten malum, bunun dinîsini yapmak 

da ne oluyor? Aklı "zamparalıktan" başkasına çalışmayan kimi

muhafazakârlar, böyle yapmakla kendilerini de ailelerini de helak 

etmekten başka bir iş yapmıyorlar.

"Himayemize alıyoruz." diyen muhafazak âr zenginlerin, bu hi-

maye, neden hep kendi yataklarından geçiyor?

 Ne de n im kâ nı ol ma ya nl ar ı ev le nd ir ip , ke nd il er in e "kardeş aile"

yaparak himayelerine almıyorlar. Onca bekâr dururken neden kız-

lar ve kadınlar bu sonradan görme zamparaların ikinci, üçüncü eşi

olmak zorunda bırakılıyor?

 Ne de n er ke kl er in el in de bu ka da r pa ra bi ri ki yo r da ka dı nl ar za-

yıf, güçsüz, çaresiz ve zebun halde...

Kuran, "İçinizden bekârları, boyunduruk altında olanları,çaresiz kızları evlendirin" (Nur; 32) diye "emrettiği" halde ve bu

önce zenginlere, sonra topluma ve hatta devlete asıl bu farz olduğu

halde neden çok eşliliğe emir, tavsiye, ruhsat ve yasallık aranıyor?

Öyle görünüyor ki "Muhafazakâr zamparaların" yeni icadı,

ikna odaları. . . "Aile danışmanı" veya "yaşam koçu" adı altında

Page 153: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 153/172

 R. ihsan Eliaçık 

 bi rt ak ım se rt if ik as ı bi le ol ma ya n "türbanlı" bayanlar, özellikle Ba-

şakşehir başta olmak üzere muhafazakâr zamparaların yoğun oldu-

ğu muhitlerde ikna toplantıları düzenleyerek, başörtülü hanım ve

genç kızları ikinci, üçüncü eş olmaya ikna etmeye çalışıyor. Bu iş

karşılığında da yüklü paralar aldıklarını öğrendiğim bu kişiler, işin

ne noktalara vardırıldığını göstermesi bakamından hayli çarpıcı.

Zamparalığa dinî kılıf da hazır: "Kur'an'da var...", "Peyg ambe-

rimiz de çok eşliydi." Hatta eğer kızın yaşı küçükse "Peygamberi-

miz de küçük yaşta kızla evlenmişti..."Bunlar yedikleri haltlara dinî kılıf bulmayı pek iyi becerirler.

İşçileri işten atarlar "İslam'da grev yok, sendika caiz değil"diye,

ardından fetvaları gelir.

Kaşânelerde otururlar "İmam- A'zam da Bağdat'ın en iyi evin-

de otururdu" derler.

Jipe binerler, "Peygamberimizin devesi de en pahalı develer-

dendi" derler.

Dini zengin eğlencesi haline getirenlerin son marifeti zampa-

ralıklarına "Çok eşlilik Kur'an'da var" diyerek dinî kılıf bulmak.

Şarttı, ruhsattı, tarihseldi tınmıyorlar bile.

"Şecere-i huld (son sınırına kadar toplama) ve mülk-i la yeb-

la (yıkılmayacak bir mülk)" hırsının mücahidlikten müteahhitliğe

terfi edenleri ne hale getirdiğini görün...Var gücümle bunların karşısına dikilmeye devam edeceğim.

305 331

KERVANA SON HUCUM

Önce "kalfalık" döneminden itibaren yazdıklarımızı hatırlaya-

lım:

"Bu saflaşmada her şey birbirine karışıyor, yeniden şekilleni-

yor. Dünün muhalifleri bugünün statükocuları, dünün mazlumları

 bug ünün zal im le ri , dü nün yo ks ul la rı bugünün ze ng in le ri , dünün

muktedirl eri bugün ün ezilenleri haline geliyor. Dün ün merkezi bu

günün çevresi, dünün "yalınayaklısı" bugünün "tesbihli monşeri"

oluyor, (bkz. "Zamanın Ruhu Değişti" başlıklı makale).

-is-

"Ortak özellikleri de şunlar: Paraya taparlar, kariyeri yüceltirler,konfora bayılırlar. Komünizm, sosyalizm, İslam, liberalizm, Türk-

lük, Kürtlük, Atatürkçülük vs. "bir yere gelmek" için sadece bir 

araçtır. Önemli olan bir yere gelmek, soğan başı da olsan bir baş

olmak, odun da olsan aday olabilmektir. Bir yere gelince, bir baş

olunca her şey biter.

Solcuysan "emperyalizm, proletarya, sermaye" vs., sağcıysan

"Türk-İslam davası, İ'lay-i Kelimetulah" vs., İslamcıysan "Allah,

Page 154: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 154/172

 R. ihsan Eliaçık 

kitap, peygamber" söylemlerini terk edersin. Yeni pozisyonda artık 

 bu nl ar gayet "ideolojik" kaçan şeylerdir. Yeni sınıfın argümanları-

nı benimsersin. "Küreselleşen dünyada..." diye cümleler kurarsın.

Dünyaya ayak uydurmaktan, değişmekten, gömlek çıkarmaktan filan

 ba hs ed er si n. Mü ca hi t/ mü şa hi t/ mü te ah hi t "zorunlu" süreçlerinden

geçerek en sonunda her şeye müsait hale gelirsin. "İdeolojik" konuş-

maz, boyuna "hizmet"ten bahseder , sessizce "ihale" götürürsün.

"Yenilenmek" gibi âlemin ruhu olan asil bir çabayı, kartalın

yaşamını uzatmak için tırnaklarını sökmesi gibi "zorlayıcı bir iç-

kinle" değil; kariyer ve konfor gibi gayet bencil ve aşağılık bir amaç

için kullanırsın. Tırnakların hâlâ yerinde durduğu için aslında bu

yenilenme filan da değildir.. .

Kariyeri ve konforu bir tür  "nirvana" olarak görürsün. Buna

kitlenmiş bir zihin için "satış" gayet kolaydır. Anı nda torni stan hiç

de zor almaz. Fena fi'l-kariyer ve fena fi'l-konfor en büyük manevi

hazzm olur. Ona ulaştın mı artık varlık nihayete erer; bütün söy-

lemlerin, ihtirasların, kavgaların sükûna erer. İyice yumuşar, yav-

şar, mayışır ve âlemi seyre dalarsın..." ("Yeni Sınıfın İdeolojisi: Ka-

riyerizm ve Konformi zm" başlıklı makale).

Peki, "Madem öyle bu yeni sınıfa halkın verdiği % 50 desteğene diyeceksin? "diyeceksiniz.

Kanımca bu "kervana son hücum"dur. Son okçuların da yerini

terk etmesidir.

"ZevaP ' in kaçınılmaz dönümü için güneşin tepme noktasına

çıkmasıdır.

Kaybettiklerinin kazandıklarından daha değerli olduğunu anla-

dıkları gün bunu bizzat tadarak görecekler.

30 6

Sosyal Islatn

Anlaşılmış oluyor ki "yeni iktidarın" karşısında "eski iktidar"

durdukça deşifre edilmesi mümkün değil.

Yeni iktidar yeni imtiyazı kaybetmek istemiyor. Eski iktidar ise

eski imtiyazı geri istiyor. Al birini vur ötekine. Ben "egemeni" eleş-

tiriyorum.Egemenliğinin en zirvesindeyken yapıyorum bunu. Eski

egemene de aynısını yaptım. 28 Şubat karakolları ve mahkeme tu-

tanakları tanığımdır.

Bakınız, "Kârunlaşmayacağız" diyen sese "Ben zaten Kâruıı

olmak istiyorum" diyor Vatandaş Rıza...

"Esas olan her mahallede milyoner çıkarmak değil; her ma-

hallede aç ve yoksul bırakmamaktır" diyen sese "Ben milyoner

olmak istiyorum, bırak açı yoksulu" diyor Vatandaş Rıza...

Bu neden böyle oluyor? Kimi örnek alıyor Vatandaş Rıza? Bu na-

sıl dindar muhafazakâr zihin? Abdestsiz dokunm adığ ı Kitab'ta mil-

yoner (zengin) olmayı öven tek bir ayet yokken... Salâvat getirdiği

 pe yg am be r mü lk iy et si z öl mü şk en .. . Ki m öğ re ti yo r bu nl ar a Kitab' ı,

 pe yg am be ri ? Ki mi ör nek al ıyor la r? Bu na sı l di nd ar mu haf az ak âr zi-

hin? Bu sorular meseleye nereden başlamak gerektiğinin ipuçlarını

veriyor olmalı. Çok derin, uzun soluklu bir mesele.. . Güncelden

gide lim. . .

Önce muhtaç duruma duşuruyorsun, sonra "O aradığınız ker-

vanımda yüklü" diyorsun ve başlıyor kervana hücum. "Büyük 

usta"nın tabiriyle: "Sandıklar patlıyor."

308 306

Page 155: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 155/172

 R. ihsan Eliaçık 

Vatandaş Rıza şöyle düşünüyor: "Bu hacı daha dün benimley-

di. Şimdi kızını türbanlı annesi okuldan cipiyle gelip alıyor. Ev,

araba, kaşene almış başını gitmiş. Demek bu kervanda iyi yük »var...

