bilim ve teknik nisan 2013

97
“Çanakkale Batıkları” posteri dergimizle birlikte... B ilim T eknik   v e Bilimsel, Sosyal ve  Y asal Y önleriy le Otizm Farkı ndal ığı Çanakkale Savaşı’nda Denizaltılar Çanakkale Savaşları n da Kullanı lan Havacı l ı k Teknolojisi Kanserde Doğru Adres: Modern Tıp Hayatta Ba ş ar ı n ı n S ı rr ı Aylık Popüler Blm Dergs Nsan 2013 Yıl 46 Sayı 545 5 TL 9 771300 338001 4 5  B i   l   i   m  v  e T  e k n i   k N  i     s   a n  2   0  1   3  Y  ı  l    4   6   S    a   y ı   5   4    5   H  a   y  a  t   t   a  B  a   ş  a r ı  n ı  n  S ı  r r ı  

Upload: masteropxxx

Post on 03-Apr-2018

337 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 1/97

“Çanakkale Batıkları” posteri dergimizle birlikte...

BilimTeknik 

 ve

Bilimsel, Sosyal ve Yasal Yönleriyle

Otizm

FarkındalığıÇanakkale Savaşı’nda

DenizaltılarÇanakkale SavaşlarındaKullanılan

HavacılıkTeknolojisiKanserde Doğru Adres:Modern Tıp

Hayatta Başarının Sırrı

Aylık Popüler Blm Dergs

Nsan 2013 Yıl 46 Sayı 545

5 TL

9 7 7 1 3 0 0 3 3 8 0 01

4 5

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 2/97

BilimTeknik 

 ve

Bir kez daha kışı geçirip bahara ulaştık. Başka diyarlarda baharın gelişini renklenen ağaçlar, ötüşen kuşlar, açan çiçekler müjdeler.Ülkemizde baharı karıncalar gibi sınavdan sınava koşuşan çocuklar haber verir. Peki ama bir çocuğun hayatta başarılı olması nelere bağlı?Geçen ay Prof. Sinan Sertöz kendisi ile yaptığımız söyleşide bir alanda dünya çapında başarılı olmak için o alanda 10.000 saat emek vermekgerektiğini söylemişti. İşte bu emeğin önemli bir kısmı çocuklukta veriliyor. Çocukların bazısı niçin kendisini daha kolay motive ediyor veodaklayabiliyor? Bu ay kapak konumuzda Bahri Karaçay bu sorunun cevabını arıyor. “Hayatta Başarının Sırrı” başlıklı yazısında hayattadaha başarılı ve sağlıklı olmanın çocukken hazzı ertelemeyi öğrenmekten geçtiğini anlatıyor.

Gelişi en çok çocukları sevindiren Nisan, aynı zamanda Dünya Otizm Farkındalık ayı. Bu sayımızdaki yazısında Dr. Ahmet Okay Çağlayan otizmin

genetik yapısını yeni çalışmalar ışığında inceliyor. Yazarımız Özlem Ekici ise birçok farklı yönüyle otizm farkındalığını ele alıyor.Otizmin zannedilenden çok daha yaygın olduğunu, okullarda her iki üç sınıftan birinde en az bir otizmli öğrenci olduğunu hatırlatıyor.Ama ilk önce otizmli bireylerin, özellikle de çocukların bilişsel ve sosyal becerilerini geliştirebilmek için toplum tarafından kabul görmeye vedesteklenmeye ihtiyaçları olduğunu vurguluyor.

Geçen ayki sunuş yazısında dergimizi hazırlarken karşılaştığımız zorlukları dile getirmiştim. Bu zorluklardan bazılarıyla Çanakkale Savaşı dosyasınınhazırlanmasında da karşılaştık. Bu konuda söylenmemiş, bilinmeyen, yeni şeyleri sizlere aktarmak istedik, ama savaşın farklı yönlerini inceleyenakademik araştırmaların azlığını görünce hem üzüldük hem de dosyayı hazırlarken çok zorlandık. Bu ay aramıza katılan Emine Sonnur Özcan’ıngayretiyle istediğimizin bir kısmını size ulaştırma imkânı bulduk. Hüseyin Gazi Topdemir bize genel olarak savaşı ve özellikle de karada ve denizdeyapılan mücadeleyi hatırlatırken Emine Sonnur Özcan ve Bülent Gözcelioğlu havada ve deniz altında yapılan mücadeleye ve kullanılan teknolojiyeodaklandı. Bülent Gözcelioğlu Çanakkale Boğazı’ndaki batıkları konu alan bir posterle dergimizi zenginleştirdi.

DNA hakkında bu kadar çok şey bilmemize rağmen DNA molekülünün yakın bir zamana kadar doğrudan görüntülenemediğini biliyor muydunuz?Yazarımız İlay Çelik DNA molekülünün geçtiğimiz aylarda ilk kez elektron mikroskopuyla görüntülenmesini ve bunun olası sonuçlarını

bizlerle paylaşıyor. Özlem İkinci bu kez kanser konusunda medikal onkolog Prof. Dr. İsmail Çelik ile bir röportaj yaptı.Bu röportajda İsmail Çelik kanser tedavisinde de modern tıbbın ve bilimin gösterdiği yoldan ayrılmamak gerektiğini ısrarla vurguluyor.Bu arada, henüz çok fazla takipçimiz olmasa da resmi Facebook sayfamızı güncellemeye başlıyoruz, haberiniz olsun. Saygılarımızla,Murat Yıldırım

Aylık Popüler Blm Dergs

Yıl 46 Sayı 545Nsan 2013

“Benim mânevi mirasım ilim ve akıldır” Mustafa Kemal Atatürk

SahibiTÜBİTAK Adına BaşkanProf. Dr. Yücel Altunbaşak

Genel Yayın YönetmeniSorumlu Yazı İşleri MüdürüDuran Akca

([email protected])

 Yayın YönetmeniDr. Murat Yıldırım([email protected])

 Yayın KuruluDoç. Dr. Burak AksoyluDoç. Dr. M. Necati DemirDoç. Dr. Kadir DemircanDr. Şükrü KayaDoç. Dr. Ahmet OnatProf. Dr. Gökhan ÖzyiğitProf. Dr. Bayram Tekin

 Yazı ve Araştırmaİlay Çelik([email protected])Dr. Özlem Kılıç Ekici([email protected])Dr. Bülent Gözcelioğlu([email protected])

Dr. Özlem Ak İkinci([email protected])Dr. Emine Sonnur Özcan([email protected])

RedaksiyonSevil Kıvan([email protected])

Grafik Tasarım - UygulamaÖdül Evren Töngür([email protected])

Sayfa Düzeni / WebSadi Atılgan([email protected])

Mali YönetmenMehmet Ali Aydınhan([email protected])

İdari Hizmetlerİmran Tok([email protected])

 Yazışma AdresBlm ve Teknk DergsAkay Caddes No:6 06420Bakanlıklar - Ankara

Tel(312) 298 95 61(312) 468 53 00 Faks(312) 427 66 77

Abone İlşkler(312) 468 53 00Faks: (312) 427 13 [email protected]

İnternetwww.bltek.tubtak.gov.tr

[email protected]

ISSN 977-1300-3380

Fyatı 5 TLYurtdışı Fyatı 5 Euro.

Dağıtım: DPPhttp://www.dpp.com.tr

Baskı: PROMATBasım Yayın San. ve Tc. A.Ş.http://www.promat.com.tr/Tel (212) 622 63 63

Baskı Tarh: 29.03.2013

Blm ve Teknk Dergs, Mll Eğtm Bakanlığı [Teblğler Dergs, 30.11.1970, sayfa 407B, karar no: 10247]tarafından lse ve deng okullara; Genelkurmay Başkanlığı [7 Şubat 1979, HRK: 4013-22-79Eğt. Krs. Ş. sayı Nşr.83] tarafından Slahlı Kuvvetler personelne tavsye edlmştr.

          t           h          i        n           k        s          t        o        c           k

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 3/97

20

30

Dört yaşındasınız ve size bir çikolata veriliyor. Ancak çikolatayı hemen yemez beklerseniz daha büyük bir çikolata kazanacağınız söyleniyor.Ne yapardınız? Daha büyük bir çikolata için bekler miydiniz yoksa “küçük de olsa tadını çıkarırım” deyip yer miydiniz?Çok basit gibi görünse de bir çocuğun böyle bir durumda sergileyeceği davranış, yaşamının geri kalanında başarılı olup olmayacağıhakkında çok önemli ipuçları veriyor.

Nisan “Dünya Otizm Farkındalık Ayı”. Peki biz toplum olarak bu arkındalığa ve duyarlılığa ulaşabildik mi dersiniz? Farkındalığın hızla yayılıyorolması daha çok otizmli bireyin arkına varmamızı, aslında sayıca bilinenden çok daha azla olduklarını anlamamızı sağlıyor. Sadece otizmli değil,özel eğitime ihtiyaç duyan tüm bireyler için duyarlı olmayı başarmamız gerekiyor. Otizmli bireyler de tüm insanlar gibi sevgiyi, mutluluğu,

hüznü ve acıyı hisseder ama kendilerini iade etmekte zorlanırlar. Herkes gibi onların da duyguları, düşünceleri ve yasal hakları var. Bu çocuklargerek eğitimde gerekse sosyal hayatta, ırsat eşitliği çerçevesinde, toplum taraından ark edilmeyi, anlaşılmayı ve kabul edilmeyi bekliyor.Onların tek ilacının sevgi, sabır ve anlayışla yoğrulan ve sonrasında iyi planlanmış bir eğitimle desteklenen bir yaklaşım olduğunu unutmayalım.Çevremize, en başta da kendi ailemize bunu ark ettirelim. Otizmli çocuklar, ancak bu şekilde diğer yaşıtlarının sahip olduğu bilişsel vesosyal becerileri geliştirerek toplumdaki yerlerini sağlıklı, başarılı ve güvenli bir şekilde alabilir.

64Bilimin her alanında her geçen gün önemli gelişmeler oluyor. Özellikle tıp alanında kaydedilen gelişmeler pek çok hastalığın tedavisinde,ilerlemesinin durdurulmasında, erken tanısında büyük rol oynuyor. Bu önemli gelişmeler, adı bile insanı ürperten “kanser” için de geçerli.Bu konuda şanslı bir ülkeyiz, dünyadaki kanser tedavisine yönelik tüm yeni gelişmeler bir iki ay içinde burada da uygulanabiliyor.Bir yanda gelişmeler sürüp giderken diğer yanda bu “modern tıp” yöntemlerinin karşısına “alternati tıp” yöntemleri çıkıyor.Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Medikal Onkoloji Ünitesi’nde öğretim üyesi Pro. Dr. İsmail Çelik ile kanser,kansere neden olan etkenler ama en önemlisi de kanser tedavisinde modern tıp yöntemlerinin ne kadar önemli olduğunu konuştuk.Kendisi özellikle kanser hastalarına ve yakınlarına seslendi: “ Modern tıbbın alternatif olamaz, bunun aksi ancak vakit kaybı olur…”

İçindekiler

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 4/97

Haberler ...................................................................................................................................... 4

Tekno - Yaşam / Osman Topaç .............................................................................................. 12

Ctrl+Alt+Del / Levent Daşkıran............................................................................................ 16

Hayatta Başarının Sırrı / Bahri Karaçay ............................................................................... 20

Meşhur İkili Sarmal İlk Defa Doğrudan Mikroskop Altında / İlay Çelik....................... 26

Bilimsel, Sosyal ve Yasal Yönleriyle Otizm Farkındalığı / Özlem Kılıç Ekici .................. 30

Otizm: Karmaşık Bir Genetik Hastalık mı? / Ahmet Okay Çağlayan.............................. 36

Çanakkale Savunması / Hüseyin Gazi Topdemir ................................................................ 40

Çanakkale Savaşında Denizaltılar / Bülent Gözceloğlu....................................................... 46

Çanakkale Savaşlarında Kullanılan Havacılık Teknolojisi / Emne Sonnur Özcan........ 52

Kanserde Doğru Adres: Modern Tıp / Özlem Ak İkinci .................................................... 64

Antibakteriyel Ürünlerin Diğer Yüzü / Özlem Ak İkinci ................................................. 70

Ortaçağ İslam Âlimlerine Göre Nevruz / Emne Sonnur Özcan ...................................... 72

58Matematik 

Havuzu Ali Doğanaksoy 

62Nasıl Çalışır? Murat Yıldırım

76Gökyüzü Alp Akoğlu

78Sağlık 

Ferda Şenel 

81Yayın Dünyasıİlay Çelik

82Türkiye DoğasıBülent Gözcelioğlu

90Bilim TarihindenH. Gazi Topdemir 

94Zekâ OyunlarıEmrehan Halıcı

+

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 5/97

M

elittin adlı zehir maddesiniiçeren nanoparçacıklar bir

 jel haline getirilerek virüsün hızlayayılma ihtimalinin yüksek olduğuher türlü vücut bölgesinde HIV’yiönlemek amacıyla kullanılabiliyor.Böylece virüsün neden olduğueneksiyonun başlamadan vebaşkalarına bulaşmadan engellenmesisağlanabiliyor. AIDS tedavisindeyaygın olarak kullanılan diğerilaçlar virüsün vücutta yayılmasınıyavaşlatırken, arı zehrindeki bu

madde virüse doğrudan saldırıyor veeneksiyon oluşmasını engelliyor.

Arı zehri, işçi arılarda zehirbezlerince üretilip zehir torbasındadepolanır. İşçi arı kendinidüşmanlarına karşı arka taraındabulunan iğne ile savunur. Arı iğnesi ikikısımdan oluşur. Birinci kısım karınboşluğunda, bağırsaklara bağlı ve oval

zehir keseciği, ikinci kısım ise iğnedir.İğnenin üzerinde ok ucuna benzeyen

9 adet kancacık bulunur. Arı iğnesinisapladıktan sonra zehir keseciğini sıkar ve iğnenin üzerindeki kancacıklariğnenin saplandığı yerden çıkmasınıengeller. Arı iğnesini çıkarmayaçabalar, akat bunu başaramaz. Çoğuzaman bağırsaklarının bir bölümükopan arının yaşama şansı yoktur,bir iki gün içinde ölür. Bir işçi arı,ömrü boyunca 0,3 mg dolayında zehirüretebilir.

Kimyasal olarak hayli karmaşık bir yapısı olan arı zehri, armakolojik açıdan da önemli akti maddeleriçeriyor. Bunlardan en önemlisikimyasal yapının yaklaşık %50’sinioluşturan polipeptit yapıdaki melittin.Arı zehrinde bulunan önemli birdiğer polipeptit ise apamin isimlimadde. Zehirde bunun yanı sıraenzim yapısında olan osalipazlar dabulunuyor.

Arı zehri uzun yıllardır astım dahil

bazı alerjik hastalıkların tedavisinde,romatizmal hastalıkların ve eklemrahatsızlıklarının ve doku sertleşmesi,kronik yorgunluk sendromu, yaraizi, deri kanseri, egzama, yaşlılardagörülen deri sertleşmesi ve çeşitliimmünolojik hastalıkların tedavisindekullanılıyor. Ayrıca epilepsiye, boğazeneksiyonlarına, migrene, kolesterole,sinüzite ve ülsere de iyi geldiğibildiriliyor.

Haberler 

Arı Zehri HIV’yi Önleyebilecek mi?Özlem Kılıç Ekici

ABD’li bilim insanları taraından yapılan bir araştırmada, arınınzehrinde bulunan melittin isimli zehir maddesinin nanoparçacıklarlakaplandığında AIDS’e neden olan HIV virüsünü, sağlıklı hücrelerezarar vermeden tahrip ettiği görüldü. Laboratuvar çalışmalarınagöre, bu madde nanoparçacıklarla birleştirildiğinde HIV virüsününçeperinde delikler açıyor, ancak etraaki diğer hücrelere zarar

 vermiyor. Melittin maddesi normalde insan hücrelerine de zararlı,ancak tasarlanan parçacıkların yüzeyinde tampon diyebileceğimizyapılar var. Bu yapılar da zehri taşıyan parçacıkların sağlıklı hücrelerledoğrudan temasını engelliyor.

4. UluslararasıTıpÖğrencileri

AraştırmaKongresiÖzlem Kılıç Ekici

Öğrenci Bilimsel AraştırmaKulübü OrganizasyonKomitesi (ÖBAK) taraındandüzenlenecek olan4. Uluslararası Tıp ÖğrencileriAraştırma Kongresi, 3-5

Mayıs 2013 tarihleri arasındaİstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndegerçekleştirilecek.

İki yılda bir düzenlenen

Uluslararası Tıp Öğrencileri

Araştırma Kongresi (IMSRC),

ÖBAK’ın en önemli ve kapsamlı

etkinliklerinden biri. Dünyanın her

yerinden gelen yüzlerce katılımcı,

tıp alanındaki son gelişmeleriöğreniyor, tartışıyor ve atölyelere

katılarak becerilerini geliştiriyor.

Üç gün boyunca, seçilen bilimsel

çalışmalar ve poster sunumlarından

bilgi almanın yanı sıra, katılımcılar

sunum sonunda sorular sorabiliyor

 ve böylece yararlı bir tartışma

platormu oluşturuluyor. Ayrıca

sponsorların desteği ile öğrencilere

çeşitli ödüller veriliyor.

1988 yılında aaliyete geçen veCerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin en

akti kulüplerinden biri olan ÖBAK

düzenlediği ulusal ve uluslararası

etkinliklerle adını tüm dünyada

duyuran bir öğrenci kulübü. ÖBAK

bünyesinde bilimsel aaliyetlerini

sürdüren birçok öğrenci başarılarını

aldıkları çeşitli ödüllerle süslemiş.

www.ctfobak.com

4

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 6/97

Bilim ve Teknik Nisan 2013

IBM’in NanotüpBilgisayarı

Özlem Ak İkinci

IBM daha küçük ve hızlı transistörleryapmak için yeni bir yol buldu.IBM’deki araştırmacılar bir silikonçip üzerine 10.000 karbon tüp yerleştirdi.IBM taraından yapılan öncekiçalışmalarda nanotüp transistörlerinçiplerinin, silikon transistörlerinkindenüçte bir oranda az güç kullanarak 3 kat hızlı çalıştığı gösterilmiş.İki nanometre çapındaki karbontüpler sayesinde, çip üreticileri silikon

teknolojisiyle mümkün olandan dahaazla transistörü karbon nanotüptenüretilen çiplere yerleştirebiliyor.Fakat üzerinde milyonlarca transistörünyer alacağı nanotüplerin belli birdüzenle yerleştirilmesi araştırmalardakien büyük sorunlardan biri.

IBM’in New York’taki T. J.Watson Araştırma Merkezi’nde

araştırmacılar silikon üzerindeaşındırma yoluyla küçük çukurlaraçıyor. Pek çok adımdan oluşanbu işlemle yarı iletken nanotüplersilikon üzerinde çok düzenli birşekilde sıralanıyor. Daha sonrananotüplerin perormansınıtest etmek için metal bağlantılarekleniyor. Araştırmacıların

bugüne kadar ürettiği örneklerde,nanotüp transistörler arasında150nanometre boşluk bulunuyor.Ancak amaç nanotüpleribirkaç nanometre aralıklarla,tek kat olarak yerleştirmek.Araştırmacılar asıl yapmak 

zorunda oldukları şeyin,milyonlarca transistörünher birine atom ölçeğindekielektriksel bağlantıları dikey şekilde gerçekleştirmek olduğunusöylüyor. Buna ek olarak kısadevre veya başka bir sorunolmaması için çok sa özellikteyarı iletken karbon nanotüplerüretmenin yollarını bulmak zorunda olduklarını belirtiyorlar.

Tüm bunları başarmanın en az10 yıl alacağını söyleyenaraştırmacılar böylecenanotüplerin mikroelektronik teknolojisinde kullanılmaya aday olacağını sözlerine ekliyor.

2. Türkiye Uluslararası Kök Hücre Öğrenci KongresiÖzlem Kılıç Ekici

Geçtiğimiz sene İstanbul Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ilki düzenlenen ve her sene Türkiye Ulusal Kök HücreÖğrenci Konseyi taraından düzenli olarak organize edilecek kongrenin ikincisi 24-26 Mayıs 2013’teEge Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Ege Üniversitesi Yusu Vardar Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek. Bu senekikongre Ege Üniversitesi Kök Hücre Öğrenci Topluluğu (EGEKÖK) taraından organize ediliyor. Kongrede kök hücre ve temel kavramlar konulu oturumun ardından rejenerati tıp, kök hücre yaşlanması, kanserde kök hücretemaları işlenecek. Kongrede alanında uzman 15 öğretim üyesinin yanı sıra dört de öğrenci sunumu olacak. Birposter sergisi aracılığı ile öğrencilerin çalışmalarının sunulacağı bir platorm oluşturulacak.

Kongreye geleceğin en önemli araştırma konularından olan kök hücre alanında uzman, İngiltere, Avusturya ve Kıbrıs gibi

ülkelerden 15 konuşmacı katılacağı bildiriliyor. Kongrede sağlık bilimleri ile ilgili alanlardan öğrencilerin sunum ve posterlerine de

yer verilecek. Kongreye yurtiçinden ve yurtdışından sağlık bilimlerinde eğitim gören, yaklaşık 500 katılımcı bekleniyor.

TÜRK-KÖK (Türkiye Ulusal Kök Hücre Öğrenci Konseyi) kök hücre araştırmalarında ve araştırmaların klinik uygulamaya geçiş

aşamalarında, geleceğin bilim adamları olan sağlık bilimleri ile ilgi alanlardaki öğrencilerin yer alması ve bu yolla öğrencilerin kök hücre

araştırmalarına yönlendirilmesi amacıyla kurulmuş. Mayıs 2011’de Ankara, Hacettepe, İstanbul, Ege, Gazi, Kayseri-Erciyes, GATA,

Yeditepe, Celal Bayar üniversitelerinin öncülüğünde Hücresel Tedavi ve Rejenerati Tıp Derneği’nin (http://www.hucreseltedavi.org/)

desteğiyle kurulan bu topluluk, günümüzde başka üniversitelerin de katılımıyla büyüyor ve kök hücre alanında araştırma yapmak 

isteyen öğrencileri bir araya getirmeyi hedeiyor.

Kongreyle ilgili ayrıntılı bilgi için congress.egestem.org adlı siteyi ziyaret ederek bilimsel programı inceleyebilir, EGEKÖK ileilgili ayrıntılı bilgi için de egestem.org adlı siteyi ziyaret edebilirsiniz.

5

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 7/97

Haberler 

“Epidermal elektronikler” olarak adlandırılan bu cihazların ilk halleriUrbana-Champaign’deki IllinoisÜniveristesi’nden malzeme bilimciJohn Rogers’ın yaptığı daha önceki

araştırmalarda ortaya konmuştu.Cihazlar çok çok ince elektrotlar,elektronik elemanlar, algılayıcılar ilekablosuz güç ve iletişim sistemlerindenoluşuyor. Bu cihazların kuramsalolarak cilde yapışıp tıbbi amaçlıelektroizyolojik ölçümleri kaydedipiletebileceği düşünülüyordu. Rogers’ınbelirttiğine göre ince, yumuşak birelastomer destek tabakası üzerinemonte edilecek biçimde tasarlanan

bu ilk cihazlar oiste geçireceğiniz birgün için uygundu, ama örneğin duşalmayı ya da yüzmeyi planlıyorsanızsınıa kalıyordu. Rogers ve ekibi şimdibu tür elektronik sistemleri doğrudanderiye “basarak” cihazı daha sağlam ve daha uzun süre kullanılabilir halegetirmenin bir yolunu buldu.

Rogers yeni buldukları yöntemdeartık elastomer destek tabakasınaihtiyaç olmadığını, aşırı ince elektronik ağın bir lastik yardımıyla bile deriye

kolayca doğrudan tutturulabileceğinisöylüyor. Araştırmacılar ayrıcapiyasada bulunan sprey-bandajlarıncihazı koruyan ve cihazın deriyetutunmasını sağlayan bir tabakaoluşturmak için kullanılabileceğini dekeşetti.

Elastomer destek tabakasınınkullanılmaması cihazın kalınlığınınotuzda bire düşmesini sağladı. Rogersböylece cihazın cilt yüzeyinin doğal

girinti çıkıntılı yapısına daha iyiuyum sağlayacağını belirtiyor. Cihaz,cildi ölü hücrelerden arındıran doğalaşınma süreci gerçekleşene kadar yaniiki haa kadar “takılabilecek”.

Takıldığı iki haa boyunca cihazgenel sağlık takibinde aydalı olan

deri sıcaklığı, gerginliği ve nemliliğigibi özellikleri ölçebilecek. Cihazınyaraların iyileşmesinin takibindekullanılabileceği düşünülüyor. Birameliyattan sonra, hasta taburcuolmadan ameliyat yarasınayerleştirilecek cihaz, hasta taburcuolduktan sonra yara üzerinde ölçümleryaparak bu verileri sağlık görevlilerineiletebilecek.

Rogers laboratuvarının şimdibu sistemle bütünleştirilebilecek 

kablosuz güç ve iletişim sistemleriningeliştirilmesine ve iyileştirilmesineodaklandığını, teknolojininkendisinin de kurucularındanolduğu MC10 adlı şirket taraındanticarileştirilebileceğini söylüyor.Rogers’ın belirttiğine göre eğerişler planlandığı gibi giderse şirketbir buçuk yıl içinde gerçekten dearaştırmalarında gösterilenlere benzer,gelişmiş sistemler üretebilecek.

HiggsBozonunuTekrar Bulmak 

Can Kozçaz 

Mart ayı parçacık iziği için,basına da yansıdığı gibi,heyecanlı bir aydı. MoriondParçacık Fiziği Koneransı’nda,Avrupa Nükleer AraştırmaMerkezi CERN’dekiBüyük Hadron Çarpıştırıcısı(BHÇ) üzerindeki ATLAS

 ve CMS deneylerinin Higgsbozonu araştırmalarındaki songüncellemeler açıklandı:

“Yeni veriler, 4 Temmuz2012’de bulunduğu açıklananyeni parçacığın Higgs bozonuolduğunu gösteriyor”.

CERN’in yaptığıaçıklamaları

dikkatle takip edenlerin hatırlayacağıgibi, geçen sene Temmuz ayındayapılan açıklamada kesin olarak yeni bir parçacık bulunduğu ve

bu parçacığın Higgs bozonunabenzediği söylenmişti. Temmuz veMart açıklamaları arasındaki arkıanlamak için “Higgs bozonu” ve“Higgs bozonuna benzeyen” iadeleriarasındaki arkı anlamak gerekli.

Higgs bozonunun nasıl arandığınıhatırlayalım. BHÇ her bir trilyonproton-proton çarpışmasında birHiggs bozonu üretiyor. Higgs kararlıbir parçacık değil; ışığın bir atomunçapı kadar yol alacağı zaman içinde,

yani neredeyse ortaya çıktığı andabaşka parçacıklara bozunuyor. Algıcaulaşamadan bozunmuş olacağıiçin de Higgs bozonunu doğrudangözlemlemek mümkün değil. ATLAS ve CMS deneyleri, bozunma sonucuortaya çıkan parçacıkları yakalayıpbu parçacıkların özelliklerini ölçerek Higgs bozonunu dolaylı yoldan arar.Bozunma sonunda ortaya çıkanparçacıkların türüne göre arklı keşi 

“Elektronik Dövme”lerleSağlık Takibi

İlay Çelik

Esnek elektronik malzemelerdeki gelişmeler sayesinde araştırmacılarçeşitli cihazları cilde doğrudan “basmanın” bir yolunu buldu. Böyleceinsanlar bu tür aletleri uzun süre hiç çıkarmadan takabilecek.Bu tür sistemler sağlık durumu takibinde ve deri yüzeyindekiyaraların, örneğin ameliyat yaralarının iyileşmesinin izlenmesindekullanılabilecek.

6

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 8/97

kanalları tanımlanır. Higgs bozonunubulmak için iki oton kanalı, iki Wkanalı veya iki Z kanalı kullanılabilir.Ancak bu parçacıklar, Higgs bozonudışında, yani daha önceden bilinensüreçlerden de üreyebilir. “Higgs

bozonunu gözlemledik” diyebilmek içinbilinen süreçlerin ürettiği parçacıklarınoluşturduğu art alanın üzerinde, ancak yeni bir süreçten gelebilecek bir ölçümyapmak gerekir.

Temmuz ayında yapılan açıklamada,iki oton kanalı ve iki Z kanalındaStandart Model süreçlerinin üzerinde,istatiksel dalgalanma olmayacak kadarkuvvetli bir sinyal olduğu söylenmişti.Bütün kanallardan alınan sonuçlarbirleştirildiği zaman, ATLAS 5,0-sigma

istatiksel anlamlılıkla 126 GeVkütlesinde, CMS ise 4,9-sigma istatikselanlamlılıkla 125,3 GeV kütlesindeyeni bir parçacık gözlemledikleriniduyurmuştu. Yeni bulunan parçacık Higgs bozonu gibi yüksüz ve kütlesi deHiggs için tahmin edilen bölgedeydi.Ancak bu ikisi, bulunan yeni parçacığınkesinlikle Higgs bozonu olduğunusöylemek için yeterli değildi. Eminolmak için, bulunan yeni parçacığın

başka özelliklerini de ölçmek gerekliydi,ama bu ölçümleri yapabilmek içinyeterli veri henüz birikmemişti.

Bilim dünyasını heyecanlandıran vetam olarak anlaşılması için daha azla veriye ihtiyaç duyulan başka bir ölçümgene iki oton kanalından gelmişti. Heriki deneyin de iki oton kanalındanaldığı sinyal miktarı Standart Modeltaraından öngörülen en basit Higgsmodelindeki tahminden daha yüksekti.Bunun anlamı, bulunan yeni parçacığın

Higgs bozonu olmaması durumundabile, henüz bilmediğimiz StandartModel ötesi süreçlerin olabileceği vebulunması umulan yeni iziğin ilk ipuçlarını görmeye başladığımızdı.

2012 yılının sonuna kadar toplanan verilerin de eklenmesiyle, Mart ayındaaçıklanan sonuçlar için kullanılan verimiktarı Temmuz ayındakilerin ikibuçuk katından azla. Artık bulunanyeni parçacığın yükü ve kütlesi dışında,

kuantum iziğinden gelen başkaözellikleri yani spini (dönüsü) ve yük-parite simetrisi (bakışımı) altındanasıl davrandığı da ölçülebilecek durumda. Farklı kanallardan eldeedilen sonuçların birleştirilmesiyle

yeni bulunan parçacığın -StandartModel’in öngördüğü Higgs bozonunauyumlu bir şekilde- dönüsünün sıırolduğu ve yük-parite simetrisi altındasimetrik (bakışımlı) davrandığı ortayaçıktı. Bu yeni ölçümler sayesinde yenibulunan parçacık için “Higgs bozonunabenzeyen” yerine “Higgs bozonu”deyimini kullanmaya başlayabildik.

Geçen Temmuz ayına göre veri kümesi artırıldıktan sonra,iki oton kanalındaki sinyal azlası

hakkında da araştırmalar ilerletildi.ATLAS sonuçlarında gözlemlenensinyal miktarı Standart Model’den

beklenenden hâlâ daha azla;ancak CMS’de ise Standart Modeltahminlerine uyduğu bulundu. Eğeriki deney de Standart Model’e uygunsonuçlar bulsaydı, olası sapmalar

için çok daha azla veriye ihtiyaç vardenebilirdi. Tersi olup iki deney desapma görüyor olsaydı, o zaman daStandart Model’in ötesindeki iziğigörmeye başladığımız söylenebilirdi.Şimdiki durumda ortaya çıkanbelirsizlik 2012 verilerini arklı şekildeinceleyerek giderilebilir mi, yoksa2015’ten sonra toplanacak yeni verilerlemi ortadan kaldırılacak? Bu durumuzaman içinde göreceğiz. Ne olursa olsun

CERN’den Higgs bozonunun keşiyleilgili heyecan verici haberler almayadevam edeceğiz.İstatiksel anlamlılık: Yapılan birgözlemin şans eseri mi yoksa belli birdüzen sonucu mu ortaya çıktığının

ölçüsü. Örneğin 5-sigma istatikselanlamlılık, yapılan bir gözlemin şanseseri gerçekleşme olasılığının yaklaşık iki milyonda bir olduğu anlamınageliyor. 5-sigma ayrıca, parçacık iziğinde genel olarak bir gözleminbuluş olarak ilan edilmesi için gerekliistatiksel anlamlılıktır.Spin (Dönü): Atom altı parçacıkların,hadron gibi iç yapısı olan parçacıkların ve atom çekirdeklerinin taşıdığıiçsel açısal momentum. Parçacığın

kendi etraında dönmesi olarak yorumlanmamalıdır.

GeV: Elektrik yükü bir elektronun veyabir protonun yüküne eşit bir parçacığın,1V’luk potansiyel altında kazandığıenerji 1 eV’dir. 1 GeV 1.000.000.000V potansiyel altında kazanacağı

enerjiye eşittir. Einstein’ın ünlü E=mc2eşitliği kullanılarak parçacık iziğindeparçacıkların durağan kütleleri de eVcinsinden verilir. Örneğin bir protonundurağan kütlesi yaklaşık 1 GeV’dir.Yük-Parite simetrisi (bakışımı):Yük-parite bakışımı, parçacıklarınyüklerinin ters yüke çevrilmesi ve aynagörüntülerinin alınması durumundaizik kurallarının aynı kalmasıgerektiğini söyleyen bakışımdır.

Bilim ve Teknik Nisan 2013

7

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 9/97

Haberler 

Kendini Onarabilen DevrelerÖzlem Ak İkinci

Akıllı teleonunuzdaki ya da bilgisayarınızdaki çiplerin kendilerini herhangi bir hasara karşı koruyabileceğini yada transistör bozulması gibi bir problemin mikrosaniye gibi kısa bir sürede otomatik olarak giderilebileceğini

hayal edebilir misiniz? Bir bilim kurgu ilmi senaryosu gibi görünse de Caliornia Teknoloji Enstitüsü’ndenmühendisler, ilk kez kendi kendini onaran entegre çipler geliştirdi. Araştırmanın sonuçları IEEE ransactions on Microwave Teory and echniques dergisinin Mart sayısında yayımlandı.

Mühendislik ve UygulamalıBilimler Bölümü’nün Yüksek 

Hızlı Entegre Devreler Laboratuvarıüyelerinden oluşan ekip kendi kendinionarma yeteneğine sahip küçük güçampliikatörleri (yükselteç) geliştirdi.76 çipten oluşan küçük bir ampliikatöriçinde kendini onarmaya yetecek 

her şey bulunuyor. Ekip yüksek güçtekilazer ile çiplerin üzerinden birçok kezgeçerek çiplerin çeşitli bölümlerinitahrip etti. Çiplerin 1 saniyeden az birzamanda kendi kendilerini onardığıgözlemlendi.Araştırma ekibinden Ali Hajimiriilk kez gerçekleşen bu inanılmazsistemde kendi kendini onarmaişleminin sonuç verdiğini belirtiyor.Elektronik Mühendisi Pro. G. Myers

ampliikatörün yarısının tam anlamıylaharap olduğunu ancak daha sonraideal perormansını tekrar kazandığınısöylüyor.

Bugüne kadar küçük bir problemdedahi entegre devre çipi kullanılamazhale geliyordu. Araştırmacılarentegre devre çipine, bizim bağışıklık sistemimize benzer yani herhangi birtehlike anında durumu hızlıca algılayıpyanıt verebilecek, böylece tüm sisteminuygun şekilde çalışmasını sağlayacak bir

onarım yeteneği kazandırmak istedi.Tasarlanan güç ampliikatöründe

sıcaklığı, akımı, voltajı ve gücüizleyen çip algılayıcılar var. Bilgi bualgılayıcılardan aynı çip üzerindeki,sistemin beyni olarak görev yapanmerkezi işlemci özel entegre devreleregönderiliyor. Beyin, ampliikatörün tümperormansını analiz ediyor ve sisteminbileşenlerinde herhangi bir ayarlamayaihtiyaç olup olmadığını tespit ediyor.

İlginç olan nokta, çipin beyninin hertürlü muhtemel senaryoya nasıl yanıt vereceğini bilen algoritmalar temelinegöre çalışmaması.

Çip, algılayıcıların toplam yanıtınagöre bir sonuç çıkarıyor. Aynı ekiptenSteven Bowers işlemi “siz çipeistediğiniz sonucu söylüyorsunuz veo da bu sonuçları nasıl çıkaracağınıhesaplıyor” şeklinde özetliyor. Herçipte 100.000’den azla transistörolmasının kendileri için bir zorluk 

olduğunu da belirtiyor. Yolundagitmeyecek her şeyi bilemeyeceklerini,aslında buna gerek de olmadığınısöylüyor ve herhangi bir durumdadışarıdan müdahale olmaksızın en iyiçözümün bulunacağı, yeterince genelbir sistem tasarladıklarını sözlerineekliyor.

Ekip kendi kendine onarımyeteneğini bir güç ampliikatöründeilk kez göstermek için milimetre dalga

sıklığını seçmiş. Yüksek sıklıktakientegre çiplerin gelecek nesil iletişim,görüntüleme, algılama ve radaruygulamaları için uygun olduğunubelirten araştırmacılar, gelişmiş birsistemde kendi kendini onarmayeteneği oluşturarak bu yaklaşımınhemen hemen tüm elektronik sistemlerde kullanılabilirliğinigöstermeyi umut ediyor.

Taramalı elektron mikroskopuyla alınan bugörüntüde kendi kendini onarabilen güçampliikatörüne yüksek güçte lazer uygulamasısonucu verilen hasar görülüyor.İşte yeni geliştirilen çipler böyle bir hasarı bilekısa sürede otomatik olarak onarabiliyor.

8

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 10/97

Bilim ve Teknik Nisan 2013

Türk Bilim İnsanlarındanDünya Rekoru

Özlem Ak İkinci

İklim değişikliğinde önemli rol oynayan karbondioksitin santralya da abrika bacaları gibi kaynaklardan ayrıştırılarak atmoseresalınmasının önlenmesi yönünde çalışmalar tüm dünyadadevam ediyor. Bu konuda çalışmalarını sürdüren üç Türk biliminsanı da bir dünya rekoruna imza attı. Güney Kore’deki KAISTÜniversitesi’nde öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Caer Yavuz

 ve Yrd. Doç. Dr. Ali Coşkun ve Katar Üniversitesi’nden Yrd.Doç. Dr. Mert Atilhan küresel ısınmaya karşı önlem almayı çok kolaylaştıran önemli buluşlar gerçekleştirdi.

K

üresel ısınmanın en önemliaktörü olan karbondioksit gazı

en çok kömür, doğal gaz ve petrolleçalışan termik santrallerdenyayılıyor. Bu gazın bacadanatmosere salınmadan önceyakalanması en başarılı çözüm.Ancak eldeki teknoloji çok masraıolduğu için kurumlar ve devletlerböyle bir uygulama yapmıyor.Ayrıca karbondioksit bacalardankarışım olarak çıktığı içinayrıştırılması gerekiyor. İşte üç Türk 

bilim insanı sadece karbondioksitinyakalanma oranında dünya rekorukırmakla kalmayıp aynı zamandakarbondioksiti hidrojen gazındanayırmada da dünyadaki enyüksek oranlara ulaşmayı başardı.Son olarak da karbondioksit veazot gazlarını ayırmada dünyarekoru kırdı. Makaleleri NatureCommunication ve Journal of  Material Chemistry gibi dergilerdeyayımlanan ekibin şimdiki hedei

de ayrıştırmayı başardıklarıkarbondioksitten aydalı ürünlerelde etmek.

Bir termik santralin bacasındançıkan ve sıcaklığı 40-75oC olangaz karışımında %70-75 oranındaazot, %15-16 oranındakarbondioksit ve %5-7 oranındasu buharı bulunur. Bu karışımdankarbondioksiti ayrıştırırkenkullanılan malzemenin

karbondioksiti sevmesi,sıcaklığa ve su buharına dayanıklı

olması, çabuk geri kazanılması ve ucuz olması gerekir.Türk ekip, ürettikleri malzemelerdebu özellikleri sağlamakla kalmayıpbir yenisini daha eklemişler:Azot gazını sevmemesi.Belirledikleri azo gruplarınıiçeren kimyasal ormülün, azotgazını seçimli olarak reddetmesinisağlamışlar ve ayrıştırmaoranını çok yüksek değerlere

çekerek dünya rekoru kırmışlar.Geliştirdikleri yöntemin çok yakında endüstride kullanılacağıöngörülüyor.

Ekip 2012 yılının Şubatayında geliştirdiği COP-1 isimlinano büyüklükteki, süngerimsimalzemenin 1 gramında5,6 gram karbondioksit tutulmasınısağlayarak dünya rekoru kırdı.Ardından geliştirdikleri ve COP-3 adını verdikleri başka

bir malzemenin 1 gramına daikinci en yüksek oranda yani 3,8gram karbondioksit hapsetmeyibaşardılar. Geliştirilen yöntemlerletoplanan karbondioksitin miktarıçok yüksek olacağı için Türk ekip ayrıştırdığı karbondioksitigeri kazanımla aydalı ürünlereçevirmeyi hedeiyor.

2013 Piri Reis YılıBülent Gözcelioğlu

1470 yılında Gelibolu’da doğduğu tahmin

edilen Piri Reis’in 1513 yılında Gelibolu’da

çizdiği ilk Dünya haritası, insanlığın elindekien eski, en doğru Dünya haritası olarak 

tarihe geçmiş ve dünya kültür mirasında

saygıdeğer bir yer kazanmıştır. UNESCO

500. yılı olması dolayısıyla bu büyük olayın

2013’te kutlanmasını kararlaştırdı. 25

Ekim-10 Kasım 2011 tarihlerinde Paris’te

gerçekleştirilen UNESCO 36. Genel

Koneransı’nda 2013 Piri Reis Haritası’nın

500. Anma Yılı olarak programa alındı ve ilan

edildi. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu

 ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü,UNESCO’nun aldığı karar doğrultusunda

çeşitli etkinlikler de yapacak. Bunlardan

biri Uluslararası Piri Reis Sempozyumu.

Piri Reis’i ülkemizde ve dünyada tanıtmak 

amacıyla UNESCO Türkiye Milli Komisyonu

 ve Ankara Üniversitesi işbirliği ile 12 Nisan

2013’te Ankara Üniversitesi Eczacılık 

Fakültesi 50. Yıl Amisi’nde Uluslararası

Piri Reis Sempozyumu gerçekleştirilecek.

Sempozyumun öncesinde Eczacılık Fakültesi

amisinde Piri Reis Haritaları Sergisi açılacak.Sempozyum sonrasında, Mayıs ayı içinde

Ankara’nın tarihi mekânı Hamamönü’nde

Altındağ Belediyesi taraından oluşturulan

Piri Reis Meydanı’nda 2 metre yüksekliğinde

bir Piri Reis Anıtı açılacak. Bunun için

Ankara Anıtlar Kurulu’na başvurulmuş.

Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi’ne

de bir Piri Reis büstü dikilerek üniversite

gençliğinin Piri Reis’in değerini daha iyi

kavraması için çalışmalar yapılacak. Piri

Reis’in 1513’te çizdiği haritanın elimizdebulunan kısmı İspanya, Portekiz, Batı Arika

kıyıları ve Amerika kıtasının doğu kıyılarını

kapsıyor. Topkapı Sarayı’nda korunan bu Piri

Reis Haritası, Doğu ve Batı dünyasındaki

mevcut haritalardan ve Kristo Kolomb

taraından hazırlanan Dünya haritasından

yararlanılarak hazırlanmış. Önceki haritalar

elimizde olmadığından Piri Reis Haritası

artık bir dünya kültür mirası.

9

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 11/97

Haberler 

MühendislerGökkuşağınınPeşinde

Özlem Kılıç Ekici

Bufalo Üniversitesi mühendislerigökkuşağını yakalamak içinetkili bir yol bulmuş.Araştırmacılar bu iş içinbir metamalzeme tasarlamış.Tasarlanan hiperbolik dalgakılavuzu, aslında ileri teknolojiyleüretilen modern bir mikroçipolarak kabul ediliyor.Malzemenin yapısındaçok ince metal ilm şeritler,yarı iletkenler ve yalıtkanlar

 var. Bu dalga kılavuzu arklırekanslarda yani dalgaboylarında gelen ışığı önceyavaşlatıp durduruyor, sonrada yüzeye dik gelen bu ışığımalzemenin arklı bölgelerindesoğuruyor. Sonunda dalgaboyları tıpkı gökkuşağı gibirengârenk, şeritler halindeyakalanmış oluyor.

Mühendisler taraından geliştirilen,yani doğada bulunmayan süper

özelliklere sahip yapay metamalzemelerteknolojik çalışmalarda çok büyük kolaylık sağlıyor. Metamalzemelerin enönemli özelliği, ışığı kırma özelliklerinin

negati olması. İnsanlar, nesneleriüzerlerinden ışık yansıması veyayayılması yoluyla görür. Bu yeni karışımmetamalzemeler, “negati kırılma”özelliği sayesinde ışığın nesne taraındanemilmesini yani soğurulmasını veyayansımasını engelliyor ve sadecenesnenin arkasındaki ışığın görülmesineolanak tanıyor.

Metamalzemeler Londra’dakiImperial College’da çalışan Pro. JohnPendry taraından kuramsal olarak 

2000 yılında ortaya atılmış. Daha sonrabu malzemelerin var olduğu deneylerlekanıtlanmış. Bu, bakır tel ve yarık halkarezonatörlerinden oluşan sistem içinPro. Schultz ve ekibi taraından 2001yılında, dielektrik otonik kristaller içinde ilk kez Bilkent Üniversitesi’nden Pro.Dr. Ekmel Özbay ve ekibi taraından2003 yılında gösterilmiş. BilkentÜniversitesi’nde dünyanın en küçük negati metamalzemeleri üretilmiş.

Dalga kılavuzu, yüksek rekanslıelektromanyetik dalgaları ve sesdalgalarını taşımak için düzenlenmişbir yapı olarak tanımlanıyor. İletilecek dalganın çeşidine göre arklı şekillerdetasarlanmış dalga kılavuzları var.

Ama en yaygın olarak kullanılankılavuz tipi, içi boş ve iletken bir metalboru. Dalga kılavuzu sinyal iletmeaçısından iletkene benzer. Ancak iletken elektrik akımını, dalga kılavuzuise dalgaları iletir. Ayrıca iletkendenakımın geçebilmesi için kapalı birelektrik devresi gerekirken dalgakılavuzunda buna gerek yok. Radyo vericisinden yayımlanan dalgalarla,dalga kılavuzunun ilettiği dalgalararasında ark var. Vericiden enine

elektromanyetik dalgalar yayımlanıyor,dalga kılavuzunda ise böyle değil.Bu arklılaşmaya dalga kılavuzununçeperleri neden oluyor. Boru şeklindekidalga kılavuzunun içine bir verici antenyerleştirilerek elektromanyetik dalgalarhalinde enerji iletimi sağlanıyor.Dalga kılavuzu içinde yayılanenerjide herhangi bir kayıp olmadığı varsayılırsa, benzer bir anten borunundiğer ucundan aynı enerjiyi alacaktır.

10

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 12/97

Bilim ve Teknik Nisan 2013

Bir dalga kılavuzu içinde uyarılmışolan dalgalar, pratik olarak sadeceboru içinde yayılır ve boru dışındakiortama enerji vermez. Yani boru,dalgalara kılavuzluk ederek enerjininhangi yönde taşınacağını gösterir.

Dalga kılavuzunun kendisi, ilettiğielektromanyetik dalganın enerjisiniçevreye yaymaz. Dalga kılavuzununçeperlerinde delikler veya çentikleraçılarak dalgaların çevreye ışımasısağlanır. Dalga kılavuzlarınıngeometrisi onların işlevini de yansıtır.Levha şeklinde olanlar enerjinintek bir yönde iletilmesini, iber telya da kanal şeklinde olanlar iseçi yönlü iletilmesini sağlar.İletilen dalganın rekansı da dalga

kılavuzunun şekli ile ilişkilidir.Örneğin yüksek rekanslı ışıklarakılavuzluk eden iber optik, düşük rekanslı mikrodalgaları iletmiyor.

Fotonik çalışmalardaki bu türgelişmeler güneş enerjisi, görünmezlik teknolojisi ve diğer araştırmaalanlarında uygulanan teknolojilerdebüyük atılımların yapılmasınaneden oluyor.

11

Çalışmanın yürütücüsü Kuzey Carolina Üniversitesi, Gillings

Küresel Halk Sağlığı Bölümü’ndenPro. Myles Faith çocukların beslenme

alışkanlıklarında özellikle de yenibesinleri denemekten kaçınmalarındagenlerinin önemli rolü olduğunubelirtiyor.

Besin neoobisi yani yeni besinleridenemeye karşı duyulan isteksizlik vekorku bazı açılardan çocuğun yapısıylaya da kişiliğiyle ilgili bir durum olarak düşünülebilir. Ancak bazı çocuklar yenibesinleri denemeyi reddetmeye diğerçocuklara göre genetik olarak daha

yatkın. Fakat bu, davranışlarınıdeğiştiremeyecekleri ve daha az seçicihale gelemeyecekleri anlamına gelmiyor.

Çalışmada, yaşları 4 ile 7 arasındadeğişen 66 ikizin %72’sinin yenibesinleri denemekle ilgiliisteksizliklerinin genlerindenkaynaklandığı, diğerlerininisteksizliklerinin ise çevresel etkenlerleilgili olduğu tespit edildi. Bu konudayapılan önceki çalışmada da benzersonuçlar elde edilmiş ve yaşları 8 ile 11

arasında değişen çocukların %78’inin,yetişkinlerin ise %69’unun genlerininetkisiyle yeni besin denemektenkaçındığı görülmüş.

Faith ve ekibi hem ebeveynlerdehem de çocuklarda besin neoobisi ve vücut yağ ölçümleri arasındakiilişkiyi de incelemiş. Ebeveynlerikiloluysa çocuklarının da kilolu olmadurumunun sadece çocuk yeni besinleridenemekten kaçınıyorsa geçerli

olduğunu görmüşler. Bunun beklenenbir sonuç olmadığını belirtiyorlar.

Faith bu sonucun, besin neoobisinin ve mizacın uzun dönemde beslenme

alışkanlığını ve vücut ağırlığını nasıletkilediği gibi sorular doğurduğunusöylüyor.

Çevresel etkenlerin etkisi açısındanbakıldığında, elde edilen bulgular,ebeveynlerin çocuklarının yenibesinlere ilgisini nasıl artırabileceklerinidüşünürken, sadece yeni besinleridenemeyi reddeden çocuğun değil

kardeşlerinin kişilik özelliklerini degöz önünde bulundurması gerektiğinigösteriyor. Uzmanlar ebeveynlere,çocuklarına örnek olmak açısından,evde yeni besinler denemelerini ve çocuklarının denemekten kaçındığıbesinlerin aslında ne kadar lezzetliolduğunu vurgulamalarını öneriyor.Denemesi için birkaç besin seçeneğisunmanın da çocuğun seçim yapmasıaçısından yararlı olacağını söylüyorlar.

Çocuklar Değil,Genleri Yemek Seçiyor

Özlem Ak İkinci

Anne ve babalar çocuklarının yeni besinleri denemesini sağlamak içinçok çaba gösterir. Ama bu çaba bazı çocuklar için boşunadır.Kuzey Carolina Üniversitesi’nde yapılan ve Obesity dergisindeyayımlanan yeni bir araştırma, çocukların yeni besinlerle tanışmayıreddetmesinin tabaklarında hangi yemeğin olduğundan çok genleriyle ilgili olduğunu söylüyor.

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 13/97

Herkes için 3D YazıcıÜç boyutlu yazıcıların iyatı her geçen gün düşüyor,

ama yine de 3D yazıcılar pek çok insanın günlük 

hayatta çok sık kullandığı bir cihaz değil. Dreambox

bu gerçekten yola çıkarak tasarlanmış bir 3D yazıcı.

Kaliorniya Üniversitesi Berkeley Kampüsü’nde

deneme amacıyla kullanılmaya başlanacak 

olan Dreambox’ın, kampüse ulaşımı olan herkesin

3D yazıcı ihtiyacını karşılaması bekleniyor.

Çalışma sistemi ise şöyle: İnternet üzerinden

hesap açtıktan sonra Dreambox sipariş arayüzünü

kullanarak katalogdan bir tasarım seçebiliyor

ya da kendi tasarımınızı sisteme yüklüyorsunuz.Daha sonra siparişinizi veriyorsunuz.

Cihaz sipariş ettiğiniz ürünü basıyor, çıkan ürün

cihazın yakınındaki bir dolaba yerleştiriliyor.

Daha sonra e-posta adresinize ve cep teleonunuza

bu dolabın şiresi gönderiliyor; siz de gidip o dolaptan

sipariş ettiğiniz ürünü alıyorsunuz. Doğrudan cihaz

üzerinde bulunan tablet ekranından da siparişi

vermek mümkün. Görünüşe göre, yakın bir zamanda

çocuğumuzun oyuncağının kaybolan bir parçasını

otokopicilerde yaptırabileceğiz.

www.3dreambox.com

Herkes için 3D Tarayıcı3D yazıcı ihtiyacının bu kadar kolay giderilebildiği bir

dünyada 3D tarayıcıya olan talebin artacağını görmek 

için ütürist olmak gerekmiyor. Daha önceki sayılarda,

amatör kullanıcılar için tasarlanmış MakerBot’tan

bahsetmiştik. Yine aynı girişimciler şimdi de amatör

kullanıcılar için lazer ışık kaynaklarından ve otoğra 

makinelerinden oluşan bir 3D yazıcı tasarlamaya

başlamış bile. Henüz prototip aşamasında olan bu

tarayıcı hakkında çıkacak olan haberleri takip etmek 

için -posta listesine kayıt olmanız yeterli.

http://store.makerbot.com/digitizer.html

seç tara yazdır

Osman Topaç Tekno - Yaşam

12

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 14/97

Endükti Şarjlı OtobüslerElektrikli araç kullanımının önündeki en büyük 

engellerden biri uzun şarj süreleri.

Almanya’nın Mannheim şehrinde denemesi

yapılan “araçlar için endükti şarj teknolojisi” ile artık 

elektrikle çalışan belediye otobüsleri normalgüzergâhlarında ilerlerken şarj olabilecek.

Bombardier irması taraından geliştirilen PRIMOVE

teknolojisi, asalt yüzey üzerine yerleştirilen pedlerden

oluşuyor. Araçlar bu pedler üzerinde hareket ettiği

sürece veya bu pedlerin bulunduğu duraklarda

beklerken şarj olmaya devam ediyor. PRIMOVE’nin bir

özelliği de sadece araç üzerinde iken açılıp araç geçtikten

sonra kapanması. Bu da enerji tasarruu sağlıyor.

http://primove.bombardier.com

Dünya AtlasıHemen hemen bütün akıllı teleonlarda harita

uygulaması var. Google Haritalar, Google Earth, Apple

Haritalar ve Yandex Haritalar bu uygulamalardan

bazıları. Harita uygulamaları çıktıktan sonra, sadece

yol bulmak için değil, aynı zamanda bilmediğimizgörmediğimiz yerler hakkında bilgi edinmek için de

bu uygulamaları kullanmaya başladık. Sizi bilmem,

ama ben eski günlerdeki gibi atlas kullanmayı

özledim. National Geographic taraından iPad için

geliştirilmiş olan dünya atlası bu uygulamalardan

biri. Her şehri sokak seviyesinde görebileceğiniz bu

atlas uygulaması ile aynı zamanda ülkeler hakkında

ansiklopedik bilgilere de ulaşmanız mümkün.

www.nationalgeographic.com

Bilim ve Teknik Nisan 2013

[email protected] 

13

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 15/97

İngilizce Haberler:NPRAkıllı cihazlar, bilgisayarlar ve internet sayesinde

dünyanın her yerinden her türlü medyaya ulaşmak 

çok kolaylaştı. Özellikle İngilizce öğrenen kişilerin

eskiden ulaşmak için çok uğraştığı özgün

İngilizce malzemeler bulmak artık sıradan bir iş

haline geldi. Buna rağmen düzenli bir şekilde çeşitli,

seviyeli, ilgi çekici malzemeye ulaşmakta zorlananokuyucularımız için bir uygulama önereceğim:

National Public Radio (Ulusal Halk Radyosu ya da

en kolay anlaşılır şekliyle ABD’nin TRT radyosu).

Bu uygulamayı kullanarak günün her saati reklamsız,

sadece tartışma programı, haber veya arklı konularda

hazırlanmış programlar dinleyebiliyorsunuz.

Program yelpazesi çok geniş. Boş vakitlerinde

İngilizcesini geliştirmek isteyenler için

vazgeçilmez bir uygulama.

http://goo.gl/q0ZYp

Yok EdiciFotoğra üzerinde değişiklik yapmak artık 

çocuk oyuncağı. Özellikle akıllı teleonlarda ve

tabletlerde bulunan uygulamaları kullanarak 

gerçekten çocuklar bile otoğrafarla oynayabiliyor

ve çok yaratıcı sonuçlar elde edebiliyor.

Video üzerinde değişiklik yapmak ise biraz daha

beceri gerektiriyor. Max Planck Institute or Inormatics

(MPII) laboratuvarlarında geliştirilen bir yazılım

bir videodaki hareketli bir nesneyi yok edebiliyor.

Normal şartlarda hareket eden bir nesneyi

görüntüden kaldırmanız mümkündü, ama arka plandabulunan görüntü de bundan etkileniyordu.

Yeni geliştirilen bu yazılım ise kaldırılan görüntünün

arka planında ne tür değişiklikler yapılırsa

görüntünün bozulmayacağını hesaplıyor ve

gerekli eklemeleri görüntü üzerinde yapabiliyor.

Bu ürün ticarileştiği takdirde, görüntüde

istenmeyen bir nesne olduğu için yeniden sahne

çekilmesine gerek kalmayacak. Kelimelerle

tari etmekte zorlandığımız bu teknoloji ile

yapılmış örnek videoları mutlaka seyretmelisiniz: 

http://goo.gl/f7YyQ 

Tekno - Yaşam Osman Topaç 

14

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 16/97

320-GigapikselPanoramaSoru:Dünyanın en büyük otoğraı ne kadar büyük?

Cevap: 2352 m2 (98 metre x 24 metre)

Soru:Dünyanın en büyük otoğraı nerede?

Cevap: Ekranınızda http://btlondon2012.co.uk/pano.html

Evet, dünyanın en büyük otoğraı, Londra’daki British

Communications’a ait bir kulenin 29. katından çekilen

360o panoramik bir Londra görüntüsü. Çekimler

için, panoramik görüntü çekmek üzere tasarlanmış

Clauss Rodeon VR Head ST robotik ayaklara monteedilmiş, üç Canon EOS 7D kullanılmış. Saniyede 4

görüntü alan makinelerin bütün şehri 360o taraması

3 gün sürmüş. Üç gün sonunda elde edilen 48.640

otoğraı bilgisayar ortamında bir araya getirerek 320

gigapiksel bir görüntü elde etmek ise 3 ay. Bunun

sonucunda elde edilen ve yakınlaştırabileceğiniz

görüntü o kadar net ki sokaklarda yürüyen insanlar

bile ayrıntılı olarak görülüyor. Fotoğra makinelerinde

kullanılan EF 400mm /2.8L IS II USM lensler ve Extender

EF 2x III teleçeviriciler sayesinde, 32 km uzaktaki

binalar bile çok net bir şekilde otoğrafanabilmiş.

www.echographs.com

Bilim ve Teknik Nisan 2013

15

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 17/97

Levent Daşkıran

Kahvaltıya Everest’e, Akşam Yemeğine Kilimanjaro’ya

Google harita servisinin bir parçası olan Street View, haritada seç-

tiğiniz bir noktanın üzerine geldiğinizde o bölgenin göz hizasından

alınmış panoramik görüntüsünü ekranda görüntüleyebiliyor. Bu o-

toğrafarı 360 derece çekim yapabilen özel bir kamera setini bir oto-

mobilin üstüne veya bir sırt çantasına koyup dolaşarak topluyor ve

birleştiriyorlar. Ama bu kez şehrin sokaklarında ve caddelerinde do-

laşmaktan biraz daha azlasını yapmışlar. Kameraları dört kişilik tır-

manma ekibinin sırt çantasına yerleştirmişler ve “Yedi Zirveler” ola-

rak bilinen 7 kıtanın en yüksek 7 dağına keşe göndermişler. Sonuç?

Artık bilgisayar ekranınızda bahsi geçen dağların zirvesinde gezine-

biliyorsunuz. Parmaklarınız üşümeden, aşağı malzeme düşürmeden.

Google’ın keşe çıkarak görüntüsünü paylaştığı dağlar Güney

Amerika’daki Aconcagua, Arika’daki Kilimanjaro, Avrupa’daki Elbrus

ve Asya’daki Everest olarak sıralanıyor. Görüntülerin merak giderme-

nin ötesinde, eğitim amacıyla kullanılabilme potansiyeli de var. Çe-

kimlerde özellikle Everest’in eteğindeki kamplara hayli detaylı bir şe-

kilde yer vermişler. O bölgede yaşamın nasıl olduğunu merak ediyor-

sanız yakından bakabilirsiniz. Detayları bit.ly/googlemountain adre-

sinde bulabilirsiniz.

Üç boyutlu yazıcı teknolojisinin yaygınlaş-

masının, insanlık tarihinde en az kişisel bilgi-

sayarların yaygınlaşması kadar büyük bir et-kisi olacağı söyleniyor. Doğrudur. Şimdiye ka-

dar bu cihazlarla otomobil yapıldığını gördük,

hasar gören sanat eserlerinin tamir edildiğini

gördük, hatta geçtiğimiz ay protez olarak kul-

lanmak üzere hastaya özel kaatası modelle-

mesi bile yaptılar. Tabii bunlar hep son kulla-

nıcının ulaşamayacağı ölçüde pahalı cihazlar-

la yapılan, son derece proesyonel işler.

3Doodler adlı proje ise bu olaya yeni bir

yaklaşım getirmeye hazırlanıyor. Fiyatının 50

dolar civarında olması beklenen bu cihaz ka-leme benziyor, zaten de tıpkı bir kalem kulla-nır gibi kullanılıyor. Ancak bu kalemin özelli-

ği, havada yaptığınız çizimleri anında üç bo-

yutlu yapılara dönüştürmesi. Bunu da içi-

ne koyduğunuz plastik çubuğu eritip kale-

min ucundan çizgi şeklinde havaya bıraka-

rak yapıyor. Bundan sonrası tamamen hayal

gücünüze kalmış. Havaya ister resim çizin, is-

ter adınızı yazın, gerçek haliyle anında karşı-

nızda. Kâğıt üzerinde anlatması zor, nasıl ol-

duğunu görmeniz lazım. Projeyi ortaya koyanBoston’daki WobbleWorks adlı şirketin Kick-starter üzerinde 30 bin dolarlık destek alma

niyetiyle yayımladığı projenin neredeyse 2,5

milyon dolarlık desteğe ulaşması da insanla-

rın bu ikir karşısında ne kadar heyecanlandı-

ğının göstergesi. Detayları ve ürünün nasıl ça-

lıştığına dair videoyu the3doodler.com adre-

sinde görebilirsiniz.

Yazdıklarınız Çizdikleriniz Havada Kalmasın

Google’ın Street View altına eklediği yeni görüntüler,dünyanın en yüksek dört zirvesinde gezinmenize izin veriyor.

3Doodler ile havada yaptığınız çizimlerianında gerçeğe dönüştürebileceksiniz.

Ctrl+Alt+Del

16

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 18/97

Philips geçtiğimiz aylarda Hue adını verdiği, akıllı tele-

onlarla senkronize olabilen özel bir aydınlatma setini pi-yasaya sürdü. Taktığınız yerde kablosuz bağlantı yardımıy-

la akıllı cihazlarınızla eşleşebilen bu ampuller, cihaza yük-

lediğiniz uygulamalardan gelen komutları da yerine geti-rebiliyor. Örneğin “sabah uyandırmak için yavaşça açıl” di-

yorsunuz, yapıyor. Cep teleonu ekranındaki bir otoğraın

baskın rengini işaretliyorsunuz, aydınlatma seçtiğiniz ren-

ge dönüşüyor. İçinde bulunduğunuz ruh haline göre ay-

dınlatma rengi sipariş ediyorsunuz, anında yerine getiri-

yor. Cep teleonunuz veya tabletiniz üzerinden evinizde-

ki tüm Hue ampulleri ayrı ayrı yönetebilmek, açıp kapata-

bilmek de cabası.

Gelelim işin daha da ilginç kısmına. Philips, bu yaptık-

larıyla yetinmeyip ev içinde böyle bir kablosuz aydınlatma

ağı kurmanın arklı potansiyelleri beraberinde getirebile-ceğini düşünmüş ve ampullere hükmetmek üzere kendi

uygulamalarınızı geliştirmeniz için bir uygulama geliştir-me seti yayımlamaya karar vermiş. Sistemi programlamak 

için ne gerektiğini developers.meethue.com adresinden

öğrenip kendi uygulamanızı geliştirebiliyorsunuz. Bundan

sonrası ise tamamen hayal gücünüze kalmış. Çalan müzi-

ğin temposuna göre renklerin değişmesini mi istersiniz,

cep teleonunuz çaldığında evdeki ampullerin parlaması-

nı mı istersiniz, artık aklınıza ne gelirse. Detaylar için me-

ethue.com ve everyhue.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Programlanabilir Ampul Uygulama Geliştiricilerini Arıyor

Programlanabilir cihazlar arasınasonunda evimizdeki ampuller de kat

Akıllı cihazlarla kuşatıldığımız çağdaş yaşamda, özel-

likle de traiğin yoğun olduğu ve yaşamın hızlı aktığı bü-

yük şehirlerde kaasını önüne eğerek önündeki teleon-

la bir şeyler yapan kişilere sıkça rastlıyorsunuzdur. İşte

İngiltere’de cep teleonlarını sigortalayan Mobile Insu-

rance adlı şirket, 18 yaşın üzerindeki 2314 teleon kulla-

nıcısı arasında bir anket yapmış ve günde ne kadar sü-

re teleona baktıklarını sormuş. Mesajlaşmak, internette

dolaşmak, sosyal ağları kontrol etmek, oyun oynamak 

ya da her neyse; hepsi dâhil. Anket yapılan grupta kulla-

nıcılar günde ortalama 90 dakika teleon ekranına bak-

tıklarını söylemiş. Günde 90 dakika, 1,5 saat ediyor. Bu-

nu yıla vurduğunuzda da 23 gün. Yani şu araştırmada

ortaya çıkan doğruysa, yılda 365 günün 23 gününü kü-

çük bir ekrana bakarak geçiriyoruz. İnsanın ömründen

ne kadar gidiyor diye hesapladığınızda da yaklaşık 4 yıl

ediyor.

Tabii ki yapılan anketin bilimsel açıdan doğruluğu

tartışılır. Yine de gün içinde mobil cihazlara ayırdığımız

zamanın birleştirilince nasıl bir anda büyüyüverdiğini

hatırlatan güzel bir örnek olmuş. Detayları bit.ly/mobi-

le90min adresinde bulabilirsiniz.

Yılda 23 Gün Başımızı Öne Eğip Geziyormuşuz

İngiltere’de yapılan bir anketin sonuçgün içinde mobil cihazlaraaslında ne kadar çok vakit ayrıldığınıgözler önüne seriyor.

Bilim ve Teknik Nisan 2013

[email protected] 

17

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 19/97

Levent Daşkıran

Geçtiğimiz yıllarda bant şeklinde ve başa

takılan basit EEG cihazlarıyla beyin dalgalarınıokuyarak iş yapan birçok cihazın piyasaya çık-tığını gördük. Protezler, tekerlekli sandalyeler,

oyun kontrol cihazları... Hatta düşüncelerini-

zi odaklayarak önünüzdeki topu havaya kaldı-

rabildiğiniz oyuncak bile yaptılar, düşünün ar-

tık tekniğin ne kadar ucuzladığını. İşte bu sis-

temler üzerine kaa yoran ve ürün tasarlayan

Neurowear isimli şirket, bu kez konuya ilginç

bir yaklaşım getirmiş. Diyorlar ki, biz bir kulak-

lık yapalım, kulaklık bandı üzerine de bu EEGok uyuculardan koyalım. Okuyucu beyin dal-galarını ölçsün, akıllı teleondaki uygulamaya

göndersin. Buradan gelen bilgileri elimizdeki

reeranslarla karşılaştıralım ve kişinin nasıl bir

ruh hali içinde olduğunu tahmin edelim. Da-

ha sonra da kendi müzik servisimiz aracılığıyla

bu ruh haline uygun şarkılardan bir seçki yapıp

kulaklığa gönderelim.

Aslında hiç de ena ikir değil. Tek sorun sis-

tem şu an ikir ve tasarım aşamasında, dolayı-sıyla ürünün ne zaman piyasaya çıkacağıyla il-

gili bir tarih de verilemiyor. Beklerken başka bir

şeylerle oyalanmak isterseniz neurowear.com 

adresinde şirketin ilginç diğer ikirlerini ve ha-

yata geçmiş ürünlerini görebilirsiniz. Örneğin

ne düşündüğünüze bakıp ona göre sallanan

bir kuyruk yapmışlar. Evcil hayvanıyla empati

kurmak isteyen varsa alıp kullanabilir.

BlackBerry, her ne kadar 1999’dan beri ürettiği modellerle akıllı tele-

onların öncülüğünü yapsa da, yıllar süren hâkimiyetinin ardından özel-

likle iPhone ve onun ardından gelen cihazların piyasada yaygınlaşma-

sıyla hızlı bir gözden düşme sürecine girmişti. Gelişmiş mesajlaşma ye-tenekleri ve minik bir alana sıkıştırdığı konorlu klavyeleriyle ünlü olan

bu marka değişim karşısında zorlanmaya başlayınca önce birkaç kez di-

ğerlerinin gittiği yoldan gitmeyi denedi. Baktı ki olmuyor, bu kez hayli

cesur bir adım atarak geliştirdiği BlackBerry 10 işletim sistemi sürümüy-

le, cihazın ortaya koyduğu deneyimi tamamen yenilemeye karar verdi.

BlackBerry 10 işletim sistemi ve bu işletim sistemine sahip teleonla-rın şirketin ayakta kalma çabalarına ne kadar yardımcı olacağını şimdilik 

kestirmek mümkün değil. Ama genel kanı ortaya koyulan işin gerçek-

ten etkileyici olduğu. Gerçekten de teleonu şöyle bir elinize alıp kur-

caladığınızda arklı platormlarda iyi olan ne varsa bu cihazda bir araya

toplandığını hissediyorsunuz. Kısacası BlackBerry yeni ürünleriyle artık 

iOS, Android veya Windows Phone platormunun yanında güçlü bir al-

ternati olarak önerilebilecek ölçüde olgunluğa ve akıcılığa ulaşmış. Şir-

ket işletim sistemi yenileme sürecine biraz geç başlamış olmanın avan-

tajlarından bolca aydalanmış olsa gerek.Teleonda benim en çok ilgimi çeken ise akıllı klavye sistemi oldu. T9

adını verdiğimiz sistem bildiğimiz cep teleonları için ne anlama geliyorsa,

bu klavye de dokunmatik ekranlı teleonlar için o anlama geliyor. Örneğin

bir veya birkaç har yazıyorsunuz, arklı harfer üzerinde hangi kelimeyi

yazmak istediğinizi tahmin eden seçenekler beliriyor. Yazacağınız kelimeçıktıysa kelimenin olduğu harin üzerinden parmağınızı yukarı doğru sü-

rüklemeniz yeterli. Kelimeyi yazdınız, bu kez sistem cümlenin nasıl devamedeceğini tahmin ederek ona göre kelime türetmeye başlıyor. Bu tahmin-

ler için de daha önceki paylaşımlarınızı ve yazdıklarınızı analiz ediyor, ge-

rektiğinde arama motorlarına veya sosyal medya hesaplarınıza bağla-

narak bilgi topluyor. Bir kez alışınca vazgeçmek gerçekten zor. Detayları

www.blackberry.com/BlackBerry-10adresinde bulabilirsiniz.

Akıllı Telefonun Mucidi Koştu Arkadan Yetişiyor

Çalan Müziğin Ritmine Duygularınız Karar Verecek 

BlackBerry, yeni geliştirdiği BlackBerry 10 işletim sistemiyleakıllı telefon pazarında eskiden olduğu gibi güçlü bir yer edinmek istiyor.

Yeni nesil kulaklıklar, ruh halinizi anlayarak size uygun müzik de önerecek.

Ctrl+Alt+Del

18

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 20/97

PlayStation 4 Oyunu Buluttan Oynatacak 

Daha önce bu köşede OnLive (onlive.com) servisinden

birkaç kez bahsetmiş ve “Bu yaklaşım uygun bir altyapıyla

buluşursa konsolların geleceği olabilir” demiştim. Bu ara-

da ben bu alandaki gelişmeleri takip ederken PlayStation

platormunun mimarı olan Sony, 2012 yılının Haziran ayın-

da Gaikai adlı bulut tabanlı oyun servisini 380 milyon dola-

ra aldığını açıklamıştı. Kısaca hatırlamak gerekirse, bu ser-

visler oyunu sizin makinenizde değil de uzak bir makinede

oynatıyor. Size de sadece sesi ve görüntüyü yolluyor. Böy-

lece yüksek kalitede oyun oynamak için pahalı donanım-

lara yatırım yapmanıza ve ikide bir sistemi güncellemeni-

ze gerek kalmıyor.

Asıl konuya dönelim. Bu yılın Şubat ayında Sony şimdi-ye kadar gördüğüm en garip tanıtımlardan birine imza at-

tı. Birçok kişiyi New York’ta bir salona doldurdu, tam 2 sa-

at boyunca yeni nesil oyun konsolu PlayStation 4’ün neler

yapacağından, nasıl özelliklere sahip olacağından bahsetti

ve konsolun kendisini bir kez bile göstermeden toplantıyı

bitirdi. Elde kalan en önemli bilgi, bir aksilik olmazsa 2013

yılı Aralık ayında konsolun piyasaya çıkacağı. Fakat açıkla-

nan özellikler arasında bir şey daha var ki, o da PlayStation

4’ün bulut üzerinde de oyun oynatabileceği. Böylece 380

milyon doların nereye gittiğini de öğrenmiş olduk. Bu ve

benzer son kullanıcı odaklı, bulut tabanlı hizmetler sunma

eğiliminin beni heyecanlandırması pek de boşuna değil.

Ünlü kuramsal izikçi Michio Kaku ile Türkiye’yi ziyareti sı-

rasında sohbet ederken bana “İnsanlar bugün nasıl su iç-

mek için sırtlarında kocaman bidonlar taşımıyorsa, yakın

gelecekte bilgi işlem için yanımızda güçlü bilgisayarlar ta-

şımak zorunda kalmayacağız. Başka yerlerdeki süper bilgi-

sayarlar bu işi yapacak, biz sadece elimizdeki terminaller-

den bunlara erişeceğiz” demişti. OnLive, Gaikai, hatta Go-

ogle Chromebook bu vizyonun ilk tohumları ve her biri iş-

te bu nedenle önemli. Haberin detayını bit.ly/ps4cloud 

adresinde bulabilirsiniz.

Bizler teknolojinin gelişimine adım adım şahitlik 

ettik, çıkan her yeni şeye zaman içinde alıştık ve ha-yatımızın bir parçası haline gelmesine izin verdik. Bu-

gün internet, e-posta, cep teleonları, sosyal ağlar ol-madan neredeyse adım atmıyoruz.

Birçoğumuz için evde internetin kesilmesi, sula-

rın kesilmesinden daha can sıkıcı bir durum. Peki ya1987’de hapse girseydiniz, 25 yıl boyunca elektronik 

daktiloya bile elinizi süremeseydiniz ve 2012 yılındakendinizi tamamen değişen bir dünyanın tam orta-

sında bulsaydınız?

Michael Santos işte öyle biri. Commodore 64’te

teybe kaa ayarı yaptığımız, 200 Baud modem bula-

nın öpüp başına koyduğu yıllarda hapse girip iber

optik bağlantıların, akıllı teleonların, 1 milyar kişinin

bağlanıp birbiriyle sohbet ettiği sosyal ağların, üç bo-

yutlu modellenmiş ilm yıldızlarının olduğu bir dün-

yaya düşmüş. Sanki zaman makinesinden çıkmış gi-

bi. Mashable’de yazdığı yazıda yeniden uyum sü-

recini uzun uzun anlatıyor. Okumak için mashable.

com/2013/03/14/michael-santos-prison-online ad-

resini ziyaret edebilirsiniz.Tabii herkes uyum sağlama konusunda bu kadarbaşarılı değil. 80’lerde adam bıçaklamaktan hapse gi-rip 26 yıl içerde kalan Randall Le Church, 2011 yılında

tahliye olduktan sonra dünyanın bu yeni haline uyum

sağlayamayınca gidip bir evi yakarak yeniden hapse

dönmeyi tercih etmişti (bit.ly/prisonoftech). O da il-

ginç bir vaka.

25 Yıllık Teknoloji Mahrumiyetinin Ardından

Hapiste kaldıkları yıllar boyuncateknolojik gelişimdenuzak kalan mahkûmların bazılarıbu yeni dünya düzenineuyum sağlamakta zorlanıyor.

Sony’nin yeni nesil oyun konsolu,bulut tabanlı kullanıcı hizmetlerininönemli örneklerinden biriniüzerinde barındıracak.

Bilim ve Teknik Nisan 2013

[email protected] 

19

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 21/97

Bahr Karaçay 

20

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 22/97

>>>

Dört yaşındasınız ve size bir çikolata veriliyor.

 Ancak çikolatayı hemen yemez beklerseniz daha büyük bir çikolata kazanacağınız söyleniyor.

Ne yapardınız? 

Daha büyük bir çikolata için

bekler miydiniz yoksa“küçük de olsa tadını çıkarırım” deyip yer miydiniz? 

Çok basit gibi görünse de bir çocuğun böyle bir du-rumda sergileyeceği davranış, yaşamınıngeri kalanında başarılı olup olmayacağı hakkındaçok önemli ipuçları veriyor.

Stanord Üniversitesi psikoloji proesörlerinden WalterMischel, 1958 yılında bir ada ülkesi olan rinidad’da kül-

türel arklılıklar ve kişilik üzerine bir araştırma yapıyordu.Araştırmanın amacı ülkede yaşayan Arika kökenli ve Doğu Hin-distan kökenli etnik gruplar arasındaki sözde “kişisel” arklılık-ları bilimsel yöntemlerle incelemekti. Doğu Hindistanlılar Ari-kalıları “yaptığının sonucunu düşünmeden hareket eden, anlık zevkler peşinde koşan, çalışmayan, gelecekte elde edebileceği bü-yük kazançlar yerine bugün eline geçirdiği küçük kazançlarla ye-tinen kişiler” olarak tanımlıyordu. Arikalılar da Doğu Hindis-tanlıları “cimri, eli sıkı, gelecekte daha iyi veya daha çok kazançelde etme umuduyla şu an ellerinde olanın da tadını çıkaramayankişiler” olarak tanımlıyordu. 35’i Arikalı, 18’i Hindistan kökenli,

yaşları 7 ile 9 arasında değişen ve aynı okula giden 53 çocuk üze-rinde bir deney yapıldı. Çocuklara, deneyi yapan kişinin aslın-da okul hakkında bilgi toplamak üzere orada olduğu, öğrencilereyardımlarından dolayı çikolata vereceği söylendi. Deneyi yapankişi elindeki biri küçük diğeri büyük çikolatayı çocuklara göster-dikten sonra “maalese yanımda bu büyük çikolatalardan yete-rince yok, akat önümüzdeki haaya kadar beklerseniz bu büyük çikolatadan getireceğim. Ama isterseniz şimdi bu küçük çikolata-ları alabilirsiniz” dedi. Çocuklara küçük çikolatayı almaları duru-munda bir haa sonra gelecek büyük çikolatalardan alamayacak-larını çok açık olarak ve ısrarla belirtti. Önlerindeki boş kâğıtlara,şimdi küçük çikolatayı mı yoksa bir haa sonra büyük çikolatayı

mı istediklerini yazmalarını istedi. Mischel ça-lışmasının sonuçlarını duyurduğu ma-

kalesinde, bu iki etnik grup ara-sında önemli düzeyde arklı-lık olduğunu yazacaktı. Arikakökenlilerin çoğu o gün küçük çikolatayı tercih ederken, Hin-

distan kökenlilerin çoğu bir ha-ta bekleyip büyük çikolatayı al-

mayı tercih etmişti. Çocuklarınyaşı da kararlarında önemliydi.

8-9 yaşlarındaki çocuklar zevki ertele-mede daha başarılıydı. Çocukların aitoldukları sosyoekonomik sınıın, so-nuçlar üzerinde herhangi bir etkisininolmaması çalışmanın ortaya çıkardığı il-ginç bir bulguydu. Öğrencilerin ailele-

rinin zengin mi yoksa akir mi oldu-ğu ark etmemişti, ama ailede babaolup olmadığı önemli bir etkendi.Arika kökenli öğrenciler arasın-da tek ebeveynli çocukların sayı-sı daha azlaydı. Anne ve babanınbir arada olduğu ailelerin çocuk-ları zevki ertelemede daha üstünbaşarı sergilemişti.

Mischel 1972 yılında yaptı-ğı benzer bir çalışmada, bu se-er çocuklarda zevk erteleme ye-

tisinin ne zaman geliştiğini be-lirlemeyi hedeemişti. Deney Stanord Üniversitesi’nin BingAnaokulu’na giden 4-6 yaşla-rındaki çocuklar üzerinde ger-çekleştirildi. Çocuklar, için-de bir masa ve bir sandalye dı-şında dikkat dağıtıcı herhangibir nesne olmayan, küçük bir oda-ya alındı. Masanın üzerindeki bir tep-side kaymaklı bisküvi, beyaz süngerimsi yapıda yumuşak bir şe-

ker ve tuzlu kraker vardı. Araştırmacı, çocuklara odada kendisi-ni beklemelerini, bu arada isterlerse şekeri hemen yiyebilecekle-rini, ama kendilerini kontrol eder ve beklerlerse geri geldiğindeonlara ödül olarak ikinci bir şeker vereceğini söyledi. Çocuklarark etmemişti, ama duvardaki aynanın arkasından Mischel on-ların davranışlarını izliyordu. Çocuklar arasında şekeri yememek için dikkatini dağıtmaya veya başka şeylerle ilgilenmeye çalışan-lar vardı. Elleri ile gözlerini kapayanlar, tüm vücudu ile başka biryöne dönerek tepsiyi görme alanından çıkaranlar, masayı tekme-leyenler, saçı ile oynayanlar, sanki oyuncak bir hayvanmış gibi şe-keri okşayanlar vardı. Bazıları da kurnazdı, örneğin bir kız çocu-ğu şekli küçük bir silindiri andıran süngerimsi şekerin içini bü-yük bir ustalıkla boşaltmayı başarmıştı. Bir diğer erkek çocuk isekaymaklı bisküviyi güzelce ayırıp kaymağını yemiş, daha sonrahiçbir şey olmamış gibi bisküviyi birleştirip tepsideki yerine bı-rakmıştı. Çocukların bir kısmı da araştırmacı odadan ayrılır ay-rılmaz şekeri mideye indirmişti. Deney 600’un üzerinde çocuk-la tekrarlandı. Çoğu şekeri yememek için gayret gösterdi. Fakatyaklaşık üçte ikisi bir süre sonra dayanamayıp şekeri yedi. Ço-cukların üçte biri ise araştırmacının on beş dakika sonra odayageri gelmesini bekleyerek ikinci şekeri almaya hak kazandı. Ço-cukların yaşları zevki ertelemelerinde çok önemli bir belirleyiciy-di. Yaş ilerledikçe otokontrol de güçleniyordu.

21

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 23/97

Hayatta Başarının Sırrı

Kişilik üzerindeki diğer çalış-malarına yoğunlaşan Mischel,şeker deneyini neredeyse unut-muştu. Fakat deneye katılanlararasında Mischel’in üç kızı vebirlikte büyüdükleri yakın arka-

daşları da vardı. Mischel aradabir kızlarına arkadaşlarını so-ruyor, derslerinin nasıl gitti-ğini, okulda başarılı olup ol-madıklarını öğrenmeye ça-lışıyordu. Bilim insanı ol-masının kendisine kazan-dırdığı gözlem yeteneği-ni evde de devam ettirincebir sürprizle karşılaşacaktı.Aldığı cevaplarla yıllar ön-ce yaptığı şeker deneyinin so-

nuçları arasında bir ilişki var gi-biydi. Kızlarından, arkadaşlarınınokuldaki başarılarını birden beşekadar bir rakamla değerlendirmeleriniistedi. Onların değerlendirmeleri ile şeker deneyinin so-nuçlarını karşılaştırdığında zevk erteleme ile okuldaki başarı ara-sında doğrusal bir ilişki olduğunu gördü. Bunun üzerine 1981 yı-lında, ilk denemeye katılan ve artık lise öğrencisi olan altı yüz-den azla çocuğun anne babalarına, öğretmenlerine ve okulda-ki akademik danışmanlarına mektup göndererek çocuklar hak-kında detaylı bilgi istedi. Bu bilgileri karşılaştırdığında evde ve

okulda davranış bozukluğu sergileyen, dikkat problemi yaşayan,stresli şartlarda zorlanan, arkadaşlıklarını devam ettirmede prob-lem yaşayan hatta üniversiteye giriş hazırlık sınavlarında düşük puan alan öğrencilerin, zevk ertelemede zayı olan çocuklar ara-sından çıktığını gördü. On beş dakika daha bekleyebilmiş çocuk-lar, okulda başarılı oldukları gibi bu sınavlardan da diğerler ço-cuklardan daha yüksek puan almıştı.

errie Moitt ve liderliğindeki bir araştırma ekibi YeniZelanda’da, günümüzde de devam eden geniş kapsamlı bir çalış-ma başlattı. Dünedin şehrinde 1 Nisan 1972 ve 31 Mart 1973 ta-rihleri arasında dünyaya gelen bütün çocuklar bu çalışmanın birparçası oldu. Bilim literatürüne “Dünedin Çalışması” olarak ge-çen bu araştırmada o bir yıl boyunca doğan ve toplumun her ke-simini temsil eden 1037 çocuk, yaşamları boyunca takip edildi.Moitt ve arkadaşları, yaşamın ilk on yılında belirlenen kişilik özelliklerinin daha sonraki yaşamlarında bu çocukların başarıla-rını nasıl etkilediğini belirlemeye, çalışmadan elde edilen sonuç-larla sonraki kuşakların daha iyi yetiştirilmesi için neler yapıla-bileceğini öğrenmeye çalışıyordu. Çalışmaya katılanlar 3, 5, 7, 9,13, 15, 18, 21, 26, 32 ve en son olarak da 38 yaşlarında (2012’de)iziksel ve zihinsel yönden çok kapsamlı değerlendirmeden geçi-rildi (bundan sonraki değerlendirmeler, denekler 44 ve 50 yaşla-rına ulaştığında yapılacak). Değerlendirmeler için Dünedin’e dö-

nen bu kişiler yaşamlarının her alanını kapsayan soru-lara cevap verdi ve sağlık değerlendirmelerinden geç-ti. Dolaşım, solunum ve üreme sistemlerinin durumu-

nu değerlendirmek için testler yapıldı, ağız ve diş sağ-lıklarının durumu belirlendi. Kan tahlilleri yapıldı.

Sosyal ve psikolojik açıdan da değerlendirmeden

geçirildiler. Sadece kendileri değil, aileleri hak-kında da bilgi toplandı.Çalışmanın bilim dünyası açısından

önemli bir diğer özelliği, çok uzun sür-müş olmasına rağmen deneklerin %

96’sının takip edilebilmiş olmasıydı.Sadece hayatta başarılı olmuş ve du-

rumları iyi olanlar değil, başarısızolmuş olanlar da takip ediliyor-du. Bu da elde edilen sonuçlarınsadece belli bir grubu değil, po-pülasyonun tamamını temsil et-

tiğini gösteriyordu. Moitt ve ar-kadaşlarının üzerinde durduğu

önemli bir kişilik özelliği çocuklarınotokontrol yetileriydi. Çocukların ya-

şamlarının ilk on yılındaki davranışlarına ba-karak şu sorulara cevap aramaya çalıştılar: Çocuk düşünmedenhareket ediyor mu? Anlık kararlar verip onları hemen uyguluyormu? Sırasını bekliyor mu? Kolayca canı sıkılıyor mu? Çaba ge-rektiren işlerden kaçıyor mu? Kolayca dikkati dağılıyor mu? Her-hangi bir konuya yoğunlaşabiliyor mu? Riskli şeylerin peşindenkoşuyor mu? Yetişkinlerden devamlı ilgi ve teşvik bekliyor mu?

Moitt “Elbette her çocuğun otokontrolü zaman zaman zayıar,çünkü yaşamın başlangıcında çocukların kendilerini kontrol et-me yetisi zaten zayıır, onun için de anne ve babalar onları bu ko-nuda eğitir. Ancak bizim araştırmamızda, çocuklar bu özellikleraçısından değişik yaşlarda değerlendirildi. Ayrıca her değerlen-dirme sürecinde her çocuktan elde edilen bilgilerin yanı sıra dörtayrı öğretmeninden ve ebeveynlerinden de bilgi alındı. Dolayı-sıyla “otokontrol” derken yıllar boyu devam eden ve arklı ortam-larda tekrarlayan davranışları kast ediyorum” diyor.

Moitt ve ekibi denekler otuzlu yaşlarına ulaştığında, yıllar-ca elde ettikleri bilgileri karşılaştırdı ve olağanüstü bir gerçeğingün ışığına çıktığını gördü. Çocukların yaşamlarının ilk on yılın-da sergilediği kendini kontrol etme yetileri, ileride başarılı olupolmayacaklarını tahminde ailelerinin gelir düzeyinden ve hattakendi zekâ düzeylerinden bile çok daha etkili bir göstergeydi. Ba-şarılı oldukları alan sadece meslekleri de değildi. Moitt kendile-rini kontrol edebilme yetileri açısından denekleri en güçlüden enzayıa doğru beş gruba ayırdı; böylece her grupta yaklaşık 200 ki-şiye ait veri değerlendiriliyordu. Bu veri seti, her bir deneğin o gü-ne kadar klinik düzeyde yaşadığı sağlık problemlerinin sayısı ilekarşılaştırılınca, çocuk yaştaki otokontrol yetisinin, kişinin ileri-ki yıllardaki sağlık durumunun sağlam bir göstergesi olduğu daortaya çıktı.

22

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 24/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

Otokontrolü zayı olanlar, sağlık problemleri en azla olanlar-dı. Kendilerini kontrol edebilenler ise çok daha sağlıklıydı. Mo-itt ve ekibi bununla da yetinmeyip bir adım daha ileri giderek 38yaşında olan deneklerin sonraki yaşamlarında sağlık problemle-ri açısından risk düzeylerini de tahmin etti. Bunun için gözün re-tina tabakasındaki kan damarlarının genişliği belirlendi. Bu da-

marların genişliği, ileride kişinin elç olma riskini ve beyindekidolaşım sistemiyle ilgili başka bazı rahatsızlıkları geçirme riskinibelirlemede önemli bir göstergedir. Genel sağlık durumunda ol-duğu gibi bu konuda da, otokontrolü zayı olanların risk oranınınçok daha yüksek olduğu ortaya çıktı.

Otokontrolle sağlık arasındaki ilişkiyi araştıran bilim insanla-rından biri de Columbia Üniversitesi’nde Mischel’in doktora öğ-rencisi olmuş ve şu anda Berkeley’deki Kaliorniya ÜniversitesiPsikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan Özlem Ayduk’tu.Ayduk ve araştırma grubu, Mischel’in ilk çalışmasına ka-tılan çocuklardan 164’ünü 30 yıl sonra değerlendirdi-ğinde, zevki erteleme yetisi ile boy ve ağırlığı esas alan

 ve vücuttaki yağ miktarının bir ölçüsü olarak kulla-nılan vücut kütle indeksi arasında doğrusal bir iliş-ki olduğunu buldu. Çocukların şekeri yemeyi er-telediği her dakika, otuz yıl sonra ulaştıkla-rı vücut kütle indeksi değerinde 0,2 puanlık bir azalışı öngörüyordu. Bir diğer deyişledört yaşındayken otokontrolü zayı olançocuklar otuz dört yaşına geldiklerin-de, otokontrolü güçlü olan çocuklar-dan daha şişmandı. Ayduk “elde etti-ğimiz sonuçlar çocuklarda otokont-

rolü iyileştirmeye yönelik müda-halelerin onların ileri yaşlarda aşırışişman olma risklerini azaltacağınıgösteriyor” diyor ve ekliyor “bu datoplumun tamamı için olumlu so-nuçlar doğuracaktır”.

Moitt ve akradaşları çocukkenotokontrolü zayı olanlar arasında,38 yaşına ulaştıklarında daha yük-sek oranda sigara, içki ve uyuşturu-cu bağımlısı bulunduğunu belirledi.Mahkeme ve polis kayıtlarından de-neklerin herhangi bir suç işleyip işle-mediğine bakılınca, o tarihte 38 yaşın-da olup da çocukken zayı otokontro-le sahip olanların % 40’ının, yasalar ilebaşlarının derde girmiş olduğu ortayaçıktı. Maddi durum açısından da ben-zer bir eğilim vardı. Çocukken otokont-rolü güçlü olanlar gelecek için daha az-la yatırım yapmıştı ve mali durumları da-ha iyiydi. Diğerleri ise yaşamları boyuncamali problem yaşamıştı.

Moitt ve arkadaşları bu seer çocuklukta sergilenen otokont-rol yetisinin bir sonraki kuşağı etkileyip etkilemediğini belirlemek için denekler çocuk sahibi olduklarında iyi birer anne veya babaolup olmadıklarını değerlendirdi. Otuzlu yaşların sonuna doğruyaklaştıklarında deneklerin % 75’i, yani yaklaşık 750’si çocuk sa-hibi olmuştu. Çocukları üç yaşına ulaştığında araştırma ekibi on-

ları evlerinde ziyaret edip hem çocukları hem de anne ve babala-rın çocuklarıyla olan ilişkilerini değerlendirdi. Yapılan video ka-yıtlar, ebeveynlik konusunda uzman kişilere gönderildi. Bu uz-manlar araştırma ekibinin bir parçası olmadığı için, denekleri ta-rasız olarak değerlendirdi. Uzmanlar ebeveynliği anne ve babala-rın çocuklarına gösterdiği sıcaklık, çocuklarının ihtiyaçlarına gös-terdiği hassaslık ve son olarak da çocuklarının gelişimi için göster-dikleri çaba açısından değerlendirdi. Bu değerlendirmelerin so-

nucu da diğerlerine paraleldi. Çocukken otokontrolü zayı olan-lar büyüyüp çocuk sahibi olduklarında da zayı birer ebe-

 veyn olmuştu. Çocuklarına karşı daha az sıcak ve on-ların ihtiyaçlarına karşı daha az hassaslardı. Ayrı-

ca çocuklarının gelişimini sağlayacak bir ortamoluşturmada da geride kalmışlardı. Dünedin

Çalışması’nda araştırmacılar verileri değer-lendirirken, karşılaştırmaların sağlıklı ola-

bilmesi için birtakım istatistiksel düzen-lemeler yaparak çocukların yetiştiği or-

tamların arklılığından doğacak et-kileri en aza indirmeye çalıştı. Fa-

kat yine de çocukların aile ortam-larının birbirinden arklı olması-

nın, sonuçları etkilemiş olaca-

ğını düşünüyor olabilirsiniz.