Ve koşuyor kervana.

Bu halkı bu duruma düşürmeyi siyaset mi sanıyorsunuz?

Akıbetinizin "küresel sermayenin" bir fiskesine ve "tefecibezirganların" iki dudağına bakar hale gelmesine iktisat mı diyor-

sunuz?

Çalışanların yarısının asgari ücrete mahkûm edilmesine, halkın

% 62'sinin kirada oturmasına, 13 milyonun yoksulluk sınırının al-

tında olmasına, 41 milyonun kredi kartı kölesi haline getirilmesine,

% 90'un borçlu dolaşmasına, bankalara her yıl 55-60 milyar dolar 

faiz ödenmesine; bun a karşın zadeganın 8 kat büyümesine, 27 olan

dolar milyarderinin 39'a çıkmasına, 12 bin ailenin servetine servet

katmasına ekonomi mi diyorsunuz?

% 40 olan kadın istihdamının % 20'ye inmesine, 20 milyon insa-

nın yardım ile yaşar hale gelmesine, üretemey en, ekemeye n, biçe-

meyen, AVM'lerce yutulan, iş yapamaz duruma düşürülen, yardım

ile ancak ayakta durabilen, gozunu "ustanın" kervanına dikmiş,

çapul ve yağma bekler hale getirilmiş bir halk yaratmaya kalkınma

mı diyorsunuz?

Kozmik odanın kapısını bile kırıyorsunuz, başörtülüyü meclisin

kapısından sokamıyorsunuz. Yoksa onları "muhafazakâr zampa-

raların" ancak dördüncü evinin kapısına mı layık görüyorsunuz?

Buna mı ustalık diyorsunuz?

"Bu adam Alevî" diyerek mer'i kanunlara göre de alenen suç

308

Sosyal Islatn

işlediniz. Bu türden sözlere halkı kin ve düşmanlığa tahrikten da-

valar açıldığını ne çabuk unuttunuz. Ama bunu bile bile oy uğruna

yaptınız. Hiç çekinmeden yaptınız. Buna mı ustalık diyorsunuz?

Yol yapmayı, bilgisayar dağıtmayı, hastayı tedavi etmeyi, yaşlıya

 ba kı m ya pm ay ı, ha pi sh an ed e Kü rt çe ko nu şa bi lm ey i lü tu f mu sa nı -

yorsunuz? Yapmıyorsanız suçlusunuz, yapıyorsanız da lütfetmiyor-

sunuz. Bunları zaten yapmak zorundasınız.

"Taşları yemek yasak" deyince yasak mı koy muş oluyorsunuz?

"Su içmek serbest" deyince özgürlük mü vermiş oluyorsunuz?Madem çıraklık ve kalfalık dönemi geride kaldı, buradan soru-

yorum: İçinizden bir tane bile "büyük usta" dâhil ceketi ile gelip

ceketi ile gidebilecek olan var mı?

Cevap verin.

Kârunlaşmayan bir tane bile yöneticiniz kaldı mı?

Susmayın, cevap verin.

Varsa sözüm onlara değil; alınmasınlar.

Söz gideceği yeri bilir.

Gırtlağı nıza kadar har ama batmışsı nız. Yöneticileriniz küresel

çakalların iş birlikçisi olmuş. Rüşvete "komisyon", hor tum a "istih-

kak' \ avantaya "siyaset payı" der hale gelmişsiniz. Sonra "Ne var

bunda" deyip, "Seccade yok mu seccade?" diyerek namaza dura-

 bi li r ol mu şs un uz . İzz eti ve şe re fi de ve le ri n sı rt ın da gö rü r ha le gel -

mişsiniz.

Muhafazakâr iştah, tûl-i emel, hırs, tekebbür ve şehvet bizi utan-

dırıyor.

Sanki bin yıl yaşayacakmış gibisiniz.

Kervan kervan mal goturuyorsunuz.

Habire yığıyor, kenz ediyorsunuz.

Biçare halkı da kervanlarınıza zebun ediyorsunuz.

309

Page 156: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 156/172

 R. İhsan Eliaçık 

Bu zafer değil bilesiniz.

Belki kervana son hücum.

Açta, açıkta, susuz, çaresiz, güneşin sıcağında yanan ve dilsiz

kalmış bu halk bir gün dilini bulacak.

O gün "yılanın başı daha ezilmedi" mazeretinize artık kimseyi

inandıramayacaksınız.Ve o başka bir yerden değil; kendi bağınızdan çıkacak.

310

ÖLMÜŞ FİRAVUN'UN CESEDİ

Eski Mısırda güçten düşen Firavun öldürülürdü.

Firavun güçlü olmak zorunda olduğu için, hastalık, felç vs. ha-

linde güçsüz görüneceği ve "tanrılık" özelliği zedeleneceği için öl-

duruJur ve yerine güçlü olan getirilirdi.

Firavun güçlü, otoriter ve "kodum mu oturtur!" durumda ol-

mak zorundaydı. Zaten Firavuna onun için "Tanrı Ra'nın gözü/

oğlu" (Fi-Ra-Vun) denmekteydi.

Buna karşın Firavunun da tanrısal özelliklerini kaybetmediği

sürece halkı öldürme hakkı vardı. Çünkü mücessem varlığıyla o

tanrıydı aynı zamanda. Tanrı dediğin de öldürür ve yaşatırdı!

Bütün Mısır'ın mülkü ve uzayıp giden nehirler onundu. Halka rız-kını veren oydu. Dirlik ve düze n için her türde n tanrısal yetkiyi (ya-

şam, ölüm, rızık) sınırsızca kullanırdı. İtaat edeni en iyi makamlara

getirir, elinden tuttuğunu uçurur, üzerini çizdiğini zırru zeber ederdi.

Buna karşın asla düşmemesi gereken durum "güçsüz" lüktii.

Bütün bu yetkilerine karşın eğer bir gün hastalanmak, yatağa düş-

mek, acizlik vb. güçsüzlük görüntüleri sergilerse bu sefer kendisi

öldürülürdü.

31 1

Page 157: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 157/172

 R. ,hsan Eliaçık 

Firavun ile halk arasında bir tür  "ensest" ilişki vardı. Firavun

güçlendikçe halk itaatine itaat katarken, halk itaat ettikçe Firavun

gücüne güç katardı.

Firavunun gucu oıum, yaşam ve rızık etrafında dönerdi.

Firavun düşmanı öldürmek, dostu yaşatmak ve muti kullarına

 bo l rı zık ver me k zo ru nd ay dı . Bu nu ya pa ma dı ğı an gü çt en dü şm üş

sayılır ve kaçınılmaz son gerçekleşir, öldürülürdü...

.

İtalyan duşunur Machiavelli "Hükümdar" (Egemen) adlı ki-

tabında bu döngüye "iktidarın (devletin) tabiatı" der. Buna göre

devletin mantığı ile dinin mantığı aynı işlemez. Devletin mantığı

"güç", dinin mantığı "hak" üzerinden işler. Devletin mantığına

göre "güçsüzlük", dinin mantığına göre ise "haksızlık" büyük suç

ve günahtır.

Bu nedenle devlet iktidarı, her türden yalan, yolsuzluk, peşkeş,

aldatma, fail i meçhul, terör, baskı, inkâr, asimilasyon, zulüm vb.

öldürme, y aşatma ve bol rızık dağıtma görevlerini icabında gözünü

kırpmadan yapması gerekir. Aksi halde güçten düşeceği için devle-

tin mantığına ters düşmüş olur ve böylesi bir iktidarın "öldürülme-

si" (iktidardan düşme/devlet zafiyeti) kaçınılmaz hale gelir.

Dinin mantığ ı ise hak üzerinden işleyeceğinden ve bütü n bunlar haksızlık olacağından "devletin mantığı bunları gerektiriyor" olsa

 bil e ya pı la ma z. Yap ılı rsa büy ük bi r su ç ve gü na h iş le nm iş olur .

Bu nedenle Machiavelli, devletin mantığı ile dinin mantığı nın "on-

tolojik" olarak uyuşmaz olduğun u söyleyerek, dinin devletten ayrılma-

sı gerektiğini, devletin kendine özgü bir tabiatı ve ontolojisi olduğunu,

ya bunun böylece kabul edilmesini ya da devlet ve iktidar işinden uzak 

durulmasını, manastırlara ve kiliselere çekinilmesini öğütlemiştir...

31 2

Sosyal İslam

Eğer öyleyse tarih boyunca "isyan peygamberlerini" nasıl izah

edeceğiz? Yani hak ve adalet için "zulme karşı" meydanla ra atılan,

Firavun saraylarına yürüyen, zalim devletlere ve imparatorluklara

isyan eden peygamberlerin yaptığına ne diyeceğiz?

 Ne mr ud 'a ka rş ı İbr ah im .. .

Firavuna karşı Musa...

Roma'ya karşı İsa...

Kureyşe karşı Muha mme d.. . .

Kisraya karşı Zerdüşt.. .

Racaya karşı Budha...

Bunların "Zamanın egemenine" hem de gucunun en zirvesin-

deyken dikilme, itiraz ve isyan bayrağı yükseltmeleri ne anlama ge-

liyor?

Kanımca bunlar devletin mantığına karşı dinin mantığının,

güce karşı hak mantığının yükseltilmesi ve yüceltilmesidir.

Soylu isyanlar ve cesur yüreklerdir.

Dikkatle bakın, insanlık tarihindeki bütün devrimlerin ateşleyi-

cisi hep bu ve benzeri soylu isyanlar ve cesur yürekler olmuştur ve

olmaya da devam etmektedir.

Bu anlamda tarih boyunca peygamberler insanlık vicdanının pa tl am as ı ol ar ak or ta ya çıkm ış la rd ır . "Zamanın egemenine" karşı

çıkma, eleştiri, itiraz ve isyan bayrağı yükselterek insanlığın adalet

arayan damarının kurutulamayacağını göstermişlerdir.

Yaşayanın karşısına dikilmişler, ölmüş Firavun un cesedi ile uğ-

raşmamışlardır.

Öyle ki, örneğin Babil İmparatorluğu, egemenliğinin zirvesin-

deyken İbrahim'in soruları ile sarsıldı...

339

Page 158: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 158/172

 R. ihsan Eliaçık 

Musa, Firavun gucunun zirvesindeyken Mısır ' ın kalbine yürü-

dü...

İsa, Roma dünya gücü iken öyle bir rüzgar estirdi ki artık Roma

 bi r da ha esk i Ro ma ol am ad ı. ..

Kureyşli tefeci bezirgânlar, Mekke'nin tek egemenleri iken Hz.

Muhammed'in isyanı ile önce sarsıldılar, ardından yer ile yeksan

oldular...

Budhanın, Zerdüşt'ün, Mazdek'in, Mani'nin hayatını okuyun

hep aynısının olduğunu göreceksiniz.

Bunla r ın amacı devle t i e le geç ir ip , devle t in mantığını din

kıl ıf ı a l t ında sürdürmek değildi . Devle t in mantığını (ya lan,

rüşve t , a lda tma , baskı , zulüm, sömü rü, fa i l- i meçhul, inkâr ,

as imile , f iş leme, takip, dinleme, temerküz , kenz , öldürme, ya-

şa tma vb.) dinin mantığı na (doğrulu k, dürüs t lü k, aç ıklık , ada-

let, eşitlik, özgürlük , kardeşl ik, emek, hakç a payl aşım vb.) uy-

d u r m a k t ı .

 Ne ka da r ol abi li rs e o ka da r. ..

 Ne re ye ka da r gi de bi li rs e or ay a ka da r. ..

Devletin içinde olsa bile "devlet mantığına" karşı sürekli dev-

rim ve amansız bir mücadele.. .

Daha iktidara gelmeden devletin mantığı ile hareket edenler bu

işin altından kalkamaz.

Ceketi ile gelip ceketi ile gitmeyi göze alamayanlar peygamber-

lerin nefesini çağa taşıyamaz.

Yiyiciler, götürücüler, kariyerist ve konformistler; "devletin

mantığı" ile hareket edenler hendeğin öb ür tarafındadır. Abdestlisi

abdestsizi fark etmez.

31 4

Sosyal sla

Adalete " iman etmeyenler" zulmün kökünü kazıyamaz, kendi-

leri zalime dönüşür, tiran, tağut ve Firavun olurlar.

Yiyiciliğin ve götürücülüğün bir şekilde kenarından tutanlar,

yolsuzluk ve rüşvet network'ünün içinde olanlar, dosyası, kaseti vs.

 bu lu na n la r dü ze ni de ği şt ir em ez . Kar şıl ık lı do sy a ör tb as et me le rl e

işlerini sürdürürler.

Şimdi hendeği yeniden kazmak lazımdır.

Yeni bir siyasî hareket değil; yeni bir sosyal/toplumsal hareket

yaratmak lazımdır.

Gücünün zirvesindeyken "zamanın egemenine" karşı çıkmak 

lazımdır.

Güçten düştüğü için zaten öldürülmüş Firavunun cesedi ile uğ-

raşmak mertlik değildir.

Mertlik, diri, yaşayan, gücünün zirvesinde ve "sapı bizden" olan

egemene karşı durabilmektir.

Bu nedenle.. .

Ölmüş Firavun un cesedi ile uğraşamam.

Ona karşı yapmam gerekeni gücünün zirvesindeyken; yaşıyor,

esiyor, yağıyor, gürlüyor, fişliyor, takip ediyor, yargılıyor, yaşatıyor,

öldürüyor, bol rızık dağıtıyorken yaptım.28 Şubat polis karakolları, mahkeme tutanakları, köşe yazıları,

meydanları, sokakları, cami önleri tanığımdır.

Ölmüş Firavun un cesedi ile uğraşamam.

Bana gucunun zirvesinde; şu an yaşayan, esen, yağan, gürleyen,

fişleyen, takip eden, yargılayan, yaşatan, öldüren, bol rızık dağıtan

"zamanın egemeni" lazım.

Onu sorularımla sarsarım.

315

Page 159: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 159/172

 R. ihsan Eliaçık 

Sarayının, kâşanesinin üzerine yürürüm.

Ali Şeriati'nin dediği gibi peygamberlerin vârisi olan aydının

yapması gereken budur.

Egemenin yaşayanına köle, ölmüşüne Firavun kesilenler bunu

anlayamaz. Mantığımız aynı işlemiyor.

Ölmüş Firavunun cesedi ile uğraşamam.

Bana yaşayan lazım.

316

KÜRT SORUNU, KANLI ÇANAK VE

HACERU'L-ESVED

"Ortak" Türkçenin en sevdiğim kelimelerinden birisidir.

Gündelik dilde "Na'ber ortak?" veya "Ya ortak baksana..."

gibi ifadelerle daha sevimli bir hal alır ve sosyal bilinçaltımızı ifade

eder.

 Adalet Devleti adlı 2003'te çıkan kitabınım alt başlığına da "or-

tak iyinin iktidarı" demiş t im.

Bu yazıda ise bir  "ortaklık" hikâyesinden bahsedeceğim.

Birçok konuda olduğu gibi "Kürt sorunu" hakkında da size de

gayet ilham verici gelebilir.

Önce rivayeti okuyalım:

"Kabe'nin duvarları yeniden oruıuyordu. Haceıu'l-Esved'iıı (Siyah

taş) bulu nduğ u yere kadar yükseltildi. Hacerü'l-Esved'in yerine yerleş-

tirilmesi işine gelince, Kureyş kabileleri arasında sert bir tartışma ve

çekişme başladı. Her Kabile, yalnız başına kendisi kaldırıp yerine koy-

mak istiyor, buna, en çok kendisinin layık olduğunu id dia ediyordu.

331

Page 160: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 160/172

 R. İhsan Eliaçık 

En sonunda birer tarafa çekildiler, and içtiler ve çarpışmak için

hazırlandılar.

Abdüd-Dâr oğulları; ortaya içi 'kan' ile dolu bir çanak getirdi-

ler. Müttefikleri olan Adiy oğulları ile birlikte ellerini 'kanlı çanağa'

 ba tı ra ra k bu yo ld a öl me yi gö ze al dı kl ar ın a ye mi n ett il er. Bun da n

dolayı onlar  'kan yalayan' diye anıldılar.

Kureyş kabileleri bu iş üzerinde dört veya beş gece durdular. En

sonunda Mescid-i Haramda toplanarak birbirleriyle konuştular.

Birbirlerini insafa davet ettiler.O zaman Kureyş'in en yaşlısı olan Ebu Umeyye diye anılan Hu-

zeyfa bin Muğire 'Mescid'in kapısından ilk giren hakem olsun!'

dedi. Huzeyfa'nm teklifi makul bulunarak kabul edildi. Gözler bir-

den Beni Şeyba kapısına çevrildi.

 Ni ha ye t Be ni Şey be ka pı sı nd an bi ri si gör ün dü . 'Bu el-Emin,

Muhammedi Onun vereceği karara razıyız' dediler.

Durumu anlattılar.

'Bana bir örtü (genişçe bez) getirin' dedi. Velid bin Muğire'nin

elbisesini getirdiler. Başka bir rivayete göre (Belâzurî) de kendi har-

manisini yere serdi. 'Her kabileden birer adam, bunun birer kö-

şesinden tutsun' dedi.

Ört ünü n dört ucun dan birisini, kabilesi adına Utbe b. Rebia 'ya...

İkinci ucu nu Ebu Zem a b. Esved'e.. .Üçü ncü uc unu Ebu Huzey fa b.

Muğire'ye... Dördüncü ucunu Kays b. Adiyye (As b. Vail'e) tuttur-

du .

'Kaldırın onu dedi. Konulacak yere kadar kaldırdılar. Sonu nda

Haceru'l-Esved'i kendisi alıp eliyle yerine yerleştirdi ve üzerinden

duvar örülmeye devam edildi."

18

Sosyal slam

Bu rivayet, İslam tarihinde Peygamberlik öncesi dönemden bir 

sahnedir.

Hilfu'l-Fudul, Medine Vesikası gibi daha nice "ortaklık" örnek-

leri var. Ticaret kervanları, ganimet bölüşümü, tarlada çalışma işle-

ri de hep böyledir.