23

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 25/97

Hayatta Başarının Sırrı

Bu olasılığı ortadan kaldıracak en etkin yol, deneyi aynı ailedebüyümüş, dolayısıyla aynı çevre koşullarına maruz kalmış ikizlerüzerinde yapmak olacaktı. Moitt ve ekibi bu düşünceyle aynı ça-lışma modelini kullanarak bu seer İngiltere’de bir çalışma başlat-tı. 1995-1996 yıllarında doğan 2232 ikiz çalışmaya alındı. İkizle-rin yaklaşık yarısı tek yumurta, diğer yarısı ise çi yumurta ikiz-

leriydi. Araştırmacılar ikizleri doğumlarında, 5, 7, 10, 12 ve 18yaşlarında Dünedin Çalışması’ndaki gibi değerlendirmeden ge-çirdi. Günümüzde hâlâ lise öğrencisi olan ikizler, okuldaki başa-rıları, sigara alışkanlığı ve gençlik suçları işleyip işlemedikleri ba-kımından değerlendirildi. Bu üç kriter gençlerin yetişkin yaşlar-daki, sırasıyla mali durumlarını, sağlık durumlarını ve hukuk sis-temi ile ilişkilerini tahminde en güçlü kriterlerdi. Aynı ailede ye-tişmiş ve hemen hemen aynı şartlara maruz kalmış ikizlerden deDünedin Çalışması’na paralel sonuçlar elde edildi. Otokontrolüzayı olanlar okulda daha azla sorun yaşıyor ve pek çoğu sigarakullanıyordu. Aralarında polisle başı derde girenler de vardı. Buçalışma, sadece aile ortamı veya anne babanın ebeveynlik yete-

neklerinin değil, çocuğun kendisinden kaynaklanan otokontrolügeliştirme yeteneğinin de önemli olduğunu gösteriyordu.

Otokontrolle ilgili araştırmalar uzun süre davranışlara ve dav-ranışların uzun süreli sonuçlarına odaklandı. Fakat son yıllardaotokontrolün diğer zihinsel işlevlerle olan ilişkisi ve hatta beyninhangi bölümlerini etkilediği konusunda da bulgular elde edil-di. Ayduk ve bu konuda çalışan diğer bilim insanları zevk erte-leme yetisi ile duyguları yönlendirebilme yetisi arasın-da önemli bir ilişki olduğunu buldu. Bu ilişkinin ilk delilleri de yine Mischel’in ünlü çalışmasınadayanıyor.

O çalışmada dikkatlerini tamamen şekere yöneltip gözlerini şe-kere diken çocukların beklemekte zorlandığı, dikkatlerini başkaşeylere veren, örneğin duvarlara bakan veya masayla, saçlarıylaoynayan çocukların beklemekte daha az zorlandığı gözlenmiş-ti. Bu gözlemler çocukların deney sırasında dikkatlerini yönlen-dirme yetilerinin bekleme zamanını doğrudan etkilediğini göste-

riyordu. Daha sonraki çalışmalar, deneyler sırasında öfeli veyaüzgün olan çocukların dikkatlerini ödüle (şeker) daha çok odak-ladığını gösterdi.

Ayduk bu konularda elde edilen bilimsel verilerin, zevk erte-leme ve duyguları yönlendirebilme yetilerinin birbiriyle bağlan-tılı olduğuna ve genel bir “kendini yönlendirme yetisinin” varlı-ğına işaret ettiğini belirtiyor. Bu kurama göre kişiler arasındaki-bu “kontrol merkezi”nin gücü açısından- arklılık, her birimizindeğişik uyarılar karşısındaki tavrına yansıyor (şekeri alıp alma-mak, istediği olmadığında hırçınlaşmak, düşünmeden anlık tep-kiler vermek). Dolayısıyla hem zevk erteleme yetisi hem de duy-guları kontrol edebilme yetisi aynı genel kontrol merkezinin gü-

cünü yansıtıyor. Böyle olunca da birinden elde edilen veri (örne-ğin zevk erteleme yetisi), diğerinin (duyguları kontrol edebilme)göstergesi olabiliyor. Ayduk, beyin görüntüleme araştırmaların-dan elde edilen sonuçların bu kuramı destekler nitelikte olduğu-nu belirtiyor. Bu çalışmalar hem zevk erteleme hem de duygu-ların yönlendirilmesi işlevleri yerine getirilirken beyindeki late-ral prerontal korteksin etkinleştiğini gösteriyor. Ayrıca denek-

lere negati duygularınıartıracak veya azaltacak 

otoğraar gösterildi-ğinde amigdalanın et-

kinliği değişiyor.

24

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 26/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Olumsuz duyguların artması amigdalanın etkinliği-ni artırırken bu duyguların azalması amigdalanın et-kinliğini düşürüyor. Aynı konuda yapılan başka birçalışma ise lateral prerontal korteksin etkinliği art-tığında amigdalanın etkinliğinin azaldığını, bu iki-si arasında ters yönde bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Casey ve arkadaşları, kendini kontol edebilmede, i-ziksel tepkinin önlenmesinde ve düşüncelerin bas-kı altında tutulmasında özellikle ventrolateral pre-rontal korteksin önemli olduğunu bildiriyor. Bütünbu bulgulara rağmen Ayduk bu konuda daha azla vedetaylı çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu, örneğin ken-dini kontrol edebilme yetisinde sadece lateral pre-rontal korteksin işlev görmediğini, beynin başka ba-zı bölgelerinin de görev aldığını vurguluyor.

Otokontrol her kültürde çocuklara öğretilme-ye çalışılan ve önemli sayılan bir yeti. Ancak değişik ülkeler ve kültürler arasında bu açıdan arklar oldu-

ğu da bir gerçek. Kültürel arklılığın çocukların eği-timinde ne kadar önemli olduğunu, kısa süreli ola-rak ABD’ye gelen bazı ailelerde gözlemledim. Bilim-sel olmamakla birlikte kişisel gözlemlerim, Uzak Do-ğulu, Çinli ve özellikle Güney Koreli anne ve babala-rın çocuklarının eğitimiyle daha yakından ilgilendi-ği ve çocuklarının eğitimi için daha azla zaman har-cadığı yönündeydi. Çocuklarının perormansları-nı yakından takip edip gerekli desteği sağladıkları-nı ve çocuklarını teşvik ettiklerini gözlemledim. Sos-yal ortamlarda çocuklarının başarılarını sıklıkla di-

le getiriyor olmaları da dikkat çekiciydi. Erken yaş-tan itibaren çocuklarına kendilerini kontrol etmeyiöğretiyorlardı.

Özellikle Güney Kore’de, çocukluklarını yaşama-ma pahasına olsa da, çocukların zamanlarının büyük bir kısmını ders çalışmakla geçirdiği biliniyor. Ebe- veynler, eğitimde avantajlı olmaları için çocuklarınaözel öğretmenler tutup gece geç saatlere kadar çalış-malarını sağlıyor. Güney Kore’de bu tür uygulama-ların günde on dört saat gibi anormal bir seviyeyeulaşması hükümetin gece saat 10’dan sonra çocukla-rın ders çalışmasını resmen yasaklamasına neden ol-muş. Hükümet kurala uyulmasını sağlamak için de-netçiler tutmuş. Her ne kadar aşırı olsa da, bu tür uy-gulamaların Uzak Doğulu çocuklara avantaj sağladı-ğı bilimsel çalışmalarla da tespit edilmiş bir gerçek.Örneğin bir çalışmada Çinli anaokulu öğrencileri-nin zihinsel kontrol geliştirmede, aynı yaştaki Ame-rikalı öğrencilerden altı ay ilerde olduğu gözlenmiş.Bir başka çalışmada ise 3 yaşındaki Koreli çocuklarınkendilerinden yaklaşık bir buçuk yaş daha büyük İn-giliz çocuklarla aynı düzeyde zihinsel kontrole sahipolduğu belirlenmiş. Mischel’in 1958’de yaptığı ve A-

rikalılar ile Hindistanlılar arasında yaptığıyla karşı-laştırmayı da göz önüne alırsak, bütün bu gözlemlerotokontrolün öğretilebilir olduğunu kanıtlıyor.

errie Moitt hem Yeni Zelanda hem deİngiltere’de gerçekleştirilen ve yıllarca süren çalışma-larına dayanarak, çocukların erken yaşlarda sergile-

diği otokontrol düzeyinin sadece gelecekteki başa-rılarını, sağlıklarını ve hukuk sistemiyle olan ilişki-lerini belirlemekle kalmadığının, otokontrolün da-ha büyük çerçevede uluslar ve toplumlar için de çok önemli olduğunun altını çiziyor. Otokontrol eğiti-minden, o konuda zaten güçlü olsalar bile tüm ço-cukların büyük ayda göreceğini belirtiyor. Bu ne-denle ülkelerin eğitim programlarında otokontro-lü geliştirmenin amaç edinilmesini öneriyor. Örnek olarak çocuk programlarından Susam Sokağı’nın biruygulamasına dikkat çekiyor. Program yapımcıla-rı çocuklara otokontrolü ve zevki ertelemeyi öğret-mek için “Benim için, senin için, sonrası için” adlı birprogram yapıyor. Elmo, Açıkgöz ve Kurabiye Cana- varı çocuklara para biriktirmeyi telkin ediyor. FakatKurabiye Canavarı eline para geçer geçmez kurabiyealıp yiyor. Kurabiye Canavarı’nın yaptığının aksine,zevkin ertelenmesinin olumlu sonuçları gösterilerek çocuklara otokontrol ve zevk erteleme öğretiliyor.

Ayduk bu sonuçlara bakarken bir gerçeği de gözönünde bulundurmak gerektiğini belirtiyor. “Bütünbu sonuçlar zevk erteleme veya otokontrol yetisi güç-lü olan çocukların hayatta başarılı olma olasılıkları-

nın, düşük olanlardan daha yüksek olduğunu göste-riyor. Ancak bu sonuçlar otokontrolü güçlü olan herçocuğun kesinlikle hayatta başarılı olacağı veya buyetisi güçsüz olan her çocuğun kesinlikle hayatta ba-şarısız olacağı anlamına gelmiyor” diyor ve ekliyor“bununla birlikte çocuklarımızın bu yetilerini geliş-tirmelerine yardımcı olarak onların yaşamda başarılıolma şanslarını artırmalarına katkıda bulunabiliriz”.Otokontrol ve zevk erteleme konularında çocukla-rımıza vereceğimiz eğitim şüphesiz sadece onlarınkendi geleceği için değil, ülkemizin geleceği için deçok olumlu sonuçlar doğuracaktır.

Çizimler: Ersan Yağız

<<<

Kaynaklar• Mischel, W., Ebbesen, E. B., Zeiss, A. R.,

“Cognitive and attentional mechanisms in delay o gratiication”, Journal of Personality and Social Psychology , Cilt 21, s. 204-218. 1972.

• Stanord şeker deneyi: http://en.wikipedia.org/wiki/Stanord_marshmallow_experiment

• Moitt, . E., Arseneault, L., Belsky, D., Dickson, N.,Hancox, R. J., Harrington, H., Houts, R., Poulton, R.,Roberts, B. W., Ross, S., Sears, M. R., Tomson, W.M., Caspi, A., “A gradient o childhood selcontrolpredicts health, wealth, and public saety”, Proceedingsof National Academy of Sciences USA, Cilt 108,s. 2693-2698, 2011.

• Aamodt, S. ve Wang, S., “Building Sel-Control, theAmerican Way”, New York Times, 17 Şubat 2012.

• Dünedin Çalışması: http://dunedinstudy.otago.ac.nz/Schlam, . R., Wilson, N. L., Shoda, Y., Mischel, W.,Ayduk, O., “Preschoolers’ delay o gratiication predictstheir body mass 30 years later”, Journal of Pediatrics,Cilt 162, s. 90-93, 2013.

• Casey, B. J., Somerville, L. H., Gotlib, I. H., Ayduk, O.,Franklin, N. ., Askren, M. K., Jonides, J., Berman,M. G., Wilson, N. L., eslovich, ., Glover, G., Zayas,V., Mischel, W., Shoda, Y., “Behavioral and neuralcorrelates o delay o gratiication 40 years later”,Proceedings of National Academy of Sciences USA, Cilt108, s. 14998-15003, 2011.

Bahri Karaçay, IowaÜniversitesi Tıp FakültesiPediatri Bölümü,Çocuk Nörolojisi Kürsüsüöğretim üyesidir.Nörolojik doğum kusurlarıüzerinde genler düzeyindeyaptigi araştırmalar AmerikanSaglik Enstitusu (NIH)tarafindan destekleniyor.Karaçay’ın ilk kitabı“Yaşamın Sırrı DNA” TÜBİTAK

Popüler Bilim Kitaplarıarasında yayımlandı.www.bahrikaracay.com/blog

25

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 27/97

Meşhur

İkili Sarmalİlk DefaDoğrudan

MikroskopAltında

İlay Çelik

26

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 28/97

1953’te James Watson ve Francis Crick’inDNA’nın moleküler yapısını keşetme-si yaşam bilimlerinde yeni bir çağın baş-langıcı oldu. Çünkü bu bilgi aynı zaman-da DNA’nın nasıl depolandığı ve kopya-landığı sorularının da cevabıydı. Böylece

biyolojik süreçleri ele almanın ve yönet-menin yeni bir yolu olarak moleküler bi-yoloji adlı disiplin ortaya çıkmış oldu. Bukeşi sayesinde elde edilen, genleri anla-ma ve onlara müdahale etme gücü, bilimdünyasında hâlâ önemli sonuçlarla ken-dini gösteriyor.

O günden bu yana, DNA’daki gene-tik kodun incelenmesine ve üzerinde de-ğişiklikler yapılmasına yönelik teknoloji-ler çok gelişti ve çeşitlendi. Oysa günümü-ze kadar DNA’nın moleküler yapısını in-

celemek için kullanılagelen yöntem, Wat-son ve Crick’in bundan tam 60 yıl önceDNA’nın yapısını çözmek için kullandı-ğı yöntemle temelde aynıydı. X-ışını kris-talograisi olarak adlandırılan bu yöntem,moleküllerin yapısı hakkında dolaylı yol-dan bilgi sağlıyor. Bu yöntemde belirli bir

düzende kristalleştirilen moleküller (ör-neğin DNA ya da proteinler) X-ışınlarınamaruz bırakılıyor. Sonuçta atomlara çar-parak kırılan ışınlar, özel bir otoğra kâğıdında o moleküle özgü izler oluştu-ruyor. Bu izlerin karmaşık matematiksel

yöntemlerle incelenmesiyse moleküllerinatom düzeyinde üç boyutlu yapılarınıncanlandırılmasına imkân veriyor. Bu yön-tem büyük ölçüde örneklerin hazırlanmasürecinin optimize edilmesine ve incele-necek moleküllerden yüksek kalitede kris-taller oluşturulmasına dayanıyor. Fakat neyazık ki böyle kristaller çok nadir durum-larda elde edilebiliyor. Bu yüzden de mo-leküllerin doğrudan incelenmesini sağla-yacak alternati yöntemler önem taşıyor.

Aslında günümüzde molekülleri atom

düzeyinde çözünürlüklerle görüntüleye-bilen mikroskoplar var. Geçirimli elekt-ron mikroskobu (EM) bunlardan bi-ri. EM’in çalışma prensibi temelde ışık mikroskobununkine benziyor. Ancak EM incelenecek örneğin üzerine ışık ışınları yerine elektron ışınları gönderiyor.

DNA’nın meşhur sarmal şeklineaşina olmayanımız azdır.Ne de olsa DNA’nın ya da genlerinsözünün geçtiği hemen hemenher yere karikatürize de olsabir DNA sarmalı konduruluverir.

Hal böyle olunca günümüzünyüksek teknoloji ürünümikroskoplarıyla bu yaşamsalmolekülün yapısının atomlarınakadar rahatça görülebildiğidüşüncesine kapılmak çok kolay.Oysa çok kısa bir süre öncesinekadar DNA’nın moleküleryapısına ait ayrıntılar sadecedolaylı olarak gözlemlenebiliyordu.

Yani DNA’nın meşhur sarmalyapısı moleküler düzeydeki bazıölçümlerin analiz edilmesiyle,dolaylı olarak anlaşılmış bir yapıydı.Ancak geçtiğimiz yılın sonundabir grup İtalyan araştırmacıyeni bir yöntem geliştirerekDNA’nın sarmal yapısını doğrudangörüntülemeyi başardı.

DNA’nın üç boyutlu yapısının anlaşılması,

DNA’nın nasıl kromozomlar biçiminde

yoğunlaşabildiğinin ve hangi mekanizmayla

kopyalandığının çözülmesini de sağladı.

DNA’ya ilişkin bu çok temel mekanizmaların

anlaşılmasıysa bir paradigma kayması

yaratarak yaşam bilimlerinde yepyeni

bir çağın başlangıcı oldu.

Bilim ve Teknik Nisan 2013

>>>

27

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 29/97

Bu ışınların dalga boyları da çok da-ha kısa olduğu için neredeyse atom dü-

zeyinde bir çözünürlük elde edilmesi sağ-lanıyor. Ancak iş biyolojik molekülleribu mikroskoplarla incelemeye geldiğin-de elde edilen görüntünün çözünürlü-ğünü bozan bazı sorunlar ortaya çıkıyor.Bunlardan biri molekülü oluşturan atom-ların ya da atom gruplarının, molekülünüstünde durduğu maddeden daha dü-şük az kontrastına sahip olması, bu du-rum görüntüde arka plan kirliliğine sebepoluyor. Bir diğer önemli sorunsa molekü-lün yüksek enerjili elektron ışınına maruz

kaldığında zarar görmesi. İşte yeni bulu-nan yöntemde araştırmacılar bu iki soru-nun üstesinden gelerek DNA molekülle-rini bir EM’le yüksek çözünürlüklü ola-rak ve doğrudan görüntülemeyi başardı.

Ekibin başarısı büyük ölçüde çok akıl-lıca tasarlanmış örnek hazırlama işleminedayanıyor. Araştırmacılar belirli bir düzen-de dizilmiş nano ölçekte yastıkçıklar içe-ren, aşırı derecede hidroobik (yani suyuiten) özellikte, silikon bir yüzey oluşturdu.

Bu özellik su moleküllerininkolayca ve hızla buharlaşması-

nı sağlıyor. Araştırmacılar ay-rıca yüzeyde, yastıkçıların ara-sındaki boşluklarda delikleroluşturdu. Bu delikler de EMgörüntülemesi sırasında elekt-ron ışınlarının serbestçe geç-mesini sağlıyor. Araştırmacı-lar DNA molekülleri içeren bir çözelti-yi bu yüzeye döktükten sonra çözeltide-ki suyu buharlaştırarak DNA molekül-lerinin yastıkçılar üzerinde gergin haldeasılı kalmasını sağladı. Asılı haldeki DNA

moleküllerinin bir kısmı da tam yastık-çıklar arasındaki deliklerin üstünde kaldı.

EM görüntülemesi sırasın-da deliğin üstüne denk gelen

DNA molekülleri, elektron ışı-nının altına tutularak bu mole-küllerin doğrudan görüntülerielde edilmiş oldu. Ancak şim-dilik bu şekilde görüntülenebi-len en ince DNA örneği aslın-da bir DNA molekülünün et-

raına sarmal halde dolanmış altı DNAmolekülünden oluşan bir DNA lii. Çün-kü görüntülemede kullanılan elektronla-rın enerjisi tek bir DNA molekülünü kı-rabilecek güçte. DNA molekülleri ör-

nek hazırlama işlemi sırasında birbirleri-ne sarılı bu düzeni kendiliğinden alıyor.

Meşhur İkl Sarmal İlk Defa Doğrudan Mkroskop Altında

Sayfa ortasında (aşağıda) görüntüleme için hazırlanmış bir DNA molekülünün etrafına sarmal halde dolanmış altı DNA molekülünden oluşan DNA lifinin yapısını gösteren bir çizim, üstte ise bu lifin TEM ileelde edilen görüntüsü. Ayrıntıda görülen ve kırmızı oklarla belir tilen eşit aralıklı yapı, tek bir DNA molekülünde sarmal yapıdan dolayı geometrik olarak tekrarlanan desene karşılık geliyor.

Nano ölçekli yastıkçıklar içeren, aşırı derecede hidrofobik silikon yüzeyi (solda) ve nano-yastıkçıklar arasına gerilmiş haldeki DNA lifini (or tada)gösteren taramalı elektron mikroskopu görüntüleri ile DNA molekülünün TEM’le görüntülenmesini gösteren bir çizim (sağda).Silikon yüzeydeki delikler, elektron ışınlarının yastıkçıklar arasında asılı haldeki DNA molekülüne dik bir açıyla gelmesini sağlıyor.

28

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 30/97

Bilim ve Teknik Nisan 2013

Bu düzen çok muntazam olduğu için de tek bir DNAmolekülünün sarmal yapısına ilişkin bazı ayrıntılar

EM görüntülerinde görülebiliyor. Örneğin DNAsarmalında geometrik olarak tekrar eden deseninEM görüntülerinde ölçülen uzunluğunun, şimdi-ye kadar X-ışını kristalograisi verilerinden yola çı-kılarak hesaplanan uzunlukla aynı olduğu görüldü.

Araştırmacılar daha düşük enerji seviyelerinetepki verebilen, daha hassas yeni nesil algılayıcılar ve daha gelişmiş örnek hazırlama işlemleri kullanı-larak yakın bir gelecekte ikili sarmal biçimindeki tek bir DNA molekülünün, hatta ayrılmış halde tek birDNA zincirinin görüntülenebileceğini ve böyleceDNA molekülünün nükleotid ayrıntısında görüntü-

lerinin elde edilebileceğini düşünüyor.

DNA’yı “Görmek”Neden Bu Kadar Önemli?

DNA’nın işleyişine ilişkin bilinenlerin büyük kısmı genlerle ilgili. Genleri kodlayan kısımlar-sa DNA’nın sadece %3’lük bir kısmını oluşturuyor.Gen kodlamayan %97’lik kısmın işlevleri yakın za-mana kadar bir sır olarak kaldı. Ancak özellikle İn-san Genom Projesi’nin 2003’te tamamlanmasındansonra hız kazanan araştırmalar, gen kodlamayanDNA’ya dair önemli keşifer yapılmasını sağladı. Bu-gün, DNA molekülü ile başka moleküller (örneğinproteinler, mikro RNA’lar) arasındaki ya da molekü-lün arklı kısımları (örneğin gen kodlayan kısımlar-

la gen kodlamayan kısımlar) arasındaki doğrudaniziksel etkileşimlerin, genlerin işleyişinin düzen-lenmesinde önemli bir rol oynadığı biliniyor. DNAmolekülünün yüksek çözünürlüklü olarak ve doğ-rudan görüntülenebilmesi işte bu doğrudan izik-sel etkileşimlerin tespit edilebilmesi için çok önemli.

<<<

Kaynaklar• Gentile F., ve ark., “Direct Imaging o DNA

Fibers: Te Visage o Double Helix”, NanoLetters, Cilt 12, s. 6453-6458, 2012.

• http://www.nobelprize.org/educational/medicine/dna_double_helix/readmore.html?reerer=

• www.clickind.com.au• http://www.nobelprize.org/educational/physics/

microscopes/tem/index.html• http://www.newscientist.com/article/dn22545-

dna-imaged-with-electron-microscope-or-the-irst-time.html

Watson ve Crick’i üç boyutlu DNA modeli üzerinde çalışırken gösteren meşhur fotoğraf.

Canlılarda genetik bilgiyi taşıyan biyolojik bir makromolekül olan DNA, nükleotid adı verilenyapı taşlarından oluşan bir polimer. Her bir nükleotid beş karbonlu bir şeker, şekere bağlı

halde bir azotlu organik baz ve bir fosfat grubu içerir. Nükleotidler DNA molekülünde sarmal

halde bulunan çift zincirleri oluşturur. Her bir zinciri oluşturan nükleotidler birbirine güçlü

kovalent bağlarla, iki zincir de birbirine karşılıklı bazlar arasındaki zayıf hidrojen bağlarıyla bağlıdır.

Nükleotidlerde bulunabilen dört farklı baz çeşidine göre dört çeşit nükleotid

(A, T, C, G) vardır. Bunların farklı şekillerdeki dizilimleri DNA’daki genetik kodu oluşturur.

29

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 31/97

30

“Ben otizmi olan bir bireyim.Otizm karakterimin yalnızca bir parçası,bir insan olarak beni tek başına

tanımlayacak bir kavram değil. Benimalgılarımda düzensizlikler var. Sizin günlük hayatta arkına bile varamayacağınızsıradan görüntüler, hareketler, ışıklar,sesler, kokular, tatlar ve dokunuşlar beniçok rahatsız edebilir...”

“Dil benim için çok zor olduğundangörsel odaklıyım. Yapmam gereken şeylerisöylemek yerine bana gösterin. Ben somutdüşünürüm ve dili sadece sözcüklerin

anlamına göre yorumlarım. Kendimi iadeetmekte çoğu zaman zorlanırım. Kelimehaznem sınırlı, anlayış ve sabır gösterin...”

“Otizmin benim tüm yönlerimialgılamanıza engel olmasına izin vermeyin.Yapamadıklarım yerine yapabildiklerimeodaklanın ve bunlar üzerinde bir şeylerinşa etmeye çalışın. Sosyalleşme ve iletişimkurma konusunda bana yardım edin...”

“Otizme bir eksiklik olarak değil, arklı

bir yetenek olarak bakmaya çalışın.Evet, sohbet sırasında gözlerinize bakmıyorolabilirim. Ama yalan söylemediğimi,oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımladalga geçmediğimi, insanlara önyargılarlayaklaşmadığımı hiç ark etmediniz mi?Ayrıca, detaycı bakış açım ve olağanüstüodaklanma kapasitemle ileride çok başarılıişler de yapabilirim. Ama sizin desteğinizolmadan başarılı ve bağımsız birhayat sürmem çok uzak bir ihtimal...”

“Lüten beni anlamaya çalışın ve koşulsuz sevin! Ben buna değerim!Desteğiniz, sevginiz, sabrınız ve

rehberliğinizle ne kadar yol alabildiğimigöreceksiniz...”

OtizmFarkındalığıBilimsel, Sosyal ve

Yasal Yönleriyle

Otizm spektrum bozukluğu ya da yay-gın gelişimsel bozukluk, doğuştan ge-len veya yaşamın ilk üç yılı içinde or-

taya çıkan, yaşam boyu devam eden, sosyal etki-leşimde, sözel ve sözel olmayan iletişimde prob-

lemler, tekrarlayıcı davranışlar, zaman zamanuyum problemleri ve kısıtlı ilgi alanları ile ken-dini gösteren, karmaşık ve nörolojik bir gelişim-sel bozukluk olarak tanımlanıyor. Otizmi bir çe-şit yelpaze gibi düşünebiliriz. Otizmin ağırlık derecesi, otizmli bireylerin zekâ düzeyine, eşlik eden diğer rahatsızlıklara, eğitimlere verdikle-ri olumlu veya olumsuz tepkilere, dışarıdan birdesteğe ne kadar ihtiyaçları olduğuna ve dahabirçok nedene bağlı olarak, yüksek işlevli veyadüşük işlevli otizm şeklinde değerlendirilir.

Günümüzde dünyaya gelen her 88 çocuk-tan 1’inin otizmli olduğu belirtiliyor. Bazı kay-naklarda her 50 çocuktan 1’inin otizmli oldu-ğu yönünde bilgiler de var. Yani otizm epidemik bir durum. Erkeklerde kızlara oranla 4 kat dahaazla görülmesine rağmen kızlarda genelde da-ha ağır seyrediyor. Görülme sıklığı ve arkında-lık seviyesi her geçen gün artan bu yaygın geli-şimsel bozukluk kesinlikle ülke, ırk, kültür ya dasosyoekonomik düzey açısından ark gözetme-diği gibi ailelerin çocuk yetiştirme özellikleriy-le de ilişkili değil.

Özlem Kılıç Ekici

Dr., Bilimsel Programlar Başuzmanı,TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 32/97

31

Birleşmiş Milletler, otizm konusunda arkındalık yaratmak  ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmak amacıyla, 2 Nisan’ıDünya Otizm Farkındalık Günü ilan etti. 2008’den beri her yıl2 Nisan’da başlayan Otizm Farkındalık Ayı çerçevesinde tümdünyada otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi ve arkın-dalığın artırılarak erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması

hedeeniyor.Anne babalar için çocuklarında otizm spektrum bozukluğuolduğunu keşetmek ağır ve sancılı bir deneyim süreci. Bazılarıiçin teşhis tamamen sürpriz olabilir, bazılarında da kuşkunun veaylar hatta yıllar süren doğru teşhis arayışının yorgunluğu ola-bilir. Her iki durumda da, otizm tanısının konulması, nasıl iler-leneceği konusunda birçok soruyu da beraberinde getirir. Her-kes için uzun, zorlu, iniş çıkışlarla dolu bir süreç başlar. Ailedekiher birey bu süreci arklı algılar, durumu anlamakta ve kabullen-mekte sorunlar yaşar. Ancak erken tanılama ve özel eğitim des-teği ile otizmli çocuklar da diğer tüm çocuklar gibi büyür, öğre-nir ve ebeveynlerinin, öğretmenlerinin, kardeşlerinin, arkadaşla-

rının ve doktorların sevgisini, sabrını ve anlayışını gördüklerindegelişerek daha parlak bir geleceğe sahip olabilir.

Otizmin Olası Nedenleri

Otizm tek bir neden yerine, birden azla etkenin bir araya gel-mesiyle meydana geliyor. Beynin yapısını ya da işleyişini etkile-yen bazı sinir sistemi sorunları ya da yüzlerce küçük genetik de-ğişiklik bu gelişimsel bozukluğu tetikleyebilir. Oluşan genetik de-ğişiklikler beyin hücreleri arasındaki bağlantıyı etkilemiş olabilir.Klinik bulgulardaki davranışsal çeşitlilik ise çevresel aktörlerin

de etkili olduğunu bize gösteriyor.Genetiğin otizmin nedenleri arasında önemli bir yeri var.

Yapılan çalışmalar hastalık yapıcı etkinin bir tek genden kaynaklanmadığını, birden çok ge-nin etkileşimi sonucu oluştuğunu orta-ya koymuş. Otizmli bireylerde beyinhücrelerinin arklı çalıştığı, sinirhücreleri arasında mesaj taşıyankimyasal ileticilerde eksiklik yada azlalık olduğu belirtiliyor.Beyindeki kimyasal madde-leri ve sinyalleri, sinir hücre-leri ve beynin arklı bölgele-ri arasında taşıyan biyolojik yolakların otizmli bireyler-de sekteye uğradığı düşünü-lüyor. Otizm tanılı bireylerinyaklaşık yarısında beyin dalga-larını ölçen EEG testi ile sapta-nan anormal elektrik hareketleri,yaklaşık dörtte birinde nöbet, istem-siz hareketler ve bilinç yitimi gibi birta-kım nörolojik sorunlara da yol açabiliyor.

Genetik çalışmalar annenin yumurta hücresinde veya baba-nın sperm hücresinde meydana gelen anlık, kalıtsal olmayanmutasyonların ve kodlama hatalarının çocuktaki otizm riski-ni artırdığını gösteriyor. Sperm hücreleri her gün üretildiği içinspermlerde yumurta hücrelerine oranla daha sık genetik deği-şiklik ve kodlama hatası meydana gelebiliyor. Bu nedenle baba-

ların otizme neden olabilecek bu tür genetik hataları çocukları-na aktarma riskinin annelere oranla yaklaşık 4 kat azla olduğu ve babanın yaşı ilerlemişse bu riskin arttığı belirtiliyor.

İki çocuklu, çocuklardan birinin otizmli olduğu bin aileyikapsayan bir araştırmada, otizmli çocukta genetik değişiklikle-re uğrama riskinin kardeşinden 4 kat azla olduğu, değişiklikle-rin kendiliğinden meydana geldiği ve kalıtsal olmadığı sonucu-na varılmış. Sonuçlar, genetik değişiklik çeşitliliğinin çok azlaolduğunu ve bu nedenle herhangi bir yaygın gelişimsel bozuk-luk türüne yönelik özel bir tedavinin diğer yaygın gelişimsel bo-zukluk türlerine etkisi olmayacağını vurguluyor.

Otizmin tipik belirtileri arasında yer alan iletişim problemleri

 ve değişikliklere karşı direnç gösterme davranışlarının, bir beyinkimyasalı olan serotonin sinyalizasyonunda meydana gelen bo-zulmalara bağlı olarak geliştiği de belirtiliyor. Özellikle CELF6isimli gende oluşan kodlama hatalarının bu duruma neden ola-bileceği yönünde bulgular var.

Olası nedenler ve tedavi yöntemleri konusunda çok arklıgörüşler var. Örneğin aşılardan antibiyotiklere, gıda alerjilerin-den özel diyet gereksinimlerine, vücuttaki ağır metal birikimle-rinden evde ve dışarda maruz kalınan kimyasal kirliliğe ve pes-tisit kalıntılarına kadar birçok etkenden bahsediliyor. Anne-nin hamileliği sırasında geçirdiği ağır bir gribin, yangılı ve ateş-

li bazı hastalıkların, hatta kenelerin ısırması ile insana geçen birbakterinin yol açtığı Lyme hastalığının da otizmi te-

tiklediği düşünülüyor.

Otizmin Belirtileri

Otizmli bireyler aşağıdaki ti-pik davranışların en az yarısı-

nı gösterir. Bu belirtiler çok hai ya da çok şiddetli ola-bilir. Her bir belirtinin et-kisi de diğerinden ark-lı olabilir. Bu davranış-lar birçok arklı sebep-le de ortaya çıkabilir ve-ya bireylerin gelişimine

 ve yaşına uygun olmaya-bilir. Otizm spektrumunda

gözlenen bu belirtiler, birey-ler arasında büyük arklılıklar

da gösterebilir. Bu nedenle otizm-li bireyler arasında kıyaslama ve ge-

nelleme yapmak yanlıştır.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 33/97

32

Bilimsel, Sosyal ve Yasal Yönleriyle Otizm Farkındalığı

•Göz teması kısıtlıdır ya da yoktur.•Çevreye karşı ilgisizdirler.•İsimleriyle seslenildiğinde tepki vermezler.•Aşırı hareketli ya da hareketsiz olabilirler.•Bazıları iziksel temasa (öpme, sarılma) izin vermez ya da bun-

lardan hoşlanmaz.•Çoğunlukla insanları değil cansız varlıkları tercih ederler.•Sosyal ve duygusal açıdan kendilerini dış dünyadan soyutlarlar.•Kendileri işaret etmezler, ihtiyaçlarını yetişkinin elini kullana-

rak iade ederler.•Taklit becerileri yoktur ya da sınırlıdır.•Birçoğunda konuşma gelişmemiştir.

•Konuşma gelişse bile bunu iletişim aracı olarak kullanmazlar.•Ekolaliktirler, yani söylenenleri papağan gibi tekrar ederler.•Kendilerinden üçüncü tekil şahıs gibi bahsederler.•Uygun olmayan vurgulamalarla, kalıp cümlelerle konuşurlar.•Ses tonları mekanik ve tek düzedir.•Uygunsuz gülme ve kıkırdamalar gözlenir.•Düzen ve nesne takıntıları vardır.•Rutinlerindeki değişikliklere tepki gösterirler.•Yinelenen davranışlar gösterirler.•Nesneleri çevirmek, el çırpmak, kollarını kanat çırpar gibi hare-

ket ettirmek, zıplamak, kendi etraında dönmek, durduğu yerdesallanmak, parmak ucunda yürümek, parmaklarını gözlerininönünde hareket ettirmek, ellerini arklı biçimlerde tutmak, elle-riyle kulaklarını kapatmak gibi davranışlar sergilerler.

•Oyuncaklarla gerektiği gibi oynamazlar.•Genelde hayali veya sembolik oyunlar oynamazlar.•Sürekli aynı oyunları oynamayı tercih ederler.•Bazıları çok inatçıdır.•Ses, acı, koku, ışık ve dokunuşa aşırı hassasiyet gösterebilirler.•Soğuğa, sıcağa ve acıya duyarsız olabilirler.•Tehlikeye karşı duyarsız olabilirler.•Kendilerine, çevrelerindekilere ve eşyalara zarar verebilirler.•Beklemeye ya da isteklerini ertelemeye tahammül edemezler.

Otizmli Bireyler Arasındaki Farklılıklar

Otizm spektrum bozukluğu söz konusu olduğunda aileler, öğ-retmenler, terapistler ve doktorlar dahil herkes için zorluk yara-tan nokta, otizmli insanlar arasındaki olağanüstü arklılık. Aynıteşhise sahip çocuklar çoğu zaman önemli derecede arklı dav-

ranışlar ve sağlık problemleri sergileyebilir. Kendini arklı birey-lerde arklı arklı gösteren tek bir gelişimsel bozukluk konusun-da dünya kamuoyunu nasıl bilinçlendirebilirsiniz? Temelde arklıihtiyaçları olan bir grup insanla ilgili nasıl bir politika oluşturur-sunuz, nasıl araştırma yaparsınız, nasıl hizmet sağlarsınız? Uy-gulamada örneği olmayan durumlarla karşılaşıldığında, eğitimprogramını nasıl planlarsınız, nasıl bir terapi uygularsınız, nasıldestek alırsınız? Tüm bu sorular, zaten karmaşık olan bu rahat-sızlığı anlamamızı ve onunla baş etmemizi daha da zorlaştırıyor.

Otizmli bir kişi zeki, güçlü ama aşırı kaygılı ve çoğu zaman dadepresyonda olabilir. Bir diğeri ise sözel iletişimden yoksun, zekâdüzeyi düşük ve iziksel olarak saldırgan olabilir. Bir üçüncüsü ise

zeki, uyumlu, sevecen, konuşkan ancak sosyal ve iletişim beceri-lerinden yoksun olabilir. Bu kişiler arklı belirtiler ve ihtiyaçlargösterirler, ayrıca birey olarak da çok az ortak özelliğe sahiptirler.

Bu tür arklılıklar “Otizmin nedeni nedir?”, “Otizm önlenebi-lir mi?” ve “Otizm bir arklılık mı yoksa engel mi?” gibi sorula-rı yanıtlamak için büyük bir mücadele verilmesine neden oluyor.

Otizmde Erken Tanının ve Eğitimin ÖnemiNe yazık ki kesin otizm tanısı koymak için kullanılabilecek be-

lirli bir yöntem yok. Gözleme dayanarak ve aileden alınan bilgi-lere göre tanı konuyor. Bu nedenle ailenin çocuğu hakkında bil-gi verirken objekti davranması çok önemli. Çocuğun çocuk psi-kiyatristleri/psikologları ve çocuk nörologları taraından birlik-te değerlendirilmesi gerekli. Belirtilerin tamamının bir çocuktagörülmesi şart değil. Otizmli çocuklarda, bu davranışlar haienağıra değişen ölçülerde ve değişik bileşimlerde görülebilir. Belir-tilerin bazıları zaman içinde kaybolabilir, bazıları da belli bir za-man sonra aynı ya da değişmiş şekilde ortaya çıkabilir.

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 34/97

33

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

Otizmin bugün için bilinen tek tedavisinin özel eğitim olduğu vurgulanıyor. Özel eğitimin amacı, çocuğun ihtiyaçlarına yönelik olarak planlanmış programlarla, çocuğun gelişimsel açıdan müm-kün olduğunca akranları düzeyine ulaşmasını sağlamak. Bu çocuk-lara erken dönemde tanı konması ve uygun eğitime erken yaşlar-da başlanması, hastalığın seyri ve ilerleyen dönemlerde karşılaşıla-

bilecek problemlerin en aza indirgenmesi açısından gerçekten çok önemli. Özel eğitim sayesinde otizmli çocukların akademik ve dilbecerileri gelişir, davranış problemleri azalır ve çocuğun yaşam ka-litesini artıracak belirli becerilerin gelişmesine katkı sağlanmış olur.Böylece birçok çocuk başarılı ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilir.

Otizmin Tedavisi

Otizmin bilinen kesin ve radikal bir tıbbi tedavisi yok. Erkenyaşta eğitime başlanması, çocuğun yetenekleri ve gereksinimleridikkate alınarak bireysel özel eğitim programları hazırlanması veuzman kişilerce uygulanması, günümüzde bilinen tek tedavi yön-

temi. Ailelerin bu özel eğitim sürecine katılması ve desteği büyük önem taşıyor. Özel eğitimde uygulanan eğitsel terapilerin yanı sı-ra özel eğitime destek olarak verilen terapilerin en önemlileri dil-konuşma terapisi ve uğraşı terapisi.

İlaç Desteği

Otizmli çocuklarda kullanılan ilaçlar otizmi değil hiperaktivi-te, epilepsi, takıntılar, tekrarlayan davranışlar, kendine zarar ver-me, dikkat problemleri, depresyon gibi eşlik eden diğer belirtile-ri kontrol altına almaya ve tedavi etmeye yardımcı olur. Bu süreç-

te kullanılan ilaçlar sadece çocuğu düzenli olarak takip eden nö-rolog veya psikiyatr taraından önerilebilir.

Otizmin Dışındaki Diğer YaygınGelişimsel Bozukluklar

Asperger Sendromu: Çocuğun dil ve bilişsel gelişiminde ge-nel bir gecikme yoktur. Ancak sosyal etkileşimde zorluk, sınırlı il-gi ve etkinlik, iziksel sakarlık, aşırı bilgiçlik, normal olmayan sö-

zel iadeler, vücut dili ve mimikler gözlenir.Atipik/Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın GelişimselBozukluk (YGB): Eğer bir çocuk otizm tanı ölçütlerini tam ola-rak karşılamıyorsa, atipik YGB tanısı konur. İlerleyen yaşla bir-likte tanı değişebilir ve durum bir kişilik özelliğine dönüşebilir.Otizm belirtileri zamanla kaybolabilir. Bu bireylerin bireysel eği-timle geliştirilebilen sözel becerileri yüksek, davranışsal problem-leri az olabilir. Ancak sosyal iletişim ve çok azla duyusal girdiy-le (yüksek ses, kalabalık, aşırı hareketlilik, ritüellerin bozulması,parlak ışıklar vs.) baş etme konusunda sıkıntı yaşayabilirler.

Çocukluk Çağı Dezintegratif Bozukluğu (Heller Sendro-mu): Öncesinde normal gelişim gösteren çocuğun, 2-4 yaşların-

dan itibaren zekâ, motor, dil ve sosyal işlevlerinde bir kaç ay için-de ciddi gerilemeler oluşur.

Rett Sendromu: Genelde kızları etkileyen ve özel bir genin di-zilimindeki mutasyondan dolayı oluşan genetik bozukluk. İleridüzeyde iletişim sorunları, sosyal ve zihinsel gerileme dâhil dahaciddi sağlık problemleri de gelişir.

Otizmli Çocukların Yasal Hakları ve Eğitimleri

Tüm çocuklar gibi otizmli çocukların da beslenme, barınma,eğlenme, oyun oynama, ortak sosyal alanları kullanma, tıbbi ba-kım ve eğitim hakları var. Tüm bu haklar anayasa ve kanunlar-la belirlenmiş ve yasal olarak güvence altına alınmış durumda.

Otizme Eşlik Edebilen Diğer Durumlar•Zekâ geriliği•Dikkat eksikliği ve konsantrasyon bozukluğu•Epilepsi ve kasılma nöbetleri•Kırılgan X kromozomu sendromu (genetik zekâ geriliği)•Tüberoskleroz (beyinde ve diğer önemli organlarda

tümör oluşumu)•Öğrenme sorunları•Hiperaktivite•Tikler•Eekti mutizm (normal dil gelişimi olmasına rağmen

konuşmayı reddetmek)•Takıntılar•Korkular•Psikiyatrik bozukluklar•Yemek yeme, mide, bağırsak sorunları ve gıda alerjileri•Uyku bozuklukları•Duyu sorunları•Öfe nöbetleri•Saldırganlık •Motivasyon ve dikkat problemleri•Kendini uyarıcı davranışlar•Diş gıcırdatma

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 35/97

34

Bilimsel, Sosyal ve Yasal Yönleriyle Otizm Farkındalığı

Ülkemizde otizmli çocukların eğitimi, okullardaki kaynaştır-ma ve özel eğitim sınıarının yanı sıra OÇEM’lerde (Otizmli Ço-cuklar Eğitim Merkezi ve İş Eğitim Merkezi) yapılıyor.

Kaynaştırma Eğitimi: Özel ihtiyaçları olan çocuklar kaynaş-tırma eğitimlerini, normal gelişim gösteren çocuklarla beraberresmi veya özel okullarda sürdürür.

Özel Eğitim Sınıfı: Resmi ve özel okulların bünyesinde özeleğitim gerektiren öğrenciler için açılan sınıardır.Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi (OÇEM): Zorunlu öğre-

tim çağında olup da normal ilköğretim programlarına devamedemeyecek durumda olan ve 15 yaşından gün almamış çocuk-lar için açılan eğitim merkezleridir.

Otistik Çocuklar İş Eğitim Merkezi: İlköğretim programınıtamamlayan, ancak genel ve mesleki ortaöğretim programlarınadevam edemeyecek durumda olan ve 21 yaşından gün almamışotizmli bireyler için açılan eğitim merkezleridir.

Resmi eğitim kurumlarında verilen bu eğitim hizmetlerininhepsi ücretsiz. Ancak özel eğitim kurumlarında verilen özel eği-

tim hizmetleri ücretli. Özel eğitim kurumlarına devam eden ço-cuklar, haanın belirli günlerinde saatlik eğitim alıyor. Bu eğitim-lerin ayda 12 saatlik bölümü (8 ders saati bireysel ve/veya 4 derssaati grup eğitimi olmak üzere) devlet taraından karşılanıyor.

Otizmli bir çocuğun özel eğitim hizmetlerinden yararlanabil-mesi için öncelikle yetkili bir sağlık kuruluşundan Özürlü Sağ-lık Kurulu Raporu alınması gerekiyor. Bundan sonraki adımise eğitimin planlanması. Bunun için de ailenin, Milli EğitimBakanlığı’na bağlı Rehberlik Araştırma Merkezi’ne (RAM) baş- vurarak, çocuğun hangi eğitim ortamında eğitim görmesinin

uygun olacağı konusunda görüş alması gerekiyor. Özel EğitimDeğerlendirme Kurulu taraından eğitsel değerlendirme ve tanı-lamaya tabi tutulan otizmli çocuk için Özel Eğitim Değerlendir-me Kurulu Raporu ve Eğitim Planı hazırlanıyor. Sonuçta otizm-li çocuğun gelişim düzeyi ve ihtiyaçlarına göre kendisine uygunhangi eğitim ortamına yerleştirilmesi gerektiğine karar veriliyor.

Tohum Otizm Vakfı’nın vekonusunda uzman birçok aka-demisyenin katkılarıyla 2010

 yılında hazırlanarak özel eği-tim ve kaynaştırma eğitimin-den yararlanan otizmli çocuk-

ların sayısal durumunu araştı-ran “Türkiye’de Gelişimsel Ye-tersizlik Alanı ve Özel Eğitim”başlıklı rapor incelendiğinde:•Ülkemizde tanı alan otizmli çocuk sayısı ile okullaşabilen

otizmli çocuk sayısı arasında büyük bir ark olduğu, bu çocuk-ların çoğunun okullaşmamış olduğu,

•Otizmli öğrencilerin kaynaştırma eğitiminden neredeyse hiçyararlanamadığı görülüyor.