Onun ekonomi-politik bilincinin daima işe ortak etme, mesele

ye katma, birlikte yapma şeklinde tabarüz ettiğini görüyoruz.

Şimdi buradan ne çıkar?

Buradan, Türkiye'nin ve hatta dünyanın meselelerini çözmede

"işe ortak etme" bilinci çıkar.

Türkiye'nin meselelerini "Türkiye ahalisini" ortak ederek çö-

zeceksiniz.

Bir mesele varsa onu tarafları ortak ederek, işin ucundan tuttu-

rarak çözeceksiniz.

Bunu numara, desise, plan, kumpas ile değil; gerçekten ve sahi-

de n "taşı yerine" koymak için yapacaksınız.

Ellerinizi "kanlı çanağa" batırarak, intikam yeminleri ederek,

"kan yalayanlar" olarak anılmanızı sağlayacak devlet politikaları

ve örgüt eylemleriyle bir yere varamazsınız.

Kanımca Kürt sorunu, en temelde bir adalet ve eşitlik sorunu-dur. "Kürt yok" demekle "Allah yok" demek aynı yere varır. Çünkü

halklar ve diller Allah'ın ayetleridir. Kimsenin kimseye üstünlüğü

yoktur, bütün halklar eşittir.

Sorun aynı anda "Türk'ün endişesi" giderilerek ve "Kürt'ün

onuru" iade edilerek çözülebilir. Bunun için de ortak vicdan lazım-

dır. Bu, her geçen gün yara alıyor.

Barışın dili, bir gözü Türk'ün endişesinde, diğeri Kürt'ün onu-

31 9

Page 161: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 161/172

 R. ,hsan Eliaçık 

runda olan bir dildir. Bunun dışındakiler  "kan yalayanların" dili

olarak tarihe geçecek.

Demek ki "Bölünüyor muyuz!" Türk'ün endişesi olarak,

"Kürt'üm ve öyle kalacağım!" talebi de Kürt un onur arayışı olarak 

kaydedilmek ve dikkate alınmak durumunda.

"Asker" ve "gerilla" dili barışın dili değildir. Üçüncü bir dil ya-

ratılmak zorunda.

Ben Anadolu topraklarında ortak ülke ve ortak devletten yana-

yım. Kürdistan benim nazarımda bu topraklarda ayrı bir devletin

değil; coğrafyanın ve bölgenin adıdır. Ortak ülke, ortak devlet ol-

malıdır. Buna Türk veya Kürt devleti değil; Türk'ün ve Kürt'ün or-

tak devleti olarak "Adalet Devleti" demekteyim. B urada Türk, Kürt

ve diğer tüm halklar "ama"sız, "fakaf 'sız ve "ancak "sız eşittir.

Bu nasıl başarılacak?

Tek yanlı dayatma ile bir yere varılamaz. Anadolu halklarının

vicdanı tam bir eşitlik içinde ortak bir vicdan, ülke ve devlet yara-

tabilir. Bunun ontolojik (tarihsel, coğrafi, kültürel, dinsel) zemini

mevcuttur. Bu olduktan sonra bir yanımızın Türk, diğer yanımızın

Kürt diye atmasında bir mahsur yoktur. Aynı kalbin bir Türkiye, bir 

Kürdistan diye atması yaşam göstergesidir. O zaman bir bedenin

iki güçlü pazusu oluruz ve emperyalizmin emellerini kursağında

 bı ra kı rı z. Ak si ha ld e p ar ça la nı p ye m ol ur uz . Ne Kü rd is ta n Kü rt le re ,ne Türkiye Türklere kalır.

Evet, ortak bir vicdan, bundan bir ortak ülke, bundan da bir or-

tak devlet çıkarmak mümkündür. Bunun zemini önce kanlı çanağa

 ba tı rı lm ış el le rin yı ka nm as ı, or ta ya bi r ör tü se ri lm es i, he rk es in bi r 

ucundan tutması ve böylece taşın yerine konmasıdır.

Ortak vicdan, birbirimizin ölüsüne daha fazla ağlayabilerek, or-

tak ülke özellikle Kürte memlekette daha fazla yer açarak müm-

32 0

Sosyal İslam

kündür. Öyle ki bu yer açma eşit hale gelinceye kadar olmalıdır.

Burada fedakârlık daha çok "egemen" olana düşmektedir.

Egemenlik gayr-i şahsileşip ve gayr-i etnikleşip eşitlik sağlan-

dıktan sonra görülecektir ki, esas sorun, Türk ile Kürt arasında de-

ğil; Türk'ün Türklüğünü, Kürt'ün de Kürtlüğünü kendine yegâne

meslek yapmış, buradan beslenen, buradan semirerek sömüren, bu

iş bitince işsiz kalacağını düşünen Türk ve Kürt "kenz"cileri ile geri

kalan tüm ahali arasındadır.

Demek ki barış, öldürmek için ellerin batırıldığı "kanlı çanak-

lardan" değil; yaşatmak için ellerin bir ucundan tuttuğu yere seri-

le n "örtülerden" çıkıyor.

Demek ki mesele yere bir örtü serme ve ucundan tutma bilinci

ve iradesindedir.

Bu memlekete lazım olan Türklük ve Kürtlük değil; ortaklık coş-

kusudur. Adalet, eşitlik, kardeşlik, merhamet iklimidir.

Ayrı bir  "Kürdistan" coşkusu içindeki bir adamı ne Kürtçe TV,

ne anadilde eğitim kesmez, kesmeyecektir.

"Türklük" guruna kendini kaptırmış bir zihin, Kürtçe konuşan

 bi ri si ne ka rş ı 'i çi nd ek i o za li m şü ph ey i' hi çb ir za ma n at am ay ac ak -

tır.

Çünkü "ortak ruh" kaybolmak üzere, hatta kaybolmuş. Ucun-

dan tutacakları yere serilen bir örtü heyecanı taşımıyorlar. Bakın,

 bi ze la zı m "somut çözüm önerileri" filan değildir.

Ortak ruh, ortak vicdandır. Bu ülke bunu kaybediyor. Bir an

önce ellerimizi "kanlı çanaktan" çıkarıp yıkamamız, yere serilecek 

 bi r o r tunu n ucu nd an tut ma mı z ger ek iyor.

Bir gün bu örtüyü seren bir  "el-Emin" çıkacaktır. Taş birlikte

yerine konacak, yaralar sarılacak, ülke yeniden örülecek ve ortak 

vicdan kazanacaktır. Bu rüzgâr dağdan da esebilir ovadan da. Bu

339

Page 162: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 162/172

 R. hsan Eliaçık 

ülke bunu başarabilecek tarihe, vicdana, bilinçaltına, ruha sahiptir.

Yeter ki buna inanın. Önce inanın.

32 2

ZAMAN TÜNELİNDE BİR HESAPLAŞMA

Pakistanlı "üstad" Ebu'l-A'la el-Mevdudî'nin "Tefhimu'l-

Kur'an" adlı bir tefsiri var. Bizim gençlik yıllarımızın da başucu

kitaplarından olan bu tefsirin, Türkiye İslamcılarının zihinlerinin

şekillenmesinde büyük etkisi olduğu malum. Tırlar dolusu basılıp

dağıtılan bu tefsir hemen her dindarın evinde bulunur.

1993-96 yıllarında Kayseride "Kur'an'm g ölgesind e" adıyla tef-

sir dersleri yaptığım radyo programlarında büyük oranda bu tefsir 

den yararlanıyordum. Programda baştan sona üç kez hatmetmiş-

tim.

Özellikle zenginlik ve yoksulluk konularının ele alındığı ayetler 

geldiğinde yaptığı açıklamalar çok tuhafıma gider, "Neden böyle

söylüyor acaba, vardır bir bildiği..." diyerek geçiştirirdim. O za-

manlar ayetler üzerinde onun kadar derin düşünemediğimi varsa-

yarak "Bilmed iğim şeyler var." derdim.

1992de çıkan devrimler tarihini incelediğim İslam ve Sosyal 

 Değişim adlı ikinci kitabımın "İktisadî Kökler" başlıklı bölümünü

hazırlarken büyük oranda onun eserinden yararlanmıştım.

Şimdi bakıyorum da kapitalizme abdest aldırmanın kenarından

3 :3

Page 163: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 163/172

 R. İhsan Eliaçık 

dönmüşüm. Dönemin genel yaklaşımı gereği "İslam o değildir bu

değildir." havasında "çağın idrakinin" kenarlarında dolandığımız

yıllar.. .

Çünkü Mevdudî ve Tefhimu'l-Kur'an, Seyyid Kutup ve Fizilal'il-

 Kuran gibi tartışılmaz bir otorite idi ve yanılmış olmaları aklımızın

ucundan bile geçmezdi.

Şimdi aradan yıllar geçti...

Kuranın baştan sona meal ve tefsirini yapma gibi bir imkânı

Allah bana nasip etti. Bazı ayetler üzerinde yıllarca çalıştım.

Sonunda anladım ki Mevdudî, "cemaat" denen kuramsal din

örgütlülüğüne teslim olarak, cemaate para veren zenginleri ürküt-

memek için gayet "abdestli kapitalist" yorumlar yapmış.