Yasal düzenlemeler, özel ihtiyaçları olan öğrencilerin öncelik-le kaynaştırma ortamına yerleştirilmesini, bunun öğrenci yararı-

na olmadığı durumlarda özel sınıa, özel sınıın uygun olmadığıdurumlarda ise özel eğitim okuluna yerleştirilmesini öngörüyor.Özel ihtiyaçları olan öğrencinin hangi eğitim ortamına yerleştiri-leceğine karar verilirken çocuğun velisinin görüşünün de dikkatealınması gerekiyor. Ayrıca aynı yönetmelikte, özellikle kaynaştır-ma eğitimi alan otizmli öğrenciler için, her okul taraından birey-selleştirilmiş eğitim programları hazırlanması gerektiği, buna ek olarak öğrencilerin yetersizlik türüne, eğitim perormansına ve ih-tiyacına göre araç-gereç ve eğitim malzemesi sağlanması, öğretimyöntem ve teknikleri ile ölçme ve değerlendirmede gerekli tedbir-lerin alınarak düzenlemeler yapılması gerektiği de belirtiliyor.

Türkiye’de Otizm Farkındalığı Çalışmaları

Dünya genelindeki yaygınlık oranları baz alındığında, res-mi olmayan kayıtlara göre, ülkemizde 600.000’in üzerinde otizmspektrum bozukluğu özellikleri gösteren birey olduğu, bu raka-mın yaklaşık 200.000’inin de 0-14 yaş arası çocuklardan oluştu-ğu tahmin ediliyor.

Otizm Platormu, ülkemizde otizm arkındalığını artırmak amacıyla, otizmli bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatatam katılımlarının sağlanması için çalışan ve önde gelen yirmi birsivil toplum örgütünün oluşturduğu çok önemli bir sivil toplum

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 36/97

35

<<<

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

hareketi. Örgütleri ağırlıklı olarak otizmden birincilderecede etkilenen aile bireyleri oluşturuyor. Otizm-le ilgili toplumsal bilinçlendirme ve yapılandırmaçalışmalarında lobi etkinlikleri ve iletişim çalışmala-rı gerçekleştirmeyi hedeeyen Otizm Platormu, bü-tün aileleri ve gönüllü herkesi, bağlı dernek ve vakı-

lara katılmaya ve mümkün olduğunca destek verme-ye çağırıyor. (http://www.otizmplatformu.org/)

Merkezi Ankara’da olan Otizm Vakfı da otizmlibireylerin her türlü ihtiyacını karşılamaya yönelik biryaşam ve bakım merkezi kurmak, arklı şehirlerde şu-beler veya temsilcilikler açarak otizmli bireylerin ya-şam boyu desteklenmesine olanak sağlamak ve bu ko-nuda model olmak amacıyla 2010 yılında kurulmuş.

Otizmli bireylerin eğitilecekleri, eğlenecekleri, çalışıpüretecekleri, diğer insanlarla kaynaşacakları, sosyaletkinlikler yapacakları, beceriler kazanacakları, yete-neklerini geliştirebilecekleri ve barınabilecekleri yapı-landırılmış kurumlara büyük bir ihtiyaç olduğunu be-lirten vakı yetkilileri, bu çocukların hayatlarını birazolsun kolaylaştırabilmek ve gelecek kaygılarını azalta-bilmek için gönüllülerin ilgisine ve desteğine ihtiyaç-ları olduğunu vurguluyor. (www.otizmvakfi.org.tr)

Yaygın gelişimsel bozukluk tanısı almış çocukla-rın anne-babalarının ve bu alanda çalışan uzmanla-rın oluşturduğu, gönüllü bir kendini eğitme ve pay-

laşma grubu olan Otizm Akademisi de paylaşılanher bilginin ve tecrübenin değerli ve aydalı olduğuinancıyla her yıl belirli zamanlarda eğitici ve bilgilen-dirici seminerler düzenliyor. (http://www.otizmaka-

demisi.org/index.html)Evet, nisan “Otizm Farkındalık Ayı”. Peki biz top-

lum olarak bu arkındalığa ve duyarlılığa ulaşabildik mi dersiniz? Farkındalığın hızla yayılıyor olması da-ha çok otizmli bireyin arkına varmamızı, aslında sa-yıca bilinenden çok daha azla olduklarını anlamamı-zı sağlıyor. Sadece otizmli değil, özel eğitime ihtiyaç

duyan tüm bireyler için duyarlı olmayı başarmamızgerekiyor. Otizmli bireyler de tüm insanlar gibi sev-giyi, mutluluğu, hüznü ve acıyı hisseder ama kendile-rini iade etmekte zorlanırlar. Herkes gibi onların daduyguları, düşünceleri ve yasal hakları var. Bu çocuk-lar gerek eğitimde gerekse sosyal hayatta, ırsat eşitli-ği çerçevesinde, toplum taraından ark edilmeyi, an-laşılmayı ve kabul edilmeyi bekliyor. Onların tek ila-cının sevgi, sabır ve anlayışla yoğrulan ve sonrasındaiyi planlanmış bir eğitimle desteklenen bir yaklaşımolduğunu unutmayalım. Çevremize, en başta da ken-di ailemize bunu ark ettirelim. Otizmli çocuklar, an-cak bu şekilde diğer yaşıtlarının sahip olduğu bilişsel ve sosyal becerileri geliştirerek toplumdaki yerlerinisağlıklı, başarılı ve güvenli bir şekilde alabilir.

Kaynaklar• http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmedhealth/PMH0002494/• http://www.ellennotbohm.com/article-archive/#autism• http://www.autism.com/• http://www.sciencedaily.com/news/mind_brain/autism/• http://www.cdc.gov/eatures/countingautism/• http://www.dsm5.org/Pages/Deault.aspx• http://en.wikipedia.org/wiki/Diagnostic_and_Statistical_Manual_o_Mental_Disorders• http://www.otizmplatormu.org/• http://www.otizm.org/• http://www.tohumotizm.org.tr/pd/geli%C5%9Fimsel_yetersizlik_raporu.pd • http://www.tohumotizm.org.tr/deault.asp

Otizm Platformu’na üye olansivil toplum kuruluşları:

•Ankara Otistik Bireyler Derneği(ANOBDER, Ankara)

•Antalya Otistik Bireyler Spor KulübüDerneği (ANTOBDER, Antalya)

•Asperger Sendromu ve Otizmle Hayat

Derneği (AsperDER, İstanbul)•Bursa Otistik Çocuklar Eğitim ve

Dayanışma Derneği (BOÇED, Bursa)•Emiralem Sabahat Akşiray Otistik Bireyler

Destekleme Derneği (SAOBDER, İzmir)•İLGİ Otistik Çocukları Koruma Derneği

(Ankara)•Kocaeli Otistik Çocuklar Derneği

(KOÇDER, Kocaeli)•Konya Otistik Çocuklar ve Aileleri

Yardımlaşma Derneği (KOÇAYDER,Konya)

•Manisa Otistik Bireyler ve Engelsiz AilelerDerneği (MOBAD, Manisa)

•Manisa Otizm Derneği (Manisa)•Otizmli Bireyleri Destekleme Derneği

(OBİDER, Balıkesir)•Otistik Çocukları Eğitim ve Yaşatma

Derneği (OÇEYDER, Edirne)•Otistik Çocukları Koruma ve Yönlendirme

Derneği (ODER, İzmir)•Otistik ve Zihinsel Engelli Çocuklar Derneği

(OZDER, İzmir)•Otistikler Derneği (İstanbul)•Otizmle Mücadele Eden Aileler Derneği

(OMAD, İstanbul)•Rize Otizmle Mücadele ve Eğitim Derneği

(ROMED, Rize)•Sakarya Otizmle Yaşam Derneği (SOYDER,

Sakarya)•Tekirdağ Otistik Çocukları Koruma Derneği

(TOÇOKDER, Tekirdağ)•Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakı

(TODEV, İstanbul)•TOHUM Türkiye Otizm Erken Tanı ve

Eğitim Vakı (İstanbul)

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 37/97

 Ahmet Okay Çağlayan

Dr., ıbb Genetk Uzmanı- Kayser Eğtm ve AraştırmaHastanes ıbb Genetk Üntes- Yale Ünverstes ıp FakültesNörogenetk Programı

     J    a    m     i    e     G    r     i     l     l     /     J    a    m     i    e     G    r     i     l     l     /     G    e    t    t    y     I    m    a    g    e    s     T     ü    r     k     i    y    e

36

O

tizm üç yaşın altında ortaya çıkan, iletişim ve sosyal becerilerde bozuklukların ve yi-neleyici hareketlerin eşlik ettiği, ömür boyu

süren bir gelişme bozukluğudur. Aslında günümüz-

de de sıkça kullanıldığı gibi, otizm ve ilişkili hastalık-lar “otizm spektrumu bozukluklar” olarak adlandırı-lan geniş bir başlık altında incelenir. Toplumda gö-

rülme sıklığı %1’den azladır, yani hayli yüksektir.

OtizmKarmaşık Bir Genetik Hastalık mı?Otizm tanısı konmuş kişilerde sorunun kaynağı genlerle açıklanabilirse, hastalığın ailenin sonraki çocuklarındatekrarlama riskinin belirlenmesi ve tedavi olanaklarının geliştirilmesi de mümkün olabilecek.

Anahtar Kavramlar

Alel Belirli bir lokustaki genetikbilginin alternatif çeşitleri

Fenotip Bir genotipin morfolojik,klinik, biyokimyasal veya molekülerözellik olarak gözlenebilen ifadesi

Genotip Bir kişinin genetik yapısı,yani tüm lokuslarındaki alellerin tümü.Lokus Üzerinde genlerin oturduğuvarsayılan kromozom kesimi.

Mutasyon Genetik bilgininbozulmaksızın depolanmasındakibaşarısızlık. DNA’da ortaya çıkan

değişiklikler.

Nükleotid Nükleik asit bazları,şeker ve fosfat gruplarından oluşanbileşiğe verilen ad

Polimorfizm Herhangi bir lokustakialternatif alelin sıklığının toplumda% 1’den daha fazla görülmesi

Sendrom Anne karnındaki gelişimesnasında birçok hatadan kaynaklanan,ama beraber görülmeye eğilimli olananomali örnekleri. Klinik genetikte,sendrom = benzer etiyoloji(patojenik olarak birbirine bağlıanomali örnekleri).

Tek gen hastalığı Tek bir lokustakialeller tarafından belirlenenbozukluklar

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 38/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

    t     h     i    n     k    s    t    o

    c     k

37

İlk olarak 1943’te Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kannertaraından tanımlanan otizmin nedenlerini bulmak için o dö-nemden beri yapılan çalışmalar, başka birçok hastalıkta oldu-ğu gibi otizmde de genetik altyapının önemli olduğunu göste-riyor. Hastaların büyük çoğunluğunda genetik nedenlerin etkiliolduğu bildirilmiş olmakla birlikte vakaların ancak % 10’u ila %

20’sinde söz konusu genetik sorun saptanabiliyor. Otizmli vaka-larda sorunun kaynağı genlerle açıklanabilirse sonraki çocuklar-da hatta yakın akrabalarda tekrarlama riskinin belirlenmesi vetedavi olanaklarının geliştirilmesi de mümkün olabilecek.

Genetik ve çevresel aktörler etkileşerek otizmin ortaya çık-masında rol oynuyor. Çevresel etkenleri kontrol etme olanağıolduğuna göre, sorunun en önemli kaynağı kalıtsal gibi görü-nüyor. Ancak sorunun kalıtsal yönü karmaşık, çünkü hastalığınoluşumunda pek çok genin rolü var.

Otizmin genetik bir hastalık olabileceğini

gösteren kanıtlar. Otizmli hastaların kardeşlerinde otizm görülme olasılığı da-

ha azla.. Tek yumurta ikizlerinde görülme sıklığı (%60-%90) çi yu-

murta ikizlerinden (%0-%20) daha azla.. Otizmin erkeklerde görülme sıklığı kızlarda olduğundan 3-4

kat azla.. Otizm tanısı konmuş bir çocuğun kardeşinin otizmli olma

olasılığı %10-%20.. Klinik bulguları arasında otizm de olan, genetik kökenli bir-

çok hastalık tari edilmiş.

Kesin tanı konulmasının ardından, otizmin o kişideki gene-tik alt yapısını ortaya koymak için öncelikle genetik çalışmalarınyapılması ve hastaların genetik danışma için tıbbi genetik konu-sunda uzman hekimlere yönlendirilmesi gerekir.

Otizm tanısı konulan çocuklar iki grupta sınıandırılabilir:Vakaların büyük bir kısmını oluşturan ve otizmden başka bulgu-su olmayanlar (otizmli vakaların yaklaşık % 90-% 95’i) ve otizmdışında başka bir ya da birden çok bulgusu olanlar (kompleks/sendromik vakalar, otizmli bireylerin yaklaşık % 5-% 10’unuoluştururlar).

Otizme neden olan genetik bozukluklar ise ışık mikrosko-bunda kromozom analizi ile tespit edilebilen anormallikler(vakaların %5’inden azlası), kopya sayısı arklılıkları (vakala-rın %10-%35’i) ve tek gen mutasyonları (vakaların %5’indendaha azı) olarak gruplandırılır.

Otizm dışında başka bir bulgusu olmayanvakalara genetik yaklaşım

Otizm, birden azla gene ve bu genleri etkileyen çevresel ak-törlere bağlı olduğu için, hayli karmaşık bir genetik bozukluk olarak biliniyor. Bu gruptaki otizmli hastaların genel özelliklerişöyledir: Herhangi bir iziksel anormallikleri yoktur, erkeklerde

çok daha sık görülür, annenin bir sonraki gebeliğinden doğacak çocukta da aynı hastalığın ortaya çıkma olasılığı azladır, vakala-rın yaklaşık beşte birinde ailenin önceki kuşaklarında da otizm-li bir birey vardır.

Otizmden sorumlu genleri saptamak amacıylakullanılan yöntemler

İnsan genomunu Dünya olarak düşünürsek, hastalığa yol

açan DNA bölgesini bulmak herhangi bir şehirde bir adres bul-maktan arklı değildir. Böyle büyük bir coğrayada kaybolma-dan hedee ulaşmak için bir çeşit DNA dedektiiği yapmamızgerekir.

Tek bir genin yol açtığı hastalıklarda yapılandan arklı olarak,bu tür hastalıklardan sorumlu genleri saptayabilmek için yaygınolarak genom boyu bağlantı analizleri ve genom boyu ilişki ana-lizleri gibi yöntemler kullanılır.

Genom boyu bağlantı analizleri: Bir enotipin kromozom-daki konumunu bulabilmek için, genomda rastgele yerleşmişolan ve polimorik özellik gösteren işaretçilerden aydalanılır.Birbirine çok yakın yerleşmiş genler mayoz bölünme sonrasın-da parça değişimine uğramaksızın kuşaklar boyu ve daima birarada aktarılır. Bu bulgudan hareketle, konumu bulunmak iste-nen enotipin kuşaklar boyu birlikte aktarıldığı bölgelerin işa-retçiler ile saptanması işlemine “bağlantı analizi” denir. Analizeğer aday gen bölgelerine yönelik olarak, sınırlı sayıda işaretçiile yapılacak olursa “aday gen yaklaşımı” olarak, tüm genomda-ki işaretçiler kullanılarak yapılacak olursa “genom boyu bağlan-tı analizi” olarak adlandırılır. Otizmin genetik altyapısının çeşit-liliği nedeniyle, aile ağaçları kullanılarak yapılan bağlantı analiz-leri ile tüm hastalar için geçerli bir sorumlu bölge maalese he-nüz tespit edilememiştir.

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 39/97

Otzm: Karmaşık Br Genetk Hastalık mı?

    t     h     i    n     k    s    t    o    c     k

38

Genom boyu ilişki analizleri: Bu analizde, işaretçi alel ile il-gili enotipten sorumlu gen arasında çok yakın ilişki olduğu var-sayılır. Bu durumda işaretçinin belli bir aleli ile enotip arasındailişki bulunmaya çalışılır. Burada kromozomların kuşaklar boyutakip edilme şansı yoktur. Bir işaretçi alelinin, otizmli vakalar-da kontrol bireylerine göre daha yüksek oranda bulunması ola-

sılığının hesaplanması işlemidir. Bu işlem aday genler içindekiişaretçiler ile yapıldığı zaman “aday gen içi ilişkilendirme anali-zi” olarak, tüm genomda birbirine çok yakın yerleşmiş işaretçilerkullanılarak yapıldığında ise “genom boyu ilişkilendirme anali-zi” olarak adlandırılır.

Buraya kadar açıklanan yöntemlerde, otizm ve benzeri has-talıklarla ilişkisi olan ve bireyden bireye hayli değişen “bölge-ler” (polimorizmler) kullanılır. Bireyden bireye arklılık göste-ren ve kopya sayıları arklı olan DNA bölgeleri, bireyler arasın-daki arklılığı belirleyebilir. Tek yumurta ikizleri hariç tüm in-sanların genomları birbirinden arklıdır. Bu arklılıklar organiz-manın birçok özelliğine (örneğin boy, görünüş, zekâ, davranış)

katkıda bulunur.

Kopya sayısı farklılıkları

Bölgelerdeki yapısal arklılık 1 kilo-baz’dan (1 kilobaz 1000nükleotid demektir) azla ise “kopya sayısı arklılığı” adını alır.Ailevi otizm vakalarının %3’ünde, ailevi olmayan otizm vakala-rının da %10’unda yeni oluşan kopya sayısı arklılıkları görülür.

Tek nükleotid polimorfizmleri

Tüm genom boyunca her 300 nükleotidden biri bireyden bi-reye arklılık gösterir. Haploid genomun (Diploid genom = 2n =46) 3x109 olduğu düşünülürse, genom boyunca 10x106 nükleo-tid arklılığı var demektir. Günümüzde tek nükleotid polimor-izmleri ile oluşturulan çipler kullanılarak, genom boyu ilişkianalizleri yapılabiliyor. Ancak otizm ile ilintili az sayıda tek nük-leotid polimorizmi tespit edilebilmiş ve maalese bu tek nükleo-tid polimorizmleri başka çalışmalarla teyit edilememiş.

Otizmden sorumlu genlerin tespitinde, bu iki yöntem dışındabeyin gelişimi, beyin yapısı, nörotransmitterler ve nöromodüla-törlerle ilişkili olduğu bilinen genlerin seçilip araştırılmasını içe-ren, aday gen yaklaşımı da kullanılabiliyor. Nörotransmitter, si-nir hücresinin ucundan salgılanan ve bir sonraki sinir hücresi-nin özgün bir almacına bağlanan, sinir atımlarının iletilmesine

yardımcı olan, genellikle nitrojen içeren düşük moleküler ağır-lıklı bir bileşiktir. Nöromodülatör ise ana sinapsta ileti aşırımınıayarlayan, presinaptik ucun ve zarın uyarılabilirliğini değiştire-rek presinaptik ucun ve postsinaptik zarın cevap verme ihtima-lini değiştiren maddedir.

Bugüne kadar, otizm tanısı konmuş hastalarda hede olabile-cek birçok gen araştırılmış, bunlardan ancak 100 kadarı otizmleilişkilendirilebilmiş. Bu hede genler, otizme yol açabilecek me-kanizmalar düşünülerek (örneğin sinaptik proteinleri kodlayangenler), bu mekanizmalarda görev alan genlerin araştırılmasıy-la ortaya konabilmiş. Ayrıca genomda sıklıkla gerçekleşen yapı-sal değişiklikler (örneğin kayıplar ve tekrarlanan bölgeler) otizm-

den başka hastalıklara da yol açabilir. Bu bölgeler daha detaylı in-celenerek sorumlu gen saptanabilir. Kopya sayısı varyasyonları-nın “sık olarak” tespit edildiği kromozom bölgeleri, otizmin sebe-bi olarak belirlenebilecek aday bölgeler olarak belirtiliyor.

Kompleks / Sendromik vakalara genetik yaklaşım

Bu gruptaki otizmli hastaların genel özellikleri şöyle sıralana-bilir: Dış görünüşte hastalığa özgü klinik bir bulgu olabilir, erkek-lerde kızlardan çok daha sık görülür, sonraki gebeliklerden doğa-cak bebeklerde hastalığın görülme olasılığı, hangi genetik hasta-

lık tespit edilmişse o hastalığın tekrarlama riski ile ilişkilidir, amaortalama % 4-% 6 civarındadır ve vakaların yaklaşık onda birin-de, ailenin önceki kuşaklarında da otizmli bir birey vardır.

Kromozomal hastalıklar

Vakaların yaklaşık %5-%12’sinde kromozomal anormalliklerbulunabilir. Down sendromu (normalde biri anneden biri baba-dan gelen iki kromozomumuz olmasına rağmen, bu hasta gru-bunda 21. kromozomdan üç tane vardır), Turner sendromu (di-şilerde normalde iki tane olan X kromozomunun bir tane olma-sı), 15q11-q13 bölgesinin tekrar etmesi ve 2q37, 16p11, 22q11,13.3, Xp22.3 bölgelerinin olmaması, bu grupta en sık tespit edi-len hastalıklara örnek olarak verilebilir.

Tek gen hastalıkları

Bu hastalıklarda da otizme işaret eden bulgular görülebilir.Frajil X sendromu, Rett sendromu, Tuberoz Sklerozis bu grup-taki hastalıkların sık görülenleridir. Eğer otizmli çocuklarda butür bir hastalık var ise ailenin sonraki çocuklarında, akrabalar-da ve onların çocuklarında da görülme riski belirlenebilir. Hattabu tür hastalıklarda implantasyon (döllenmiş yumurtanın ute-

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 40/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Kaynaklar• Çağlayan, A. O., “Genetic Causes o Syndromic and

Non-Syndromic Autism”, Developmental Medicineand Child Neurology , Cilt 52, Sayi 2, s. 130-138, 2010.

• Losh, M., Sullivan, P. F., Trembath, D. ve Piven, J.,“Current developments in the genetics o autism:From phenome to genome”, Journal of Neuropathology and Exerimental Neurology , Cilt 67,Sayi 9, s. 829-837, 2008.

• Schaeer, B. G., Mendelsohn, N. J., “Geneticsevaluation or the etiologic diagnosis o autismspectrum disorders”, Genetics in Medicine, Cilt 10,Sayı 1, s. 4-12, 2008.

• Meford, H. C., Batshaw, M. L. ve Hofman, E. P.,“Genomics, intellectual disability, and autism”, TeNew England Journal of Medicine, Cilt 366, s. 733-743, 2012.

• Gurrieri, F., “Working up autism: the practical roleo medical genetics”, American Journal of Medical Genetics Part C (Seminars in Medical Genetics), 160Cs. 104-110, 2012.

• Sanders, S. J., Murtha, M. T., Gupta, A. R. ve ark.,“De novo mutations revealed by whole-exomesequencing are strongly associated with autism”,Nature, Cilt 485, s. 237-241, 2012.

• Neale, B. M., Kou, Y., Liu, L. ve ark., “Patternsand rates o exonic de novo mutations in autismspectrum disorders”, Nature, Cilt 485, s. 242-245, 2012.

• O’Roak, B.J., Vives, L., Girirajan, S., ve ark., “Sporadicautism exomes reveal a highly interconnected proteinnetwork o de novo mutations,” Nature, Cilt 485, s.246-250. 2012.

• Novarino, G., El-Fishawy, P., Kayserili, H. ve ark.,“Mutations in BCKD-kinase Lead to a Potentially Treatable Form o Autism with Epilepsy”, Science (Baskıda) (DOI: 10.1126/science.1224631)

Dr. Ahmet Okay Çağlayan2001’de Osmangazi ÜniversitesTıp Fakültesi’ndenmezun oldu. 2007’de ErciyesÜniversitesi Tıp FakültesiTıbbi Genetik AnabilimDalı’ndan tıbbi genetikuzmanlığını aldı. İlgi alanlarıözellikle biyoteknoloji,kardiyovasküler venöroendokrin hastalıklarıngenetiği. 2008’de PerugiaÜniversitesi’nde (İtalya)biyoteknoloji, genetikyöntemler ve hastalıklarkonularında dersler verdi.Yale ÜniversitesiNörobiyoloji ve GenetikProgramı’nda öğretim üyesive araştırmacı olarakgörev yapıyor. Özelliklenörogenetik hastalıklar ileilgili uluslararasıaraştırmalarına devam ediyor.

<<<

39

rusa yerleştirilmesi) öncesi ve doğum öncesi gene-tik testler yapılarak çocuk doğmadan tanı konula-bilir ve hastalığının gidişatı hakkında aileye bilgi ve-rilebilir.

Gelişen teknoloji etkisini genetik alanında dagösterdi. Tüm ekzom dizileme (genomun amino

asit dizilerini kodlayan bölgelerinin özel molekü-ler tekniklerle analiz edilmesi) ve tüm genom dizi-leme çalışmaları ile transkriptom analizi yapılma-sı (genomik DNA’nın ürettiği tüm RNA’nın analizedilmesi) yakın gelecekte rutin bir uygulama hali-ne gelecek gibi görünüyor. Özellikle tüm ekzom di-zileme teknolojisindeki gelişmeler, hastaların hay-li uygun bir maliyet ile genetik hastalıkların %80- %90’ından sorumlu ekzonik bölgelerinin analizedilmesine olanak sağladı ve otizm ile ilişkili bir-çok gen tanımlandı. Örnek vermek gerekirse buyöntem ile tedavi edilebilme potansiyeli olan yeni

bir otizm geni olan BCKDK tanımlanmış. Bu yön-tem ile son zamanlarda yapılan diğer çalışmalar-da, hasta-anne-baba ve hastalıktan etkilenmemişbir kardeş var ise o da dahil olmak üzere, dört bi-reye birden aynı test yapılarak hasta bireyin has-talığından sorumlu olabilecek genetik bozukluk-lar (aynı testin yapıldığı normal bireylerin verile-riyle de karşılaştırılarak) ayırt edilmeye çalışılıyor.

De novo olarak adlandırılan, annede ve babada ol-mayıp sadece hastada ortaya çıkan yeni genetik bo-zukluklar da bulundu. Bu tür çalışmalar otizme yolaçabilen genleri ortaya koymakla birlikte otizmingenetik alt yapısının karmaşıklığını da gözler önü-

ne seriyor. Tüm bu gelişmelere rağmen, bazı kro-mozomal ve moleküler testlerle saptanabilen hasta-lıklar dışında, henüz otizm hastalığını açıklayabile-cek tek bir gen bulunamadı. Ancak yapılan araştır-malar otizmin daha önce de bahsettiğimiz tek nük-leotid polimorizmi, kopya sayısı arklılığı, bazı he-

de genlerdeki mutasyonlar, epigenetik etkileşimler(yani genin nükleotid dizisi değişmediği halde iş-levinin değiştiği ve mitoz ve/veya mayoz bölünmeile sonraki nesillere aktarılabilen değişiklikler) veçevresel katkı sonucunda ortaya çıktığını gösteri-yor. Sayılan etkenlerin her biri otizmin oluşumunakatkıda bulunuyor, ancak otizm tablosuna yol açangenetik mekanizmaları gen analiz sistemlerindekiteknolojik gelişmelerle daha iyi anlayabileceğiz.

Otizmde de birçok hastalıkta olduğu gibi erkentanı hayli önemli. Anne çocuğunda gördüğü bazıbelirtilerin bir hastalığı işaret ettiğinden şüphelen-

diğinde, bu yaklaşık % 80 oranında doğru çıkıyor.Bu nedenle çocuklarda ark edilen belirtiler mutla-ka bir hekime danışılmalı. Otizm bozukluğunun te-davisi gerekli eğitimin verilmesi, sosyal beceriler veiletişim becerilerinin kazandırılmasına yöneliktir.Otizm tamamen ortadan kaldırılabilecek bir hasta-lık değildir. Temel tedavi, özellikle de anne ve babataraından, tutarlı ve sürekli olarak eğitimin sürdü-rülmesidir. Bir çocuğa uygulanan bir yöntem bir di-ğeri için geçerli olmayabilir.

Otizmli bir çocuğun hastalığının kalıtsal olduğu

belirlenecek olursa, sonraki çocuğun da aynı kalıtsalsorunu taşıyıp taşımayacağını söylemek mümkün-dür. Fakat herhangi bir sebep olmadan gebe bir ka-dının çocuğunda otizm hastalığının olup olmayaca-ğını anlamak için test yaptırmaya kalkması ya da butip testlerin rastgele yapılması amaca uygun olmadı-ğı gibi etik açıdan da uygun olmayabilir. Sonuç ola-rak, otizmli bireylerin olduğu ailelerin, hekimleri-nin de içinde bulunduğu geniş bir çalışma grubuylabağlantıda olması, hem ailenin hem de hastanın ya-rarına olacaktır.

    t     h     i    n     k    s    t    o    c     k

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 41/97

ÇanakkaleSavunmasıYirminci yüzyılın başlarında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Osmanlı Devleti’ningirmek zorunda kaldığı I. Dünya Savaşı’nın en destansı cephesi, Çanakkale Cephesi’dir.1815 yılında toplanan Viyana Kongresi’nin bir sonucu olarak, Avrupa’nın siyasi haritası,mevcut durumuyla kalıcı şekilde biçimlendirilince, emperyalizmin yöneleceğien gözde coğraya, Osmanlı Devleti’nin egemenlik alanı oldu. Çünkü on yedinci yüzyılınsonlarından itibaren gerilemeye başlayan Osmanlı Devleti’nin kayıpları giderek arttı

 ve devletin güçsüzleştiği açıkça anlaşılmaya başladı ve I. Dünya Savaşı öncesindeOsmanlı Devleti, Avrupa ve Arika’daki topraklarının hemen hemen hepsini kaybetti.

Anzak Koyu’na asker taşıyangemi ve botlar,Çanakkale 1915 (Üstte)

Gelibolu’daAnzakların çıktığı sahil,Çanakkale 1915 (Sağda)

Hüseyn Gaz opdemr 

40

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 42/97

I. Dünya Savaşı

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nın başlangıç yıllarına bu ko-şullarda gelirken, milli birlik oluşturma girişiminde yönlendiri-ci olan politikalar, gelişen sanayileşme nedeniyle üretimin teme-li ham maddeye duyulan ihtiyaç, artan nüus, yeni tarım arazisi

ihtiyacı ve bu yönde ortaya çıkan emperyalist yaklaşımlar birçok devleti karşı karşıya getirdi. Özellikle Bismarck’ın (1815-1898)uyguladığı Alman dış politikası Avrupa’da bloklaşmaya neden ol-du, oluşan bloklar arasında da rekabet ve silahlanma yarışı doğ-du. Sanayi Devrimi sonrasında gelişen ekonomiler nedeniyle ondokuzuncu yüzyılda sömürgecilik aaliyetleri hız kazandı, diplo-matik ilişkilerin alanı Avrupa’yı aşarak Arika ve Uzakdoğu’ya ka-dar uzandı. Bütün bu gelişmeler, büyük devletler arasındaki çatış-ma alanlarını daha da genişletti. Avusturya-Macaristan veliahdı-na Sırp milliyetçiler taraından düzenlenen suikastın ardından,Temmuz 1914’te büyük bir kriz çıktı ve Ağustos ayında I. Dün-ya Savaşı patlak verdi. Osmanlı Devleti savaşta tarasız kalacağını

duyurmasına karşın, Almanya’nın baskıları sonucu Ağustos ayı-nın başlarında savaşa girmekten kurtulamadı.

Aslında Osmanlı Devleti’ni savaşın içine çekebilmek için hertürlü senaryo önceden belirlenmişti. Akdeniz’de, İngiliz donan-ması taraından izlenen Goeben ve Breslau adlı Alman savaş ge-milerinin Çanakkale Boğazı’ndan geçmesi, Osmanlı Devleti’ninAlmanya’nın yanında savaşa katılması için gerekli mizanseni ha-zırlamıştı. Osmanlı Devleti de gemilere Yavuz ve Midilli adlarını vermiş ve bu gemilere Türk bayrağı çekilmişti. Komutaları EnverPaşa’nın emriyle Amiral Souchon’a verilen bu gemiler 29 Ekim1914’te Karadeniz’de Odesa, Sivastopol ve Novorosisk limanları-

nı bombaladı ve Rus donanmasıyla savaştı. Bu savaşa Hamidiye gemisi ile başka bazı Türk savaş gemileri de katıldı. Gemilerinhükümet taraından satın alındığının ve adlarının değiştirildiği-nin ilan edilmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin tarasızlığını ka-bul etmeyen İtila Devletleri 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’neresmen savaş ilan etti. 11 Kasım 1914’te de Osmanlı Devleti aynıdevletlere resmen savaş ilan etti. Böylece Osmanlı Devleti hazır-lıksız halde, çok geniş bir coğrayada ve birçok cephede, kendinidünyanın ilk topyekûn savaşının içinde buldu. Osmanlı ordula-rının savaşmak zorunda kaldığı cepheler şunlardı: Kaasya, Ka-nal, Filistin, Irak-İran, Hicaz-Yemen, Galiçya-Makedonya ve Ça-nakkale. Aşağıdaki satırlar sadece Çanakkale Cephesi’nde olupbitenlerin ve bu cephede kullanılan silahların kısa bir değerlen-dirmesini içeriyor.

Çanakkale Cephesi

I. Dünya Savaşı’nın başlamasının hemen ardından İngiltere veFransa, Almanya karşısında zor durumda kalan mütteikleri Çar-lık Rusya’sına silah ve malzeme yardımı yaparak askeri gücünütakviye etmek, İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bı-

rakmak ve tarasız devletleri (Yunanistan ve Bulgaristan) kendiyanlarına çekmek için Çanakkale Boğazı’nı geçmeye karar ver-mişti. Ancak boğazın nasıl geçileceği konusunda İtila Devletleriarasında görüş ayrılıkları başladı ve sonunda Fransa’nın, Çanak-kale Boğazı’nı yalnızca donanma taarruzu ile geçme stratejisi ta-raarca benimsendi. İngiltere ve Fransa’nın, Almanya’yı hırslı vetehlikeli bir rakip olarak görmesi ve Almanya’nın gemi yapımınıhızlandırması, özellikle İngiltere’yi denizlerdeki üstünlüğünü ko-rumak amacıyla donanmasını yeniden düzenlemeye yönlendir-di ve İngiltere dretnot olarak bilinen yeni bir zırhlı tipinin yapı-

mına başladı.Sonunda 3 Kasım 1914’te dünyanın en büyük ve modern de-

niz gücüne sahip olan İngiltere ve Fransa’ya ait muazzam savaşgemilerinin Çanakkale Boğazı’nın her iki yanındaki Türk tabya-larını bombalamasıyla Çanakkale Savaşı başladı. Belirlenen he-deer doğrultusunda Boğaz’ın her iki yanında Kumkale ve Sed-dülbahir mevkileri 18 Mart 1915’e kadar ağır top atışına maruz

bırakıldı ve 18 Mart’ta topa tutu-lan Türk mevzilerinin tamamenimha edildiği hesap edilerek bo-ğaz geçilmeye çalışıldı. Böyleceboğaza giren ve ilerlemeye başla-yan düşman birlikleri, Türk top-çuların menziline girdikleri an-

6 Nisan 1905’te yapılan bir anlaşma ile Osmanlı Devleti Krupp

firmasına çeşitli çaplarda 91 adet batarya top siparişi verdi. Bu

anlaşma ile seri atışlı 7,5 cm’lik 62 batarya sahra, 23 batarya ce-

bel, 15 cm’lik 3 batarya obüs ve 10,5 cm’lik 3 batarya ağır sah-

ra olmak üzere toplam 91 batarya top, bunlara uygun mermi ve

ihtiyaç duyulan başka malzemeler, toplam 1.967.634 Osmanlı

lirası karşılığında satın alındı.

Avustralyalı topçular silahlarını mevzilerine taşıyor, 25 Nisan 1915 Çanakkale.

Osmanlı askerlerininÇanakkale’de kullandıkları tüfekler, 1915

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

41

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 43/97

Çanakkale Savunması

da kıyıdan başlayan top atışı altında neye uğradıklarını bileme-di. Beklenmedik şekilde maruz kaldıkları bombardıman altında,

düşman gemilerinin düzenleri bozuldu ve kıyılara yakın yerle-re döşenmiş mayınlara doğru yöneldiler. Bu yönelme, güçlü vemağrur düşman donanmasını bekleyen büyük elaketin başlan-gıcı oldu. Güneşin batışına kadar İtila Devletleri donanmasınaait 18 gemiden 7’si ya mayınlara çarparak ya da Türk topçusununisabetli atışlarıyla Çanakkale Boğazı’na gömüldü. Bu gemiler Ir-resistible, Ocean, Infexible,  Majestik, Gaulois (Golyat ), riumph  ve Bouvet adlı gemilerdir. Birçok gemi de savaşamaz hale geldi.

İtila Devletleri denizde uğradıkları büyük hüsranın ardındanboğazları bu seer de karadan geçmeye karar verdi. Ancak Türk-ler 25 Nisan 1915’te Seddülbahir ve Arı Burnu’nda, Ağustos’ta

Anaartalar’da İtila güçlerinin harekâtını durdurmayı başar-dı ve iç bölgelere ilerlemelerini önledi. Buradaki çarpışmalar-da İtila Devletleri’ne gösterilen direniş, Çanakkale Cephesi’nde-ki savaşın gidişatını belirledi. İtila Devletleri Aralık ayına kadar252.000 kişiye ulaştığı tahmin edilen bir kayıpla geri çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti’nin kaybının da benzer şekilde250.000 kişiye kadar çıktığı tahmin ediliyor. Yaşanan kayıplar-

dan I. Dünya Savaşı’nda uygulanan savaş teknolojisinin ne kadarilerlediği ve teknolojinin ne kadar öldürücü olabildiği anlaşılıyor.

I. Dünya Savaşı’nda uçak, tank ve denizaltı ilk dea etkin ola-rak kullanılmaya başlanmıştı. Diğer yandan bu savaşta, Türk de-niz savunma konseptinin üç ayağı meydana getirilmişti. Birincisiboğaza girecek düşman ilolarına karşı, eğik yolla ateş edecek obüstopları, ikincisi seri halde döşenen sualtı mayın hatları, üçüncüsüde ağır kıyı savunma toplarından oluşan iç savunma mevzileriydi.

Bu strateji ekseninde, emperyalist devletlere “Çanakkale ge-çilmez” dedirten Çanakkale Savaşları’nda başarılı olamayacağı-nı anlayan düşman, 20 Aralık 1915’ten itibaren gizlice çekilmeyebaşladı ve 10 Ocak 1916’da Çanakkale’yi tamamen terk etti.

Savaşın Teknik ve Taktik Yönleri

Başlangıçta bir manevra savaşı (hızlı hareket eden ordular sa- vaşı) olarak görülen, ancak sonrasında bir yıpratma mücadelesi-ne dönüşen I. Dünya Savaşı’nda, her iki tara da karşısındakiningüçlü bir şekilde takviye edilmiş siperlerini aşma girişimlerindeağır kayıplar verdi. Sadece dört ay sürmesi beklenen savaşın dört

İngiliz dretnotu (HMS Dreadnought adıyla bilinen bu gemi, 1905 ile 1906 yılları arasında inşa edilmişve I. Dünya S avaşı’nda kullanılan ilk zırhlı gemilerden biri olmuştur.)

Gelibolu’da bir Anzak siperi

Limni adası, Mondros Limanı’nda bir Fransız savaş gemisi, 1915Erenköy Limanı’nda batan İngiliz Irresistable gemisi, Çanakkale 1915

42

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 44/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

yıldan azla sürmesi, aynı zamanda bu savaşın bütün cephelerin-de yeni savaş teknolojilerinin kullanıldığının da göstergesidir.

Savaş gemilerinde buhar enerjisinden yararlanılmaya başlanın-ca, İngiltere çok güçlü zırhlara ve büyük toplara sahip dretnot-lar yaptı. Buhar gücüne dayalı olan dretnotlar 305 mm’lik 10 anabatarya, tek ve çif namlulu 5 taret (zırhlı kule) ve 24 küçük top-la donatılmıştı. Bunlar, uçak yapımı gelişinceye kadar savaşlardaönemli rol oynadı. Yine bu dönemde, özellikle İngilizler taraın-dan yapılan denizaltılar dikkat çekicidir. 1901’de İngiliz tersane-lerinde imal edilen ve A sınıı olarak denize indirilen denizaltıla-ra, 1905’te 40 metrelik B sınıı, 1908’te de C, D ve E sınıı deni-zaltılar katıldı. Çanakkale Savaşı’nda İngilizler ve Avustralya De-niz Kuvvetleri taraından kullanılan E sınıı denizaltılar 589 ton-

luk, 54 metre uzunluğunda, su üstünde 15 knot, su altında 9 knothız yapabilen, 4 torpido kovanına karşı 8 torpido kovanı taşıyabi-len bir savaş silahı olarak ortaya çıktı. Böylece Çanakkale Savaşıkara, deniz ve denizaltı kuvvetlerinin kullanıldığı bir savaş oldu.

Kullanılan toplar karşılaştırıldığında ise durum şöyleydi:Müstahkem Mevkii Komutanlığı topçu birliklerinde çeşitli çap-ta 230 top vardı. Ancak 18 Mart 1915’te Boğaz Harbi’ne 2 adet

255/35’lik, 13 adet 240/35’lik, 3 adet 150/45’lik gemi topu, 5 adet150/40’lık gemi topu, 12 adet 120/30’luk, 31 adet 150/10,8’lik 

obüs, 6 adet 120/11,6’lık obüs ve 10 adet 210/6,4’lük havan ol-mak üzere toplam 82 top katıldı. Buna karşın Birleşik Filo’nun 18savaş gemisinde, değişik çapta toplam 708 adet top vardı.

Çanakkale Cephesi’nde savaş öncesi boğaz tahkimatının güç-lendirilmesi için tabyalar oluşturulmuştu. Bunlara ek olarak, sa- vaş sırasında da tabya ve batarya mevzileri yapılmış ve merkeztahkimatı ile giriş tahkimatı arasındaki bölge obüs bataryaları iledoldurulmuştu. Türklerin kullandığı Barbaros Hayrettin ve ur- gut Reis adlı savaş gemileri ise yaptıkları aşırma atışlarıyla, Ka-batepe kıyılarındaki Queen Elizabeth adlı geminin Çanakkale’yibombardıman etmesini engellemişti. Queen Elizabeth’in 15 inç-

lik büyük mermilerle Çanakkale tabyalarına açtığı ateşe, batarya-ların verdiği karşılık sayesinde önemli bir kayıp oluşmadı.

Çanakkale’de kullanılan toplar I. Dünya Savaşı’ndan 25-30 yılönce satın alınarak tabyalara yerleştirilmişti. 22 cm çap uzunlu-ğundaki 7000-8000 m menzilli toplar, özdeş bataryalar oluştur-mayacak şekilde karışık dizilmişti. Bu toplarda itici güç olarak ka-ra barut kullanılıyordu.

Krupp yapımı obüs

Gelibolu’daki (Ertuğrul Koyu’nda) İtilaf Devletleri askerleriSeddülbahir’de düşmandan zapt edilen 24 mm çapında bir top

Nusret mayın gemisi

43

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 45/97

Çanakkale Savunması

Ancak kara barut ile yapılan atışlardan sonra çıkan dumanhedein görülmesine engelliyor ve topların ateş hızının düşme-sine neden oluyordu. Diğer yandan 16.900 ve 14.800 m menzil-

li 355/55’lik ve 240/35’lik toplar, Çanakkale Boğazı’nın en güçlütopları idi. 5 adet 355/35’lik ve 17 adet 240/35’lik top vardı. Bun-lar Krupp, Kruzo, Vikers ve Snayder abrikalarından değişik za-manlarda alınmış ve top çapları göz önünde bulundurulmaksı-zın, plansız ve karışık olarak sıralanmıştı. Bu durum, yedek parça ve cephane bütünlemesini, topçuluk kurallarının uygulanmasını ve zaten güçlü olmayan savaşma yeteneğini daha da azaltıyordu.

Tüm parça etkilerine karşı yeterli koruma sağlayamayan taşkorunaklara yerleştirilmiş topların dönüş yeteneği çok sınırlıydı,büyük çaplı olanların kullanılması için de çok sayıda asker ge-rekiyordu. Hidrolik donanımlı, geniş ve büyütme özelliği yük-sek dürbünlü nişangâhı bulunan ve ateş hızı yüksek olan düş-man gemi toplarında ise cephane harcaması için sınırlama yoktu,ayrıca cephane mekanik olarak taşınıp kolayca dolduruluyordu.

Bu sıradan kıyaslama bile iki ordu arasındaki güç arkını göster-meye yeter. Savaş teknolojisi açısından kıyaslamayı sürdürdüğü-müzde oluşan tablo şöyle: Türk topçusunda her şeyden önce cep-hane yetersizdi. Cephane tamamen insan gücüyle taşınıyor vedolduruluyordu. Bu da ateş hızını azaltıyordu. İngiliz ve Fran-sız topçusunda çağa uygun olarak tasarlanmış mesae ölçme ay-

gıtları vardı.Ancak Türk topçusu bundan da yoksundu. İngiliz-lerin Queen Elizabeth gemisinin bordasındaki toplarla bir andayaptığı atıştaki mermi ağırlığı 7442 kilogramı buluyordu. Bunakarşın, bu süre içinde Türk tabyalarından biri olan Hamidiye’denatılan toplam mermi ağırlığı yalnızca 800 kilogramdı. Strate- jik olarak da Boğaz’ın giriş tahkimatı büyük bir hede niteliğin-deydi ve yandan ateş altına alınabiliyordu. Türklerin elinde top-lam 137 top vardı. Bunlardan sadece 78 tanesinin çapı 15-35,5 ve yalnızca 18’inin menzili 14.800-16.900 metre arasındaydı.

Her bakımdan yetersiz ve geliş-memiş bir donanmayla kazanıldı-ğı açıkça anlaşılan savaşın diğer bir

yönü de Osmanlı Donanması’nınsavaş taktikleri açısından da yetersizolmasıydı. Sultan Abdülaziz’in taht-tan indirilmesi olayına katıldıkla-rı gerekçesiyle Haliç’e kapatılan ge-miler, her türlü eğitim ve tatbikattanuzak bırakılmıştı. II. Abdülhamit’in33 yıl süren istibdat döneminde do-

nanma atıl kalmıştı. Osmanlı Devleti birkaç torpidobot hariçmodern savaş araçlarına sahip değildi. Teçhizat 3 muharebe ge-misi, 2 kruvazör, 2 torpido kruvazörü, 8 muhrip, 10 torpidobot,

17 gambot, 17 motor gambot olmak üzere 59 parçadan oluşmak-taydı ve savaş gemileri çok eskiydi. Donanma 1908’den sonra ye-ni yeni toparlanmaya başlamışken, savaş gücü olmadan, Trablus-garp ve onun ardından da Balkan Harbi ile karşılaşmıştı. Bununyaralarını sarmakla meşgul olduğu bir sırada da I. Dünya Sava-şı patlak vermiş, dolayısıyla zamanın savaş usulüne ve tekniği-ne ayak uyduracak niteliğe erişilememişti. İhtiyaç duyulan gemi-ler İngiltere ve Fransa’ya sipariş edilmiş, ancak İngiltere’ye sipa-riş edilen iki gemi I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden dola-yı Osmanlı donanmasına katılamamıştı. 21 Temmuz 1914’te İn-giltere Reşadiye ve Sultan Osman adlı gemilere el koyarak Erin ve Agin adlarıyla kendi donanmasına katmıştı. Bu gemilerden Sul-tan Osman 27.000, Reşadiye 23.000 tonilatoluk idi. Hızları 21-22mildi. Sahip oldukları toplar da 305-340 mm idi.

Alman yapımı MG 08 ( Maschinengewehr 08) ile donatılan Osmanlımakineli tüfek timleri (Üst solda), Osmanlı a skerleri Gelibolu’daki eski birdeğirmen önünde, 1915-1916 (Üst sağda), Düşman toplarınımekanik olarak doldururken, Türkler sadece askerin gücüyle karşılıkveriyordu (solda).