Derinlere daldıkça gördü m ki tefsirinde yoğun bir şekilde soğuk 

savaş dönemi "yeşil kuşak" teorilerinin etkisi, telkini ve yönlendir-

mesi var.

Artık bunlarla hesaplaşmanın zamanı geldi. Çünkü "zamanın

ruhu" değişti.

Bunu görmek için, iki ayete getirdiği yorum sanırım yeterli

olur.

[Allah ıızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar,rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde

çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyor-

lar?] (Nahl; 62)

"Bazı çağdaş tefsirciler bu ayete dayanarak garip ekonomik 

teoriler icat etmektedirler. Onlar bu yoruma, İslam ekonomisinde

yeni bir felsefe ve görünüm kazandırmak için ayetleri sunuldukları

çerçeveden ayırıp tek bir bütün imiş gibi ele alarak ulaşırlar. Ayeti

242

Sosyal, İslam

 bö yl e te fs ir ed en le re gö re ayet in an la mı şu du r: Al la h' ın ke nd il er in e

nimet verdiği kimseler bu nimetleri hizmetçileri ve köleleri ile eşit

olarak paylaşmalıdırlar, aksi takdirde Allah'ın kendilerine verdiği

nimetlere karşılık O'na nankö rlük etmiş olurlar.. . Ayetin bu şekilde

tefsir edilmesi yanlıştır ve çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü ayetin ele

alındığı çerçeve içinde kesinlikle hiçbir ekonomik kural söz konusu

değildir. Bu ayeti de içine alan tüm pasaj, tevhidin ispatlanması ve

şirkin reddedilmesini konu alır."

Görüldüğü gibi Mevdudî'nin, bu ayetten iktisadî manada bir 

"eşitlik" ilkesi çıkarılacak diye ödü kopuyor. "Burada kesinlikle

hiçbir ekonomik kural sö z konusu değildir." diyerek topu taca

atıyor. Ayet "tevhidin ispatlanması ve şirkin reddedilmesi ile il-

gilidir." diyerek konuyu güya savuşturuyor.. .

Peki, tevhid ne? Şirk neye denir? Allah'ın nimetlerini inkâr et-

mek ne demektir? Tevhid ve şirk mülk (servet ve iktidar) ile ilgili

değilse ne ile ilgilidir? İlah ne demek? Rabb kime denir? Tahtadan

taştan putlara mı ilah diyor Kuran? Hem put ne demek?

Bunları en iyi bilmesi gereken Mevdudî değil miydi? Kuranda

 Dört Terim: İlah, Rabb, İbadet, Din diye kitabı yok muydu?

Evet, vardı. Ama es geçilen, arada bilerek veya bilmeyerek unut-

turulmak istenen bir şey var. "Mülk, kenz, infak" vb. dönemin

ruhu gereği öcü kavramlar, sakın ha! İslatn ve Sosyal Değişim adlı kitabımızın "İktisadî Kökler" baş-

lıklı bölümünde daha o yıllardan (dile kolay 19 yıl!) bu kavramla-

rı tek tek ele almış, işlemişiz. Ama ne duyan olmuş, ne dinleyen.

Çünkü dönem "bu dava hor, bu dava garip" yılları. . . "Zamanın

ruhu" henüz değişmemiş, "davanın" sonunda varıp "abdestli ka-

pitalizm" ile sonuçlanacağı daha gün yüzüne çıkmamış...

Şimdi o kavramları yeniden işliyoruz. Bir zamanlar karanlık 

325

Page 164: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 164/172

 R. hsan Eli açık 

odalarda konuştuklarımızı şimdi damlardan haykırıyoruz ve "za-

manın ruhu" değiştiği için, sesimiz çok uzaklara kadar gidebili-

yor.

Demek ki mevsimi gelmeden çiçek açmazmış.

Mevzudan gidelim...

Mevdudî'nin yukarıda tefsir ettiği ayet dört ayet sonra bir ör-

nekle açıklanıyor ve konunun ne ile ilgili olduğu ifade ediliyor: İn-

fak. . . "Verdiğimiz rızıkları gizli açık infak eden muktedir bir

adam düşünün..." (Nahl; 75).

"Konu bununla ilgili. Ayette konu "rızıkta üstün kılındığı hal-

de infak etmeyenler, yanındaki ile eşit hale gelmekten kaçınan-

lar" ile ilgili. Yani Ebu Cehil, Velid bin Muğire vb. ile ilgili...

"Allah'ın nimetini inkâr etmek" tabir inin "şükretmemek" ile

ilgili olduğunu Mevdudî de söylemiş.

Yüzeysel bir yaklaşım, derinliği yok.

Bilakis iyice baktığımızda "vermemek, infak etmemek" ile ilgili

olduğunu görürüz : "Allah konuyu bir örnekle açıklıyor: Bir şehir

düşünün; halkı güven ve huzur içinde yaşıyor. Her mekândan

rızıklar geliyor. Derken Allah'ın nimetlerini inkâr ediyorlar ve

yaptıklarına karşılık Allah onları açlık ve korkuyu tattırıyor."

(Nahl; 112).

Demek ki halkı güven ve huzur içinde yaşayan bir beldede (top-

lumda/ülkede/şehirde) "yanındaki ile eşit hale gelmemek için ver-

memek" yüzünden açlık ortaya çıkıyor ve korku yayılıyor. Şu halde

Allah'ın nimeti eşitlik oluyor. Çünkü cennette herkes eşittir. Bu nimeti

infaktan kaçm ak suretiyle inkâr ederseniz açlığın ve yoksulluğun or ta-

ya çıkmasına neden oluyorsunuz ve böylece eşitsizlik ortaya çıkıyor.

2 8

Sosyal İslam

İşte buna Kuran Allah' ın nimetini inkâr diyor.

"Allah'ın nimetini inkâr etmek" tabirinin geçtiği yerleri oku-

yun. Hep vermemek, infak etmemek, eşit hale gelmekten kaçmak,

açlık, korku geçiyor. Kuran kendini tefsir ediyor zaten...

Öte yandan Kuranda "ilah" ise içimizden birtakım insanlar 

oluyor. Bilgi, iktidar ve serveti kendi tekellerine alıp ( istiğna) öte-

ki insanlar üzerinde hegemonya (nehy) kurmaya kalkanlar oluyor.

Tahtadan taştan putlar veya "bir" den fazlası varmış gibi gökteki

tanrılar değil; insanlar, insanlar!

Keza Kuranda "şirk" de esasında mülkte (iktidar ve servet)

ortaklıktır: "O'nun oğlu/kızı yoktur. Mülkte ortağı (şerîkun fi'l-

mülk) yoktur. Aciz kalmış ta yardımcı (veli) edinmiş değildir."

(İsra; 111).

Bunlar kime karşı söyleniyor? Tanrının oğlu olduğunu iddia

eden krallara, imparatorlara, içimizden Firavunlara.. . Allah' ın

mülkü üzerinde çit çeviren, "Bu bana bendeki bir bilgi sayesinde

verildi." diyen içimizden Karunlara.. . "Allah'a ulaşmak için bana

gelin." diyen içimizden Hamanlara, Bel'amlara.. .

Mevdudî, içinde "eşitlik" geçen başka bir ayeti de bakın nasıl

tefsir ediyor:[Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda be-

reketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki

rızıkları dört günde (mevsimde) takdir etti.] (Fussilet; 10-13).

"Bazı kimseler, yeni bir Marksist İslâm (Kuranın Rububiyyet

 Ni za mı ) an la yı şı ön e sü rm ek te di rl er . Bunl ar, "S evâen li' s-S âil in" if a-

desini "dileyenlere eşit olarak" şeklinde anlamakta ve şöyle deliller 

getirmektedirler: "Allah herkes için eşit miktarda gıda yaratmıştır.

32 7

Page 165: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 165/172

 R. ,hsan Eliaçık 

Dolayısıyla herkese karne ile eşit miktarda gıda vermenin müm-

kün olduğu bir devlet nizamı kurulmalıdır. Çünkü özel mülkiye-

tin sözkonusu olduğu toplumda Kuranın öngördüğü hayat tarzı

gerçekleştirilemez." Bu gafiller, Kuranı kendi hevaları doğrultu-

sunda suistimal etmeye çalışırlarken "sailin" kelimesinin sadece

insanların değil, tüm canlıların gıda ihtiyaçları için kullanıldığını

unutmuşlardır. Gerçekten de, Allah, mahlûkatın her kesimi için

eşit miktarda gıda tayin etmiştir diyebilir miyiz? Sizler, bu kâinat

içerisinde gıdaların eşit bir şekilde taksim olunduğunu görüyor 

musunuz? Nitekim kâinat içerisinde bu anlamda bir eşitlik sözko-

nusu değildir. Haşa Allah Teâlâ, kendi kitabına aykırı mı hareket

etmiştir? Ayrıca eşitlik davasını öne süren bu kimseler, insanların

 be sl em ek le mü ke ll ef o ld uk la rı ha yv an la ra (k oy un , keç i, in ek , at ka -

tır, deve vs.) Rabbani düzen kurulduğu takdirde eşit miktarda mı

yiyecek verecekler?"

Görüldüğü gibi Mevdudî tipik bir  "abdestli kapitalist" bakış

açısına sahip. "Eşitlik" kelimesinden nef ret ediyor. Bu kelimeyi du-

yunca gözleriyle devirecek gibi bakıyor ve ürküyor. "Eşitliğin" ne

olduğunu anlamamış. Eşitliği karne ile yemek dağıtmak, herkesin

aynı boy, aynı kiloda ve sabah dört dilim ekmek, 8 tane zeytin ye-

mek olduğunu sanıyor. Ne kadar da tanıdık itirazlar değil mi?

Oysa eşitlik mücadelesi her şeyden önce siyasal, sosyal ve top-lumsal bir süreçtir. Tarih boyunca insanlığı ilerleten zorlayıcı bir 

içkinlik olup ve her daim lazımdır. Tam anlamıyla gerçekleşmesi

mümkün olmasa bile lazımdır. Allah, yeryüzündeki siyasal, sosyal

ve toplumsal eşitsizliklerden rahatsızdır! (Bkz. "Allah Eşitliği Tak-

dir Etti" başlıklı makale).

Mevdudî'ye göre yukarıdaki ayet koyun, keçi, inek, at katır, deve

vb. "hayvanlardan" bahsediyor. Önceki ayet de tahtadan taştan

329 339

Sosyal İslam

yapılmış "putlardan" bahsediyordu(!) İnsanlar arasındaki eşitlik-

ten bahsetmesi mümkün değildi. Aksi halde "komünistlik" olurdu.

(Haşa sümme haşa!).. .

Diyor ki: "Sâilin"  kelimesinin sadece insanların değil; tü m canlı-

ların gıda ihtiyaçları için kullanıldığını unutmuşlardır.. ."

Bu söz de gayet sığ.

Kura nda "Sâil"  veya çoğulu "Sâilîn"  isteyenler, soranlar, ihtiyacı

olanlar, yoksullar manasında kullanılır ve 7 yerde geçer. Hiçbirinde

de insanlar dışındaki canlılar anlamında kullanılmaz. Açın bakın

geçtiği yerler şunlardır: Zariyat; 19, Mearic; 1,25, Duha; 10, Bakara;

177, Yusuf; 7, Fussilet; 10.

Bunların hepsi de insanlardır, insanlar!

Şu halde ayette geçen "sevâen li's-sâilîn '(ihtiyacı olanlar için

eşitçe) ifadesi insanl ar arası ndaki eşitlikten bahsediy or. Koyun ,

keçi, inek, at, katır, deve vs. muhabbeti eşitlik "öcü"sünden kaçmak 

için Mevdudî'nin "bela" savmasından başka bir şey değil.

Demek ki bunları anlamak için "Kur'an'da Dört Terim" yaz-

mak yetmiyor. Esastan bir bakış açısı ve perspektif değişikliği la-

zım. Ku r ana baktı ğınız yeri değiş tirm eniz lazım. Yoksa asla anla-

mayacaksanız.Mevdudî'n in üzerimizdeki etkisini ve katkısını inkâr edecek ka-

dar vefasız değilim. Kendisine Allah'tan rahmet dilerim. Ama ben

kendimi "yeşil kuşak" teorilerinin etkisinden arındırdım, arındırı-

yorum. Kendimi sürekli yeniliyor, tazeliyorum. Dur durak bilme-

yen bir yolculuk içindeyim.

Me vdud îde "mülk, kenz, infak" konulan kesinlikle eksik, za-

yıf, unutulmuş veya terk edilmiş. Tefsiri "zamanın ruhuna" uygun

Page 166: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 166/172

 R. ihsan Eliaçık 

değil. Geride kalmış, eski ve bu konularda iyiden iyiye "sinirleri

alınmış" vaziyette. Gayet sağcı ve muhafazakâr bir bakış açısı var.

Bunu bilerek mi yapmış bilemem ama İhvan-ı Muslinimden

Milli Görüşe, Cemaat-i İslamîden Hamasa geniş bir yelpazede et-

kisi var ve buralardan çıka çıka "abdestli kapitalizm" çıkmasının

ve çıkacak olmasının sorumluları arasında olduğu kesin.

Bununla hesaplaşmayı ancak  "zamanın ruhunun" değiştiğini

görenler yapabilir.

Velhasıl bir zamanlar Mevdudî vardı. "Radikal İslamcıların"

üstadı, piri idi. Ona gelenekçiler çok kızar, "Merdudî" derdi. Şimdi

abdestli kapitalizmde birleşti hepsi. İzzeti ve şerefi develerinin sır-

tında görüyorlar artık.

"Sen hâlâ orada mısın?" diyorlar. Evet, buradayım. İzzetin ve

şerefin oldu yerde...

330

DÎNLE BEYAZ ADAM

Kâh dört kitabın manasından... Kâh Kerim Kitabın ortasın-

dan... Kâh İsa 'nın hikmetinden... Kâh Musa'nın kelimesinden...

Kâh Ebu'l-Kasım'ın dilinden... Kâh Ebubekr' in sadakatinden...

Kâh Ömer' in celadetinden... Kâh Ali'nin ilim kapısından... Kâh

Ebuzer' in yalnız mezarından...

Çok seslendim, çok yazdım çizdim. Gece söyledim, gündüz söy-

ledim . Tek tek söyledim , toplu ca söyledim. Odal arda n söyledim ,

damlardan bağırdım. . .

Bugün size "Samua yerlilerinin çadırından" sesleneceğim. Siz

 bun a "Kızılderili irfanından" da diyebilirsiniz.. .

Evet, bugün Samoadaki Tiavea'nın kabile reisi Tuiavii konuşa-

cak.

Kendi yerli dilinde yazılan ve ardından Almancaya aktarılan ve

Türkçeye "Göğü Delen Adam: Kabile Reisi Tuiavii'nin Konuş-

ması" olarak çevrilen kitapçığın sayfalarında yapacağımız gezinti

 ba ka lı m siz e de ta nı dı k gel ece k mi ?

33 1

Page 167: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 167/172

 R. .hsanEliaçtk 

Samoaya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz

yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden

çıkıp kendilerine geldiği bir delik.. . O göğü delip gelmişti. . . O nu n

için ona Papalagi (göğü delen/beyaz adam) dediler... Kabile reisi

Tuiavii halkına işte bu beyaz adamı anlatıyor.

Dinle beyaz adam!

"Tanrı sevgidir!" diyerek geldiler, kardeşlerim...

Onun tanrısı kandırdı bizi, açıkça dolandırdı. Beyaz adam (pa-

 pa la gi ) da ke nd i ta nr ıs ın ı ka nd ır ıp fi şt ek le di bizi, Bü yü k R u h u n

sözlerini kullanarak aldatması için.

Çünkü beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin "para" (ma-

mon!) adını takdığı "yuvarlak metal ve ağır kâğıttan" başka bir 

şey değildir.

Sevginin tanrısından bahsetsen yüzünü buruşturur, güler. Senin

düşüncenin yalınlığı ile alay eder. Ama pırıl pırıl bir "yuvarlak me-

tal ya da koca bir ağır kâğıt" (çil çil altın deste deste para!) uzatsan,

o an gözleri parlar ve dudakları arasından salyalar akar.

Onun sevgisi paradır, tanrısı paradır.

Onlar, yani beyazların tümü uykularında bile bunu düşünürler.

Öyleleri vardır ki ha bire "yuvarlak metal ve ağır kâğıt" tutmaktan

elleri kanca gibi olmuş, duruşları or man karıncasını n bacakları gibi

yamulmuştur. Kimileri vardır, para saymaktan gözleri körelmiştir.Para uğruna mutluluklarını, vicdanlarını yitirenler; gülmekten,

onurundan, sevicinden, hatta karısından, çocuklarından olanı var-

dır. Çoğu sağlığını bile bunun uğruna feda eder.

Bunları giysilerin içinde ikiye katlanmış sert derilerin (cüzdan!) ara-

sında taşırlar. Geceleri kimse almasın diye yastıklarının altına saklarlar.

Her gün, her saat, her an onu düşünürler. Hepsi ama hepsi... Çocukları

 bile! Anal ar ın da n öğr end ikl eri , ba ba la rınd an gördükl eri budu r.

33 2

Sosyal slam

Samonis'te (Almanya) bir taş aralığın içine girsen hemen şu sesi

duyarsın: "Mark!" Bir an sonra yeniden "Mark!" Bu, parlak metal ve

ağır kâğıdın adıdır. Falanide (Fransa) "Frank", Peletaniada (İngilte-

re) "Şiling" İtalyada "Liret". Mark, Frank, Şiling, Liret... Hepsi aynı

kapıya çıkar. Hepsi de para demektir. Para, para... Beyaz adamın

gerçek tanrısı yalnızca paradır.