44

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 46/97

• Kaynaklar• Armaoğlu, F., 20. Yüzyıl Siyasi arihi (1914-1995), Alkım Yayınevi, İstanbul 2010.• Avcı, H. E., Çanakkale Ruhu, Metropol Yayınları, İstanbul 2007.• Beyoğlu, S. ve ark., Atatürk İlkeleri ve İnkılap arihi I , Ed. C. Eraslan,

Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2012.• Brenchley, E., Brenchley, F., Stoker’ın Denizaltısı, Çeviren: P. Yanıkkaya,

Harper Collins Publishers, İstanbul 2001.• Causevic, E., Moacanin, N., Kursar, V., Perspectives on Ottoman Studies,

Papers From Te 18th Syposium o Te International Committee o Pre-Ottoman And Ottoman Studies, ransaction Publishers, 2010.

• Çanakkale Deniz Savaşları 1915, Hazırlayan: Çanakkale Boğaz Komutanlığı,Deniz Basımevi, İstanbul 2008.

• Erickson, E. J., Size Ölmeyi Emrediyorum,• I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Çeviren: T. Akad, Kitap Yayınevi, İstanbul 2003.

• Harman, C., Halkların Dünya arihi,• aş Çağından Yeni Binyıla, Çeviren: U. Kocabaşoğlu, Yordam Kitap, İstanbul 2011.• Laçiner, S., Neceoğlu, H., Özertem, H. S.,• ürk Dış Politikası, USAK Yayınları, Ankara 2009.• Massie, R. K., Dretnot: İngiltere, Almanya ve Yaklaşan Savaşın Ayak Sesleri,

Çeviren: M. Harmancı, Sabah Kitapçılık, İstanbul 1995.• Ponting, C., Yeni Bir Bakış Açısıyla Dünya arihi, Çeviren: E. B. Özbilen,

Ala Tarih, İstanbul 2011.• Aşkar, Ö., Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Cephesi’nde Askeri Donatımı,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Z. Günal, Çanakkale Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çanakkale 2007.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

<<<

Dünyanın denizden kontrol edilebilmesi konusuher dönemde yayılmacı devletlerin gündemini oluş-turmuş ve bu açıdan stratejik önemi olan Çanakka-le Boğazı’nın ele geçirilmesi bu devletlerin en büyük düşü ve amacı olmuştur. Bu amaçlarını gerçekleştir-mek için her türlü ayrıntıyı göz önüne alan bir se-

naryo eşliğinde harekete geçen emperyalist devlet-ler, güçlü ve modern silahlarla donatılmış savaş ge-mileriyle Çanakkale’yi geçmeyi planlamıştı. Bu mu-azzam savaş gemilerini görünce dirençlerinin kırıla-cağı ve adeta kendiliğinden teslim olacakları sanılanTürklerin her bakımdan kısıtlı ve yetersiz savaş araçgereçleriyle önce denizden, sonra da karadan gös-terdiği beklenmedik direniş, saldırgan devletleri ge-ri püskürtmüş ve Boğazın savunulmasında sergile-nen kahramanlık tarihin gerçek destanlarından biriolmuştur. Çanakkale Boğazı’nın geçilemeyeceğiningösterilmesiyle, Boğazlarda tek söz sahibinin Türk-

ler olduğu ilan edilmiş, Doğunun ve Batının emper-yalist devletlerinin dünyaya egemen olma arzuları dagerçekleşmemiştir.

Mustafa Kemal ve arkadaşları Arıburnu Cephesi’nde

NaraTabyasıDeğirmenburnuTabyası

NamazgâhTabyası

RumeliHamidiyeTabyası

RumeliMecidiyeTabyası

YıldızTabyası

MecidiyeTabyası

ÇimenlikTabyası

HamidiyeTabyası

DardanosTabyası

Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar

Alman mayın gemisinin döşediği mayınlar

KumkaleTabyası

OrhaniyeTabyası

ErtuğrulTabyası

SeddülbahirTabyası

Saros Körfezi

     R    a     b     i    a     A     l    a     b    a    y

Çanakkale Boğazı’ndaki tabya mevzileri

45

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 47/97

Bülent Gözceloğlu

Ç anakkale S  avasında ,

D   enizaltılar

46

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 48/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Alman zırhlıları Breslau ve Goeben Akdeniz’deki İngiliz Donan-masından kaçarak 10 Ağustos 1914’te Çanakkale’yi geçip 11

Ağustos’ta İstanbul’a geldi. 16 Ağustos 1914’te gemilerin satınalındığı ve adlarının Breslau-Midilli ve Goeben-Yavuz  olarak değişti-rildiği açıklandı. Bu olay Osmanlının I. Dünya Savaşı’na girmesindeçok etkili oldu. 27 Ekim 1914’te bir grup gemiyle Karadeniz’e açılan Midilli ve Yavuz Rus limanlarını bombalayınca, Rusya Osmanlıya sa- vaş açtı. Rusya, İngiltere ve Fransa (İtilaf Devletleri) ile birlikte hare-ket ediyordu. Şubat 1915’te İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkaleönlerinde geniş bir saldırı başlattı. En güçlü saldırıyı 18 Mart 1915’teyapan İtilaf Devletleri Türklerin direnişi ve taarruzu sonucu çok ağırbir yenilgi aldı. En güçlü saldırının geri püskürtülmesiyle İtilaf Devlet-leri İstanbul’a karadan ve denizden geçemeyeceklerini anladı. Bu ağıryenilgi İtilaf Devletleri’nde ciddi anlamda saygınlık kaybına da nedenoldu. Çanakkale’deki direnişin çok güçlü olması Marmara Denizi üze-rinden sürekli asker, teçhizat, erzak gibi lojistik destek gelmesiyle sağ-lanıyordu. İtilaf Devletleri lojistik desteği kesme planları yapıyor, ancak Çanakkale’yi geçemiyordu. Bu durumun tek çaresi Boğaz’ı denizaltılar-la suyun altından geçmekti.

Bağımsızlık yolunda tarihimizde çok önemli yeri olan ÇanakkaleSavaşı’nın fazla irdelenmeyen denizaltı savaşları kısmı yazımınızın anakonusu. İtilaf Devletleri’ne ait denizaltıların Çanakkale Savaşı sırasındaBoğaz’daki faaliyetlerine, ne zaman, ne gibi saldırılarda bulundukları-na Türklerin bu saldırılara nasıl yanıt verdiğine biraz ayrıntılı olarak bakalım.

47

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 49/97

Çanakkale Savaşında Denizaltılar

Aralık 1914’te İtilaf Devletleri’ninBozcaada’daki denizaltı birliği 3 İngiliz,2 Fransız ve 1 Avustralya denizaltısın-dan oluşuyordu. Denizaltıların ilk göreviYavuz ve Midilli zırhlılarının ÇanakkaleBoğazı’dan çıkması halinde onlara saldır-

maktı. Diğer yandan Çanakkale Boğazı’nadöşenen mayınlar, karadaki birlikler, vb.gibi nedenler İtilaf Devletleri’ne Boğaz’ıdenizaltılarla geçme olasılığını düşündü-rüyordu. İlk deneme için İngiliz B-11 de-nizaltısı (daha basit yapılı) 1 Aralık 1914günü Boğaz girişine gönderildi. B-11’in13 Aralık 1914’te Boğaz’daki tüm engel-leri geçerek Kepez Sarı Sığlar mevkiindedemirli olan  Mesudiye zırhlısını torpille-yerek batırması, İtilaf Devletleri’nin dahamodern ve donanımlı gemilerin Boğaz’ıalttan geçebileceği düşüncesini pekiştirdi.

Denizaltıların ÇanakkaleBoğazı’nı Geçme Denemeleri

İlk olarak 15 Ocak 1915’te Fransız de-nizaltısı Saphir dalış yaparak Boğaz’a gir-di. Daha sonra pusulası bozuldu ve Kö-se Burnu Kalesi’nin 200 metre açığındayüzeye çıktı. İsa Reis ve Nusrat mayın ge-misi tarafından görülerek batırıldı. Nisan

1915’e gelindiğinde İtilaf Devletleri’nindenizaltı birliği 7 İngiliz, 4 Fransız ve 1Avustralya denizaltısından oluşuyordu.

Daha sonra Fransızların diğer denizal-tısı Joule 1 Mayıs 1915’te Boğaz’ı geçmeyeçalışırken mayınlara çarparak battı. Fran-sız  Mariotte denizaltısıysa 26 Temmuz1915’te Çanakkale sığlığında savunmaağlarına takıldı ve kıyı bataryaları tarafın-dan batırıldı. Fransızların son denizaltısıTurquoise 30 Ekim 1915’te Boğaz’a girdi,ancak kıyı bataryalarında görevli Müste-cip Onbaşı tarafından periskopundan vu-rularak ele geçirildi. Sonra İstanbul’a ge-tirildi ve denizaltıya 10 Kasım 1915’te ya-pılan törenle Müstecip Onbaşı adı verildi.

Avustralya Denizaltısı AE-2

25 Nisan 1915’te saat 02:30’da Avust-ralya denizaltısı AE-2 Boğaz’a üstten gir-di. İlerleyen günlerde Boğaz’da kalan veTurgut Reis zırhlısına ve bazı gemilere

torpido atan ancak başarılı olamayan AE-2, 30 Nisan’da Karabiga, Karaburun, Er-dek, Paşalimanı civarında düşman deni-zaltısı arayan Sultanhisar torpido botu ta-rafından tespit edildi. 2,5 saatlik mücade-

le sırasında aldığı darbeler sonucu dala-mayan AE-2’nin tüm personeli esir alındı ve denizaltı batırıldı. Çanakkale Boğazı’nıgeçen ilk denizaltı olan AE-2 hiçbir gemibatıramadan batırılmış oldu.

Alman savaş gemisi

Çanakkale Boğazı’na ait eski bir harita

48

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 50/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

İngiliz Denizaltıları

Çanakkale Boğazı’na gönderilen İngilizdenizaltıları E-15, E-14, E-2, E-7, E-12, H-1  ve E-11’dir. E-11 üç defa, E-14 ile E-7 iki de-fa,H-1 bir defa Marmara’ya girip çıktı.

Boğaz’a ilk giren (17 Nisan 1915) İngi-liz denizaltısı E-15’tir. E-15, Boğaz’a gir-dikten sonra kuvvetli dip akıntısında çok zorlandı, bataryalarını tüketerek Kepez

önlerinde karaya oturdu ve tüm personeliesir alındı. Haziran-Temmuz 1915’te E-7,E-12, E-14 denizaltıları Marmara’da çok etkin oldu. Ağustos 1915, Osmanlı’nınİngiliz denizaltıları E-2, E-14 ve E-11 ta-

rafından en çok zarar gördüğü dönem ol-du. Bunlardan E-14 denizaltısı Boğaz’ı ge-çip geri dönen ilk denizaltı olurken, E-11 denizaltısı İtilaf Devletleri için en etkingörev yapan denizaltı oldu. E-11, arala-rında Peleng-i Derya gambotu (küçük si-lahlı gemi), Barbaros Hayrettin zırhlısı,Peyk-i Şevket  torpido kruvazörü, Yarhi-sar muhribi gibi gemiler başta olmak üze-re 80’den fazla askeri ve sivil ticaret gemisi

batırdı. Denizaltılar kara harekâtına des-tek veren askeri gemilerin yanı sıra küçük nakliye gemilerinin seyirlerini engelledi ve limanlardaki kömür, erzak, ray yüklüçeşitli küçük gemileri de batırdı.

Mütteik Alman Denizaltıları

I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlıla-rın elinde denizaltı yoktu. İngiltere’ye veFransa’ya sipariş edilen denizaltılar savaşbaşladığı için teslim edilememişti. Mart

1915’te Osmanlılar, Almanlardan deni-zaltı isteğinde bulundu. İlk olarak 5 Nisan1915’te İskoçya’dan hareket eden BinbaşıOtto Hersing komutasındaki Alman U-21 denizaltısı Mayıs ayında Çanakkale’yegeldi. U-21 denizaltısı, 25 Mayıs 1915’teKabatepe açıklarında Türk birliklerini to-pa tutan İngiliz zırhlısı Triumph’ı torpidoatışıyla 8 dakikada batırdı. İki gün sonraU-21, Seddülbahir önlerindeki  Majestik zırhlısını torpilledi, ancak  Majestik sığ biryerde olduğundan bir kısmı dışarıda ka-lacak biçimde kuma oturdu ve savaş so-nuna kadar öylece kaldı. Bu olaylar so-nunda İngilizler büyük zırhlılarını bom-bardıman bölgesinden çekti. Almanlarınçok daha sonra görev yapan denizaltıla-rı da oldu. Bunlardan UB-14 denizaltısı24 Temmuz 1915-11 Kasım 1918 tarihleriarasında görev yaptı ve E-7 ve E-20 deni-zaltılarını batırdı. Bunların yanı sıra UB-3 (kayıp), UB-7 (Rus deniz uçağı tarafın-dan batırıldı), UB-42 (kayıp), UB-44 (ka-

yıp), UB-45 (Varna’da mayına çarparak battı), UB-46  (Karadeniz’de mayına çar-parak battı) denizaltıları 1915-1916 ara-sında çeşitli tarihlerde görev yaptı.

Denizaltıların Torpidoyla Hedef Vurması

Günümüzde denizaltı torpidoları gelişmiş, sonar vb. gibi cihazlarla hedei tespit edip ona

yönlenerek başarılı sonuç alabilir. Ancak ilk zamanlarda hedein hızını tahmin etmeleri ge-

rekiyordu. Su üstünde gemiyi gördüklerinde geminin hızını ve aradaki mesaeyi tahmin

etmeye çalışıyorlardı. Sonra bir dik üçgen düşünüp bu üçgenin bir köşesine kendilerini,

diğerine hedei, son köşeye de torpidonun hedefe buluşacağı yeri -tahmini olarak- yer-

leştirerek torpidoyu atıyorlardı. Hesaplamalardaki her hata başarı oranını çok azaltıyordu.

Almanların U sınıfı denizaltısı

49

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 51/97

Çanakkale Savaşında Denizaltılar

Osmanlıların DenizaltılaraKarşı Aldığı Önlemler

13 Aralık 1914’te Mesudiye zırhlısınınİngiliz B-11 denizaltısını tarafından batı-rılmasıyla Osmanlılar denizaltı tehlikesi-

ne karşı önlemler almaya başladı. İlk ola-rak Zuhaf ve Nurü’l-bahr gambotları İti-laf Devletleri denizaltıları için görevlen-dirildi. Gözetleme postaları ve Marma-ra Adası’nda “gözetleme karakolları” ya-pılmaya başlandı. Barbaros Hayrettin veTurgut Reis zırhlıları ve bazı savaş gemi-leri Çanakkale, Mudanya gibi bölgele-re konuşlandırıldı. Ayrıca Boğaz’a deni-zaltılar için mayın engelleri -özellikle de-nizaltıların en zor geçecekleri yer olan

Nara Geçidi’ne- döşendi. Mayın engel-leri ilk olarak yüzeye döşeniyordu. An-cak denizaltıların bunları kolayca aşma-sıyla Boğaz’ın dışından içine doğru 2,5,4,5, 8, 30 ve 40 metre arasındaki derin-liklere kademeli olarak yerleştirildi. Ay-

rıca denizaltının sualtında belirlenmesi-ne yarayan basit bir sualtı dinleme aygı-tı da kullanıldı, ancak bundan verim alı-namadı. En etkili olan yöntem Boğaz’da-ki Nara Geçidi’ne denizaltı engel ağı ku-rulması oldu. Sualtına örülecek ağlarınyüzmesini sağlayacak şamandıralar İs-tanbul Limanı’ndan, teller tersanelerdengetirildi. Nara Geçidi’nde derinlik 100metreyi buluyordu. Ayrıca akıntının hı-zı kuzey rüzgârlarıyla birlikte 4-5 mi-

le ulaşabiliyordu. Bunlar kurulacak ağınçok sağlam olması gerektiğini gösteri-yordu. 29 Haziran 1915’te başlanan ağkurma işlemleri 28 Temmuz 1915’te, 60metre aralıklarla demirlenmiş şamandı-ralara asılarak tamamlandı. 35-40 metre

derinliğe kadar sarkıtılabilen ağlar son-radan 70 metre derinliğe kadar sarkıtıl-dı. Ağın akıntılarla yukarı kalkmamasıiçin eski taş gülleler ağırlık olarak alt kı-sımlarına bağlandı. Bu ağda 15 ton yüz-dürücü kuvvetinde şamandıra, 5 cm ça-pında 147 kilit zincir, 250-500 kg ağırlı-ğında yüzdürücü kuvvette fıçı, 168 ro-da tel halat, yaklaşık 0,6-1,25 cm çapın-da ve 1500 metre uzunluğunda zincir,33 çeşit demir, 58 anele kilidi kullanıldı.

Çanakkale Boğazı tarih boyunca her zaman askeri açıdan önem-li olmuştur. Çanakkale Boğazı, civarındaki bölgeyle birlikte Osman-lı topraklarına 1367 yılında katılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Bo-ğazlar’daki geçişleri kontrol altına alabilmek için Rumeli yakasındaKilitbahir’de, Anadolu yakasında Aydos’ta Sultaniye kalelerini yap-tırmıştır. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa taraından yaptırılan Ana-dolu yakasındaki Kumkale ve Eceabat’ın 5 km kuzeyindeki Bigalı ka-lesi önemli diğer kalelerdir. Bunların yanı sıra Çanakkale Boğazı’nın

her iki yakasındaki yüksek tepeler Boğaz’ın savunmasını kolaylaştı-ran doğal oluşumlardır. Osmanlılar zamanında da dealarca Vene-diklilerin saldırı ve kuşatmalarına karşın Çanakkale Boğazı ele geçi-rilememiştir.

Çanakkale Boğazı, Marmara’yı Ege’ye (aynı zamanda Karadeniz’iAkdeniz’e) bağlayan 65 km uzunluğunda, en derin yeri 106 metre,en dar yeri 1375 metre (Kilitbahir-Çimentepe arası), en geniş yeri8275 metre (Domuzderesi-Erenköy kıyıları arası) olan bir boğazdır.Çanakkale Boğazı’nın ortasında kuzeyden güneye 50 m derinliğin-de oluk biçiminde bir yapı vardır. Bu oluk üzerinde yer yer elips biçi-minde derin çukurlar bulunur. Derinlik Nara Burnu önünde 102 met-re kadardır. Çanakkale Boğazı’nda iki akıntı vardır. Karadeniz’den ge-len, yoğunluğu az olan suyun oluşturduğu üst akıntı ve Akdeniz’den

gelen, yoğunluğu azla olan suyun oluşturduğu alt akıntı. Üst akın-tının hızı yaklaşık 5 deniz mili, alt akıntının hızıysa yaklaşık 3 de-niz mili kadardır. Üst akıntı Marmara girişinde yaklaşık 20 metre-lik bir tabaka halindeyken, Ege çıkışında yaklaşık 10 metrelik bir ta-baka halindedir. Boğaz’ın bu iki akıntısı Çanakkale Savaşı sırasındadenizaltılar için mayınlar kadar büyük bir sorun oluşturuyordu. Sa-vaş sırasında Boğaz’ı geçmeyi başaran denizaltılarsa, bunu akıntıyıdoğru kullanabilmeleri sayesinde gerçekleştirmiştir. İtila Devletle-

ri denizaltıları Boğaz’ın geniş yerlerini kıyıdan uzak olması nedeniy-le yüzeyden geçerken, dar yerlerini tespit edilmemek için su altın-dan geçmeye çalışmıştı. Osmanlıların kurduğu “Baykuş” adlı gözcü-lük sistemi savaş boyunca etkin biçimde kullanılmış ve başarı sağ-lanmıştı. Denizaltılar genelde Boğaz’ı 20-30 metre derinliklerde geç-miş, dip mayınlarının olduğu bölgelerde yüzeye çıkmış, sonra tek-rar dalarak dipteki akıntılardan yararlanmıştır. Bu arada başka bir so-run da Karadeniz’den gelen suyun yoğunluğuyla , 20 metre ve da-ha altı derindeki Akdeniz’den gelen su yoğunluğu arasındaki ark-tı. Bu yoğunluk arkı 600-700 ton ağırlığa sahip denizaltıları azladan1-1,5 ton su almak zorunda bırakıyordu. Denizaltıların yüzeyden da-lışa geçerek istenilen derinliğe inmesi için yaklaşık 1 saat gerekiyor-du. Boğaz’ı geçerken en az 5-6 dea yüzeye çıkmaları gerekiyordu.

Çanakkale Boğazı’nın sualtı dip yapısı.

     T    a     h    s     i    n

      C    e    y     l    a    n

Çanakkale Boğazı Akıntıları

50

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 52/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

<<<

Ekim 1915’te ilk kurulan ağın güney tarafına ikincibir ağ daha kuruldu. Bunlara ek olarak ağın kurul-duğu kıyıda çeşitli batarya ve toplar da bulundurul-du. Ayrıca ağ başında nöbetçi gemiler vardı ve de-nizaltı tespit edildiğinde suya sarkıtılarak patlatıla-cak tahrip kalıpları bulunuyordu. İtilaf Devletleri bu

ağlara zarar vermek için hava desteğini de kullana-rak 400 metre yüksekten paraşütlü bomba attı, an-cak başarılı olamadı.

Denizaltı savaşları 17 Nisan 1915’te ilk denizaltınıngörülmesinden, İtilaf Devletleri’nin çekilmeye başla-dığı 1915 yılının Aralık ayı sonuna kadar devam etti.Sonuçta 7 denizaltı batırılmış 1’i de esir alınmıştır.

Kaynaklar • Atabey, F., “Çanakkale Muharebeler Süresnce Marmara’da Denz Naklyatı”,

 Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt. XXV, Sayı 73, Mart 2009.• Oran, E., “Çanakkale Savaşları’nda Denizaltı Harekatı” Yüksek Lisans, Hacettepe Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim dalı, Ankara 2007.• http://www.wrecksite.eu/wreck.aspx?142798• http://www.gallipoli-1915.org/marmara.gemiler.htm• http://www.denizaltici.org/denizaltici/tarihce.html

 AE-2 DenizaltısıBoğazı geçen ilk denizaltı olan AE-2 Avustral-ya denizaltısı 55 x 6,86 x 3,81 metre büyük-

lüğünde, 725 ton ağırlığındadır. Su üzerinde15, sualtında 10 deniz mili hız yapabilir. De-nizaltı komutanı Binbaşı Henry Stoker’ın sa-vaştan sonra verdiği rapora dayandırılarakhazırlanan,  AE-2’nin 24-29 Nisan 1915 ta-

rihleri arasında Çanakkale Boğazı’ndan ge-

çişinin animasyonu aşağıdaki linkte yer alı-yor. Rahmi Koç Müzesi’nden araştırmacı Sel-çuk Kolay, 1998 yılında denizaltının tam ye-rini belirledi ve ilk dalışı gerçekleştirdi.  AE-

 2, Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Karabigabeldesi açıklarında, 73 metre derinde yatıyor.

http://www.anzacsite.gov.au/5environment/tr/tr-ae2.html.

E Sınıı Denizaltılarİngiliz tersanelerinde 1901 yılında üretilen

denizaltılar “A” sınıfı, 1905 yılında üretilen

denizaltılar “B” sınıfı, 1908 yılında daha mo-

dern ve geliştirilmiş olarak üretilmeye baş-

lananlarsa “C”, “D”, “E” sınıfı adını almışlardır.

Çanakkale savaşlarında “E” sınıfı denizaltılar

etkin olarak kullanılmıştır. “E” sınıfı denizal-

tılar, 589 ton ağırlığında, 54 metre uzunlu-

ğunda, su üstünde 15, sualtında 9 deniz miliyapabilen, 4 torpido kovanına karşı 8 torpido

taşıyabilen bir silah olarak sayılabilir. Savaş-

larda denizaltıların etkin ve vurucu güç ola-

rak kullanılmaya başlaması 1. Dünya Savaşı

ile başlar. Bu savaşa İngiltere 77, Almanya 29,

Fransa’ysa 45 denizaltıyla girmiştir.

BATAN TÜRK GEMİLERİ BATMA TARİHİ VE MEVKİİ

 Mesudiye 12-28 m arasında Sarısığlar arası

Hünkar İskelesi  1915/ Tekirdağ İskelesi

Tecilli  1915/ Tekirdağ dolayları

Ceyhan 1915/ Musa Koyu

Bülbül Romörkörü 1915/ Tekirdağ

Nara 1915/ Tekirdağ’ın batısı, Karaburundolayları

Plevne 1915/ Şarköy’de

Tenedos 1915/ Akbaş açıklarında

 Samsun 1915/ İstanbul yolunda

Despina 1915/ Çardak

 Menderes 1912/ Akbaş açıklarında

 Memo 1915/ Eskihisar yakınlarında

Leonida 1915/ Tekirdağ açığında

 Menfaat  1915/ Tekirdağ açığında

Nur-ül Bahir  1915/ Mürefte yakınları

Barbaros 1915/ Bolayır açığında

DENİZALTILAR BATMA TARİHİ VE MEVKİİ

 Atılay  1942/ Çanakkale Mortu Koyu

Dumlupınar  1953/ Çanakkale Boğazı Nara Burnu

BATAN YABANCI GEMİLER BATMA TAR İHİ VE MEVKİİ

Irresistible 1915/ Erenköy Koyu

 Majestic  1915/ Seddülbahir açıklarında

Goliath 1915/ Morto Koyu

Bouvet  1915/ Erenköy Koyu

Ocean 1915/ Erenköy Koyu

Triumph 1915/ Saros açığında

Lundy  1915/ Saros açığında

DENİZALTILAR BATMA TARİHİ VE MEVKİİ

E-7 (İngiliz denizaltısı) 1915/ Marmara Denizi’ne geçerken

E-14 (İngiliz denizaltısı) 1918/ Kumkale önü

 Joule (Fransız denizaltısı) 1915/ Boğaz girişinde

 Saphir (Fransız denizaltısı ) 1915/ Nara Burnu aç ıkları ndaKöseburnu önünde

 Mariotte (Fransız denizaltısı) 1915/ Nara Burnu

Çanakkale Savaşı’nda denizaltılarla birlikte

savaş uçakları da kullanıldı. İtila devletle-

rinin uçaklar ve balonlardan aldığı keşi ra-porları denizaltıların hedeferini bulmasına

yardımcı oldu. Aynı biçimde Osmanlılar da

Marmara’daki denizaltılarla mücadelede,

Temmuz 1915’te Almanya’dan gelen üç de-

niz uçağından yararlandı.

BAZI ÖNEMLİ ÇANAKKALE BATIKLARI

51

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 53/97

I.Dünya Savaşı’nda havadanelle çivi atarak taaruzda bulunan bir uçak

 

Havacılık

Teknolojisi

Çanakkale

SavaşlarındaKullanılan

Dr., Uzman,TÜBİTAK Blm ve Teknk Dergs

Emne Sonnur Özcan

52

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 54/97

Osmanlı Devleti’nin havacılık aaliyetlerine başlama tarihi1909. Diğer bütün yenilikler gibihavacılığın kökeni de OsmanlıOrdusu’na dayanıyordu. 1910’daaskeri bir heyet Avrupa’ya gidiphavacılık alanındaki gelişmeleriinceledi. Ayrıca Paris’te yapılanUluslararası Havacılık Kongresi’nekatılındı. Bu hazırlıklarınhemen arkasından HarbiyeNazırı Mahmut Şevket Paşa’nınöncülüğünde 1911’de ordudailk havacılık birimi kuruldu veiki subay pilotaj eğitimi içinFransa’daki Bleriot Fabrikası’nın

uçuş okuluna gönderildi. 1912’deSeaköy’le Yeşilköy arasındailk havaalanı yapıldı. İki subay eğitim sonrasında OsmanlıOrdusu’nun satın aldığı ilk ikiuçağı Fransa’dan yurda getirdi.Böylece 17 Aralık 1903 tarihindeWright kardeşlerin ilk motorluuçağı kontrollü bir şekildehavalandırmasının üzerinden

henüz sekiz yıl geçmişken, Türk Hava Kuvvetleri’nin temelleriatılmış oluyordu. Temmuz 1912’yegelindiğinde, Yeşilköy’de açılanHava Okulu’nda Türk ordusu ilk havacı subaylarını yetiştiriyordu.

Osmanlı Ordusu’nun henüz ha- vacılık donanımını oluşturma-ya çalıştığı aylarda patlak veren

Trablusgarp Savaşı’nda (1911) İtalyanlarOsmanlı’ya karşı -tarihte bir ilk olarak-uçaklarla savaşmıştı. Balkan Savaşları’nda(1912-1913) ise Osmanlı’nın elinde 17uçak vardı. Ancak savaşların sonun-da bunların tamamına yakını çeşitli se-beplerle kaybedilmişti. I. Dünya Savaşıöncesinde büyük maddi edakârlıklarlaFransa’ya ısmarlanan kara ve deniz uçak-larına ise savaş başlayınca Fransa tara-ından el koyuldu. Büyük Savaş önce-si Osmanlı Ordusu’nun elinde yalnızca 8uçak vardı. Bunlar cephelere dağıtılmıştı.

Çanakkale Cephesi’ne verilen 1 deniz uça-ğı da (Ekim 1914) savaştan önce suda dev-rilip bozulmuş ve İstanbul’a gönderilmiş-ti. Ocak 1915’te Çanakkale Boğazı’na ge-miyle iki uçak daha gönderildi. Bunlar-dan Ertuğrul adlı kara uçağı (Bleriot XI-2)teknik kapasitesinin sınırlı oluşu nedeniy-

le yalnızca Boğazın yakın çevresinde keşi amaçlı kısa uçuşlar yapabiliyordu. Diğeruçağın nitelikleri ve aaliyetleri hakkın-da ise herhangi bir bilgi yok. Ertuğrul , 18Mart Deniz Zaerinin ardından 22 Mart’taİstanbul’a gönderildi ve hurdaya ayrıldı.

Diğer yandan mütteik Almanya’danOsmanlı’ya -3 Albatros B.I ve 1 Rump-ler B.I olmak üzere- ilk 4 uçağın gelmesi1915’in Mart ayı başlarına rastlıyor. Bun-ların 3’ünün Çanakkale’ye gönderilme-sine karar verilmişti; ancak 18 Mart De-niz Savaşı öncesi sadece Rumpler B.I tipi

uçak Çanakkale’ye ulaştırılabildi. Diğer 2uçak ise ancak Mart sonunda ÇanakkaleBoğazı’na gelebildi.

Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı dö-nemde dünya havacılık teknolojisi henüzoluşmaya başlamıştı. Zamanın teknoloji-siyle uçaklar, yaklaşık 70-120 km/saat sü-ratle uçabiliyor, en azla 1000-1500 m’yekadar yükselebiliyordu. Dönemin hava-dan taarruz silahları 5-15 kg’lık bomba-lar ve içi çivi dolu kutulardı. Bunlar göz-le belirlenen hedeere uçaktan, elle atı-lıyordu.

Gerek Osmanlı Devleti gerekse Ba-tılı Devletler Çanakkale Savaşları’ndauçakları keşi, destek, taarruz ve psiko-lojik harekât amacıyla kullanıyordu. Ke-şi uçuşlarıyla düşmanın yer, yön ve ni-celik tespitleri yapılıyor, mayınların mev-cut durumu gibi istihbaratlar değerlendi-rilerek askeri harekâtlar bu bilgilere göreyönlendiriliyordu.

I. Dünya Savaşı’nda at arabasıyla nakledilen bir uçak

1911’de Osmanlı O rdusu’nun yaptığı sınav sonucunda en yükseknotu alarak pilotaj eğitimi için Fransa’daki Bleriot Fabrikası’nınuçuş okuluna gönderilen iki subaydan biri: Süvari Yüzbaşı Fesa.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

53

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 55/97

Çanakkale Savaşlarında Kullanılan Havacılık Teknolojisi

Osmanlı Devleti’nin yaptırdığı ge-

niş kapsamlı keşi uçuşlarından ilki, De-niz Savaşı’ndan sadece birkaç saat önce-sinde gerçekleşti. Çanakkale’ye 17 Martgecesi ulaşan Alman Rumpler B.I. uça-ğı, 18 Mart sabahı İtila Devletleri’nin de-niz gücünü keşi için Bozcaada’ya uçu-ruldu. Uçuş sonucunda iki Alman pilo-tun istihbarat raporunda Bozcaada ön-lerinde 14 savaş gemisi, 2-4 küçük kru- vazör, 2 tamir gemisi, 2 hastane gemisi,mayın tarayıcı 10 balıkçı teknesi ve bir-kaç destroyer ile 1 denizaltı tespit edildi-ğinden söz ediliyordu. Rapor, Müstah-kem Mevki Komutanlığı’nın hazırladı-ğı harekât planına ve dolayısıyla kazanı-lan zaere önemli katkılarda bulunacaktı.Aynı uçak 18 Mart günü ikinci bir keşi uçuşu daha yaparak düşmanın geri çekil-diğini rapor etti.

Diğer yandan, İtila güçlerinin uçakla-rı Deniz Savaşı öncesinde yaptıkları keşi uçuşunda -Boğaz sularının dalgalı olma-sının da etkisiyle- Osmanlı askerlerinin

Çanakkale Boğazı’na döşediği mayınları

göremeyip temiz raporu vermişti. Bununbir sonucu olarak Nusret  mayın gemisi-nin döşediği mayınlar, Bouvet , Irresistible  ve Ocean adlı gemilerin batmasına, Ga-ulois, Suren ve Infexible adlı gemilerinise büyük hasar almasına sebep oldu.

Batılı devletler 18 Mart hezimeti son-rasında ve kara savaşları öncesinde ha- va kuvvetlerinin başarısızlığı nedeniy-le Çanakkale’ye 18 uçak daha gönder-di. İngilizler 3. Kraliyet Filosu’nu daBozcaada’daki havaalanlarına taşımış-tı. Fransızlar ise 8 uçaklık bir ilo gön-dermişti. Ayrıca İngilizlerin 3500 ton-luk  HMS Manica isimli sabit balon ge-misi de 22 Mart’ta Çanakkale’ye getiril-di. İtila Devletleri’nin 30’un üzerindekihava aracının görevi kara savaşı sırasındakeşi yapıp bombalama yoluyla taarruz-da bulunmak, çıkarmalarda hede belir-lemek ve top atışlarını düzenlemekti. Bu-nun yanı sıra daha 1 Şubat 1915’te 6 de-niz, 4 kara uçağıyla Ege’ye açılan İngiliz

HMS Ark Royal isimli uçak gemisi, deniz

uçaklarıyla İzmir ve Enez yöresinde uzunmenzilli keşi görevleri yapıyordu. HMS Ark Royal 17 Şubat’ta Bozcaada’ya geldiy-se de Alman denizaltılarının sıkıştırma-sı karşısında manevra zorluğu yaşadı veSelanik’e gönderildi.

Öte yandan HMS Manica balon gemi-si, Türk topçu birliklerinin yerini tespitediyordu. Balonun önemli bir diğer göre- vi de HMS Baccante savaş gemisinin top-ları için hede belirlemekti. HMS Manica  ve HMS Hector ’un balonları gün boyun-ca ve her hava şartında yukarıda kalıp is-tihbarat sağlıyordu.

İtila Devletleri 25 Nisan 1915’te baş-layan Kara Savaşlarında yepyeni bir ha- vacılık teknolojisini yürürlüğe sokmuş-tu. Bozcaada’da konuşlanan uçaklar, ha- vadan Osmanlı mevzilerinin harita ko-ordinatlarını belirleyip modiiye edilmişAlman Goertz katlamalı otoğra maki-nesiyle otoğraarını çekiyordu. Seddül-bahir ve Arıburnu’na çıkartma yapan İti-

Çanakkale 15. Harp Tayyare Bölüğü subayları

54

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 56/97

la güçleri, havadan da 10 uçak ve 1 göz-lem balonuyla harekâta destek vermişti.

İttiak Devletleri cephesinde ise 25 Ni-san sabah, Pilot Garber ve Yüzbaşı Hü-seyin Sedat’ın bulunduğu uçakla, SarozKörezi’nden Anadolu sahiline, üç saat-

lik bir keşi uçuşu düzenlendi. Pilotlar buuçuşla 45 nakliye gemisi tespit etmiş vehatta bu gemilere birkaç bomba da atmış-lardı. Ayrıca bu keşi uçuşunda savaş ge-milerinin Boğaz’dan ayrılıp Saroz’da birçıkarma provası yaptığı tespit edilmişti.Kara Savaşlarının başladığı bu dönemdeuçakların arızalı olması sebebiyle başkauçuş yapılamamıştı. Bununla beraber 27,28 ve 29 Nisan’daki keşi uçuşlarıyla, düş-manın Seddülbahir ve Arıburnu’na çıktı-ğı tespit edilmişti. Ayrıca bu uçuşlarla Be-

şike Limanı, Kumkale ve Bolayır’da göste-ri çıkarmaları yapıldığı da rapor edilmişti.

7 Ağustos 1915’te başlayan Arıburnu ve Anaartalar çıkarmalarında İtila güç-

leri ilosu yeni uçaklarla desteklenmiş du-rumdaydı. 4 Bristol, 6 Caudron, 6 BE 2C ve 6 Morane Parasolünü bünyesinde ba-rındıran ilonun kapasitesi 48 uçağa ulaş-mıştı. Buna karşılık Osmanlı’nın 1’inciTayyare Bölüğü’nde yalnızca sekiz uçak 

 vardı. Bunlara ek olarak 5’i Gotha WD 1 ve 3’ü Gotha WD 2 olmak üzere 8 denizuçağı vardı. Ancak bu deniz uçakları Al-manlar taraından, Kara Savaşlarının baş-ladığı Nisan ayında değil Haziran’da Os-manlı Ordusu’na kazandırılmıştı.

Eylül 1915 öncesinde Osmanlı Ordu-su’na bağlı pilotların az sayıda uçak veeksik mühimmatla, havadan elle attığıbombalar etkili olamamıştı. Bununla be-raber genellikle bir Türk ve bir Alman pi-lot ile bir uzman gözlemciden (râsıt) olu-

şan keşi ekibinin sağladığı istihbarat ra-porları, savaşın başından sonuna kadar 5.Ordu Komutanlığı’na büyük katkılardabulunmuştu. 6 Eylül’de Bulgaristan’ın İt-

tiak Devletleri’nin yanında savaşa girmekararıyla Balkan yolu açılmıştı. Bununsonucunda, Alman kara ve deniz uçak-larının, mühimmat ve çeşitli savaş mal-zemelerinin Çanakkale Savaşlarına dâhilolması mümkün oldu. Böylece Osmanlı

hava gücü İtila Devletleri’ne karşı dahaetkili olarak kullanılabildi.Örneğin Eylül 1915’te ve Aralık 

1915’te Almanya’dan getirilen 4 FokkerStafel uçağın Çanakkale Savaşlarında-ki katkısı büyüktür. Ancak bunlardan bi-ri, 6 Ocak 1916’da Alman pilotuyla bir-likte Seddülbahir’de İtila güçlerine aitbir Farman uçağı taraından düşürüldü.Buna karşın Alman Teğmen Buddeckedört düşman uçağını bir Fokker’le dü-şürmüştü. Ayrıca Fokker kullanan üç Al-

man pilot, beş düşman uçağı daha dü-şürmüştü. Böylece Fokker’ler Çanakka-le Cephesi’nde bir kayba karşılık dokuzdüşman uçağı düşürmüş oluyordu.

I. Dünya Savaşı’nda kullanılan gözlemci balonlardan biri (Belçika)

Deniz Savaşı’nda Osmanlı ordusu karşısında yenik düşenİtilaf Devletlerinin savaş sonrası Çanakkale’ye getirdikleri

İngiliz HMS Manica sabit balon gemisi

<<<

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

55

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 57/97

Çanakkale Savaşlarında Kullanılan Havacılık Teknolojisi <<<

Diğer yandan Balkan yolunun açılma-sından sonra Osmanlı Ordusu’nun keşi uçuşlarında Almanya’dan getirilen otoğ-ra makinaları da kullanılmış, ayrıca de-niz uçakları makinalı tüeklerle silahlan-dırılmıştı. Silahlandırılan 5 adet GothaWD-2 deniz uçağı, Gökçeada ve Bozcaa-da’daki düşman hava üslerine ve kampla-ra geceleri bombardıman uçuşları düzen-

ledi. Bu uçaklarla toplam 150 uçuş yapıldı ve düşman mevzilerine 200 bomba atıldı.

Osmanlı hava kuvvetlerinin güçlenme-siyle, 27 Eylül’de iki Alman teğmen ilk deabir düşman uçağını hava savaşında düşür-meyi başardı. Diğer yandan, 30 Kasım’daÜsteğmen Ali Rıza, râsıtı Orhan ile AK-1 Albatros uçağıyla keşi halindeyken, Ka-batepe üzerinde rastladıkları bir Fransızuçağıyla havada savaştı ve bir kurşunlaFransız uçağının benzin deposunu deldi.Bunun sonucunda uçak yanarak İntepe-Helles arasına düştü. Çanakkale’de ilk ha- va savaşı 2 Mayıs’ta Seddülbahir üzerindeyapıldı. Osmanlı uçağına tabancayla ateşeden iki İtila uçağı, otomatik tabancay-la yapılan karşı atışla püskürtüldü. Diğeryandan Çanakkale Cephesi’nde Osman-lı topçusunun ateşiyle düşürülen uçakla-rın sayısı da azladır. 1915 senesinde İtila Devletleri’nin uçaklarından 17’si Osmanlıtopçusunun yerden açtığı ateş sonucundadüşürülmüştü.

İttiak ve İtila kuvvetleri uçaklarınıkeşi ve taarruz dışında, havadan bildi-ri atarak psikolojik harekât amaçlı olarak da kullanmıştır. Örneğin İttiak hava güç-leri, Kara Savaşlarının arklı dönemlerin-de uçaktan Fransız-Cezayir birliklerine ve Avustralya-Yeni Zelanda birliklerinehitap eden bildiriler atmıştır. Bu bildiri-ler -25 Haziran 1915’te Arıburnu’da Türk uçaklarının düşman mevzileri üzerine at-tığı 300 bildiri gibi- İngilizce olarak kale-me alınmıştı.

Tüm bu bilgilerden de anlaşılacağıüzere, Osmanlı Devleti’nin Batılı devlet-lere karşı Çanakkale Boğazı’nda ve Ge-libolu Yarımadası’ndaki savaşlara hava-dan verdiği destek Eylül 1915’e kadar sonderece düşük bir teknolojiyle sürdürül-

müş olsa da keşi uçuşları, taarruz ve psi-kolojik harekât çerçevesinde kayda de-ğer başarılar sağlanmıştı. Bunun yanı sı-ra Eylül sonrasında açılan Balkan yoluylaAlmanya’dan getirilen ilave uçaklar, mal-zemenin ve mühimmatın teknik ve do-nanım desteğiyle keşi uçuşları daha ni-telikli hale gelmiş, bu sayede İtila güçle-rine önemli kayıplar yaşatılmıştı. Dolayı-sıyla Çanakkale Zaeri’nin kazanılmasın-da Osmanlı-Alman hava gücünün katkı-sı büyüktür.

Kaynaklar• Okuyucu, O., “Çanakkale Muharebeleri’nde Hava Harekâtı”,

 Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, s. 267-300, Ağustos 2010.• http://www.hvkk.tsk.tr/tr/IcerikDetay.

aspx?ID=32&IcerikID=84• http://www.turkishairlines.com/tr-tr/skylie/2008/mayis/

makaleler/osmanlida-havacilik.aspx

Farman tipi uçak

Fokker tipi uçak

Pilot-gazeteci Velid Ebuzziya (öl.1945)18 Mart Deniz Savaşı zaferi sonrasında Çanakkale Boğazı’ndakiDardanos Bataryası önünde.

Velid Bey, Çanakkale’ye uçtuğu Berliot tipi uç ağın önünde

56

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 58/97

BAŞVURU KOŞULLARI1. Öğrenimgörmekteolanlisansöğrencileritarafındanbitirmeprojesihazırlıyorolmak,

2. Sanayininbirsorununuçözmeve/veyasanayideuygulamapotansiyeliolanürün/yöntem/süreçiyileştirme/geliştirmekonularındabitirmeprojesihazırlıyorolmak,

3. Bitirmeprojesiniakademikvesanayi/sektördanışmanınrehberliğindeyapıyorolmak,

4. Bitirmeprojesibireyselveyaenfazlaonöğrencitarafındanhazırlanmalı.

2241 - Sanayi OdaklıLisans Bitirme

Projeleri Yarışması

TÜBİTAK - BİDEBTUNUSCAD.NO:80,KAVAKLIDERE/ANKARA•TEL:(312)4685300/3838•e-posta:[email protected]

web : http://www.tubitak.gov.tr/bideb/2241

BAŞVURU DÖNEMİ

1 Mart – 30 Nisan 2013 tarihleri arasında

http://ebideb.tubitak.gov.tr adresinden online olarak yapılacaktır.

ÖNEMLİ HATIRLATMAProgram kapsamında lisans bitirme tezlerine ayrıca 4.000.-“Tez Desteği” sağlanacaktır.

      Ö      Ğ     R     E     N     C      İ

     D     A     N     I     Ş     M     A     N

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 59/97

58

 Ali Doğanak soy  [email protected] Matematik Havuzu

Bu sayımızda ...121

31

41

51

+ + + + + toplamını, yani 1’den baş-

layarak pozitif tam sayıların çarpmaya göre terslerinin toplamını elealacağız. Tanımlanma şeklinden bu toplamın gittikçe büyüdüğü fakatbüyüme miktarının gittikçe azaldığı görülüyor. Örneğin toplamdaki

büyüme ilk 999 terimden sonra 0,001, ilk 999.999 terimden sonra ise0,000001 olacaktır. Fakat bu yavaşlık onu sınırlamaz. Bir başka deyişlebu toplam “yavaş yavaş ama sınır tanımadan büyümektedir”. Yani nekadar büyük bir pozitif sayı alırsanız alın, toplam eninde sonunda aldı-ğınız sayıdan daha büyük bir değere ulaşacaktır. Bunu görebilmek içintoplamı biraz daha yakından inceleyelim.

...

121

31

41

51

61

71

81

9

1

10

1

11

1

12

1

13

1

14

1

15

1

16

1

17

1

deg deg

deg

enk g olan term

toplam n er

enk g olan term

toplam n er

enk g olan term

toplam n er

41

2

21

81

4

21

161

8

21

üçü ü

ı

üçü ü

ı

üçü ü

ı

> >

>

+ + + + + + +

+ + + + + + + + + +

d d

d

n n

n

1 2 3  444 444  

1 2 3  4 44 44 4 44 44 44 44 44 44 44  

=

Toplamın ilk terimi 1, ilk iki terimin toplamı ·321

‘dir. İlk dört terimin

toplamı ·421

‘den, ilk sekiz terimin toplamı ·521

‘den, ilk 16 terimin top-

lamı ·621

‘den büyüktür. Bu şekilde devam ederek ilk 2k terimin toplamı-

nın ( ) ·k  221

+ ’den büyük olduğu görülebilir. O halde ilk 2k terimin top-

lamık 

22+

‘den büyük olur. Örneğin ilk 2198 terimin toplamı 100’den,

ilk 21998 terimin toplamı 1000’den büyüktür. Toplamın sınır tanımak-

sızın büyüdüğünü göstermek için yukarıda yaptığımız hesaplamadoğru olsa da ekonomik değildir. Yani dizinin ilk 2198 teriminin topla-mının 100’den büyük olduğunu söylerken biraz garantici davranmışoluyoruz. Aslında toplamın 100 sayısını geçmesi için ilk 2143 terimintoplanması yeterlidir.

Toplamın yavaş yavaş ama sınır tanımadan büyüdüğünü söylemiş-tik. Sınır tanımadan büyüdüğünü anlamış olduk. Şimdi de yavaş yava-şı anlayalım. İlk dört terimi topladığımızda toplam 2’den büyük olur.İlk 11 terimde 3, ilk 31 terimde 4, ilk 83 terimde 5 sayısı aşılmış olur.Toplamın 10’u aştığını görebilmemiz için ilk 12.367 terimin toplan-masını beklememiz gerekecektir. Saniyede 1.000.000 işlem yapabilenbir işlemci bir sene boyunca aralıksız çalıştığında toplamın ancak 31’iaştığını görebiliriz. Makul bir sürede, söz gelimi 1000 senede toplamın70 olduğunu görebilmemizi sağlayacak hızda işlem yapabilecek birteknoloji henüz yok.