Beyazların ülkesinde güneşin doğuşundan batışına kadar para-

sız hiçbir şey yapamazsın. Paran olmadı mı ne açlığım ne susuz-

luğunu giderebilirsin, ne de yatacak bir döşek bulabilirsin. Paran

olmadığı için seni Vale pui pui (cezaevi!) dedikleri yere atarlar ve

kâğıtlar (gazeteler!) senden söz eder. Hep para ödemek zorunda-

sın. Yani yürüdüğün yol için, kulübeni (ev!) yaptırdığın yer için,

gece yatacak döşek için, odanı aydınlatan ışık (elektrik!) için para

vermek zorundasın. Güvercin avlamak, ırmağa gitmek için bile. İn

sanların şarkı söyledikleri, dans edip eğlendikleri bir yere ıııi gide

çeksin, ya da kardeşinden bir öğüt mü isteyeceksin, bunun için de

avuç dolusu "yuvarlak metal ve ağır kâğıt" vermen gerekir.. .

Her yerde bir kardeşin (dilenci!) durup sana elini uzatır. Eğer 

içine bir şey koymazsan seni aşağılamaya ve azarlamaya hazırdır.

İçten bir gülüş ve dostça bir bakış onu yumuşatmaya yetmez. Açıp

ağzını bağırmaya başlar: "Sefil, serseri, soyguncu!" Bütün bunlar 

aşağı yukarı aynı anlama gelir ve bir insanın yapabileceği en büyük 

rezillikleri ifade eder...

Daha doğar doğmaz para ödemeye başlarsın. Öldüğünde de,

öldüğün için ailen para ödemek zorunda kalır. Ayrıca bedenin top-

rağa verildiği için ve mezarına senin adına dikilen taş için de para

ödemen gerekir.. .

Beyazların ülkesinde para vermeden herkesin yararlanabileceği

tek şey buld um: Hava. H avanın da yalnızca unut uldu ğu için parasız

33 3

Page 168: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 168/172

 R. ,hsan Eliaçık 

olduğunu sanıyorum. Hani beyaz adamlardan birisi bu dediklerimi

duysa, hemen hava için de "yuvarlak metal ve ağır kâğıt" isteme

kalkar. Çünkü beyaz adam (papalagi) para istemek için yeni yeni

nedenler arayıp duruyor.. .

Birçok beyaz adam, başkalarının kendisi için kazandığı paraları

üst üste yığdıktan sonra bunları çok iyi korunan bir yere (banka!)

getirir. Sonradan da üstüne ekler durur. Günün birinde öyle bir 

an gelir ki kimsenin onun için çalışmasına gerek kalmaz. Çünkü

 pa ra sı te k ba şı na on un içi n çalı şır . Bü yü nü n ya rd ım ı ol ma ks ız ın

 bun u na sı l ge rç ek le şt ir di kl er in i öğ re ne me di m, am a ge rç ek bu . Be-

yaz adam köşesinde uyuklasa bile paraları bir ağacın yaprakları gibi

durmadan çoğalır, sahibi de giderek daha fazla zenginleşir...

Şimdi, diyelim ki birinin çok parası var; hem öyle çok ki yüz-

lerce, binlerce kişi bu parayla işlerini yoluna koyabilir. Ama o, bu

 pa ra da n zı rn ık ko kl at ma z. O tu ru r ağ ır kâ ğı tl ar ın üs tü ne , ko ll ar ın ı

da sarar yuvarlak metallere, gözlerini hırs ve zevk parıltılarıyla ba-

kınır durur. "Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?" diye sorsan, "Bu

dünyada giyinmekten, açlığını, susuzluğunu bastırmaktan başka ne

istersin?" desen, söyleyecek söz bulamaz. Ya da "Daha çok istiyo-

rum, daha çok, daha çok." der. Böylece sen de onu paranın hasta

ettiğini, bütün duyularını ele geçirdiğini anlarsın.. .

Hastadır o, kaçıktır. Ruhunu "yuvarlak metal ve ağır kâğıda"

adamıştır. Hiçbir şeyle yetinmez, gözü doymak bilmez. "Kimseye

kötülük etmeden, haksızlık yapmadan geldiğim gibi göçüp gideyim

şu dünyadan." diye düşünmez. Hiç aklına getirmez ki Büyük Ruh,

kendisini yeryüzüne "yuvarlak metal ve ağır kâğıt" ile getirme-

miştir. Çok azı bu konuda kafa yorar. Çoğu hastalıklarına bağlı ka-

lır. Yürekleri hiçbir zaman iyileşmez. Paranın sağladığı güçle mutlu

olurlar. Tropik yağmur altındaki tembel meyveler gibi kibirle şişi-

33 4

Sosyal İslam

nip dururlar. Kendi bedenleri yağ bağlasın, gelişip serpilsin diye,

kardeşlerinin en kötü işlere koşmasından zevk alırlar. Başkalarının

gücünü sömürüp kendi işlerinde kullanmalarından ne başları ağrır,

ne de uykuları kaçar. Bu paranın bir kısmım başkalarına verip onla-

rın işlerini kolaylaştırmak akıllarının ucundan bile geçmez...

Böylece beyaz adamların bir bölümü bütün pis ve ağır işleri ya-

 pa rk en , di ğe r bö lüm ü de ya çok az çal ışı r, ya da hi ç ça lı şm az . Pi s ve

ağır işleri yapanların güneşin altında uzanıp yatmaya hiç hakları

yoktur. Beyaz adamın dediğine göre, herkesin parası aynı miktar-

da olamayacağı gibi, güneşin altında da aynı zamanda yatamazmış.

İşte, bu öğüde uyarak, para uğ runa acımasız davranm a hakkını elde

eder beyaz adam. Eli paraya gitti mi yüreği sertleşir, kanı donar,

yalan söyler, dürüst davranmaz, tehlikeli olur. Başkalarını kaç kez

 pa ra uğ ru na ö ld ür mü şt ü r be ya z ad am . Ya da on la rı n zeh ir li söz

lerle aklını çelerek soymuştur. Bu yüzden parası olan bir adamın

gerçekten iyi birisi olup olmadığını bilemezsin. Servetinin nereden

geldiğini bilmen mümkün değildir.. .

Buna karşılık zengin olan, kendisine gösterilen saygının gerçek-

ten kendisine mi yoksa parasına mı olduğunu kestiremez. Aslında

saygı gören parasıdır. Bu yüzd en çok sayıda "yuvarlak metal ve

ağır kâğıt" sahibi olmayanların neden utandığım, zenginlerin on

lan kıskanması gerekirken niye onların zenginlere özendiğini ak-

lım almıyor.

Hiçbir papalagi (beyaz adam) parasız yapamaz, hiçbiri! Parayı

sevmeyenle alay edilir. "Varlık-bol para demektir bu- mutluluk ge-

tirir." der beyaz adam.

Bizler beyaz adamın düşüncesine göre zavallı dilencileriz, kar-

deşlerim. Ama ben sizin gözlerinizi varlıklı efendinin gözleriyle

karşılaştırdığımda, sizlerinki neşeyle, güçle, yaşamla, sağlıkia bü-

339

Page 169: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 169/172

 R. ,hsan Eliaçık 

yük bir ışık gibi parıldıyor. Onunki ise sönük, solgun ve yorgun.

Sizin gözlerinizdeki parıltıyı, yalnızca henüz konuşmayı becereme-

yen çocuklarda gördüm orada." ("Yuvarlak Metal ve Ağır Kâğıda

Dair " başlıklı böl üm, s. 35-43).

•-tm-' 

"Papalagi'nin (beyaz adam) son derece karışık kendine has bir 

düşünce tarzı vardır. Nasıl yaparım da bir şeyi "kendim" için kulla-

nırım ve kullandığımın hakkı da "benim" olur diye düşünür. Bütün

insanların yararını değil; bir tek kişinin yararını düşünür hep. Bu

tek kişi de kendisidir.

Biri kalkıp dese ki "Bu kafa benimdir, benden başka kimsenin

olamaz." doğrudu r, on undu r gerçekten, kimse sesini çıkaramaz. Bu-

rada beyaz adama hak veririm. Ama o, bununla kalmayıp yalnızca

kendi kulübesi (evi) önü nde yetişti diye "Bu palmiye benimdi r" di-

yebilir. Sanki onu yetiştiren kendisiymiş gibi. Oysa palmiye kesin-

likle onun değildir, asla. On u yerden çıkarıp bize uzatan Tanr ı nin

elidir. Tanrı nin bi rçok eli vardır kar deşler im. H er ağaç, her çiçek,

her ot, her deniz, gökyüzü, gökyüzündeki bulutlar, bütün bunlar 

Tanrı nin elleridir. Onlara tutunabiliriz, varlığına sevinebiliriz, ama

kalkıp da "Tanrının eli benim." diyemeyiz. İşte beyaz adamın yap-

tığı budur.. .

Bizim dilimizde "Lau" benim demektir, ama aynı zamanda se-

nin demektir. Oysa beyaz adamın dilinde böyle aynı anda hem be-

nim hem senin anlamına gelen tek bir söz bile yoktur. Benim olan

yalnızca ve tek başıma bana, senin olan yalnızca ve tek başına sana

aittir. Onun için beyaz adam (papalagi) kulübesinin (evinin) çevre-

sindeki her şeye benim der. Bunlar üstüne onun dışında kimsenin

hakkı yoktur. Bir beyaz adamın yanında bir şey görsen, diyelim ki

336

Sosyal İslam

meyve, bir ağaç, su, orman ya da toprak, hemen orada biri biter ve

"Benim onlar." der. "Benim olana dokunmayacaksın sakın!" Ama

diyelim ki dokundun, hemen bağırmaya başlar, sana hırsız der. Bu

sözün anlamı çok kötüdür. Arkadaşları ve büyük şefin yardımcıları

(polis!) başına üşüşür, zincire vururlar ve seni Falepuipuı ye (ceza-

evi!) atarlar. Ömür boyunca da hor görürler seni.