Toplamın ilk  n teriminin toplanması ile elde edilen sayıya n. har-monik sayı adı verilir ve H 

nile gösterilir. Birçok uygulama sahasında

önemli rol oynayan harmonik sayıların nasıl hesaplanabileceğine de-

ğineceğiz. Her birinin taban uzunluğu 1, yükseklikleri , , , ... ,121

31

81

 olan dikdörtgenlerin alanlarının toplamı H 

8’e eşittir.

 H 8

 x = 1’den x = 8’e kadar  y x

1= fonksiyonunun grafiği ile x− ekseni

arasında kalan bölgenin alanı da ln ( x) (doğal logaritma fonksiyonu)olarak tanımlıdır.

1 2 3 4 5 6 7 8

Alan = ln(8)

 y =1

 x

İki şekil birlikte çizildiğinde H 8

< 1 + ln (8) olduğu görülür.

 H 8 < 1 < ln(8)

Aynı şekil biraz farklı çizildiğinde ise ln(8) < H 8

olduğu görülür.

ln(8) <  H

Sonuç olarak ln (8) < H 8

< 1 + ln (8) eşitsizliklerini elde ederiz ki bunungenel hali olan ln (n) < H 

n< 1 + ln (n) eşitsizlikleri de her n ≥ 2 tam sayısı

için geçerlidir. Böylece H n’yi hesaplamak için etkin bir yol bulmuş olduk.

Örneğin H 100

’ü hesaplamak istediğimizde ln100 = 4,605... olduğundan4,605 < H 

100< 5,605 yazabiliriz. Buradan H 

100’ün yaklaşık olarak 5,1 civa-

rında bir sayı olduğunu tahmin edebiliriz. Nitekim H 100

 = 5,1873... ‘tür.

ln (n) ile ln (n) + 1 sayıları arasında bulunduğunu bildiğimiz H n

için

yaklaşık bir değer olarak ( )nln21

+ ‘yi kullanmak makuldür. Ancak Euler

n sayısı büyüdükçe H n

− ln (n) farkının gittikçe sabit bir sayıya yaklaştı-ğını göstermiştir. Euler sabiti adı verilen ve γ ile gösterilen bu irrasyo-nel sayının yaklaşık değeri 0,57721’ dir. O halde

 H n

≈ ln (n) + 0,57721 yazarak, H n

için yaklaşık bir değer olarak ln (n) + 0,57721’in kullanılabileceğini ifade edebiliriz.Örneğin H 

100≈ 5,18238... gibi.

SERBEST STİL: HARMONİK SAYILAR

DUYURUDeğerli okurlarımız, bu sayıdan itibaren Eğlence Havuzu

ve Olimpik Havuz köşelerinde yer alan problemleri doğru

çözenlerin isimlerini yayımlamaya başladık. Listede yer almak 

için çözümlerinizi soruların yayımlandığı ayın ilk 15 günü

içinde, sayfa başlığında verilen internet adresine göndermeniz

gerekiyor. Okurlarımızdan gelen dikkate değer çözüm

önerilerini de ayrıca yayımlayacağız.

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 60/97

59

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

KAYNAMIŞ YUMURTA Yumurtanızı tam 15 dakika kaynatmak istiyorsunuz.

Biri 7 diğeri 11 dakikalık iki kum saati kullanarak bunu nasıl yapabilirsiniz?

BİSİKLET Bir kısmı 2 diğerleri de 3 tekerlekli ol-

mak üzere 14 bisikletin toplam 37 tekerleği olduğu

biliniyor. Üç tekerlekli bisikletlerin sayısı sizce kaçtır?

BİLEK GÜREŞİ Yedişer kişiden oluşan iki takım arasında bilek güreşi maç-

ları yapıldı. Turnuva sonunda her oyuncu yaptığı toplam maç sayısını tahtaya

yazdı. Tahtada 3, 3, 3, 3, 3, 5, 6, 6, 6, 6, 6, 6, 6, 6 sayıları var. Bir şey yanlış görü-

nüyor, ama ne?

ATEŞ İLE GÜNEŞ Ateş ile Güneş hilesiz birer zar atıyor. Gelen zarlardan

küçük olan büyük olandan çıkarılıyor. Sonuç 0, 1 veya 2 ise Ateş, 3, 4 veya 5 ise

Güneş kazanıyor. Sizce bu oyun adil mi? Oyun çok sayıda tekrarlanırsa kimindaha çok kazanması beklenir?

MATEMATİKÇİ MANAV Bir manav, iki kefeli bir terazi ve 4 adet ağırlık ile

1 kilodan 40 kiloya kadar (ağırlığı bir tam sayı ile ifade edilebilen) her şeyi

tartabiliyor. Manavın elindeki 4 ağırlık nelerdir?

KARELİ TAHTADA ÇARPMA 9 x 9 boyutlarındaki bir satranç tahtasındaki 81 karenin içine 1 ya da –1 yazılmış.

Her kare için, bu kare ile ortak kenara sahip karelerde yazan sayıların çarpımı hesaplanıyor. Her hamlede aynı anda

karelerdeki tüm sayılar, bu çarpımlarla değiştiriliyor. Başlangıçtaki sayılar ne olursa olsun, sonlu adım sonunda tüm

karelerde 1 yazan durum elde edilebilir mi?

NOKTADAŞLIK Bir  ABC üçgeninin  A açısının dış açıortayı, BC kenarına B’den ve C ’den çizilen dikleri, sırasıyla D ve E  

noktalarında kesiyor. O,  ABC üçgeninin çevrel çember merkezi olmak üzere, BE , CE ,  AO doğrularının noktadaş olduğunu

gösteriniz.

KUM HAVUZU

OLİMPİK HAVUZ

EĞLENCE HAVUZU

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 61/97

60

 Ali Doğanak soy  [email protected] Matematik Havuzu

Kum Havuzu

100 KARINCA

Karıncaları birbirlerinden ayırt etmiyoruz. Bu nedenle iki karıncanın karşılaşınca yönlerini değiştirip zıt yönde yürümeye devam etmesini,

karıncalar birbirlerinin içinden geçip hiç yön değiştirmeden yollarına devam ediyormuş gibi düşünebiliriz. Buna göre, başlangıç konumları ne

olursa olsun en fazla 1 dakika sonunda çubuk üzerinde hiç karınca kalmaz.

KARINCAYİYEN

Kahverengi karıncayiyenin yeşil bir karıncayiyenle, siyah karıncayiyenin de mavi bir karıncayiyenle beraber dolaştığını kabul edelim. Kahve-

rengi karıncayiyenin karşılaşıp da yiyemediği her karıncayı yeşil karıncayiyen, siyah karıncayiyenin karşılaşıp da yiyemediği her karıncayı mavi

karıncayiyen yesin. Kahverengi karıncayiyenin siyah karıncayiyenden daha fazla karınca yediği her durumda yeşil karıncayiyen maviden daha

az karınca yer. Aynı şekilde kahverengi karıncayiyenin siyahdan daha az karınca yediği her durumda da yeşil karıncayiyen maviden daha fazla

karınca yer. Kahverengi olanın siyah olandan daha fazla karınca yemesi ile yeşil olanın mavi olandan daha fazla karınca yemesi, eşdeğer olaylar

olduğundan, olasılıkları eşittir. Bu olaylar birbirinin tümleyeni olduğundan her birinin olasılığı da21

olur.

Eğlence Havuzu

HALAY ÇEKEN KARINCALAR

Karıncalardan birini kırmızı, diğerlerini siyah kabul edelim. Kırmızı karıncanın bulunduğu grup k karıncadan oluşuyorsa, kendisi dışındaki k −1

karınca, toplam n −1 karınca arasından C (n – 1, k – 1) farklı şekilde seçilmiş olur. Bir kez bu seçim yapıldıktan sonra kırmızı karıncanın içinde

bulunduğu grup halka formuna (k −1)! farklı şekilde, geri kalan (n − k ) karınca ise (n − k −1)! farklı şekilde girebilir. Sonuç olarak karıncaların bu

durumda gruplaşıp iki halay grubu oluşturması

( , ) · ( ) ! · ( ) !( ) !

C k k k 

n k nn

n1 1 1 1

1- - - - - =

-

-

farklı şekilde olabilir.

k = 1, 2 , ..., n − 1 için elde edilen sayıları topladığımızda

...( ) !nn n

11

12

12 1-

-+

-+ + +d n

elde ederiz ki, bu da aradığımız sayının(n – 1)! H 

n – 1olduğunu ifade eder. 14 karınca için bu sayı 13! H 

13= 19.802.759.040 dir.

DOMİNO KULESİ 

Mümkün olan en büyük açıklığa ulaşabilmemiz için kulenin en üstündeki k −1 dominonun oluştur-duğu bölümün ağırlık merkezi ile k . dominonun sağ ucu aynı hizada olmalıdır.

En üstte yer alan k − 1 dominonun ağırlık merkezinin k . dominonun sol ucundan yatay uzak-

lığı 2 olduğundan, ilk k dominonun ağırlık merkezinin k . dominonun sol ucundan yatay uzaklığı da( )

k 2 1 1 2 1- +=

-olur. Bir sonraki dominoyu yerleştirdiğimizde k . domino ile k +1. dominonun

sağ uçları arasındaki fark da k 

k 22 1 1

-

-

= olur.Bir başka deyişle kulenin altına k + 1. dominoyu eklediğimizde x mesafesi

k  11

+kadar artmış olur.

Kulede toplam n domino varsa ... H  xn

121

31

11

n 1 – = + + + +-

= olur. Harmonik sayıların sınırsızlık 

özelliğinden, x mesafesinin istendiği kadar büyük tutulabileceği sonucuna ulaşırız.

GEÇEN AYIN ÇÖZÜMLERİ

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 62/97

61

KİTAP ALIŞVERİŞİ

k = 5 için örnek verelim.

1 1 1 2 2 2 3 3 3 3

2 4 6 4 5 5 4 4 5 5

3 5 7 6 7 7 7 7 6 6

Kitapları 1’den 7’ye kadar numaralandıralım.

Her sütundaki sayılar, o kişinin aldığı kitapları

göstersin. Bu örnekte ilk kişi (1, 2, 3) numaralı

kitapları, ikinci kişi (1, 4, 5) numaralıkitapları almıştır. Herkesin en az bir ortak 

kitap aldığı, diğer şekilden rahatlıkla

görülebilir.

Şimdi k < 5 olamayacağını gösterelim.

Birinci kişi diğer 9 kişiyle de ortak kitap

aldığı için, birincinin aldığı kitaplardan

biri toplam en az 4 kere alınmıştır. k = 4

olması için

tüm kitaplarıntam olarak 4

kez alınması

gereklidir.

Ancak toplam

kitap sayısı

olan 30, 4 ile

bölünemez. Sonuç olarak k = 5 olmalıdır.

CANKURTARAN EKİBİAli Doğanaksoy,Çetin Ürtiş,Enes Yılmaz,Fatih Sulak,Muhiddin Uğuz,Zülfükar Saygı.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Bu tablodan, sözgelimi 3. hamleden sonra las-

tik uzunluğunun 4 metre olduğunu ve karın-

canın başlangıçtan yaklaşık 7,33 cm uzaklaş-

mış olduğunu (veya varmak istediği uca yak-

laşık 3,93 metre uzakta olduğunu) görürüz.Tablonun n sıra numaralı satırında ise n 

hamle sonunda karıncanın başlangıca olan

uzaklığı santimetre cinsinden d n

ile gösteri-

lerek bir bağıntı elde edilmiştir. Bu bağıntı-

yı şöyle yazabiliriz:

( )d n

nd 

11n n 1 – =

++d n

{d n} dizisinin ilk birkaç terimini hesaplayalım:

( )

( ) ( )

( )

2 1 2

23

123

2 113

23

34 1

14

24

34

45

45

15

25

35

45

d d 

d d 

d d 

d d 

1 0

2 1

3 2

4 3

= + =

= + = + = +

= + = + +

= + = + + +

Buradan

...( ) ( )1 121

31 1

1d nn

n H n n= + + + + + = +d nolduğu görülür. n hamle yaptıktan sonra

lastik uzunluğu santimetre cinsinden

100(n + 1) olmuştur. Karıncanın lastiğin

ucuna varmış olabilmesi için

d n

= (n + 1) H n

≥ 100(n + 1) veya  H n

≥ 100

olması gerekir. { H n} dizisinin sınırsız art-

tığı hatırlanırsa, karıncanın lastiğin diğer

ucuna erişebileceği anlaşılır. Ulaşabileceği

hamle sayısı da H n

≥ 100 eşitsizliğini sağla-

yan en küçük n tam sayısıdır. H n

≈ ln(n) + γ 

yaklaşık değerini kullanarak n ≈ e100 − γ ve

buradan n ≈1,51 × 1043 bulunur.

HamleNo

Hamlenn başındaklastk uzunluğu (cm)

Hamle başında karıncanınbaşlangıca uzaklığı (cm)

Yürüyerek ulaştığımesafe (cm)

Lastğn uzamaoranı

Hamle sonunda karıncanınbaşlangıca uzaklığı (cm)

1 100 0,00 1,00 1:2 2,00

2 200 2,00 3,00 2:3 4,50

3 300 4,50 5,50 3:4 7,33

4 400 7,33 8,33 4:5 10,42

n 100n d n – 1

d n – 1

+ 1 n : (n + 1) ( )d n

nd 

11n n – 1=

++d n

AZİMLİ KARINCA Başlangıç noktasına göre ilk hamle sonunda karınca önce yürüyerek 1 cm uzaklaşır, daha sonra lastiğin sündürülmesi ile

bu uzaklık 2 santimetreye çıkar. Karınca ikinci hamlede yürüyerek 3 santimetreye ve lastiğin sünmesiyle 4,5 santimetreye ulaşır. Şöyle bir tablo

düzenleyebiliriz:

7 34

5

2 6

1

Olimpik Havuz

ÇEMBERDE EŞ UZUNLUKLAR

İlk olarak OB // DF olduğunu görelim. M , [OB] nın

orta noktası olsun. AOB üçgeninde OB, BA, AO 

doğru parçaları C de kesiştiği için Ceva teoremini

uygulayarak · · 1MB

MO

 DA

 DB

 FO

 FA=

elde ederiz. | MO| = | MB| olduğu için DA

 DB

 FA

 FO=  

yani OB // DF buluruz. Buradan AOB üçgeni ile

 AFD üçgeninin benzer olduğunu ve OBC üçgeni

ile DFC üçgeninin benzer olduğunu elde ederiz.

| AO| = |OB| ve |OC | = |OB| eşitliklerini kullanarak bu

benzerliklerden | AF | = | DF | ve |CD| = | DF | olduğu,

dolayısıyla | AF | = |CD| olduğunu buluruz.

A

O

F

C

B

D

M

(Doğru çözüm gönderen okurumuz: Eyüp Amanvermez)

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 63/97

Katı, sıvı ve gazlarınbasıncı

Basınç bir kuvvetin uygulandığıyüzeye dik bileşeninin birimalana etkiyen miktarına verilenisim. Örneğin ağırlığımızın,ayakkabılarımızla yere temasettiğimiz toplam alana bölünmesi

yere uyguladığımız basıncı verir.Geniş yüzeyli kar ayakkabıları,ağırlığımız değişmediği halde karüzerinde rahatça yürümemizi sağlar.Ağırlık değişmediği halde yüzeyingenişlemesi basıncı düşürerek karüzerinde kalmamızı sağlar.Toprağa çakmak istediğimiz birkazığın ucunu sivriltmek ise basınçkavramını lehimize kullanmanınbaşka bir yoludur. Sivrilen kazığınucundaki alan küçüldükçebasınç artar ve kazığın toprağaçok daha rahat saplanmasını sağlar.Sıvı ve gazlardaki basınç katılardanfarklıdır. Sıvı veya gaz dolubir balonu sıkıştırdığınızda balonher yöne büyür. Katılarda ise basınçsadece kuvvet yönünde vardır.

Bu ortaokulbilgileri ne işimize yarayacak?

Hazır ortaokula dönmüşken atmosferbasıncı le lgl bze gösterlen lk deney hatırlayalım. Ağzına kadar sudoldurulan bardak üzerne brkarton parçası konularak ters çevrlr,karton düşmez ve su dökülmez.

Kartonun altındak atmosfer basıncı(çünkü gazlar basıncı her yönde letr)bardağın üzerndek atmosferbasıncının suya ulaşmasına zn vermez.Kartonun üzernde kalan su,atmosfer basıncı tarafından taşınır.Bu deney çay bardağıyla,su bardağıyla hatta lmonatabardağıyla yapablrsnz.Ama acaba bardak ne kadaruzun olursa su dökülür?

Cevabınızı sağ sayfadakTorcell deney kutucuğundabulablrsnz.

     S     C     I     E     N     C     E     S     O     U     R     C     E     /     P     h    o    t    o     R    e    s    e    a    r    c     h    e    r    s     /     G    e    t    t    y     I    m    a    g    e    s     T     ü    r     k     i    y    e

 Murat YıldırımNasıl Çalışır?

 

Hava Basıncı

Taş yerinde ağırdır derler. Peki ya etrafımızı saran hava?Kilometrelerce yükseğe çıkan havanın günlük hayatımıza etkisi nedir?Hava da kendi ağırlığını bizim sırtımıza mı yüklüyor?Bunu cevaplamak için önce ortaokul fizik bilgilerimize dönmek zorundayız.

62

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 64/97

Kaynama sıcaklığıyla yüksekliğin ne ilgisi var?

Ortaokulda ve lisede bize öğretilen bilgilerarasında yüksek bölgelerde suyun daha düşük sıcaklıklarda kaynadığı da vardır. Bu da havabasıncı ile ilgili olduğu için hemen onun damantıksal sebebini sizinle paylaşalım. Kaynamasıcaklığına ulaşmış bir molekülün hem kendisini

diğer sıvı moleküllerine bağlayan molekülerbağları kırması hem de buharlaşıp havayakarışabilmesi için üzerindeki atmosfer basıncınıyenmesi gerekir. Yükseklik arttıkça atmosferinincelir ve hava basıncı azalır. Basınç azalıncasu daha erken kaynar. Düdüklü tencerelerdeolduğu gibi suyun üzerindeki basıncı artırırsanızsu daha geç kaynar ve açık havadaki kaynamasıcaklığının üzerine çıkarak ne pişiriyorsanız dahahızlı pişmesini sağlar.su daha geç kaynar ve açık havadaki kaynama sıcaklığının üzerine çıkarak ne pişiriyorsanız daha hızlı pişmesini sağlar.

Magdeburg deneyi ya da vakumun gücü adına!

Açık hava basıncı ile ilgili deneylerden bahsedip de Magdeburgyarıkürelerinden bahsetmemek olmaz. Alman bilim insanı ve Magdeburg’unbelediye başkanı Otto von Guericke pistonlu bir hava pompası icat etmişti.Hem pompasının hem de açık hava basıncının gücünü gösteren birdeney düzenledi. 50 cm çapında, içi boş bir küre hazırladı. Küre birbirinegeçmeli iki parçadan oluşuyordu ve kapatıldığında hava geçirmiyordu.

Von Guericke kendi icadı olan pompa ile kürenin içindeki havayı boşalttı.Sonra kürenin iki yarısını atlara bağladı. Yaptığı bir gösteride her takımdasekizer, başka bir gösteride on beşer at vardı. Fakat Von Guericke küreüzerindeki vanayı açıp hava basıncını eşitleyene kadar atlar yarıküreleribirbirinden ayırmayı başaramadı. Buradaki ilke bizim ters bardak deneyimizdeki ilkeyle aynı. Kürenin içinde hava olmadığı için hava basıncıda olmuyor ve dışarıdaki havanın basıncı yarıküreleri bir arada tutuyor. Not: Burada anlatılanları hiç zorlanmadan anladıysanız ortaokul fenöğretmeninize bizim adımıza da teşekkür ediniz. Size günlük hayatınızdaçevrenizi gözlemlerken bilimin yardımını almayı öğrettiğiiçin elini bir kere de bizim için öpünüz.

    a     l    a    m    y

    t     h     i    n     k    s    t    o    c     k

Hava Basıncı Hava Basın

Cıva

Boşluk

Toricelli deneyi

Toricelli deneyinde, İtalyan fizikçi 80-90 cm’lik bir tüpe cıva doldurup

ağzını kapatır ve tüpü (ağzı cıva içinde kalacak şekilde) cıva dolu bir

kaba batırdıktan sonra tüpün ucunu açar. Tüpün içinde cıva seviyesialçalır ve belli bir yükseklikte (75 cm civarında) bir cıva sütunu ve birmiktar boşluk (hava boşluğu değil sadece boşluk yani vakum) olu-

şur. Cıva hava basıncını her yönde iletir, fakat tüpün içinde atmosfer

basıncı olmadığı için açık hava basıncına denk miktarda cıva tüpün

içinde yükselir. Toricelli deneyini suyla yapsaydık ihtiyacımız olandeney tüpünün uzunluğu 10 m’yi geçecekti. Yani suyun dökülmesi

için gerekli bardak uzunluğu da 10 metreden fazla olacaktı.

Bilim ve Teknik Mart 2013

[email protected] 

63

     S     P     L

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 65/97

KanserdeDoğru Adres:

Modern Tıp

Bilimin her alanında her geçen günönemli gelişmeler oluyor. Özellikle tıp alanındakaydedilen gelişmeler pek çok hastalığıntedavisinde, ilerlemesinin durdurulmasında,

erken tanısında büyük rol oynuyor.Bu önemli gelişmeler, adı bile insanı ürperten“kanser” için de geçerli. Bu konudaşanslı bir ülkeyiz, dünyadaki kanser tedavisine yönelik tüm yeni gelişmeler bir iki ay içinde burada da uygulanabiliyor.Bir yanda gelişmeler sürüp giderkendiğer yanda bu “modern tıp” yöntemlerininkarşısına “alternati tıp” yöntemleri çıkıyor.

Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Medikal Onkoloji Ünitesi’ndeöğretim üyesi Pro. Dr. İsmail Çelik ile kanser,kansere neden olan etkenler ama en önemlisi dekanser tedavisinde modern tıp yöntemlerininne kadar önemli olduğunu konuştuk.Kendisi özellikle kanser hastalarına ve yakınlarına seslendi:“ Modern tıbbın alternatif olamaz,bunun aksi ancak vakit kaybı olur…” 

Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı,TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Özlem Ak İkinci

64

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 66/97

Pro. Dr. İsmail Çelik bir medikal onko-

log. Medikal onkologların işinin kanser te-

davisinin hangi aşamasında başladığını sor-

duğumuzda Pro. Dr. İsmail Çelik şu örnekle

yanıt veriyor: “Düzenli aralıklarla çekilen

mamograide tespit edilen küçük bir tümö-

rün çekilen bir sonraki mamograide büyü-düğü tespit edilirse biyopsi alınıyor ve teda-

 viye başlanıyor. İşte bu, kanserin erken tanısı

 ve hastanın kurtulması anlamına geliyor. Tü-

mörün kan dolaşımına geçip diğer organla-

ra doğru yayılmaya başladığı durumda yani

kanserde medikal onkologların işi başlıyor.”

Modern BlmnAlternatf Olmaz

Adı bile insanı ürküten kanser insanın

kendisinin ya da bir yakının başına gelince

Pro. Dr. İsmail Çelik’in deyimiyle “ocak-

larına ateş düşüyor”. Bu iade Çelik’in yıl-

lardır edindiği gözlemlere dayanıyor. Ama

sözlerine şunu da ekliyor: “Dünyada yeni

çıkan her tedavi yöntemi bir iki ay içinde

Türkiye’ye de geliyor. Bu yüzden şanslıyız.

Kansere yakalanan bir kişi ya da hasta ya-

kını medikal onkologlardan yardım istedik-

leri, çareyi modern tıpta, modern bilimde

aradıkları sürece doğru yoldalar. Ancak o

korku ve paniğin ardından izledikleri yan-lış bilgiler veren bir televizyon programı,

bazen de çevreden duydukları birkaç söz,

kanser gibi zamanın çok önemli olduğu bir

hastalıkta zaman kaybına neden oluyor”.

Pro. Çelik “alternati tıp” olarak adlandırı-

lan alanlarda çare arayan ve zaman kaybe-

den hastaların ya da yakınlarının bir süre

sonra kendilerine başvurduğunu söylüyor.

Çelik “Otomobil bozulunca servise gidiyor-

sak, lastiği patlayınca lastikçiye gidiyorsak,

sağlık bozulduğunda da sağlık kurumlarına

gitmek gerek” diyor. Pro. Çelik kanser ha-

beriyle sarsılmış, neredeyse sağduyusunu

 ve düşünme yeteneğini yitirmiş kişilerin

bu hassasiyetinden yararlanmaya çalışan

 ve gün geçtikçe de artan “başka tedavi yön-

temleriyle” vakit kaybedilmesine neden olan

kişilere ve televizyon programlarına son de-

rece tepkili. Pro. Çelik’e göre bir hasta ancak 

ilaç kullanarak tedavi olur; bir hastaya, özel-

likle de kanser hastasına, herhangi bir seb-

zenin ya da bitkisel bir karışımın ilaç olarak 

önerilmesi son derece yanlış. Aynı şekilde

tek bir besini öne çıkaran diyetler konusun-

da da herkesi uyarıyor.  Bir hastalığı tedavi

etmek çok ciddi bir iş. Tıp doktoru olmadan

ya da tıp doktoru olsa da uzmanlık alanına

girmeyen hastalıklar için tedavi önerisinde

bulunanlar, Pro. Çelik’e göre bir insanlık 

suçu işliyor.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>>>>

65

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 67/97

“Her hastalığı tedavi edebilirim” iadesi-

nin bir bilim insanına yakışmadığını belirten

Çelik, bilim insanının tereddütlü konuşaca-

ğını da vurguluyor. Herhangi bir besinle ya

da alternati tıp yöntemleriyle tedavi umudu vermek hastaların sadece zaman kaybetme-

sine neden oluyor. Özellikle kanserde has-

talığın evresi çok büyük önem taşıyor. Bu

nedenle özellikle Sağlık Bakanlığı’nın, mes-

lek gruplarının ve RTÜK’ün bu konuda çok 

duyarlı olması, hastaların doğru adrese yani

medikal onkologlara başvurması gerekirken

başka kişilerde ve yöntemlerde çare arama-

sının önüne geçilmesi gerektiğini belirtiyor

 ve ekliyor: “Bilimdeki bunca yenilenmeye ve

gelişmeye karşın, neden bilimin alternatii

aranır ki?”

Avrupa’da kanser hastalarının oranı

100.000’de 500, ABD’de 600 iken, Türkiye’de

200-250. Rakamlara bakılırsa Türkiye’deki

kanser oranı Avrupa’nın ve ABD’nin ne-

redeyse yarısı kadar. Ancak bu, biz kanser

olmuyoruz anlamına gelmiyor. Bu rakam-

ların sebebi, ülkemizin Avrupa ve ABD ka-

dar yaşlı nüusa sahip olmaması. Kanser %

80-90 oranında yaşlılık hastalığı. Yaşlanmak 

kanserden “kaçamamak” anlamına geliyor.

Diğer yandan da, yaşlanabilmek bir mo-

dernlik ve reah göstergesi. Pro. Dr. İsmail

Çelik çeşitli istatistiksel yöntemlerle Türki-

ye’deki orta yaşlıların yaşlı, genç yaştakilerin

de orta yaşlı kabul edileceği bir senaryodadahi, Türkiye’deki kanser oranının Avrupa

 ve Amerika’daki kanser oranlarından daha

düşük bulunacağını söylüyor. Türk halkı-

nın çok şişman olmamasını, genellikle doğ-

ru beslenmesini, “ast ood” tüketiminin az

olmasını, her besini kapsayan bir beslenme

çeşitliliğinin olmasını bizlerin şansı olarak 

değerlendiriyor Pro. Çelik. Anadolu’nun

her yöresinde mutakların sağlıklı olduğu-

nu vurgulayan Çelik, aslında Anadolu’daki

halkın görsel ve yazılı basında yer alan diyet

listelerine pek de itibar etmediğini, bunun da

doğru olduğunu söylüyor.

Beslenme demişken, Pro. Çelik’e NobelÖdüllü bilim adamı Dr. James Watson’un,

brokolinin kanserli hücrelerin vücuttaki

yayılımını engellemediği, aksine kansere

neden olduğu iddiası konusunda ne dü-

şündüğünü sorduk. Pro. Çelik kanserin

tedavisinde oksijensiz bir ortam yaratmak 

 ve kanserli hücreyi öldürmek gerekiyorken

antioksidanla oksijen verilmesinin tedavi-

yi engellediğini ve kemoterapinin etkisini

yok ettiğini belirtiyor. Yani Dr. Watson’a hak 

 veriyor. Sağlıklı insanların da belli besinleri

sürekli ve azla miktarda almasının hiçbir

aydası olmayacağı gibi zararlı da olabile-

ceğini belirtiyor. Örneğin domates, brokoli

 ve lahana gibi gıdaların azla tüketilmesinin

kanserden koruduğuna dair yeterli veri ol-

madığını, kahve tüketiminin kansere neden

olduğuna ve yeşil çayın kanserden korudu-

ğuna dair bilimsel bir bulgu olmadığını, ha-

zır gıdalardaki katkı maddelerinin -uygun

oranlarda kullanıldıkları takdirde- kanser

yapıcı etkisi olmadığını, organik olarak ta-

66

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 68/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

>>>

nımlanan yiyeceklerin kanser riskini azalt-

tığına dair de bir veri bulunmadığını özel-

likle vurguluyor. Pro. Çelik’e göre vitamin

takviyeleri ve kapsüllerinin kanserden ko-

ruma etkisi yok, hatta aksine kanseri tetik-lediklerini gösteren çalışmalar var. Havucun

içinde de bulunan beta-karoten maddesinin

azla alınması, sigara bağımlılarında akciğer

kanseri riskini artırabiliyor. Bir araştırmada,

sigara içenlere beta-karoten tableti verildi-

ğinde ölüm oranlarının arttığı tespit edil-

miş. Pro. Çelik bu sonuçların havucun tü-

ketilmemesi gerektiği anlamı taşımadığını,

aksine havucun günlük gıda alımı sırasın-

da taze olarak yendiği takdirde kanserden

koruyucu olacağını söylüyor. Yiyeceklerle

alınan B grubundan bir vitamin olan olik 

asit kanserden koruyucu etki yaparken, her

gün yüksek dozda tablet şeklinde olik asitalmanın kanser ve kalp damar hastalığı ris-

kini artırdığı gösterilmiş. Folik asidin elç ve

kalp hastalığı riskini azalttığı, kalın bağırsak 

kanserini engellediği varsayımı nedeniyle

birçok insan olik asit tabletleri kullanma-

ya başlamış. Hatta ABD’de, Kanada’da ve

Şili’de unlara ve benzeri ürünlere olik asit

katılmış. Fakat yıllar sonra, bu ülkelerde

kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde %

200’e varan artış dikkat çekmeye başlamış.

2009 yılının ortalarından itibaren yapılan ve

sayıları gittikçe artan araştırmalarda, olik 

asidin yüksek dozlarının normal hücrelerin

yanı sıra kanser hücrelerinin çoğalmasınıda kolaylaştırıp hızlandırdığı gösterilmiş.

Norveç’te yapılan çalışmalarda olik asit ve

B12 desteği alan kalp hastaları arasında ak-

ciğer kanserine yakalananların sayısının, ge-

nel nüusa oranla yüzde 25 daha azla oldu-

ğu ortaya konmuş. Bu araştırmada, vitamin

desteği alanların diğer kanser hastalıkları ve

başka rahatsızlıklar nedeniyle ölüm oranla-

rının da daha yüksek olduğu vurgulanmış.

Kanserde Doğru Adres: Modern Tıp

Kanser tedavisi sırasında aşı uzun zamandır kullanılan bir yön-

tem. Her türlü kanser için uygulanabilen aşı bir tedavi şekli değil,

özellikle kemoterapi öncesinde çok işe yarıyor. Kulağa çok kor-

kutucu gelse de Pro. Çelik’ten vücudumuzda aslında her gün

1000-10.000 arasında kanser hücresi yapıldığını öğreniyoruz. Bu

hücrelerle vücudumuzdaki savunma yani bağışıklık hücrelerimiz

savaşıyor ve kanser hücrelerini yok ediyor ya da bu hatalı hüc-

reler, hücre intiharı da diyebileceğimiz apoptoz yoluyla ölüyor.

Savunma hücrelerinin işlevini gereği gibi yerine getiremediği ve

kanser hücrelerinin çoğalmaya devam ettiği noktada aşı devreye

giriyor. Bu durumda kanser hücresinden örnek alınıp laboratuvar

ortamında çok azla sayıda bağışıklık hücresi üretiliyor ve tekrar vü-

cuda veriliyor, böylece vücutta kanser hücrelerine karşı çok büyük 

bir savaş başlatılmış oluyor. Kanser tüm vücuda yayılmış olsa bile

bu büyük savaş en azından zaman kazanılmasını sağlıyor. Ama tek-

rar hatırlatalım: Aşı bir mucize değil, bir zaman kazandırma aracı.

Kanser ve Aşı

67

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 69/97

Kanserde Doğru Adres: Modern Tıp

Öneml Br Hatırlatma!

Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi

Sigara Bırakma Kliniği’nin yöneticisi olan

Pro. Dr. İsmail Çelik ülkemizde sigara so-

rununun devam ettiğini söylüyor. Bir yan-

da “Türk gibi sigara içmek” diye bir deyim,diğer yanda ise sigara yasaklarını dünyada

en hızlı uygulamayı başaran ülke olmak…

Pro. Çelik’e göre zaman zaman delinen si-

gara yasağı aslında sigara içenler için değil,

sigara içenlerin çocuklarının bu alışkanlığa

sahip olmaması için. Sigara yasağının en

önemli amacının en azından çocukların

sigara içilmeyen bir ülkede yaşamasını sağ-

lamak olduğunu vurguluyor. Sigara içen ka-

dınların sayısının gün geçtikçe arttığını söy-

leyen Pro. Çelik önceden kadınlarda en çok 

rastlanan kanser türünün meme kanseri ol-

duğunu oysa artık akciğer kanseri oranının

meme kanseri oranını geçtiğini vurguluyor

 ve meme kanserinde tedavi şansı çok yüksek 

iken akciğer kanserinde aynı durumun söz

konusu olmadığını hatırlatıyor.

Türkye’deCoğraf BölgelereGöre Kanser

Türkiye’de kanser türleri ve oranları coğ-

rai bölgelere göre arklılık gösteriyor. Doğu

Anadolu’da yaşayan biriyle İzmir’de yaşayan

birinin kanser olma riskleri ve yakalanabile-

cekleri kanser türleri arklı. Pro. Çelik dün-

yada mide kanserinin bağırsak kanserinden

azla olduğu tek bölgenin Türkiye’nin doğusu

olduğunu söylüyor. Çelik’e göre Erzurum’da

yaşayan biri çayı sıcak ve çok azla içiyor, kır-

mızı et tüketiyor, biraz da yaşlanınca çok da

azla hareket etmiyor, şişmanlıyor; bir de eğer

sigara içiyorsa bunların hepsi mide ve yutak 

kanseri riskini artırıyor. Bu nedenle mide

kanseri ve yutak borusu kanseri ipek yolu

kanserleri olarak biliniyor. Meme kanseri

Doğu’da çok az, batıda daha azla görülüyor.

Kansere neden olanetkenler arasında genetiğin rolü

sadece % 5.Asıl önemli olan çevresel faktörler.

Çünkü çevresel faktörlergenetik riskin ortaya çıkma

olasılığını artırıyor.Bu çevresel faktörlerin

en önemlilerinden biri beslenme.Yapılan çalışmalarda

şişmanlığın kanser riskiniartırdığı gösterilmiş.

Prof. Dr. Çelikzararlı olmadığı düşünülen

bazı yağlı gıdaların(zeytinyağı ve kuru yemişler de

dâhil olmak üzere)çok miktarda alınmasının

obeziteye yol açabileceğininunutulmaması

gerektiğini söylüyor.

68

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 70/97

<<<

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Çünkü Doğu Anadolu Bölgesi’nde doğum yapma ve

emzirme oranları yüksek, beslenme alışkanlığı gelenek-

sel Anadolu beslenme alışkanlıklarına uygun. Batıda

ise doğum yapma sayısı ve emzirme oranı düşük, ileriyaşlarda doğum yaygın. Tüm bunlar da meme kanseri

riskini artıran etmenler.

Bazı Kanser Türler İçnSevndrc HaberPro. Çelik neyse ki kanserin özellikle bazı türlerinin

yakın bir zamanda, örneğin şeker hastalığı gibi, kronik 

bir hastalık kategorisinde olacağını söylüyor. Ölüme ne-

den olma oranı çok düşük olan meme kanseri ve bağır-

sak kanseri bu kanser türlerinden. Tabii bu durum başka

“alternati tedavi” yollarında umut arayıp zaman kaybet-

meyen, bir uzman doktora başvuran yani doğru adresi

bulan hastalar için geçerli. Ancak öyle bir kanser türü var

ki yakalanma ve ölüme neden olma oranı gün geçtikçe

artıyor: Akciğer kanseri. Pro. Çelik akciğer kanserinden

korunmak için başta sigaradan uzak durmak gerektiğini

özellikle vurguluyor. Bir de kanserdeki en kötü senaryo-

lardan birinin kanserin beyine sıçraması olduğunu iade

ediyor. Beyin dokusuna sadece kan şekeri geçebildiği kan

geçemediği için, tedavide kullanılacak ilaç da beyne ya

hiç geçemiyor ya da sınırlı düzeyde geçebiliyor.

Pro. Dr. İsmail Çelik’in anlattıklarından kanserden

korunmak için yaşam biçimimizi değiştirmenin, sigara-

dan uzak durmanın, sağlıklı beslenmenin, kilo kontro-

lü sağlamanın ve hayatımıza sporu sokmanın almamız

gereken önlemler olduğunu anlıyoruz. Ancak tüm bu

önlemlere rağmen olur da kanser ile bir gün yollarımız

çakışırsa Pro. Dr. Çelik’in en önemli tavsiyesi şu: “Kan-

ser türü ne olursa olsun yıllarca eğitim almış, yıllarını

bu işe adamış, alanlarında uzman tıp doktorlarından

başka kimsede ya da yerde mucize arayışına girmeyin”.

Kanserin hayatımızda olmayacağı, sağlıklı günler

diliyoruz.

Pro. Dr. İsmail Çelik’e katkılarından dolayı teşekkür

ederiz.

Pro. Dr. Çelik’e kanser araştırmalarında Türkiye’nin

durumunu sorduğumuzda Avrupa’da ilk beş içinde

olduğumuzu öğreniyoruz. Kendisi bu durumun sadece kanser araştırma-

larında değil, tüm tıp bilimlerinde aynı olduğunu belirtiyor. Pro. Dr. Çelik 

hastaların, özellikle de kanser hastalarının, Türkiye’de onkolog sayısı az ol-

masına rağmen sağlık hizmetlerine erişmekte zorlanmadığını düşünüyor.Hatta Türkiye’nin bütün illerinde bulunan Kanser Erken Teşhis, Tarama

 ve Eğitim Merkezlerinin (KETEM) yeterince etkin kullanılmadığını ve ye-

terli başvuru olmadığını vurguluyor. KETEM’ler eğitim yoluyla toplumun

kanser ve kanserde erken teşhisin ve taramanın önemi konusundaki arkın-

dalığını artırmak, erken yakalanabilir kanserlerde erken teşhis ve toplum

tabanlı tarama aaliyetleri yürütmek, bulunduğu ilde kanser kontrolünde

etkin rol almak, tüm bu aaliyetler sonucunda da önlenebilir ve erken yaka-

lanabilir kanserlerin görülme sıklığı ve ölüme neden olma oranını azaltmak 

amacıyla kurulmuş. 2011 yılından beri 81 ilde toplam 82 KETEM aaliyet

gösteriyor. Bu merkezlerde kanserden korunma ve tarama yöntemleri hak-

kında özel eğitim almış pratisyen hekimler, uzman hekimler, hemşire, ebe,

röntgen ve laboratuvar teknisyenleri, tıbbi teknologlar ve tıbbi sekreterlergörev yapıyor. Herkes KETEM’lerde ücretsiz tarama yaptırabiliyor. Kanser

gibi, erken teşhisin yaşamsal önem taşıdığı bir hastalık için ülkemizde böyle

bir imkânın varlığından herkesin haberdar olmasını istiyor ve bu konuda

gereken hassasiyeti göstermelerini diliyoruz.

69

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 71/97

Özlem Ak İknc

Dr, Blmsel Programlar Uzmanı,TÜBİTAK Blm ve Teknk Dergs

Triklosan, bakteri üremesini engellemek içinçoğunlukla diş macununa, deodorant ve sa-bun gibi kozmetik ürünlere, mutak gereçle-

rine ve tekstil malzemelerine eklenen antibakteriyelbir kimyasal madde. Triklosan deri yoluyla az mik-tarda emiliyor. Ama asıl emilim diş macunu kulla-nımında ağız yoluyla gerçekleşiyor. Bazı ürünlerde40 yıldan azladır kullanılıyor. Norveç Halk Sağlığı

Enstitüsü’nden gelen haberler bu kimyasal madde-nin çocuklarda alerji gelişimi riskini artırdığını söy-lüyor. ABD’de yapılan bazı çalışmalardan da benzersonuçların elde edildiği biliniyor. Norveç’te yapılançalışmada 10 yaşındaki çocukların idrarındaki trik-losan düzeyinin, vücutta herhangi bir alerji olup ol-madığına dair bilgi veren immunoglubulin E (IgE)seviyelerinin artışıyla ilişkili olduğu görüldü. Atlan-ta’daki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nde 623idrar örneğinin incelenmesi sonucunda Norveçli ço-cukların yaklaşık %50’sinin, ABD’li çocukların iseyaklaşık %80’inin idrarında triklosan tespit edildi.

Triklosan derideki, ağızdaki ve bağırsaklardakibakteriyel forayı değiştirebiliyor. Yararlı bakterilerinkompozisyonundaki değişim ise alerji gelişimi riski-nin artmasına neden olabiliyor. Bu yüzden antibak-teriyel ürünlerin dolayısıyla da triklosan kullanımın-daki artışın alerji görülme sıklığındaki artış ile ilişki-li olduğu düşünülüyor.

Norveç’teki doktorlar bakterilerin direnç kazan-masını önlemek amacıyla yıllardır antibakteriyelürünlerin kullanımının azaltılması için çağrı yapı-yor. 2001’de triklosan kullanımıyla ilgili bir çalışma-

da, toplam triklosan miktarının %85’inin kişisel ba-kım ve kozmetik ürünleri olduğu, bunların %75’ininde diş macunları olduğu tespit edilmiş. Bu çalışma-dan sonra da pek çok ürüne triklosan katılmamayabaşlanmış.

El sabunlarında ve diğer kişisel bakım ürünle-rinde de yaygın olarak bulunan triklosan Caliorni-a Üniversitesi’nden ve Colorada Üniversitesi’ndenaraştırmacıların Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan çalışmalarına görehücresel düzeyde kas kasılmasını engelliyor, balıklar-da yüzme hızının, arelerde ise kas gücünün azalma-sına neden oluyor. Caliornia Üniversitesi MolekülerBiyolojik Bilimler Bölümü Başkanı Pro. Isaac Pes-sah, triklosanın hemen hemen herkesin evinde oldu-ğunu ve yaşadığımız çevrede de yaygın olarak bulun-duğunu, bunun da hem insan hem de çevre sağlığıaçısından endişe verici söylüyor.

AntibakteriyelÜrünlerin Diğer YüzüAntibakteriyel sabunlar, antibakteriyel kişisel temizlik ürünleri, antibakteriyel tekstilürünleri, antibakteriyel mutak malzemeleri… Önceleri hastanelerde kullanımlarıyaygın olan antibakteriyel pek çok ürün artık evimizde. Antibakteriyel olmaları avantajgibi görünse de pek çok bilim insanı ve araştırma kurumu bu özelliği sorguluyor vebu konuda araştırmalarına devam ediyor. Anlaşılan o ki “antibakteriyel ürünler sadece

zararlı bakterileri mi öldürüyor?” ya da “antibakteriyel ürünlerin insan sağlığınazararı var mı?” gibi sorular henüz net olarak cevaplanmamış.

7070

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 72/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

> <

ABD Çevre Koruma Ajansı’nın 1998’deki tah-minlerine göre ABD’de yıllık 454 tondan azla trik-losan üretilmiş ve bu kimyasal madde sucul alanlar-da, alglerden balıklara hatta yunuslara kadar pek çok sucul canlının yanı sıra insan idrarında, kanında veanne sütünde tespit edilmiş. Triklosanın kas etkinli-

ği üzerine etkilerini araştıran bilim insanları insanla-rın ve hayvanların bir günde maruz kaldığı triklosanmiktarına yakın miktarları kullanarak deney yap-mış. Test tüpünde yapılan deneylerde, triklorasanizole edilen kalp kası hücrelerinin ve iskelet kası li-lerinin kasılma işlevinin bozulmasına neden olmuş.Ekip triklosanın kas hücrelerinde kalsiyum iyonları-nın akışını kontrol ederek kasılmayı sağlayan mole-küler kanalları etkilediğini görmüş ve triklosan var-lığında kalsiyum kanallarında iki protein arasındakiiletişimin bozulduğunu, dolayısıyla da iskelet ve kalpkasının kasılmasında sorun oluştuğunu gözlemiş.

Araştırmacılar triklosanın canlı hayvanlarda kalp ve iskelet kasının kasılma özelliğini bozduğunu dabulmuş. 20 dakika triklosana maruz bırakılan uyuş-turulmuş arelerin kalp işlevlerinde %25 oranındaazalma görülmüş. Caliornia Üniversitesi’nden kalpdamar hastalıkları uzmanı Pro. Nipavan Chiamvi-monvat, triklosanın kalp işlevine etkisinin gerçektençarpıcı olduğunu ve triklosan içeren antibakteriyelürünlerin bu kadar yaygın kullanılmasının kalp yet-mezliği bulunan kişilere önemli etkileri olabileceğinisöylüyor. Fakat ek çalışmalar yapılmadan, doktorla-

rın hastalığın doğal olarak mı ilerlediğini yoksa trik-losan gibi çevresel aktörler nedeniyle mi ilerlediğiniayırt etmesinin zor olduğunu belirtiyor.

Araştırmacılar ayrıca triklosanın balıklara olanetkisini de araştırmış. 7 gün triklosana maruz kalmışsudaki balıkların yüzme aktivitesinde kontrol gru-bundaki balıklarınkine göre azalma görülmüş.

Caliornia Üniversitesi Entomoloji Bölümü’ndenPro. Bruce Hammock, triklosanın çok arklı orga-nizmalarda hem kalp hem de iskelet kaslarının akti- vitelerine yaptığı büyük etkinin kendileri için sürprizolduğunu belirtiyor. Caliornia Üniversitesi araştır-ma ekibi daha önceki çalışmaları sonucunda da trik-losan ile üreme hormonlarının etkinliğinin ve beyin-deki hücrelerarası iletişimin bozulması arasında iliş-ki olduğunu belirlemiş. Bilim insanlarına göre arklıhayvan modelleriyle arklı deney koşullarında yapı-lan çalışmalardan elde edilen çarpıcı sonuçlar, triklo-sana maruz kalmanın insan ve hayvan sağlığına etki-si olduğunu gösteriyor.

Pessah triklosanın 40 yıl önce kullanılmaya baş-landığını ve kandaki proteinlere bağlanmasının kim-yasal etkinliğini azaltabileceğini söyleyerek bu yön-

deki tartışmalara başka bir boyut kazandırıyor. An-cak triklosanın kandaki proteinlere bağlanmasınınkimyasal maddeleri etkisiz hale getirmek için yeter-li olmadığını da sözlerine ekliyor. Hatta bunun or-ganlara taşınmasını kolaylaştırabileceğini de vurgu-luyor. Bu nedenle yapılan bazı deneylerin kanda pro-

teinlerin varlığında yapılmasını ve kas aktivitelerinintest edilmesini öneriyor. Pessah, triklosanın yaşam-sal önemdeki iki protein arasındaki iletişimi etkile-yerek kas işlevini bozduğunun gösterildiğini, bu ne-denle de bu konudaki düzenleme kurumlarının trik-losanın kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinde kulla-nılması için verilmiş izinlerin gözden geçirilmesi ge-rektiğini savunuyor.

Triklosan ilk olarak hastanelerdeki bakteriyel en-eksiyonları önlemek için geliştirilmişti, ama anti-bakteriyel ürünlerin evlere girmesiyle kullanımı yay-gınlaştı. ABD Gıda ve İlaç Dairesi’ne (FDA) göre bazı

diş macunlarında bulunan triklosan diş eti iltihabınıengelliyor. Ancak antibakteriyel sabun kullanımınınnormal su ve sabun kullanımına göre insan sağlığı-na bir yarar sağladığına dair kanıt yok. Uzmanlar an-tibakteriyel ürünlerin çok azla kullanılmasının bak-teri türlerinde direnç oluşturma ihtimali konusun-da kaygılı olduklarını belirtiyor. FDA ve ABD Çev-re Koruma Ajansı triklosanın kimyasal yapısı çevre-de kalıcı olan diğer zehirli kimyasal maddelere ben-zediği için, yeni kimyasal risk değerlendirmeleri ya-pıyor. Bu çalışmaların sonucuna dayanarak, araştır-

macıların potansiyel sağlık riskleri açısından bu ko-nuyu tekrar tartışmaya açacağı düşünülüyor.

Kaynak • http://www.sciencedaily.com/releases/2012/11/121114083815.htm

71

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 73/97

Ortaçağ İslam Âlimlerine Göre

NevruzGünlerin 21 Aralık’tan itibaren uzamaya başlayıp

gece ve gündüzün eşitlendiği 21 Mart’a verilen isimdir Nevruz.Kış boyunca dinlenen doğanın yavaş yavaş uyanıp bahar kıvamına girdiğinin

müjdecisi olan Nevruz,değişik isimler altında da olsa tarım ve hayvancılıkla geçinen

tüm kadim halkların toprağa bağlı hayatlarında büyük önem taşımıştır.Farsça “nev” (yeni) ve “rûz” (gün) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşan Nevruz,

etimolojik izlerinden de anlaşılacağı üzere Fars/İran kaynaklı bir bayramdır.Bir Doğu kültür ögesi olarak Nevruz’u,

eserlerinde bu konuda antropolojik, sosyolojik ve etnografik bilgilere yer verenİslam âlimlerinin gözlem, araştırma ve aktarımlarına dayanarak inceledik.

     O    t    t    o    m    a    n     S    c     h    o    o     l     /     T     h    e     B    r     i     d    g    e    m    a    n     A    r    t     L     i     b    r    a    r    y     /     G    e    t    t    y     I    m    a    g    e    s     T     ü    r     k     i    y    e

Emne Sonnur Özcan

Dr., Uzman,TÜBİTAK Blm ve Teknk Dergs

72

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 74/97

Ortaçağ İslam âlimleri Nevruz’unbaşlangıcını, Nuh Tufanı za-

manına dayandırır. 20. yüz-yıl başlarında Batılı arkeologların Gü-ney Mezopotamya’da yaptığı arkeolo- jik kazılar ve Sümer tabletlerindeki ifa-delerle de desteklenen Tufan, günümüz-den yaklaşık 4000-5000 sene öncesine ta-rihlendiriliyor. Mesûdî’ye (öl. 956) gö-re Tufan zamanın hükümdarı, aşağı-da örneklerini vereceğimiz birçok Nev-ruz rivayetinin kaynağı olan Fars sultanıCemşîd’dir. Dineverî (öl. 895), Cemşîd’iNuh Peygamber’in çocuklarından Sâm’ıntorunu olarak belirlemiştir. Dineverî,Yakûbî (öl. 897) ve Mesûdî, NevruzBayramı’nın onun zamanında ilan edildi-ğini ortaya koyar. Farsların Güneş takvi-mine göre senenin ilk ayı Fervardîn’in ilk günü Nevruz’dur. Dolayısıyla Nevruz’unaynı zamanda Farsların yılbaşı günü ol-duğu da söylenebilir.

Öte yandan kaynaklardan edindiği-miz bilgilere göre Nevruz, Farsların bi-linen ilk bayramıdır. Câhîz (öl. 869), yi-

ne çok meşhur bir Fars bayramı olanMihricân’ın Nevruz’dan 1050 sene sonra

kurumsallaştığını aktarır. Ayrıca Yakûbî ve Mesûdî’ye göre Nevruz, Farsların enbüyük bayramıdır. Mesûdî, Mısır coğ-rafyasının kadim halkı Kıbtîlerin Gü-neş takvimlerinin Farslarınki ile uyum-lu olduğunu, yılın ilk ayının ilk günü-nün Mısır’da Kıbtî Nevruzu olarak anıl-dığını söyler. Yakûbî aynı bilgileri birazdaha açarak Kıbtîlerin ilk gününde Nev-ruz Bayramı yaptığı ayın adının “Tût” ol-duğunu aktarır. Yakûbi’ye göre Mısırlı-lar dünyanın imarının Nevruz günündebaşladığına inanır. Câhîz, Fars hüküm-darlarının Nevruz ve Mihricân bayram-larında en güzel giysilerini giyip süslene-rek halkı tatlı dil ve güler yüzle meclisle-rine kabul ettiklerini anlatır. Diğer yan-dan Câhîz, Kisrevî isimli bir âlime da-yandırarak verdiği bilgilerde Nevruz’labirlikte yaşanıldığına inanılan gelişme-leri sıralar. Öyle ki Nevruz’un ilanındanitibaren krallıklar hâkimiyetlerini kur-muş; gümüş, altın ve diğer madenler ile

inci çıkarılmış; misk, amber ve farklı ko-kular ithal edilmiş; demirden aletler ya-

pılmış; at ve diğer bazı hayvanlar evcil-leştirilmiş; saraylar, evler inşa edilip ima-lathaneler kurulmuştur. Kisrevî’ye göreNevruz, Sâm’ın torunlarından Pervîz oğ-lu Keyhüsrev’in kral olduğu gündür. Buifadelerden Nevruz’un Farslar için me-deniyetin başlangıcını da sembolize etti-ği anlaşılır.

Bîrûnî (öl. 1048) eski toplumlarıntakvimleri, bayramları ve önemli gün-lerini konu edindiği Geçip Giden Asır-lardan Geriye Kalan İzler  (el-Âsâru’l-Bakiye ‘ani’l-Kurûni’l-Hâliye) isimli ese-rinde Nevruz’a ilişkin pek çok bilgi ve ri- vayet aktarır. Nevruz etimolojisine dair,efsanevî hükümdar Cemşîd’e dayandır-dığı çok sayıda bilginin yanı sıra Fars ta-rihi dışına taşan bir ifadesinde Nevruz’uSüleyman Peygamber’le ilişkilendirir.Câhîz’in Güzellikler’de (el-Mehasîn) kıs-men değindiği bu bilgiye göre, İslami birmezhep olan Haşviye’ye mensup birisiel-Bîrûnî’ye şunları anlatmıştır:

    t     h     i    n     k    s    t    o    c     k

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

73

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 75/97

Ortaçağ İslam Âlimlerine Göre Nevruz

Allah, Süleyman Peygamber’i ceza-landırmıştı. Bunun sonucunda Süley-man meşhur yüzüğünü ve dolayısıyla hü-kümdarlığını kaybetti. Yaptığı kötülük-ten pişmanlık duyup Allah’tan af dileyenSüleyman’a hâkimiyeti 40 gün sonra ia-de edildi. Böylelikle Süleyman rüzgâra vekuşlara hâkim olma yetisini de geri ka-zandı. Sultan Süleyman, rüzgâra kendi-sini taşımasını emretti. Rüzgâr onu din-ledi ve emrini yerine getirdi. Derken birkırlangıç geldi ve Süleyman’a “Ey Melik!İçinde yumurtalarım olan yuvam vardı.Rüzgârla yok olsun istemiyorum. Lütfenrüzgârı geri çevir ve yuvamı bana ver”dedi. Süleyman kırlangıcı dinleyip isteği-ni yerine getirdi. Bir süre sonra kırlangıçgagasında taşıdığı suyla Süleyman’ın hu-zuruna indi ve suyu önüne serpti. Kırlan-gıç Sultan’a bir de çekirge ayağı getirmiş-

ti. Onu hediye olarak Süleyman’a bırak-tı ve uçtu gitti. Süleyman’a hâkimiyetininiade edildiği güne Farslar “Nevrûz âmad”(yeni gün geldi) dediler ve o gün Nevruzolarak anılmaya başlandı. Bîrûnî, minik kırlangıcın yaptıklarının da Nevruz’dakisu serpme ve birbirine hediye verme ge-leneğinin sebebi olduğunu söyler.

Bîrûnî’nin Cemşîd’e bağladığı Nev-ruz’la ilgili bilgilerden bir diğeri, günü-müzde Anadolu’da da görebileceğimiz,bayramlarda salıncak kurma geleneğineişaret ediyor gibidir: Cemşîd, uçan ara-basını edindiği gün ona bindi. Cinler veşeytanlar onu hava yoluyla bir gün içindeDebâvend’den Bâbîl’e taşıdı. Bunun üze-rine insanlar o günü bayram ilan etti. Ay-rıca her sene Nevruz’da Cemşîd’in uçma-sına öykünerek salıncaklara binip sallan-dılar.

Diğer yandan Bağdat’ta Mecûsî bir ra-hibin el-Bîrûnî’ye anlattıkları, Nevruz’unyanı sıra şekerin tarihine de ışık tutar:Kadim zamanlarda Nevruz’da insanla-rın birbirlerine şeker hediye etme gele-neği vardı. Geleneğin ortaya çıkma se-

bebi ise şöyleydi: Daha önceleri bilinme-yen şeker kamışı ilk olarak Cemşîd’in ül-kesinde ve Nevruz gününde ortaya çık-tı. Cemşîd, şeker kamışının sulu bir bit-ki olduğunu gördü. Sıkıp suyundan iç-ti ve tatlı olduğunu keşfetti. Bunun üze-rine şeker kamışının suyunun sıkılma-sını ve ondan şeker üretilmesini emret-ti. Nevruz’dan sonraki beşinci gün şe-ker hazırdı. Böylece Nevruz’da insanla-rın birbirlerine şeker hediye etmesi gele-nek haline geldi.

Cemşîd, Nevruz günü bir kanun çı-kararak eski tapınakların yıkılmasını veyerine yenilerinin yapılmamasını emret-ti. Bunun üzerine Allah ondan razı ol-du ve halkına sağlık bahşetti. Cemşîd’inhalkı o kadar çoğaldı ki topraklarına sığ-maz oldu. Buna karşılık Allah onun top-raklarını üç katına çıkardı. Arkasından,yine bir Nevruz gününde Cemşîd hal-kına yıkanmayı emretti. Bîrûnî’ye göreCemşîd’in arzusu halkın günahlarından

temizlenmesini ve felaketlerden korun-masını sağlamaktı.

Bîrûnî, Nevruz günü yıkanma gele-neğini o günün su perisinin havayla bu-luştuğu kutsal gün olmasına bağlayanlarbulunduğunu da aktarır. İnsanlar Nev-ruz sabahı, gündoğumu vaktinde kalkıpbir kaba su doldurur ve kendilerini ısla-tırdı. Böylelikle bir yıl boyunca kötülük-lerden korunacaklarına inanırlardı.

Bîrûnî, insanların Nevruz günü yı-kanmaları gibi birbirlerine su sıçratma-larının da yaygın bir gelenek olduğu-nu söyler. Bu geleneğin kökenine ilişkinduyduğu bir bilgiye göre, Fars hükümda-rı İranşâh zamanında uzun süre yağmuryağmadı ve büyük kuraklık yaşandı. Ar-dından Cemşîd tahta çıkınca, günlerceyağmur yağdı. Halk bu duruma çok se- vindi ve yağmuru uğurlu buldu. Bu ne-denle Nevruz günü insanların birbirle-rine su sıçratmaları gelenek haline geldi.

    t     h     i    n     k    s    t    o    c     k

74

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 76/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Bîrûnî’nin aktardıklarına bakılırsa, Fars âlim-lerinden bazıları Nevruz’da yıkanma ya da su sıç-ratma/serpme geleneğini hayli materyalist bir göz-le değerlendirmiştir. Onlara göre bu geleneğin esasnedeni kir ve pisliklerden arınma ihtiyacıdır. Ateşe

tapan Mecûsîler, sürekli ateşle karşı karşıya olmala-rı sebebiyle, onun dumanına ve isine maruz kalıyor,kirleniyorlardı. Hem ateşin kirinden hem de hasta-lık yapma riski olan diğer pisliklerden temizlenmek amacıyla da yıkanma ihtiyacı duyuyorlardı.

Diğer yandan Yakûbî gibi Bîrûnî de Güneş’inKoç burcuna girdiğini söyledikten sonra, baha-rın başladığını belirttiği Nevruz gününün sabahın-da Farslar arasında uğur getirdiğine inanılan bazıâdetleri de okura aktarır. Örneğin bunlardan bi-rine göre, her kim Nevruz sabahı gün doğumun-da kalkar, hiç konuşmadan üç parmak bal yiyip üçkez mum yakarak buhur yaparsa hastalıklarına de- va bulurmuş.

Bîrûnî’nin aktardığı Nevruz Bayramı gelenek-leri arasında tarım ve bereketi çağrıştıranlar dik-kat çekicidir: Nevruz sabahı kadim Fars ülkesindeherkes bir kap alıp bereket getirsin diye içine arpaekerdi. Zaman içinde bu âdet, yedi ayrı tahılın birkap içerisine yedi ayrı sıra halinde ekilmesine dö-nüştü. Fars halkı bu yedi tahılın büyümesine baka-rak, o sene en çok hangi tahıldan verim alınacağı-na karar verirdi.

Bîrûnî’nin el-Âsâru’l-Bâkıyye adlı eserinde geç-miş milletlerin takvimleri ve özel günleri bağla-mında okuruyla paylaştığı bilgilere göre, İran’a gö-rece uzak Mısır’daki Kıptîler dışında Fars coğrafya-sı yakınındaki Soğdlular ve Harezmlilerde de -ba-

harın ve yeni yılın başlangıcı olması bağlamında-Nevruz Bayramı kutlanıyordu. Buna karşın, Arap-larda Nevruz’a karşılık gelen bir gün olmadığınıMesûdî’den öğreniyoruz.

Son olarak “Büyük Nevruz” isimli, kadim Fars-lar arasında ünlenmiş bir bayramdan söz etmek is-tiyoruz. el-Bîrûnî’nin aktardığı bilgilere göre, ilk günü Nevruz olan Fervardîn ayının altıncı gü-nü, Büyük Nevruz olarak kutlanmaktadır. O gün-de Allah’ın Dünya’yı yaratışını tamamladığına veMüşterî yıldızını (Satürn) yarattığına inanılırmış.Mecûsîler’e göre, o günün sabahında hiç konuş-madan şeker yiyip yağlanılırsa tüm sene boyuncaher türlü bela def edilirmiş. Farslar dünya üzerin-deki insanlara mutluluğun Büyük Nevruz’da tak-sim edildiği görüşündelermiş. Bu nedenle bu güne“ümit günü” derlermiş.

Kaynaklar• el-Mes’ûdî,Kitâbu’t-Tenbîh ve’l-İşrâf , Brill, Leiden 1893.• el-Mes’ûdî, Murûcu’z-Zeheb ve Me‘âdinu’l-Cevher , Mektebe et-Tevfika, Kahire 2003.• el-Birûnî, el-Âsâru’l-Bâkıyye ‘ani’l-Kurûni’l-Hâliye, Leipzig 1878.• el-Ya‘kûbî, Târîhu’l-Ya‘kûbî , Brill, Leiden 1883.• ed-Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl , Brill, Leiden 1888.• el-Câhîz, el-Mehâsin, Mektebetul-Hancî, Kahire 1994.• http://www.kesfetmekicinbak.com/category/detay.aspx?haberid=1582&AspxAutoDetectCookieSupport=1

     W     i     l     l     i    a    m     B     i    s    c    o    m     b    e     G    a    r     d    n    e    r     /     T     h    e     B    r     i     d

    g    e    m    a    n     A    r    t     L     i     b    r    a    r    y     /     G    e    t    t    y     I    m    a    g    e    s     T     ü    r     k     i    y    e

<<<

75

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 77/97

PanSTARRSGeçtiğimiz ay bizi son yılların en parlak 

kuyrukluyıldızlarından biri olan PanSTARRS

Kuyrukluyıldızı ziyaret etti. Ne var ki kuyruk-

luyıldız günbatımında batı ufkuna çok yakın

konumda olduğundan çok kısa sürelere göz-

lenebildi. Havanın genellikle kapalı oluşu da

gözlemleri olumsuz etkiledi. PanSTARRS bu

koşulların da etkisiyle çıplak gözle kolayca gö-

rülebilen bir cisim olmadı.

PanSTARRS, Nisan ayının başlarında da

gözlenebilecek. Kuyrukluyıldız giderek ufkunüzerinde yükselse de parlaklığı azalacak ve

ancak bir dürbün ya da teleskopla görülebile-

cek. PanSTARRS Kuyrukluyıldızı ayın ilk birkaç

günü Andromeda Gökadası’yla yakın konum-

da olacak. Bu, bir dürbün ya da teleskopla onu

bulmayı kolaylaştıracak.

Yukarıdaki fotoğraf, amatör gökbilimci ve

gökyüzü fotoğrafçısı Tunç Tezel tarafından An-

kara yakınlarındaki Beynam Ormanları’ndan

çekildi.

25/26 Nisan 2013Parçalı Ay Tutulması

Bu yıl hiç tam Ay tutulması göremeyeceğiz.

Bu yıl gerçekleşecek Ay tutulmalarından biri

parçalı, diğeri yarıgölge tutulma olacak. Aslın-

da 25 Nisan’daki tutulmanın büyük kısmı da ya-

rıgölge tutulma olacak, parçalı tutulma evresi

çok kısa sürecek ve bu sırada Ay’ın çok küçük 

bir bölümü gölgede kalacak.

 Türkiye saati ile 21:04-01:11 arasında ger-

çekleşecek bu parçalı tutulma sırasında Ay’ın

tamamı gökyüzünde Dünya’nın yarıgölgesin-

den geçeceği için parlaklığı hafifçe azalıp rengikızarıklaşacak.

25/26 Nisan gecesi gerçekleşecek tutulma

için önemli zamanlar şöyle:

Y1: Yarıgölge tutulma başlangıcı (21:04)

P1: Parçalı tutulma başlangıcı (22:54)

 TO: Tutulma ortası (23:07)

P2: Parçalı tutulma sonu (23:21)

Y2: Yarıgölge tutulma sonu (01:11)

Parçalı tutulmanın başladığı 22:54’ten son-

ra Ay bir kenarından kararmaya başlayacak. An-

cak 23:07‘de gerçekleşecek tutulma ortasında

bile Ay’ın üzerindeki gölge alan o kadar küçük 

olacak ki tutulmayı fark etmek zor olacak.

Ay tutulmalarını gözlemek için herhangi bir

gözlem aracı ya da bu konuda deneyim gerek-

miyor. Ay’ı görebildiğiniz her yerden Ay tutul-

ması gözlemi yapabilirsiniz. Bu tutulma sırasın-

da Ay’ın çok küçük bir bölümü gölgede kalaca-

ğından bir dürbünle gözlem yaparsanız tutul-

mayı daha iyi izleyebilirsiniz.

76

Gökyüzü Alp Akoğlu

     T    u    n    ç     T    e    z    e     l

Y1

Y2 TO

P1P2

Dünya’nıngölgesi

Dünya’nınyarıgölgesi

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 78/97

Merkür ay boyunca sabah gökyüzünde.

Gezegen ayın ilk günleri Güneş’ten yaklaşık 

bir saat önce doğuyor. Ancak ilerleyen gün-

lerde bu süre giderek kısalacak ve ayın orta-

larından sonra görülmesi çok zor olacak.

Geçtiğimiz ayın sonunda akşam gökyü-

züne geçen Venüs, bu ay Güneş’e çok yakın

konumda. Gezegen, önümüzdeki aydan iti-

baren rahatlıkla görülebilecek kadar yükse-

lecek.Mars bu ay içinde sabah gökyüzüne ge-

çiyor. Gezegen Haziran ayında sabah gökyü-

zünde görülebilecek kadar yükselecek.

Jüpiter, akşam hava karardığında gü-

neybatı yönünde gökyüzünde yüksek ko-

numda görülebilir. Bu sıralar Ay’dan sonra

gece gökyüzünün en parlak gökcismi olan

gezegen, Boğa’nın en parlak yıldızı olan

Aldebaran’ın sağ üstünde yer alıyor.

Satürn havanın kararmasıyla birlikte do-

ğuyor ve tüm gece gökyüzünde bulunuyor.

Gezegen akşam saatlerinde doğu ufku üze-

rinde görülebilir.

Ay 4 Mart’ta sondördün, 11 Mart’ta yeni-

ay, 19 Mart’ta ilkdördün, 27 Mart’ta dolunay

hallerinde olacak.

14 Nisan

Ay ve Jüpiter çok

yakın görünümde

22 Nisan

Lir göktaşı yağmuru(maks. 20 adet/saat)

25 Nisan

Yarıgölge Ay Tutulması

(21:04 - 01:11)

25 Nisan

Ay Spika’yla çok yakın

görünümde (sabah)

25 Nisan

Ay ile Satürn yakın

görünümde

27 Nisan

Ay Dünya’ya en

yakın konumunda

(362.300 km)

1 Nisan 23:00

15 Nisan 22:00

30 Nisan 21:00

[email protected] 

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

77

Nisan’da Gezegenler ve Ay

Satürn hava karardığında doğu ufkunda bulunuyor.

25 Nisan’da Ay da ona katılacak.     S    t    e     l     l    a    r     i    u    m

KraliçeKral

Aldebaran

Kapella

Büyük Ayı

Çoban

Yılan

Terazi

Herkül

Lir

Berenices’inSaçı

Kuzeytacı

Küçük Ayı

     K     U    Z    E    Y

GÜNEY

      B      A      T      I

 D  O Ğ   U 

EjderhaZürafa

Arabacı

BoğaVaşak 

Yengeç

Aslan

Başak 

Yelken

Suyılanı

Kupa

Karga

Pompa

İkizler

Küçük Köpek 

Büyük Köpek 

Avcı

Perseus

Kutupyıldızı

Akyıldız(Sirius)

Procyon

Regulus

Spika

Vega

Arkturus

Tekboynuz

Satürn

Jüpiter

Spika

Arkturus

Satürn Ay

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 79/97

İlk kez 1845’te Dr. Henrich Homan isimli bir hekim taraından tanımla-

nan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında

gözlenen ve davranışlarını kontrol edememe ve dikkatini bir konuya top-

layamama şeklinde kendini gösteren bir durumdur. Böyle çocuklar, aile-

leri ve öğretmenleri taraından çok hareketli, yerinde duramayan, düşün-meden hareket eden, unutkan, dalgın ve hayallere dalan çocuklar olarak 

nitelendirilir. Ancak bu tür davranışlar tüm çocuklarda bazı zamanlarda

görülebileceğinden, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı almak 

için mutlaka uzman görüşü gerekir. DEHB çocukluk çağında en sık görü-

len psikolojik bozukluktur, ABD’de yapılan bir çalışmaya göre okul çağın-

daki çocukların %3-7,5’inde görülür. Dünya genelindeki çalışmalara bakıl-

dığında DEHB’nin görülme sıklığı %10’lara varmaktadır. Bu verilere göre

30 kişilik bir sınıta en az 2 çocuğun bu bozukluğa sahip olduğu anlaşılır.

Son yıllarda yapılan çalışmalar DEHB’nin çocuğun yanlış yetiştirilmesiyle

doğrudan ilişkili olmadığını, kalıtsal unsurların bu bozukluğun gelişimin-

de önemli rol oynadığını gösterdi. Bilgisayarlı beyin tomograisi ve benze-

ri ileri görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan çalışmalarda, bu çocuk-

ların beyninde ya da sinir sisteminde belirgin bir yapısal bozukluk tespit

edilmedi. Son yıllarda, beyinde hücrelerarası mesaj iletimini sağlayan do-

pamin, serotonin ve norepinerinin DEHB gelişimindeki rolü incelense de,

henüz net bir sebep sonuç ilişkisi kurulabilmiş değil.

Kişiler arasındaki ilişkileri, günlük hayatı, okul ve meslek hayatında-

ki başarıyı olumsuz etkileyebilen DEHB önemli bir toplumsal sorun. Bu

nedenle DEHB’nin erken dönemde teşhisi ve etkin tedavisi hayli önem-

li. Okul öncesi bir çocuğun hareketliliği ailenin dikkatini bir ölçüde çek-

se de, kesin DEHB tanısı çocuk okula başladıktan sonra konur. Tanı için en

önemli kaynak ailenin ve öğretmenlerin verdiği bilgidir. Öğretmenler or-

talama çocuk davranışını iyi gözlemledikleri için aşırı hareketli, yani hipe-

rakti bir çocuğu kolaylıkla tanır. Ancak hiperakti davranışın ön planda ol-

madığı, sadece dikkat eksikliği olan uysal ve uyumlu çocuklarda DEHB’nin

teşhisi gözden kaçabilir. Aile ve öğretmenlerin verdiği bilgilere ek olarak 

çocuğun tam bir muayeneden geçirilmesi de hayli önemlidir. Sinir sistemi

hastalıkları, işitme kaybı gibi öğrenmeyi zorlaştıran iziksel bir engel olup

olmadığının araştırılması gerekir. DEHB’nin teşhisine yardımcı olabilecek 

hiçbir laboratuvar testi ya da görüntüleme tekniği yoktur.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklardaki temel bul-

gular dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve dürtüselliktir. Bu çocuklar dürtü-

lerini, yani içlerinden gelen sesi engelleyemez, sürekli bir şeylerle uğraşır-

lar, sabırsızdırlar, sıralarını beklemekte zorlanırlar, çok konuşurlar, başkala-

rının konuşmasını yarıda keserler, başkaları konuşurken dinlemez gibi gö-

rünürler, hazırcevaptırlar, çoğu zaman bir soru bitmeden cevabını verirler,

yerlerinde duramazlar, oturmayı sevmezler, sakin oyunları oynamazlar ve

sürekli koşuşturup bir yerlere tırmanırlar. Bunlara ek olarak dikkatsizdirler,

detayları gözden kaçırırlar, yaptıkları işe veya oyuna yoğunlaşmakta güç-

lük çekerler, ilgileri çok kolay dağılır, uzun süren ve zihinsel çaba gerekti-

ren görevlerden kaçarlar, unutkandırlar, düzensizdirler ve yapacakları işler

için gerekli malzemeleri kaybederler. DEHB olan çocuklarda bazı davranış

bozuklukları, takıntılar, kaygılar, öğrenme sorunları ve geceleri alt ıslatma(enürezis) görülebilir.

DEHB olan çocuklarda tüm bulgular bir arada görülmeyebilir. Ön plan-

da olan bulguya göre DEHB üç gruba ayrılır. DEHB olan çocukların bir kıs-

mında aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile ilgili belirtiler ön plandayken bir

kısmında dikkatsizlik ile ilgili şikâyetler öne çıkar. DEHB’nin bileşik tip de-

nilen üçüncü ve en sık görülen türündeyse hiperaktivite ve dikkat eksikli-

ği bir aradadır. Aşırı hareketliliğin ön planda görüldüğü DEHB tipinde tanı

genellikle erken yaşlarda konulur. Çocuğun ilk muayenesinde aşırı hare-

ketlilik gözlenmese de okuldaki ve evdeki davranışlarına dayanarak teşhis

konulabilir. Çocuğun yaşı arttıkça hareketlilik azalır ancak erişkin yaşlara

geldiğinde duygusal bozukluklar ortaya çıkabilir. DEHB’nin bu tipi erkek-

lerde kızlara göre daha sık görülür. Dikkat eksikliğinin ön planda olduğu

DEHB tipindeyse aşırı hareketlilik yoktur. Bu çocuklar dikkatlerini belirli bir

konuya odaklayamaz ya da bir konuya olan ilgilerini çok kısa sürede kay-

beder. Ailelerinde ve sosyal çevrelerinde çok önemli sorunlarla karşılaş-

masalar da okula sürekli geç kalan, ödevlerini tam olarak yapmayan, unut-

kan, düzensiz, ders dinlemeyen, derste hayal kuran çocuklar olarak nite-

lendirilirler. Dikkat eksikliği, çocuğun perormansını azaltan ve okul başa-

rısını düşüren önemli bir sorundur. DEHB’nin bu tipinin görüldüğü çocuk-

lar genellikle zekâlarının altında akademik başarı sergiler.

Hem dikkat eksikliği hem de hiperaktivitenin birlikte görüldüğü bile-

şik tipte en belirgin özellikler aşırı hareketlilik, çok konuşma, düşünmeden

yapılan kontrolsüz davranışlar, sabırsızlık, sıra bekleyememe, azla merak,

her şeye dokunmak ve kurcalamak isteğidir. Yüksek cinsel dürtüler nede-

niyle de bu çocuklar toplumda sık sık sorunlarla karşılaşır. Ek olarak bu ço-cuklar dikkatlerini bir konuya vermekte hayli güçlük yaşar. Konuya dikkat-

leri çok kısa sürer, dikkatlerini korumakta sıkıntı çekerler. En küçük bir uya-

ran dikkatlerini dağıtmaya yeter. Bu nedenle uzun süre ders çalışmaları ya

da bir görevi tamamlamaları hayli zordur. Her iki cinsiyette en sık görülen

bozukluğun bu alt tipi, genellikle erişkin yaşlarda da devam eder.

Çocukluk döneminde %10’a varan oranlarda karşılaşılan DEHB, ergen-

likte %6 ve erişkinlikte %4 civarında görülür. Uzun izlem süreli çalışma-

lar, çocukluk dönemindeki DEHB vakalarının %50-70’inin erişkinliğe ka-

dar devam ettiğini göstermiştir. Hızlı araba kullanma, sert sporlara düş-

künlük, riskli ve dikkatsiz davranışlar nedeniyle erişkin DEHB’lerin sağlık-

ları genellikle tehdit altındadır. Sigara ve madde kullanımı, yasalarla başın

derde girmesi, kötü arkadaşlık ilişkileri, kendine güven kaybı, okul ve iş ba-

şarısında düşüklük erişkin DEHB’lerde görülen ek sorunlardır. Erişkin yaşta

DEHB tanısı almış kişilerin %65- 89’unda en az bir ya da daha azla bir psi-

kiyatrik bozukluk daha bulunur. Kişilik bozuklukları, anksiyete bozuklukla-

rı ve madde bağımlılığı DEHB’nin beraberinde en sık görülen durumlardır.

Bu kişilerdeki dikkatsizliğe bağlı kazalar yapma, intihar girişiminde bulun-

ma ve şiddet uygulama gibi önlenebilir ve tedavi edilebilir durumların tes-

pit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması hayli önemlidir.

DEHB’nin tedavisinde beyin üzerinde uyarıcı etkisi olan bazı ilaçlar kul-

lanılır. Bu ilaçlar, beynin dikkat ve dürtüsellikle ilgili yeterince çalışmayan

bölgelerini uyararak daha azla çalışmalarını sağlar. En sık karşılaşılan yan

etkiler iştah kaybı ve uykusuzluktur. Beyni uyaran bu ilaçlar DEHB’nin te-

davisinde %80 civarında başarı sağlar.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu

Doç. Dr. Ferda Şenel Sağlık 

78

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 80/97

Disleksi

Latince bozuk anlamına gelen “dys” ve dil anlamına ge-

len “leksi ” kelimelerinden oluşan disleksi “dil yokluğu” de-

mektir. Herhangi bir zekâ sorunu ya da beyin hastalığı ol-

mayan bir kişinin okuma yeteneğini tam olarak kazana-maması ve buna bağlı olarak öğrenme güçlüğü çekmesi-

ne disleksi denir. Konuyla ilgili ilk yazılarda, 19. yüzyıl orta-

larında Kraliçe Victoria döneminde çok iyi yetiştirilen an-

cak okumayı öğrenemeyen çocuklardan söz edilir. Dislek-

si ilk olarak 1896’da Dr. Morgan taraından okuma zorluğu

olan 14 yaşında bir çocukta tanımlanır. İlk olarak 1925’te

beyindeki bir hasardan kaynaklanmadığı, sadece işlev-

sel bir bozukluk olduğu ortaya koyulur. Disleksik kişilerin

zekâyla ilgili bir sorunu yoktur, aksine zekâ düzeyleri ya

normal ya da normalin üzerindedir (IQ > 85). Ek olarak, bu

kişilerde psikolojik bir hastalık, belirgin bir beyin hasarı ve

duyusal bir engel yoktur. Disleksi, sadece okuma ve yaz-

ma işlevleriyle sınırlı bir bozukluktur.

Disleksi çok yaygın bir bozukluktur ve yaklaşık her 10

kişiden birini etkiler. Dislektik çocukların %20-25’inde dik -

kat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da görülür. Dis-

lektik çocuk okumayı yaşıtlarından daha geç öğrenir, har-

leri atlayarak, ters ya da eğri yazar. Okuması yavaştır, akı-

cı değildir ve acele ederse hata yapar. Birbirine yakın ke-

limeleri ayırt edemez. Doğru kelime yerine başka bir keli-

me yerleştirir. Bir satırı takip edemez, karıştırır ve satır ba-

şına geçerken zorlanır. Konuşması tutuktur, kelimeleri du-

raklayarak, kısaltarak, tahmin ederek ya da yanlış okur, bil-

mediği kelimeleri okuyamaz. Yüksek sesle okurken yanlış

vurgulama yapar, ritim ve tonlaması bozuktur.

Okuma güçlüğü genellikle ilk olarak öğretmenler ta-

raından ark edilir. Disleksinin teşhisinde ailenin ve öğ-

retmenlerin gözlemleri önemli yer tutar. Yapılan testler-

de çocuğun zekâ puanı ile okuma gelişimi puanı arasında

görülen belirgin ark, diğer bir deyişle okuma becerisinin

zekâ düzeyinden geride olması disleksi tanısı koydurur.

Dislektik çocuklar, bu konuda deneyimli bir eğiticinin bi-

re bir ve uzun süreli eğitiminden hayli ayda görür. Çocu-

ğun büyümesiyle birlikte, alınan eğitimin ve beyin kapa-

sitesinin artmasına bağlı olarak hai disleksi vakalarında

önemli düzelme görülür. Ancak ileri derece dislektik ço-

cuklarda büyük bir ilerleme kaydedilemez ve bu çocukla-

rın yaklaşık %10’u normal yaşıtlarının düzeyine ulaşabilir.

Öğrenme Güçlüğü (Disleksi-Disgrai-Diskalkuli)

A. Aşağıdaki ölçütlerinin

en az 6’sının görülmesi ve

en az 6 ay sürmesi

Dikkatsizlik:

a. Detaylara dikkat etmez,

ödev ve benzeri etkinliklerde

dikkatsizce hatalar yapar

b. Verilen görevlerde dikkatini

toplamakta güçlük çeker

c. Yönergelere uyamaz,

okul ödevlerini ya da

görevlerini bitiremez

d. Kendisiyle konuşulduğunda

dinlemiyormuş gibi görünür

e. Üzerine aldığı görevleri

düzenlemekte zorluk çeker

f. Sürekli zihinsel çaba

gerektiren görevlerden kaçar

g. Üzerine aldığı görevler için

gerekli olan şeyleri kaybeder

h. Dikkati kolayca dağılır

i. Unutkandır

Hiperaktivite:

a. Çoğu zaman hareket halindedir

b. Sınıfta ya da oturması

gereken diğer durumlarda

oturduğu yerden kalkar

c. Aşırı koşuşturur ya da tırmanır

d. Aşırı konuşur

e. Elleri, ayakları kıpır kıpırdır

ya da oturduğu yerde duramaz

f. Sakin bir biçimde zaman

geçirme ya da sakin

oyun oynama zorluğu çeker

g. Sorulan soru bitmeden

yanıtını verir

h. Başkalarının sözünü keser

ya da yaptıklarının arasına girer

i. Sırasını beklemez

B. Belirtiler 7 yaşından

önce başlamalı

C. Belirtiler iki veya daha

fazla ortamda gözlenmeli

(örneğin evde ve okulda)

D. Sosyal, akademik veya

mesleki işlevsellikte

belirgin bozulma olmalı

E. Belirtiler gelişimsel bozukluk 

ve diğer psikolojik bozukluklar

esnasında ortaya çıkmamalı

ya da açıklanamamalı

DEHB Tanı Ölçütleri

[email protected] 

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

79

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 81/97

Disgraf

Yazmayı öğrenme güçlüğüne disgrai denir. Yazma-

nın mekaniğini bozan bu hastalık genellikle bozuk ka-

lem tutma ve bozuk har oluşturma seklinde kendini gös-

terir. Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, okul obi-

si ve bazı psikiyatrik rahatsızlıklar da disgraiye yol açabi-

lir. Disgraide yazma becerileri çocuğun takvim yaşına, öl-

çülen zekâ düzeyine ve aldığı eğitime göre beklenenin

önemli derecede altındadır. Bu çocuklar kelimeleri kulla-

narak cümle oluşturmakta ve bunu yazıya dökmekte so-

run yaşarlar. Yazıları çok yavaştır ve hayli okunaksızdır. Ke-

limelerdeki har, hece ve eklere dikkat etmezler. Bazı sayı-ları, harferi ve heceleri yazarken karıştırır ya da ters yazar-

lar. Yazılarında sıklıkla noktalama ve har hataları yapar-

lar. Kalem tutmaları bozuktur, çabuk yorulurlar. Bu neden-

le yazılı ödevlerden kaçarlar ve komposizyonları çok kısa

yazarlar.

Diskalkuli

Latince “dys” (bozuk) ve “calculia” (sayma) kelimelerin-

den türeyen diskalkuli “kötü sayma” demektir. Diskalkuli,

matematiksel ilişkileri kavrama, hesaplama, sayısal sem-

bolleri tanıma, kullanma ve yazmada görülen bir bozuk-

luktur. Bu durum kısaca matematik öğrenme güçlüğü ola-

rak tanımlanabilir. Okuma güçlüğüne göre daha az görü-

len diskalkuli, tüm okul çocuklarının %1’ini etkiler. Yapı-lan araştırmalar diskalkulik çocukların %17’sinde disleksi

ve %26’sında da dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu

olduğunu göstermiştir. Bu nedenle diskalkulinin tanısını

bağımsız olarak koymak hayli güçtür. Diskalkulik çocuk-

lar kolay işlemleri hesaplamada ve basit problemleri çöz-

mede hayli zorlanır. Temel matematik becerisi gerektiren

problemleri dahi hayli yavaş çözer ve genellikle dikkatsiz-

liğe bağlı hesap hataları yaparlar. Matematiksel sembol-

leri karıştırırlar, basit geometrik şekilleri tanıyamaz ve çi-

zemezler. Matematikteki genel kavramları, özellikle geo-

metriyi ve kesirleri öğrenmekte güçlük çekerler. Gün, ha-

ta, ay gibi zamansal kavramları anlamada sıkıntı yaşarlar,

yer ve yön bulmada zorlanırlar. Sayıları kıyaslamada zorla-

nırlar, para üstü alırken ya da verirken karıştırırlar.

Disk alkulik çocukların zekâsında herhangi bir gerilik 

yoktur, ancak matematiği öğretirken onlara diğer çocuk-

lardan daha çok zaman ayrılması gerekir. Karmaşık prob-

lemleri küçük adımlara ayırmak ve sorudaki değişik bö-

lümleri renkli kalemlerle vurgulamak, bu çocukların ma-

tematik öğrenme becerilerini geliştirmesine yardımcı

olur. Matematiksel kavramları hatırlatmak için sınıın du-

varlarına hatırlatıcı posterler asılması, akış şemalarının

kullanılması, konuların hızlı anlatılmaması, haızayı kuv-

vetlendirecek ipuçlarının verilmesi ve sınav öncesi genel

bir tekrar yapılması da matematik becerilerinin gelişme-sinde hayli önemli unsurlardır.

Kaynaklar• Bingöl,A.,“Ankara’dakiilkokul2.ve4.Sınıföğrencilerindegelişimseldisleksioranı”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası,Cilt56,Sayı2,s.67-82,2003.

• Tuğlu,C.,Şahin,Ö.,“ErişkinDikkatEksikliğiHiperaktiviteBozukluğu:Nörobiyoloji,TanıSorunlarıveKlinikÖzellikler”,Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar ,Cilt2,Sayı1,s.75-116,2010.

• Shaw,M.,veark.,“Asystematicreviewandanalysisoflong-termoutcomes

inattentiondeficithyperactivitydisorder:eectsoftreatmentandnon-treatment”,BMC Medicine,Cilt4,Sayı10,s.99,2012.• Handler,S.M.,Fierson,W.M.,“Learningdisabilities,dyslexia,andvision”,

Pediatrics,Cilt127,Sayı3,s.e818-856,2011.• Akın,A.,Sezer,S.,“Diskalkuli:MatematikÖğrenmeBozukluğu”,

Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim,Sayı126-127,s.41-48,Ağustos-Eylül2010.

80

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 82/97

Eminim Şaka YapıyorsunuzBay FeynmanRichard P. FeynmanÇeviri: Tuncay İncesuAlfa Bilim, Ocak 2013

Nobel Ödüllü büyük fizikçi Richard Feyn-

man (1918-1988) aykırı serüvenleri ile ta-

nınmıştır. Bu kitapta Feynman taklit edileme-

yen stiliyle, Einstein ile Bohr arasındaki atom fi-

ziğine ilişkin fikir alışverişini; Yunanlı Nick’le ku-

mar konusundaki konuşmalarını, çok iyi sak-landığı sanılan nükleer sırların bulunduğu ka-

saları açışını, bongosuyla bir baleye eşlik edi-

şini, çıplak bir kadın boğa güreşçisi resmi ya-

pışını, kuantum fiziğinin gizemlerinden barda

kızlara içki ısmarlamanın kurallarını keşfedişi-

ne kadar birçok şaşırtıcı olayı anlatıyor. Kısaca-

sı burada sıra dışı parlaklığıyla Feynman’ın ha-

yatını -üstün bir zekâ, sınırsız bir merak ve per-

vasızlığın etkileyici bir karışımını- bulacaksınız.

Zamanımızın en ünlü bilim kitaplarından biri

olan bu enerji ve hayat dolu eser, sizde de fizik-

çi olma arzusu yaratabilir.

“Feynman’ın yaşamı için zincirleme reaksi-

yon benzetmesi yapmak hiç yanlış olmaz. Kri-

tik kütleye sahip gri maddeden her yöne yayı-

larak ısı ve ışık saçıyor.” – Time

“Feynman zekâsı ve farklılığıyla meslektaş-

ları arasında bir efsanedir. Okurken gülmemek çok zor.” – Newsweek 

“Muhteşem, nefes kesici... Feynman’ın dili

parlak, canlı ve yapmacıksız... Gerçekten ferah-

latan bir mesaj.” – Chicago Sun Times

“Eğer fizikte ya da fizikçilerde eğlenecek bir

yön olmadığını düşünen kişilerden birisiyseniz

Bay Feynman’la tanışın. Şimdiye kadar bir tu-

tam atomla illüzyon yapabilen en komik kişi-

lerden birisi.” – Associated Press

“Dopdolu bir bilim adamının portresini çi-

zebilecek tek bir kitap varsa, elinizdeki bu ki-

taptır.” – Detroit Free Press

“Mark Twain geleneğinde bir hikâyeci.

Feynman bir yandan kahkahayla gülerken, bir

yandan bir şeylere kafa da yorabileceğinizi is-

pat ediyor.” – Science Digest 

Genç BilimcilerGezegenimiz İçin İş BaşındaS.O.S. Proje Etkinlikleri KitabıNilgün Erentay2012

Save Our Species (S.O.S., Türlerimizi Koruya-

lım) Projesi, Erentay Eğitim Danışmanlık Ku-rumu tarafından yapılandırılmış ve halen yürü-

tülmekte olan, ulusal ve uluslararası katılımcıla-

rın yer aldığı bir ilköğretim çevre eğitimi projesi.

2005-2006 eğitim öğretim yılında pilot ça-

lışmaları gerçekleştirilen proje uygulamala-

rı, 22 Adımda Doğa Eğitimi  adlı kitaba kaynak-

lık etti, çeşitli ulusal ve uluslararası konferans

ve sempozyumlarda sunuldu, konferans bildi-

ri kitaplarında yer aldı. Ayrıca projenin bulgu-

larının paylaşıldığı iki konferans sunusu ve tam

metni Hands on Science Network  kapsamında

Seçilmiş Yayınlar (Selected Papers) kitabına alın-dı ve Avrupa’da dağıtıldı.

2011-2012 eğitim öğretim yılında proje sü-

reçlerini başarı ile tamamlayan S.O.S. katılımcı-

sı okullar ve öğrenciler, 20 Ekim 2012 tarihin-

de International Association of Hands on Scien-

ce Network desteği ile Türkiye’de ilk kez düzen-

lenen ve genel temaları bilim ve doğa eğiti-

mi olan I. Uluslararası Çocuk Zirvesi’nde tören-

le sertifikalarını aldı. Katılımcı öğrencilerin pro-

 jelerinin yer aldığı Genç Bilimciler Gezegenimiz 

İçin İş Başında adlı kitap da bu projenin bir ürü-

nü olarak ortaya kondu.

Projede alan çalışmalarına katılan ilköğre-

tim öğrencilerinin bilimsel süreçler yardımı ile

doğadaki etkileşimleri neden sonuç örüntüsü

içinde anlamasına ve çevre sorunlarının çözü-

müne yönelik stratejiler geliştirmesine olanak 

sağlayacak, özgün bir eğitim modeli yapılan-

dırıldı. Projedeki tüm çalışmalar okullarda di-

siplinler arası yaklaşımlar ve zümreler arası iş-birliği ile gerçekleştiriliyor. ABD, Romanya ve

Türkiye’den üç okul ile 2005-2006 eğitim öğre-

tim yılında pilot olarak başlatılan proje kapsa-

mındaki çalışmalar, yıllar içinde katılımcı okul

sayısının artması ile ulusal ve uluslararası bo-

yutta genişleyerek sürdürülüyor.

S.O.S. Projesi’nin yol haritasında, birbiri ile

çok yakından ilintili iki önemli eksen var: Bilim

ve doğa eğitimi.

Bilim eğitimi ekseninden bakıldığında,

S.O.S. Projesi ile ağırlıklı olarak doğada gerçek-

leşen alan çalışmalarında gönüllü öğrencilerin

inceleme, keşfetme ve deneysel yöntemler ile

test etme, bulguları karşılaştırma ve yorumla-

ma gibi bilimsel süreç becerilerini kazanması-

na katkıda bulunmak amaçlandı.

Doğa eğitimi ekseninden bakıldığında ise,

öğrencilerin doğayı daha yakından tanıması,

onun sorunlarını anlamaya çalışması, çözüm

önerileri geliştirmek için çaba göstermesi, nes-

li tehlike altında olan türler ve tehdit altında-

ki doğal alanlara yönelik farkındalıklarının ge-

lişmesine katkıda bulunmak amaçlandı. Genç 

Bilimciler Gezegenimiz İçin İş Başında kitabı ge-

zegenimizde sürdürülebilir yaşam, sağlıklı çev-

reler ve koşulsuz sevgi ile yüklü manevi iklim-

ler yaratılmasına katkıda bulunmaya adanmış.