Birinin "benim" dediği şeye, başkasının dokunmaması için özel

yasaları vardır. Hatta Avrupada bu yasaların çiğnenip çiğnenme-

diğini gözetmekten başka bir iş yapmayan insanlar (savcı, yargıç!)

 bi le var . Be ya z ad am ın aldı ğı bi r şey i ki ms e ond an al ma sı n diye.

Beyaz adam (papalagi) kendisini bu na öyle inandırmıştı r ki sanki o

hak gerçekten kendisininmiş, sanki Tanrı bunun mülkiyetini bütün

zamanlar için ona vermiş gibi, sanki palmiye gerçekten ona aitmiş,

ya da ağaç, çiçek, deniz, gökyüzü, gökyüzündeki bulutlar ona aitmiş

gibi.. .

Çokla rı utan mazca Tanrı ya soyup soğ ana çevirirler. Başka bir 

yol bilmezler. Hatta kötü bir şey yaptıklarının farkında bile değil

lerdir. Çünkü hepsi düşünmeden ve utanmadan aynı şeyi yaparlar.

Kimisi daha doğar doğmaz "benim" diyeceği şeyleri babasından

alır. Ne derseniz deyin Tanrı nin hiçbir şeyi kalmamış, insanlar her 

şeyini almışlar ve kendi "benim" ve "senin" leri haline getirmişler.

Birileri çıkıp daha fazla istediği için Tanrı güneşini bile herke-

se eşit dağıtamıyor. Birçokları gölgede küskün ışıkları yakalamaya

çalışırken, pek azı güzel ve büyük güneşli alanlarda oturuyor. Tanrı

 bü yü k ev in de en yü ce alii sili (egemen, lehu'l-mülk!)) olmadığın-

dan Tanrılığı n keyfi ni bile sürem ez. Beyaz adam "Her şey benim."

diyerek tanımaz geliyor Onu.

Doğru düşünseydi, elimizde sıkı sıkıya tutamadığımız hiçbir 

şeyin bizim olmadığını bilmesi gerekirdi. Aslında hiçbir şeyi sık 

339

Page 170: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 170/172

 R. ,hsan Eliaçık 

sıkıya tutamadığımızı da. Tanrının, bu büyük evini, herkes içinde

kendine bir yer bulsun ve mutlu bir yaşam sürsün diye verdiğini de

görebilirdi. Bu evin yeterince büyük oldu ğunu, herkesin payı na bir 

lekecik de olsa güneş ışığı, bir tutam mutluluk düşeceğini, herkes

için küçük bir palmiye gölgesi ve ayaklarını basabileceğini bir yer 

olduğunu görebilirdi. Tanrı nasıl olurda çocuklarından birini unu-

tur? Ama yine de birçokl arı Tanrı nın onl ara bahşettiği topr aklar-

dan küçük bir parça edinmek için didinip durur.

Beyaz adam Tanrının buyruklarına kulaklarını tıkayıp yerine

kendi yasalarını geçirdiği için Tanrı da onun mülkleri üzerine bir 

sürü düş man salar. On un "benim" dediği şeyi bozsun diye yağmur u

ve sıcaklığı, ihtiyarlığı, ufalanmayı ve çürümeyi gönderir. Hazinele-

rinin üstüne ateşin gucunu ve fırtınaları yollar. Ama hepsinden öte

 be ya z ad am ın (p apal ag i) ruhuna ko rk uy u ye rl eşt ir ir . Ele ge çi rd iğ i

şeylerin korkusudur bu. Beyaz adamın uykusu hiçbir zaman derin-

leşemez. Gündüz topladıkları gece uçup gitmesin diye uyanık ol-

mak zorundadır çünkü. "Benim" dediği şeyler nasıl da başına bela

olur, onunla alay eder ve şöyle der: "Seni beni Tanrıdan aldığın için

 be n de sa na eziyet ed iy or um , acı çe kt ir iy or um ."

Ama Tanrı, beyaz adama korkudan daha beter bir ceza vermiş.

"Benim" diyenlerle, benim diyeceği bir şeyi çok az olanlar ya da hiç

olmayanlar arasında sürüp giden bir savaş sarmış başına. Bu savaş

çetindir ve sabah akşam durmak bilmez. Bu savaş herkese acı verir,

yaşama sevincini kemirir. Sahip olanlar vermek zorundadır ama hiç-

 bi r şey ve rm ek ist eme zle r. Sa hip ol am ay an la r ise sa hi p ol ma k i ste rl er 

ama hiçbir şey alamazlar. Üstelik bunl arın da ulvi savaşçılar oldukları

söylenemez. Ya soyguna geç kalmışlardır, ya beceriksizdirler ya da

ellerine fırsat geçmemiştir. Beyazların ül kesinde her şeyi Tanrı nın el-

lerine teslim etmeyi öneren bir çağrı hemen hemen hiç duyulmaz...

338

Sosyal İslam

Ah kardeşlerim, bir Samoa köyünü içine alacak kadar kocaman

 bi r ku lü be si (evi !) ol up da , bi r yo lc uy a te k ge cel iğ in e bi le ça tı sı nı n

altında yer vermeyen adam hakkında ne düşünürsünüz? Elinde

koca bir hevenk muz olan, ama karşısında açlık çekip yakaran biri-

ne bir tane bile muz vermeyen adam hakkında ne düşünürsünüz?

Gözlerinizdeki kızgınlığı, dudaklarınızdaki aşağılamayı görüyo-

rum. Beyaz adam (papalagi) her saat bunu yapar. Yüzlerce döşeği

olsa döşeksiz birisine bir tanesini bile vermez. Üstüne üstlük bir 

de döşeği olmadığı için karşısındakini suçlar, sitem eder. Kulübesi

(evi) tavana kadar yiyecekle dolu olsa, ailesine yıllarca yetecek olsa

 bi le çık ıp yiyec eği ol ma ya n, so lg un ve aç bi ri si ni ar am az . Oy sa aç v e

solgun bir dolu papalagi (beyaz adam) vardır.

Palmiye olgunlaşınca meyvelerini ve yapraklarını döker. Beyaz

adam ise, yapraklarını ve meyvelerini dökmek istemeyen palmiye-

ye gibi yaşar. "Bunlar benim, siz yiyemezsiniz!" Peki, o zaman pal-

miye yeni meyvelerini nasıl taşıyacak? Palmiyenin bilgeliği beyaz

adamınınkinden kat kat yüksektir.

Bizim aramızda daha çok şeye sahip olanlar vardır. Birçok dö-

şeği ve domuzu olan kabile şefine saygı gösteririz. Ama saygımız

yalnızca şefin kendisinedir, döşeklerine ve domuzlarına değil. Za-

ten onları alofa (bağış/infak!) olarak verenler bizleriz; sevgimizi

göstermek, yiğitliğini/şerefini (kerem!) ve aklını övmek için. Ama

 be ya z ad am ka rd eş le ri ni n dö şe kl er in e ve do mu zl ar ın a say gı gö ste-

rir, yoksa onların yiğitliğiyle, aklıyla ilgilendiği yoktur. Döşeği ve

domuzu olmayan kardeşin saygınlığı ya hiç yoktur ya da yok dene-

cek kadar azdır.

Döşekler ve domuzlar yoksullara ve açlara kendi başına gideme-

diklerinden, beyaz adam onları kardeşlerine götürme gereği duy-

maz. Çünkü saygı gösterdiği kardeşi değil; döşeği ve domuzudur.

33 9

Page 171: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 171/172

Page 172: İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

7/27/2019 İhsan Recep Eliaçık - sosyal islam.pdf

http://slidepdf.com/reader/full/ihsan-recep-eliacik-sosyal-islampdf 172/172

SOSYAL İSLAMŞunu un ut ma yı n ki; yakınlık bağları (aile, yakın ç ev re , kom şul ar,

arkadaş çevresi , mahal le) çözüldükçe pusuda bekleyen bankalar ın

el ine düşeceksiniz . Her Cuma imam minberden şu ayet i okuyup

öyle iniyor:"Allah adaleti, ihsanı ve yakın çevrenizi (zi 'l-gurba)

göze t meyi /v ermey i emred iyo r ." (Nahl ; 90)Fakat dinleyen kim, anlayan n er ed e?

İnsanların art ık kendi anne, baba, akraba, kardeş ve arkadaşına bile

 parasını ve r em e y ip güven iç inde banka la ra g ö t ü r ü p yat ı rmasın ın ,

hangi çöz ül me , yalnızlaşma ve arkas ınd an gelen k ork u (havf) ve

kaygı (huzn)'dan beslendiği sanırım anlaşılıyor.