Richard Feynman: 20. yüzyılın en önemli fizik-çilerinden olan Richard Feynman 1940’lı yılların son-larında yüklü parçacıkların etkileşimini tanımlayangöreli kuantum kuramına ve kuantum elektrodina-miğine önemli katkılar yaptı. 1965’te Julian Schwin-ger ve Sin-Itiro Tomoaga’yla beraber Nobel Ödülü ka-zandı. Sıvı helyumun mutlak sıfıra yakın sıcaklıklar-daki davranışlarını açıklamış ve temel parçacıklar ku-ramında yeni gelişmelere imza attı. 1963’te yayım-lanan üç ciltlik Fizikte Feynman Dersleri  isimli eseri ogünden beri öğrenciler kadar, öğretmenlerin ve araş-tırmacı fizikçilerin de ilgisini çekiyor.

 yayin.dunyasi@tubitak .gov.tr 

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Yayın Dünyası

81

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 83/97

Kelebekler Lepidoptera takımının üyeleridir.

Derimsi, pullu, az kıllı iki çift kanatlarıyladiğer böceklerden ayrılırlar. Kanatların üzerinde pullar,

içinde pigment olan keratin yapılardan oluşmuştur.

Bu nedenle pul kanatlılar olarak da adlandırılırlar.

Kanatlarının yanı sıra gövdeleri ve bacakları da

tamamen pullarla kaplıdır. Ağız yapıları emici tiptedir.

Ağız parçalarından “galea” adı verilen kısmın uzamasıyla

hortum denen yapı oluşmuştur. Besinleri tat alma

organları yardımıyla seçerler. Antenleri genellikle

tüy biçimindedir, ancak farklı anten tipleri de görülür.

Larvaları tırtıl şeklindedir. Larva evresinden sonra

bir kozanın içinde saklandıkları pupa evresini geçiripergin hale gelirler. Kelebeklerin tüm dünyada

tanımlanmış 35 bin civarında türü var.

Bu sayının 100 bin olabileceği de tahmin ediliyor.

125’ten fazla aileye sahip kelebeklerin

en ilginçlerinden biri Ayı kelebekleri (Arctiidae) ailesi.

Ayı kelebeği adı, bu canlıların larva dönemindeyken

tıpkı bir ayı kadar sık kıllarla kaplı olmasından gelir.

Ayı kelebeklerinin göz alıcı renkleri vardır.

Kanat açıklıkları 8-80 mm arasında değişebilir.

Çok hareketlidirler. Bu onlara daha geniş bir alanda

besin bulma olanağı da sağlar.

Kelebekler en narin, en kırılgan ve en zarif canlılardandır. Hayatta kalma mücadeleleri ilgi çekicidir.

Bazıları (Monark kelebekleri) çok uzun mesafeli göç döngüsünü (Kanada-Meksika arasında)

tamamlayamadan ölür ancak doğan yavrular döngüyü devam ettirir, bazıları ( Aglais, Isoria) 5000-6000

metre yükseğe (Himalayalar) kadar çıkabilir, bazıları ise (1 gün kelebekleri) sadece 1 gün yaşar...

Ayı Kelebekler /Gündüz Uçan Gece Kelebekler

Utetheisa pulchella türü. Kanat açıklığı 29-42 mm.

Dr. Bülent Gözcelioğlu [email protected] 

     D    o    r     l     i    n    g     K     i    n     d    e    r    s     l    e    y     /     D    o    r     l     i    n    g     K     i    n     d    e    r    s     l    e    y     /

     G    e    t    t    y     I    m    a    g    e    s     T     ü    r     k     i    y    e

 Türkiye Doğası

Fauna

82

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 84/97

Fotoğrafar: Pro. Dr. Bayram Göçmen

Demirsoy, A., Yaşamın Temel Kuralları Cilt 2 / Kısım 2 /Omurgasızlar / Böcekler - Entomoloji, Meteksan,1996.

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

83

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 85/97

Tehdt AltındakHünkârbeğend Otları

 Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu [email protected] 

84

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 86/97

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Fotoğrafar: Pro. Dr. Bayram GöçmenKayabeğendi (Iberis carica) Datça, Muğla Kaynak Güner, A., ürkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler),ANG Vakfı / Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, Kasım 2012Yeşilyurt, E. B., Akaydın, A., “Endemic Plants andTeir Treat Categories of Muğla Province (urkey),Hacettepe Journal of Biology and Chemistry, Cilt 2, Sayı 40, s. 195-212, 2012.http://turkherb.ibu.edu.tr/index.php?sayfa=1&tax_id=588

85

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 87/97

 Jeoloji

Dr. Bülent Gözcelioğlu

Volkank Tüf Kayalar

86

[email protected]  Türkiye Doğası

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 88/97

87

Kaynak Erinç, S., JeomorfolojiI, Der Yayınları No: 284., 202.

Fotoğra: Dr. Bülent Gözcelioğlu

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 89/97

 Türkiye Doğası

Böcekçiller böceklerle beslenen küçük memelihayvan grubunun ortak adıdır. Köstebekler, kirpiler,sivrifareler en iyi bilinen böcekçillerdir.Çok çeşitli yaşam ortamlarına uyum sağlamışlardır.ropik yağmur ormanlarından çöllere, denizseviyesinden yüksek dağlara (4500 metreye kadar)kadar olan bölgelerde yayılış göstererek yaşamlarını devam ettirirler. Bunlara ek olarak bataklıklar, orman açıklıkları, ormanlık alanlar, sulak alanlar, kayaların alt kısımları,kurumuş ağaçların içi, toprak altı gibiyerlerde de yaşarlar. Böceklerle beslendikleri

için tarım alanında da çok yararlıdırlar.

Böcekçiller günümüzde olduğu gibi jeolojik zamanlar boyunca da Anadolu yaban yaşamınınbir parçasıydı. Özellikle Neojen döneme ait(23,5 milyon yol öncesinden günümüze) çok sayıdafosil buluntusu bunun en önemli kanıtıdır.Küçük memeli fosil buluntuları genelde parçahalinde olur ve paleontologlar bunlar üzerindentür ya da cins tanımı yapmaya çalışır.Bunda bir memeli iskeletinde 200’den fazla kemik  ve 30’dan fazla diş olmasının etkisi büyüktür.

B  öcekçilleri Tarih Öncesi Anadolu’nun

88

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 90/97

Dr. Bülent Gözcelioğlu

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

Küçük memeliler yaşadıkları ortamda genelde yırtıcı hayvanlaraav olurlar. Soylarını devam ettirmek için çok sayıda ürerler.Bu durum paleontolojiye fazla fosil olarak yansır. Ülkemizde yapılanpaleontoloji araştırmalarında küçük memeli fosillerininçok bulunduğu 300-350 kadar bölge (lokalite) var.Çorakyerler (Çankırı), Sabuncueli (Manisa) lokaliteleribunlardan en iyi bilinenleri.

KaynaklarSaraç, G., 2003, Türkiye Omurgalı Fosil Yatakları, MTARapor No:10609, Ankara (yayımlanmamış)Erten, H., Görmüş, M., Türkiye Neojen Küçük Memelileri,Süleyman Demirel Üniversitesi, SDUGEO e-dergi, Cilt 2, Sayı 2, sayfa 8-14, 2011.

Çizim : Ayşe İnan Alican

89

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 91/97

Avrupa Biliminin Öncüleri13. yüzyılda Oxord’da başlatılan yeni doğa, yeni evren

ve yeni insan anlayışına yönelik çalışmalara önemli bir kat-

kı da Paris Üniversitesi bilginlerinden geldi. Parisli bilim in-

sanlarının da öncelikli gündemini, doğaya ilişkin yeni ve

doğru bilgilerin üretilmesi oluşturuyordu. Özellikle Oxord

Üniversitesi’nin Merton Koleji’nde yapılan doğa elseesi ça-

lışmaları doğayı anlamanın iyi bir yolu olarak algılanıyordu.

Böyle bir kabulden hareket eden 13. yüzyılın önemli bilim

insanlarından Jordanus Nemorarius (1225-1260), doğa el-

seesinin önemli bir kısmını oluşturan ve günümüzde sta-

tik denilen alana yönelen ve katkı yapan ilk Parisli bilgin ol-

du. Orta Çağ’da ağırlık bilimi olarak adlandırılan çalışmaların

önemli problem alanlarından birini oluşturan statik konu-

suyla İslam dünyasında İbn Bâcce (1077-1138) ilgilenmişti.

Bir cismin ağırlığı nedeniyle eğik bir düzlem üzerine yaptı-

ğı basıncın nasıl hesaplanacağıyla ilgilenen İbn Bâcce, yap-

tığı araştırmalar sonucunda bir cismin eğik düzlem üzerine

yaptığı basıncın, cismin eğik düzlemle yaptığı açıyla orantı-

lı olduğunu, yani bu açıya göre değişeceğini belirlemişti. Bu

anlatım 13. yüzyılda Jordanus Nemorarius taraından Gra-

vitas Secundum Situm (durumsal ağırlık) şeklinde Latinceye

çevrilmiştir. Modern iziğin de inceleme alanına giren ve gö-

rünen ağırlık adı verilen bu iade İbn Bâcce’nin bilimsel etki-

sini göstermesi bakımından önemlidir.

Nemorarius’un ilgilendiği bir diğer doğa elseesi konu-

Durumsal yani görünen ağırlıkDurumsal ağırlık, yüksek eğimli bir düzlemden daha düşük eğimli bir düzlemegeçen bir cismin, konumundan dolayı ağırlığının da artacağını iade edenbir terimdir. Örnek olarak, eğik bir düzleme yerleştirilmiş bir blok düşünülebilir.Düzlemin eğim açısı küçüldükçe cismin görünür ağırlığı, yani yüzeye uyguladığıkuvvet artacaktır. Bu tanımlama, ağırlığın biri düzleme dik (görünür ağırlıkyani konumsal ağırlık) diğeriyse yüzeye paralel iki bileşene ayrılmasına denktir.

13. yüzyılın başlarında Latinceye çevrilen Arapça ve

Grekçe bilim ve düşün yapıtlarının kazandırdığı ivmeyle,

Avrupa’da bilim geleneği yeniden doğdu ve giderek tır-

manışa geçti. Bilimin yükselişini sağlayanlar üniversiteler-

di ve Oxord’dan sonra Paris Üniversitesi bilimsel çalışma-

ların merkezi haline geldi. Dönemin bilimsel çalışmaları-

nı çok büyük ölçüde Aristoteles’in görüşlerinin yorumlan-

ması oluşturuyordu. Oxord’un seçkin bilginlerinden Ro-

bert Grosseteste’nin (1168-1253) başlattığı bilimsel çalış-

ma hareketine Paris Üniversitesi’ndeki izleyicileri de katıl-

dı. Böylece bir yandan Aristoteles’in bilim ve düşün yapıt-

ları yeniden anlaşılır ve yorumlanırken, bir yandan da İs-

lam dünyasında kazanılmış bilgiler yardımıyla geleneksel

bilim konularına yeni yaklaşımlar getirilmeye çalışılıyordu.

Oxord’da olduğu gibi, Paris Üniversitesi’ndeki çalışmalar da

büyük ölçüde o günkü anlamıyla doğa elseesi, yani izik 

ağırlıklıydı. Değişim ve devinim en çok ele alınan konulardı.

Paris Üniversitesi

Batı’da BilimGeleneğinin Doğuşu ve Paris Çevresi

Prof. Dr. Hüseyin Gazi opdemir Bilim Tarihinden

90

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 92/97

su da kaldıraçlardı. Bu konudaki çalışmalarıyla

iziğin temel kavramlarından biri olan iş kavra-

mının ilk tanımını yapmayı başarmıştı. Durum-

sal ağırlık konusunu İbn Bâcce’den hareket-

le araştıran Nemorarius, kaldıraç konusunu da

Arkhimedes’in (MÖ 287-212) yaklaşımı doğrul-

tusunda incelemişti. Her biri kaldıracın birer ko-

lu üzerinde dengede duran iki ağırlıktan birininkaldırılmasıyla yapılan poziti iş, ötekinin aşağı-

ya inmesiyle yapılan negati işe eşit olur ve bu

da sistemin denge halinde olduğunu gösterir.

Nemorarius, aynı kavramları arklı eğim açıları

olan düzlemlere asılan arklı ağırlıktaki iki cis-

min denge halini incelerken de kullanmış ve bu

durumu kaldıraç kuralının bir genellemesi ola-

rak düşünmüştü.

Nemorarius’un durumsal ağırlık ve kaldı-

raç konularını yeniden gündeme getirmiş ol-

ması, Avrupa’da artık otorite kabul edilen

Aristoteles’in (MÖ 384-322) kitaplarına yönel-

me tutumunun önemli ölçüde değiştiğini ve

dikkatlerin otoritelerin kitaplarından doğaya

yöneldiğini göstermesi açısından değerlidir.

Diğer taratan Oxord’da başlatılan yeni bilim-

sel çalışma anlayışının Avrupa’daki diğer üni-

versitelere nasıl hızla yayıldığını göstermesi ba-

kımından da dikkat çekicidir. Böylece başlatı-

lan yeni doğa tasavvuru, Isaac Newton (1642-

1727) ile son bulacak yeni iziğin gelişiminin

gözlendiği bir sürece işaret etmesi bakımından

önemlidir.

Doğa elseesinde incelenen diğer bir konu

da harekettir. O dönemin kavram dünyasındahareket bir değişim türü olarak anlaşılıyordu ve

14. yüzyılın başlarında Oxord Merton Kolejin-

de çalışan doğa elseecisi William Heytesbury

(1313-1372), John Dumbleton (1310-1349),

Richard Swineshead (?-?) ve Thomas Bradwar-

dine (1290-1349) değişim ve hareket konusuy-

la soyut olarak ilgileniyordu. Bu bilim insanları-

nın çalışmaları hareket biliminin pek çok temel

kavramının geliştirilmesine ön ayak oldu. Bun-

lardan biri de ivme kavramının tam bir iadesi

ve sabit ivmeli hareketin anlaşılmasının anahta-

rı olan ortalama hız teoreminin geliştirilmesidir.

Bu çalışmaların devamı niteliğindeki inceleme-

leri, Paris Üniversitesi’nde Jean Buridan (1295-

1358) sürdürmüştür.

1328 ve 1340 yıllarında iki kez üniversite

rektörlüğü de yapan Buridan, aynı zamanda

önemli bir Aristoteles yorumcusudur. Fizik bi-

limine yaptığı en önemli katkı ise İbn Sînâ’nın

(987-1039) zorunlu hareket (el-meyl el-kasrî)

betimlemesini yeniden iade etmesidir. Aslında

“kasrî meyil” deyimi daha önce Latinceye inc-

linatio violenta (hız eğilimi) olarak çevrilmişti.

Bu iadeyi Buridan etkileyici itim gücü (impe-

tus impressus) şekline çevirerek, modern iziğin

momentumuyla aynı olan kütle ve hızın ürünü

olarak tanımlamıştır. Düşüncelerinin ayrıntısı

bütünüyle İbn Sînâ’ya ait olan Buridan, ırlatılan

bir cismin hareketinin sürekliliğini, ilk hareke-

ti sağlayan güce bağlar ve engelleyen karşı bir

güçle karşılaşmadığı sürece hareketin sonsuza

kadar süreceğini söyler. Buridan itici gücü tıp-kı İbn Sînâ gibi, cismin “içerdiği madde miktarı”

ile hızının onksiyonu olarak iade eder ki, bu da

günümüzün momentum kavramına yani kütle

ile hızın çarpımına eşdeğerdir. Bu onksiyonda

kütle, maddenin eylemsizlik özelliği, yani konu-

mundaki herhangi bir değişikliğe karşı göster-

diği dirençtir. Buridan, onksiyon serbest düş-

meye uygulandığında, yerçekiminden kaynak-

lanan ağırlığın sadece hareketin başlıca sebebi

olmakla kalmayıp düşüş sırasında cisme gide-

rek artan bir ivme kazandırdığını, yani cismin

hızını artırdığını açıklamaktadır.

Buridan’ın söyledikleri gök cisimleri için de

açıklayıcıdır. Artık gök cisimlerinin Aristoteles’in

sandığı gibi “soyut akıllar” taraından hareket

ettirilmesine gerek kalmamıştır. Çünkü onlar,

Tanrı’dan ilk hareketi aldıktan sonra, herhan-

gi bir dış kuvvetin etkisi olmadığı sürece hare-

ketlerini devam ettirecektir. Tanrı Dünya’yı ya-

ratırken her bir gök cismine hareket vermiş ve

bunu yaparken hepsini artık kendisine ihtiyaç

duymaksızın hareket halinde kalacak duruma

getirmiştir. Bu durum aynı zamanda Tanrı’nın

yedinci günü dinlenmeye ayırmasının da ne-

denidir.

Orta Çağ düşünce geleneğinden kopuşun

açık belirtileri olan bu cümleler, Buridan’ın çok 

arklı bir Aristoteles betimlediğini gösterir. Bu

arklı Aristoteles yorumu evren tasarımına da

yansımıştır. Buridan, durağan olanın Dünya mı,

yoksa evren mi olduğu konusunu tartışırken de

şunları belirtir:

“Eğer gerçek, Dünya’nın durağan, sabit yıl-dızların ise hareketli olduğu biçiminde olsay-

dı, muhakkak ki gökyüzündeki her şey gözü-

müze o zaman da şimdiki gibi görünürdü. Gö-

rünenleri en basit kuramlarla açıklamak her za-

man daha iyidir. Böyle bakıldığında, tersini dü-

şünmektense Dünya’dan muazzam olan uzay-

da bulunan yıldızların durmakta, Dünya’nın ise

dönmekte olduğunu varsaymak daha mantık-

lıdır.”

Buridan’ın bu düşüncesi, Kopernik’in Gü-

neş Merkezli evren modelini oluştururken da-

yandığı savlardan birini oluşturması bakımın-

dan önemlidir.

Bir diğer bilgin ise Nicole Oresme’dir (1320-

1382). Oresme, Merton Koleji’nde geliştirilen

ortalama hız kuralını graik olarak göstermiş ve

ivmeli hareketle alınan yolun, düzgün doğrusal

hareketle aynı sürede alınan yola eşit olacağı-

nı geometrik olarak kanıtlamıştır. Şekil göz önü-

ne alındığında, konu şöyle açıklanabilir. Şekil-

deki ABCD dikdörtgeni Düzgün Doğrusal Ha-

rekette (DDH) alınan yolu, CDE dik üçgeni ise

Sabit İvmeli Harekette (SİH) alınan yolu göste-

rir. DDH’de hız, her zaman dilimi için aynı kalır,

SİH’de ise her zaman diliminde aynı oranda ar-tar. Başka bir deyişle CD tabanı üzerindeki ordi-

natlar anlık hızları gösterir. Eğer bu ordinatların

tümü AB doğrusu üzerinde bitiyorsa sabit hız-

lı, sıırdan başlayarak son hız olan DE’ye ulaşan

ordinatlar CE üzerinde son buluyorsa sabit ar-

tan hızlı hareket söz konusudur. Yatay çizgile-

rin zamanı, dikey çizgilerin hızın şiddetini, alan-

ların da mesaeyi gösterdiği kabul edildiğinde,

bu graikte ABCD dikdörtgeninin alanı DDH’de

alınan yola, CDE üçgeninin alanı da SİH’de alı-

nan yola eşit olacaktır. Eğer B’nin ED’yi, F’nin de

AB’yi böldüğü kabul edilirse, ortalama hız teo-

remine göre, DDH’de alınan yolun orta nokta-

sındaki hız (başka bir deyişle nesnenin son hı-

zının ikiye bölünmesiyle elde edilecek hız) yani

ortalama hız SİH’deki hıza eşit olacaktır. Bu da

ABCD dikdörtgeninin alanının, CDE dik üçgeni-

nin alanına eşit olduğunun gösterilmesiyle ka-

nıtlanabilir.

Buna göre, şekildeki CFBD yamuk alanı hem

üçgen hem de dikdörtgen için ortak bir alandır.

Öyleyse CAF ve FEB üçgenlerinin eşitliği göste-

rilirse, ABCD dikdörtgeninin alanının, CDE üç-

geninin alanına eşit olduğu da gösterilmiş olur.

Buridan’ın EşeğiHer ikisi de eşit uzaklıktaki iki yiyecek arasında kalıp bunlardanherhangi birini seçemediği için açlıktan ölen iki eşeğin öyküsü.İrade özgürlüğü problemini ele alan Buridan’a atedilen bu öykü,özgür irade anlayışını desteklemek için kullanılmıştır.Buradan yola çıkılarak, benzer bir durumla karşılaşan birinsanın karşıt motiferin dengesini özgür iradesinin yardımıylaaşabileceği öne sürülmüştür.

Bilim ve Teknik Nisan 2013

[email protected] 

91

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 93/97

Bu iki dik üçgenin eşitliği ise şöyle gösterilebilir:

CFA ve BFE açıları eşittir (iç ters açı oldukla-

rından).

AF=FB (F, AB’yi iki eşit parçaya böldüğün-

den).

CAF ve FBE açıları eşittir (dik açı oldukların-

dan).

Öyleyse açı-kenar-açı bağıntısı gereği, bura-

daki iki üçgen (CAF ve FBE) birbirine eşittir. Do-

layısıyla da SİH’de alınan toplam yol, DDH’de

alınan toplam yola eşittir.

Birinci saniyede kat edilen mesae 1, ikinci

saniyedeki 3, üçüncü saniyedeki 5, dördüncü

saniyedeki ise 7 olur. Elde edilen sonuçlar v=a.t 

ve s=(a/2).t 2 denklemleriyle genelleştirilebilir.

Bunlar, Galileo’nun serbest düşmeyi açıklamak-

ta kullandığı kinematik denklemlerdir.

Paris Üniversitesi’nde bilime yapılan en seç-

kin katkılar bunlardı. Bunların dışında da çeşit-

li konularda çalışanlar vardı. Ancak katkıları ye-

ni olmaktan çok birer yorumdu. Çalışmaları bu

nitelikte olanlardan biri Romalı Giles’dir (1247-

1316). Thomas Aquinas’ın Paris’ten öğrencisiolan Giles, 1277 yılında eserlerine sansür konul-

duğu için Paris’i terk etmeye mecbur bırakılmış

ve 1285 yılında Papa IV. Honorius’un ricasıyla

savlarının birkaçından vazgeçtikten sonra ken-

te geri dönebilmiştir. Giles su saati, kan alma şi-

şesi ve sion borusu kullanarak yaptığı deney-

lerle boşluğun doğasını araştırmıştır. Deneyle-

ri sonucunda boşluğun cisimlere bir emiş gücü

uyguladığını göstermiştir.

Avrupa’da bu dönemde yapılan astronomi

çalışmaları da dikkat çekicidir. Birkaç arklı yak-

laşımdan oluşan bu çalışmalar, Aristoteles izi-

ğini esas alarak ya Ptolemaios sistemini küre

katmanları sistemine dönüştürmeye ya da onu

tamamen reddedip ortak merkezli küreler sis-

temine geri dönülmesine yönelikti. İçlerinde

dönemin çok yönlü bilginlerinden Avignonlu

Levi ben Gerson’un da (1288-1344) bulundu-

ğu bazı astronomlar ise bu iki görüşü de be-

nimsemeyip Ptolemaios astronomisinin mate-

matiksel açıklama çizgisini izlemeyi yeğlemiş-

tir. Bu astronomlar pratik astronomlardır ve ge-

zegen hareketlerinin açıklamasını yapabilmek 

için matematik astronomiyle ilgilenmişlerdir.

Astronomi, izik, matematik ve elsee üzeri-

ne çalışmaları olan Levi Ben Gerson’un astrono-

miye ilişkin çalışması Milhamot Adonai ’nin Be-

şinci Kitap’ıdır. Kitap üç kısımdır: 1. Almagest’e

İlişkin Açıklamalar; 2. Göksel Cisimlerin Hare-

ketleri; 3. Göksel Cisimlerin Ruhları. Bu çalış-

masında, astronomi konusunda İslam dün-

yasının tanınmış astronomlarından el-Battânî (858-929), Câbir İbn Efâh (11. yüzyıl) ve İbn

Rüşd’e (1126-1198) dayanarak bir evren mode-

li geliştirmiştir. Bu modelde Ptolemaios’un (MS

150’ler) modeliyle bağdaşmayan yönler dikkat

çeker. Bu arklılığın Gerson’un kendi gözlemle-

rinden kaynaklandığı sanılıyor. Farklılık en çok 

Mars konusunda belirgindir. Ptolemaios evren

modeline göre, bir gezegenin görünür büyük-

lüğü açısal konumuna göre altı şekilde değişim

gösterirken, Gerson’un gözlemleri değişimin

ikiden azla olamayacağını ortaya koymuştur.

Levi ben Gerson ayrıca Jacob Çubuğu adı ve-

rilen ve gökbilimsel gözlemlerde ve denizcilik-

te açı ölçümünde kullanılan bir gözlem aracı da

geliştirmiştir.

Levi ben Gerson’un dikkat çeken bir diğer

çalışması da İbn el-Heysem’in (965-1037) geliş-

tirdiği karanlık odayı Güneş ve Ay tutulmaları-

nı gözlemek ve Güneş’in yörüngesinin eğimi-

ni saptamak için kullanmasıdır. Gerson’un ast-

ronomiyle ilgili çalışmaları Avrupa’da beş yüzyıl

boyunca etkili olmuştur. Jacob Çubuğu on se-

kizinci yüzyılın ortalarına kadar deniz ulaşımın-

da kullanıldı.

Doğa elseesinin yoğun olarak çalışılan

alanlarından biri de optikti. Özellikle renkle-

rin oluşumu dikkat çekiyordu. Hele gökkuşa-

ğının oluşumu ve içerdiği renk düzeni merak 

edilen konuların başındaydı. Yoğun ilgi gös-

terilmesine karşın 13. yüzyılın sonuna gelindi-

ğinde, gökkuşağının oluşumu henüz tam ola-

rak açıklanamamıştı. İslam dünyasında ilk kez

Kemâlüddîn el-Fârisî (öl. 1320) gökkuşağının

oluşumunu doğru olarak açıklamayı başardı.

Benzer bir başarıyı Batı’da da Freiburglu The-

odoric (1250 -1311) gösterdi. Theodoric 1275-

1277 yıllarında Paris Üniversitesi’nde öğrenim

gördü. Gökkuşağı Üzerine (De Iride) adlı kitabı-nın ikinci kısmında birincil gökkuşağının olu-

şumunu ele alırken şunları söyler: Bir tek yağ-

mur damlasının üzerine düşen ışınlar, gözlem-

cinin gözüne gelmeden önce, iki kırılmaya ve

bir yansımaya uğrar. Işınların göze bu şekilde

gelmesinin de üç yolu vardır: Doğrudan, yan-

sımayla ve kırılmayla. Birincil ve ikincil gökku-

şaklarının oluşması ise beş temel olguya bağlı-

dır: 1) Tek bir yansıma, 2) Tek bir kırılma, 3) İki kı-

rılma bir yansıma, 4) İki kırılma iki yansıma ve 5)

Toplam yansıma. Ona göre bu beş temel olgu

bulut, sis ve yağmur damlasında meydana ge-

lir. Anlaşıldığına göre, Theodoric tek bir ışık ışını

yağmur damlasına girdiğinde bir miktarının kı-

rılmaya uğradığını ancak geriye kalan miktarı-

nın gözlemcinin gözünde bir izlenim bırakma-

ya yettiğini belirleyebilmiştir. Şöyle ki: Güneş

ışığı su küresinin üst kısmına çarpar ve kırılarak 

kürenin içine girer, arka içbükey yüzeye çarpar

ve geri yansır, daha sonra tekrar geldiği yüzey-

den kırılarak geri çıkar ve göze gelir.

Theodoric’in bu açıklaması şüpheye yer bı-

rakmayacak şekilde gökkuşağının tam açık-

lamasıdır. Bu belirlemesinin ardında Theodo-

ric, gökkuşağındaki her rengin arklı damlalar-dan gözlemciye yansıtıldığını ve gözlemcinin

konum değiştirdiğinde de arklı bir gökkuşağı

göründüğünü, başka bir deyişle her damlanın

gökkuşağındaki her bir rengi oluşturduğunu

tespit edebilmiştir.

Birincil gökkuşağının açıklanmasından son-

ra Theodoric ikincil gökkuşağının açıklanma-

sına girişir. Bunun için de bir yağmur damla-

sının yerine geçecek, camdan yapılmış bü-

yükçe bir cisimden yararlanır. İlk açıklamasın-

da Theodoric’in birincil gökkuşağının iki kı-

rılma ve bir yansımadan meydana geldiği-

ni belirlediği anlaşılmaktadır. Ona göre ikin-

cil gökkuşağı bunlara ek bir yansımayla oluşur.

Oresme’in Or talama Hız Teoremi’ni geometrik olarak kanıtlaması

 Jacob Çubuğu14. yüzyılda yükseklik ve mesae hesaplamak amacıyla icat edilmişti.Bu dönemde Avrupalılar açık denizlere daha azla açılmayabaşladığından, kayalıklara ve benzeri yerlere sapmamak, gitmekistedikleri yerin enlemini ve boylamını belirlemek için daha iyinavigasyon araçlarına gereksinim duyuyordu. Jacob Çubuğu buamaçla uzun yıllar kullanılmıştır. Eğer Jacob Çubuğu kullanılarak birkulenin yüksekliği (h) bilinmek istenirse θ aç ısını ölçmek gerekir. Ozaman kuleye olan mesae şu şekilde hesaplanabilir: d≈(h/2).cot θ/2

Theodoric’in De Iride’sinde yer alan çizimlerden biri

Bilim Tarihinden

92

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 94/97

Bilim ve Teknik Nisan 2013

<<<

Gözlemini şöyle iade eder: İkincil gökkuşağında,

Güneş’ten gelen ışınlar yağmur damlasının altına çarpar

ve kırılarak içeri girer, iç yüzeyde iki dea yansır, sonra tek-

rar kırılarak üst düzeyden dışarı çıkar ve göze ulaşır. Bu du-

rumda da herhangi bir damla göze tek bir renk gönderir.

Theodoric’in bu iki belirlemesi de doğrudur.

Theodoric ikinci kuşağın renklerinin solgun oluşunu da

yine bu ek yansımaya bağlar. Çünkü ona göre iki iç yansıma

ışığı zayıfatmaktadır. Bu tespiti de isabetlidir, ancak bunun

dışında ikincil gökkuşağını soluklaştıran başka nedenlerin

de olduğuna inanır. Ona göre bu kuşak birincisinden daha

uzaktadır, bundan dolayı ışınlar daha azla eğimle göze dö-

ner ve bu da zayıfamalarına neden olur.

Bununla birlikte Theodoric, iki kuşaktaki renk düzeninin

birbirinin tersi oluşunu açıklamada tamamen başarısız ol-

muş, gökkuşağının neden yay biçiminde olduğunu da açık-

layamamıştır. Neden sadece iki yay oluştuğu sorusu da ce-

vapsız kalmıştır. Çok zorlandığında “doğanın takdiridir” de-

mekle yetinmiştir.

Sonuçta Theodoric’in gökkuşağı konusunda Aristoteles

düşüncesini aşamadığı anlaşılıyor. Her iki yayın oluşumunu

göstermek için kullandığı pek çok çizimde yağmur damla-

ları hep yatay ve geniş bir yarım daire üzerinde sıralanmış-

tır ve bu yarım dairenin ucuna da Güneş yerleştirilmiştir. Ay-

rıca yansımanın etkisinin (Güneş ve yağmur damlaları ara-

sındaki mesae) yağmur damlalarıyla göz arasındaki me-

saeye bağlı olduğu ikrini benimsemiştir. Bunların hepsi

Aristoteles’in varsayımlarıdır. Bu yanlış kabul, doğal olarak 

Theodoric’in göz ve gökkuşağının merkezi arasındaki açı-

yı yanlış tespit etmesine yol açmıştır. Ancak ikincil gökkuşa-

ğıyla ilgili hesaplamalar bilim yazınına ilk kez katılıyor olma-

sı açısından önemlidir. Ayrıca gökkuşağının büyüklüğüyle

yağmur damlasına ilişkin açılar arasında bağlantı kurması

isabetlidir. Bununla birlikte Theodoric’in çizimlerinde, ger-

çeğin tersine, Güneş’ten gelen ışınların paralel olmadığı, a-

kat yağmur damlasından çıkan ışınların paralel olduğu gö-

rülür. Bu da bir hatadır, ancak Kemâlüddîn el-Fârisî’de ol-

duğu gibi, gökkuşağının laboratuvarda incelenmiş olması

açısından Theodoric’in çalışması bilim tarihinde önemli bir

aşamayı temsil eder.

Kaynaklar• Boyer, C. B., Te Rainbow, from

 Myth to Mathematics, PrincetonUniversity, 1987.

• Clagett, M., Te Science of Mechain the Middle Ages, University of Wisconsin, 1961.

• Freely, J., Alaaddin’in Lambası,Çeviren: N. Üstüntaş, Şenocak,2010.

• Harré, R., Büyük Bilimsel DeneyleÇeviren: S. Kılıç, ÜBİAK PopüBilim Kitapları, 1994.

• Murdoch, J. E. ve Sylla, E. D., “TScience of Motion”, Science in the

 Middle Ages, Ed. David C. LindbUniversity of Chicago, 1978.• Sayılı, A., “Dinamik Alanında İbn

Sînâ’nın Buridan Üzerindeki EtkiUluslararası İbni Sînâ SempozyumBildirileri, Kültür Bakanlığı, 1984

• opdemir, H. G., “Aristoteles’inDoğa -Fizik- Felsefesi”, FelsefeDünyası, Sayı 39, ürk FelsefeDerneği, 2004.

• opdemir, H. G., “Aristoteles’inDoğa Felsefesinin Ortaçağ’dakiYansımaları”, Felsefe artışmalarıSayı 37, Boğaziçi Üniversitesi, 200

• opdemir, H. G., “Kemâlüddînel-Fârisî’nin GökkuşağıAçıklaması”, Dil ve arih-CoğrafyFakültesi Dergisi, Cilt: 33, AnkaraÜniversitesi, 1990.

• Unat, Y., Astronomi arihi, Nobel2001.

Merton Koleji veDüşme Yasasının Keşfi

Oxord Üniversitesi, Merton Koleji’ndeki

doğa ilozofarı niteliklerdeki değişimlerle

ilgilenmiş ve niteliklerin yeğinliğindeki artışve azalışın, başka bir deyişle değişimin nasıl

ortaya çıktığını ve neye bağlı olduğunu

araştırmıştır. Örneğin “beyaz” bir niteliktir,

ancak beyazın da tonları vardır. Bu da be-

yazlığın yeğinliğinin, yani şiddetinin değişe-

bildiğini gösterir. Bu bilginler, yer değiştir-

me şeklinde de olsa, bir değişim söz konusu

olduğu için hareket konusunu da irdelemiş

ve o konuya da katkıda bulunmuştur.

Aristoteles’ten temelde arklılaştıkları yön,

bu değişmeyi nitel olarak değil, nicel yani

matematiksel olarak ele almış olmalarıdır.

Buna göre “hareket” bir niteliktir, dolayısıyla

onun da yeğinliğinde bir artış veya azalış

olacaktır. Başka bir deyişle hareketin hızının

da bir yeğinliği, şiddeti vardır. Ancak bu hız

değişimi nasıl gerçekleşir? Bu soru onları iv-

meli hareket konusuna yöneltmiş ve böyle-

ce Mertonlu doğa ilozofarı ivme kavramı-

na açıklık kazandırmayı başarmıştır. Yaptık-

ları çalışmalar sonucunda niteliklerin iki bo-

yutu olduğunu belirlemişlerdir: Şiddeti ve

toplam niceliği. Buna göre, hareketi de bir

nitelik olarak düşünürsek, iki boyutundan

söz edeceğiz. Hız hareketin şiddeti, toplam

olarak alınan yol ise niceliğidir. Hareket

eden bir cismin her an bir hızı var. Buna an-

lık hız deniyor. İşte bu hız, hareketin şiddeti-

ni verir. Bu hız değişebilir, azalabilir, çoğala-

bilir. Ancak hareket eden bir cismin aldığı

toplam yol ile harcanan toplam zamanı kar-

şılaştırırsak, yalnızca ortalama hızı hesapla-yabiliriz. Anlık hızın ölçülmesi ise olanaksız-

dır, çünkü cismin anlık bir hızla belirli bir sü-

re hareket ettiğini ve belirli bir yol aldığını

kabul etmeyi gerektirir. Bu anlayış belirlen-

dikten kısa bir süre sonra t 

SV = ormülü ia-

de edilebiliyor. Bu anlamda anlık hız da bir

hareketin belirli bir andaki şiddeti olur. Hız

hareketin şiddeti oluyorsa o zaman ormüle

edilebilir. İvme ise hareketin şiddetindeki

değişmedir. Bu değişme düzenli olarak orta-

ya çıkıyorsa, bu harekete düzgün ivmeli ha-

reket denir. Ortaçağ izikçileri hareketi mate-

matiksel olarak betimlemek için gerekli te-

mel kavramları belirlemiştir. Daha sonra bu

bilginler düzgün ivmeli harekette alınan yo-

lu bulmak için iki teknik geliştirmiş: Tek sayı-

lar yasası ve ortalama hız teoremi.

Tek Sayılar Yasası: Bu yasaya göre, düz-

gün ivmeli hareket eden bir cismin aldığı

mesaeler tek sayılar şeklinde olacaktır. Yani

1, 3, 5, 7, 9, 11, ... gibi. Toplam yol hesaplandı-

ğında 1, 4, 9, 16, 25, 36 olduğu görülecektir.

Bu, yol ve zaman arasında bir orantı var de-

mektir. Buradan yol ve zaman arasındaki iliş-

kiyi çıkarmak kolaydır.

Ortalama Hız Teoremi: Bu teoreme gö-

re, düzgün hızlanan bir cisim, birim zaman

süresinde ortalama hızla alabileceği kadar

yol alır. Cismin başlangıçta durağan olduğu

varsayıldığında, alınan yol ile bu esnada har-

canan zaman arasında bir ilişki olduğunu an-

lamak son derece kolaydır. Bu bilginler decismin kazandığı son hızın yarısını ortalama

hız olarak benimsemiştir. Konu şekil dikkate

alınarak basitleştirildiğinde, teorem geomet-

rik olarak da dile getirilebilir. Buna görev 

Z v 

21

= , uzaklık =  XYZ 3 , yani hız  x , zaman

(vxt ), dolayısıyla ortalama hız ile alınan yolS

v xt 

21

= olur.

Merton Koleji’nde hareketin kinematik 

açıklamasına yönelik olarak geliştirilen bu

ormülün önemi, Modern dönemde Galileo

Galilei’nin (1564-1642) gerçek niteliğiyle

gündeme getireceği serbest düşme yasa-

sının ilk halini oluşturmasıdır.

Tek Sayılar Yasası Ortalama Hız Teoremi

93

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 95/97

ÜçgenlerYukarıdaki şekilde toplam

kaç adet üçgen var?

(Her boyuttaki üçgenler)

Sıfırların Adedi1’den 10.000’e kadar olan sayıları

birbirleriyle çarpınca

elde edilecek sayının sonunda

kaç adet “0” rakamı bulunur?

Bisikletli Yolculuk İki kardeş okuldan evlerine gidecektir.

Tek bir bisikletleri vardır.

Biri yürüyerek, diğeri bisikletle

aynı anda harekete başlarlar.

Bisikletli olan bir müddet gittikten sonra

bisikleti bırakır, yoluna yürüyerek 

devam eder. Diğeri bisikletin olduğu

yere ulaşınca bisiklete biner ve

önde olan kardeşine varıncaya kadar

sürmeye devam eder.

Sonra bisikleti diğerine verir,

yukarıdaki işlem dealarca tekrarlanır

ve aynı anda evlerine varırlar.

Her ikisinin de hızları yürürlerken

5 km/saat, bisikletle ise 20 km/saattir.

İki kardeşin bu yolculuktaki

ortalama hızları nedir?

Not:

Bisiklet değiştirirken

zaman kaybetmediklerini varsayınız.

Top OyunuArkadaşınız bir torbaya 5 arklı renkte

100 top koyacak ve her renkten kaç adet

top koyduğunu size söyleyecektir.

Torbadan rastgele bir top seçecek 

ve bakmadan rengini tahmin edeceksiniz.Eğer tahmininiz doğru çıkarsa top sizin,

yanlış çıkarsa arkadaşınızın olacak.

Torbadaki bütün toplar bitene kadar

bu işleme devam edeceksiniz.

İkinizin de amacı daha azla top

kazanmak olduğuna göre,

arkadaşınızın bu oyunda kazanacağı

top sayısı en azla kaç olabilir?

Dört Adet ÜçDört adet 3 rakamı kullanarak 

16 elde ediniz.

Toplama, çıkarma, çarpma, bölme,

üs alma, aktöryel işlemler ve parantez

kullanabilirsiniz.

Mavi AlanlarAşağıdaki mavi renkli şekillerden

hangisinin alanı en büyüktür?

Hesaplamadan önce sadece

bakarak anlamaya çalışınız.

Hatalı GönderimBir bankanın 6 müşterisine gönderilmek 

üzere kredi kartları, ekstreleri ve üzerlerinde

adres yazılı zarfar hazırlanmıştır.

Ancak postaya verilirken bir hata yapılmış

ve hiçbir zara doğru kredi kartı ve

doğru ekstre koyulamamıştır.

Bu hatalı işlem kaç arklı biçimde yapılabilir?

Soru 6 yerine 3 müşteri için sorulsaydı

cevap 4 olacaktı:

A, B, C: Müşteriler, z: Zar, e: Ekstre, k: Kart

İşlem1’den 9’a kadar olan dokuz rakam ve

toplama, çıkarma, çarpma, bölme

işaretlerinin her biri kutulara uygun biçimde

yerleştirildiğinde işlem sonucu en azla

kaç olabilir?

İşlemlerde çarpma ve bölme, toplamaya

ve çıkarmaya göre önceliklidir.

Her işaretin sağında ve solunda bir rakam

bulunmalıdır.

A B C

D E F

zA zB zC

eB, kB eC, kC eA, kA

eC, kC eA, kA eB, kB

eB, kC eC, kA eA, kB

eC,kB eA,kC eB,kA

=?

94

Zekâ Oyunları Emrehan Halıcı

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 96/97

Geçen Sayının Çözümleri

Soru İşaretiAynı sıradaki iki şekil toplanınca “H” harinin

olduğu bir şekil elde ediliyor.

Kodlama

1200 arklı biçimde yapılabilir.

Kodlardaki har sayılarına göre 3 arklı

şekilde kodlama yapılabilir:

(XX, XX, XX); (XXXX, XX) veya (XXX, XXX)

Tekrarlı kombinasyon ormülü ile

her birini kullanarak kaç tane arklı kodlama

oluşturulabileceği bulunur.

(6!/3!), (6!) ve (6!/2!).

6!/3! + 6! + 6!/2! = 120 + 720 + 360 = 1200.

Sekiz Rakam

58 x 64 = 3712

Yürüyen Merdiven

120 basamaklıdır.

Ahmet’in hızı 3V, Mehmet’in hızı V olsun.

Ahmet 90/3V= 30/V

Mehmet 60/V sürede merdiveni geçmiştir.

Merdivendeki basamak sayısı B olsun.

Ahmet yürürken B - 90 tane,

Mehmet yürürken B - 60 tane

basamak hareket etmiştir.Yürüyen merdivenin hızı aynı olacağı için

Ahmet’in hızının Mehmet’in hızına

oranını iki arklı şekilde hesaplayarak 

şu denklem elde edilir:

(B-90)/(B-60) = (30/V)/(60/V)

2(B-90) = (B-60)

2B-180 = B - 60

B = 120

Alan

15 birim kare.

Dikdörtgenin alanı 30 birim kare olduğu

için kısa kenarın uzunluğu 5 birimdir.

Sağ üstteki üçgenin hipotenüsü 5 birim,

bir kenarı 4 birim olduğu için diğer dik 

kenarı 3 birimdir. Köşelerdeki dört üçgenin

alanları hesaplanarak, toplam alandan

çıkarılır ve 15 birim kare bulunur.

Soru İşareti

2 gelecek.

Dizi, 1’den başlayarak sayıların

hece sayısından oluşuyor.

“BİR” 1 heceli, “İKİ” 2 heceli, “ÜÇ” 1 heceli, ...,

“ONÜÇ” iki heceli olduğu için cevap 2.

Boyalı Üçgen

528 arklı biçimde boyanabilir.

Şifreli Sözcük 

KİTAP.

Her satırdaki iki sözcük alınarak şireli

sözcüğün harferi bulunuyor.

AKTÜEL 6 harfi, SÖZCÜK’ün 6. hari “K”

DETAY 5 harfi, BİLGİ’nin 5. hari “İ”

ETİK 4 harfi, KÜLTÜR’ün 4. hari “T”

BİLİNEN 7 harfi, EDEBİYAT’ın 7. hari “A”

BAŞ 3 harfi, YAPIT’ın 3. hari “P”

Bu beş har birleştirilince “KİTAP” elde ediliyor.

Üçgenler

B doğrudur.

Üçgenin alanı = TabanxYükseklik/2

Sarı ve mavi üçgenlerin yükseklikleri aynıdır.

Sarı üçgenin alanı mavinin iki katı olduğu

için tabanının da iki katı olması gerekir.

Kapalı Alanlar

42 arklı biçimde yapılabilir.

Soru İşaretiÜstteki soru işaretinin yerine aşağıdaki şekillerden hangisi gelecek?

A B C D E

KüplerBeyaz renkli bir küpün tüm yüzlerine, mavi renkli

küpler yüz yüze gelecek biçimde yapıştırılacak ve hiç

beyaz yüz görülmeyecek.

Daha sonra bu küp bloğunun bütün yüzlerine

kırmızı renkli küpler yüz yüze yapıştırılacak ve hiç

mavi yüz görülmeyecek.

Bu işlem için en az kaç adet kırmızı küp gerekir?

5

42

2

3

42

3

2

95

Bilim ve Teknik  Nisan 2013

[email protected] 

7/28/2019 Bilim Ve Teknik Nisan 2013

http://slidepdf.com/reader/full/bilim-ve-teknik-nisan-2013 97/97

TÜBİTAK Bilim ve Teknik DergisineGönderilen Yazı ve GörsellerinSahip Olması Gereken Özellikler

1.TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya-

zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde

yayımlanan yazılar genel okuyucu taraından anlaşıla-

bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk-

çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me-

tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme-

lerden oluşmaktadır.

Başlık: Konuyu en iyi iade edebilecek nitelikte, kı-

sa ve ilgi çekici olmalıdır.

Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer

alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku-

yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı-

sa cümleden oluşur. Bu kısım saya düzeninde arklı

bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş-

lığın altında yer alacaktır.

Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün-

cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm-

dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik 

olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir

popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına-

rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat-

ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku-ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin

ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek-

lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya

özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından

bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı-

dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş arklılıklarına

işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan

k l l d Ç k d d l d d d

Alp, S., Hitit Güneşi , TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002.

Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S.,“Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik Değişimler”, Çocuk Dergisi , Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008.

Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du-rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık 1995.

http://www.news.wisc.edu/16250

Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet

kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir.

Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi

destekleyici ve açıklayıcı otoğra, çizim, graik gibi su-

nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya-

yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö-

zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı-

dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve

görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril-

melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin teli 

hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri

almakla yükümlüdür.

2.Yazı .txt ya da .doc ormatında, elektronik ortam-

da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi-

len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi-

ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler

metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir.

3. Bilim ve Teknik dergisine ilk dea yazı gönderecek 

ki il i l ğiti d l d kl k